Türkiye Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde Sınıfta Kaldı

Dünya Adalet Projesi (World Justice Project) tarafından ülkelerin hukuk sistemlerini değerlendirmek amacıyla 110 bin hanede 3000 uzman ile görüşülerek hazırlanan Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nin (Rule of Law) 2017 yılı verilerine  göre Türkiye,   iki sıra  gerileyerek 113 ülke arasında 101'nci olmuştur. Endeks’te Doğu Avrupa ve Orta Asya grubundaki 13 ülke arasında son sırada yer almış,  orta üst gelir grubundaki 36 ülke arasında ise  sadece Venezuela'yı geçebilmiştir. (https://worldjusticeproject.org/our-work/wjp-rule-law-index/wjp-rule-law-index-2017%E2%80%932018) - hukuk

Dünya Adalet Projesi (World Justice Project) tarafından ülkelerin hukuk sistemlerini değerlendirmek amacıyla 110 bin hanede 3000 uzman ile görüşülerek hazırlanan Hukukun Üstünlüğü Endeksi‘nin (Rule of Law) 2017 yılı verilerine  göre Türkiye,   iki sıra  gerileyerek 113 ülke arasında 101’nci olmuştur. Endeks’te Doğu Avrupa ve Orta Asya grubundaki 13 ülke arasında son sırada yer almış,  orta üst gelir grubundaki 36 ülke arasında ise  sadece Venezuela’yı geçebilmiştir. (https://worldjusticeproject.org/our-work/wjp-rule-law-index/wjp-rule-law-index-2017%E2%80%932018)

Türkiye 2016 Yılı Endeksi’nde 99, 2015’te 80, 2014’te ise 59’ncu sırada idi. Bu sonuca göre Türkiye son 4 yılda 42 sıra gerilemiştir. Endeks’in sponsorları arasında Avrupa Komisyonu, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yanı sıra Apple, Microsoft gibi uluslararası şirketler vardır. Endekste; Bangladeş, Honduras, Uganda, Pakistan, Bolivya, Etiyopya, Zimbabve, Kamerun, Mısır, Afganistan, Kamboçya ve de  Venezuela Türkiye’nin gerisinde kalmıştır. Diğer bir deyişle Türkiye  yukarıdaki 12 ülkenin önünde yer alabilmiştir.

Endekse göre Türkiye, iktidar üstünde en az denetimin olduğu ülkeler arasında 3’ncü  sıradadır,  üstünde  Zimbabve ve Venezuela  vardır.  Temel haklar sınıfında 107, kamu düzeni ve güvenliğinde 106, hukuk mahkemeleri konusunda 94, hükümetin saydamlığında  93 ve düzenleyici uygulamalarda  84’ncü olabilmiştir. Türkiye’nin  daha iyi puan aldığı  alanlar ise, yolsuzluğun bulunmaması ve cezai adalettir. Yolsuzluğun bulunmamasında 54, cezai adalette ise 74’ncüdür.

Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde Türkiye’nin alt sıralara düşmesi, Avrupa Birliği ile ilişkilerin yeniden canlanması aşamasında önemli bir engeldir. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın  8 Şubat 2018 tarihinde vize serbestisiyle ilgili çalışmanın tamamlanması sebebiyle şunları söylemiştir: “Bugün itibarıyla yeni bir sürecin başladığını ifade edebiliriz. Bu sağlanırsa şüphesiz Türkiye’deki AB algısı da değişecektir.”

AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ve Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, 26 Mart’ta Varna’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la bir araya gelecektir. Avrupa Birliği Komisyonu Sözcüsü Alexander Winterstein Varna’daki görüşmenin, hukukun üstünlüğü ve temel özgürlükler  dahil Türkiye’deki son gelişmelerin ele alınması bakımından faydalı olacağını  açıklamıştır. Winterstein, Erdoğan’ın Roma’da yaptığı “Türkiye AB üyesi olmalı” açıklamasının sorulması üzerine “Son dönemde Türkiye’nin ters istikamette ilerlediğini görüyoruz” demiştir.

Diğer taraftan Almanya’da Hıristiyan Birlik (CDU/SDU) ile Sosyal Demokrat Parti (SPD) arasındaki koalisyon anlaşma taslağında, “Türkiye şartları yerine getirinceye kadar AB üyelik sürecinin durdurulması” önerilmiştir. Alman Rheinische Post gazetesinin yayınladığı (06.02.2018) koalisyon anlaşma taslağında şu ifadeler yer almıştır: “Türkiye, Almanya için önemli bir ortak ve AB komşusu, bu nedenle Ankara’yla iyi ilişkilere sahip olmak istiyoruz ve buna ilgi gösteriyoruz. Türkiye’de demokrasi, hukuk devleti normları ve insan haklarıyla ilgili durum uzun süre önce kötüleşti. Bu bağlamda (Türkiye’nin) AB üyeliğiyle ilgili müzakere sürecindeki mevcut başlıkları kapatmak ve yeni başlıklar açmak istemiyoruz.”

İbrahim Kalın’ın da belirttiği gibi vizelerin kaldırılma sürecinde   AB ile ilişkileri buzdolabından çıkarma ihtimali  vardır. Fakat Türkiye 2005 yılında yakaladığı  fırsatı kaçırmıştır.  Unutmamak gerekir ki, AB Genel  İşler ve Dışişleri Konseyi  11 Aralık 2006 tarihinde almış olduğu karar uyarınca 8 başlığı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi  ise   6 başlığı  bloke etmiştir. Hiçbir başlığın geçici de olsa kapatılması mümkün değildir. Başlıklar kapatılmayınca yeni bir süreç te başlamaz.

Türkiye üyelik sürecinde demokratikleşme sürecini tamamlayamamış, içine kapanmıştır. Ankara kriterlerinden, Şangay İşbirliği  Kuruluşu ile  Avrasya Gümrük  Birliği’ne   üyelik girişimlerinden söz etmeye başlamıştır. AB raporlarını çöpe atmış, kendi kendine ilerleme raporu yazmaya  kalkışmıştır. Bu süreç devam ederse, AB ile ilişiklerde ilerleme sağlanamaz ve vizeler de kalkmaz. Ankara  Ticaret Odası’nda   5  Mayıs 2016 tarihinde yapılan  Avrupa Birliği Günü  konulu  Panel’e katılan Avrupa Birliği Bakanlığı  Müsteşar Yardımcısı  Mehmet Cangir,  2 Temmuz 2016  tarihinde vizelerin kalkacağını açıklamıştır. Ben de bu tarihte vizelerin kalkamayacağını,  bana yöneltilen bir soru üzerine açıkladım ve de  “2 Temmuz’a 2 aydan az bir zaman kaldı. Bakalım kim haklı çıkacak” dedim ve de haklı çıktım.

Okumaya devam et  Ermeni sınırı ön şartsız açılacak – İmralı PKK’nın dinlenme kampı olacak

Paris’te OECD Daimi Temsilciğimizde beraber görev yaptığımız  eski AB Bakanı Volkan Bozkır  bu gelişmeden endişeli olduğunu, 6 Mayıs 2016 tarihinde  Murat Çelik’in yazısında da söz ettiği gibi şöyle değerlendirmiştir: “Bu sürecin Parlamento ayağı en zor olanı. Grup disiplinlerinde olumlu karar çıkması için temaslarımızı sürdüreceğiz. Bunları konuşa konuşa ikna edeceğiz. Bunlar izah edilerek bir mutabakat sağlanabilecek konular. Şu an olumlu bir tablo var.”

Bu süreç şöyledir: Değişiklik önerilerinin kabulünün ardından karar AP Genel Kurulu’nun onayına sunulacaktır. Oylamada, kabul için salt çoğunluk yeterlidir. Olası değişikliklerle kabulün ardından karar AB Adalet ve İçişleri Konseyi’ne gönderilecektir. Konsey’deki oylamada  çifte nitelikli çoğunluk esas alınacaktır. Oylamaya katılan üyelerin yüzde 55’inin kabul oyu vermesi gerektiği için en az 16 üyenin  onayı aranacaktır. Ancak kabul oyu veren ülkelerin toplam nüfusunun oylamaya katılan ülkelerin nüfusunun yüzde 65’ini oluşturması gerekir. Onaylanma durumunda  karar AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanarak yürürlüğe girecektir.

Geçmişte  Komisyon’un vize serbestisi konusunda Türkiye’ye yeşil ışık yakmasını değerlendiren Avrupa Parlamentosu  Türkiye Raportörü Kati Piri Türkiye’nin vizesiz Avrupa konusunda istenen 72  şartı 1 Temmuza kadar yerine getiremeyeceğini savunmuştu. Piri, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına Temmuz ayında Schengen bölgesinde vize serbestisi verilmesinin düşük bir ihtimal olduğunu söylemiş, Türkiye’nin mevcut terörle mücadele yasalarının demokratikleşme önünde engel olduğunu belirtmişti.

İngiliz Guardian gazetesi, Avrupa Komisyonu’nun Türk vatandaşlarına Schengen vizesinin kaldırılması tavsiye kararının ardından vizesiz Avrupa’yı oylayacak olan Avrupa Parlamentosu’ndan  itirazlar geldiğini  belirtmişti. Guardian, “Avrupa Parlamentosu üyeleri Türkiye’ye vize serbestisi planlarına direnme sözü veriyor” başlıklı haberinde; Parlamento’nun  iki büyük grubunun (Hıristiyan Demokratlar ile  Sosyalistler) Türkiye 72 kriteri  yerine getirmedikçe vize planına destek vermeyeceklerini  yazmıştı. Liberal Grup’un lideri Guy Verhofstadt da  Parlamento üyelerine Türkiye terörle mücadele yasasını değiştirmedikçe Komisyon’un önerisine karşı çıkmaları gerektiğini açıklamıştı.

Endeksteki sıralama ve Avrupa Parlamentosu’nun   9 Şubat 2018 tarihinde almış olduğu karar kapsamında bu algının değişmesi çok zordur.  Türkiye’deki insan hakları alanındaki son durumun değerlendirildiği Parlamento kararında, temel hak ve özgürlükler ile hukukun üstünlüğü alanlarında yaşanan kötüleşme ve yargıda bağımsızlık eksikliğinden duyulan derin endişe dile getirilmiştir.

Parlamento’nun Türkiye’de İnsan Haklarının Durumu  başlıklı karar tasarısı büyük oy çoğunluğuyla  kabul edilmiştir. Tasarıda, OHAL’in muhalefeti, ifade ve basın özgürlüğü bastırmak amacıyla kullanıldığı vurgulanmış, temel hak ve özgürlükler ile  hukukun üstünlüğünde gerileme olduğu belirtilmiş, yargının bağımsızlığındaki kötüleşmeden ciddi kaygı duyulduğu açıklanmıştır. Raportör Piri, Türkiye’den Avrupa Birliği’ne  tam üyelik için hiçbir adım göremediklerini belirterek, “Zor bir dönemden geçen Türkiye toplumuyla dayanışmamızı göstermek istiyoruz” demiştir.

Piri’nin karar metninin oylanması öncesi DW Türkçe’den Kayhan Karaca’nın sorularına verdiği cevaplar, Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki iyimser görüşleri zayıflatır niteliktedir. Karaca’nın Avrupa Parlamentosu neden Türkiye hakkında bir oturum düzenleme ve karar alma ihtiyacı  hissetti? sorusuna verdiği cevap  olumsuzdur: “Türkiye’de insan haklarının durumu çok kritik. Türk hükümeti ‘sadece AB tam üyeliğini konuşmayı kabul ederiz’ dese de biz bu konuda henüz hiçbir adım görmedik.”

Diğer iki soruya verilen cevaplar şöyledir: Soru: Bu kararla Mart ayında yapılacak Türkiye-AB mini zirvesine ne gibi mesajlar gönderiyorsunuz?  Cevap: “Bugün kabul edilen kararda OHAL uygulaması gibi yapısal sorunlara vurguda bulunuyor ama aynı zamanda da dokunaklı bazı bireysel vakaları gündeme getiriyoruz. Zor bir dönemden geçen Türkiye toplumuyla dayanışmamızı göstermek istiyoruz. AB liderlerine de insan hakları konusunun Türkiye-AB ilişkilerinde öncelik olarak kalması gerektiğini hatırlatıyoruz.” Soru: Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’nin Afrin operasyonuyla ilgili tutumu nedir? Cevap: Herkes Türkiye’nin sınırlarını koruma hakkı olduğunu kabulleniyor. Bununla birlikte Avrupa Parlamentosu olarak Afrin’e yönelik askeri müdahalenin insani sonuçları konusunda ciddi kaygılarımız olduğunu ifade ediyor ve orantısız eylemlerin devamına karşı uyarıda bulunuyoruz.”

Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Kati Piri’nin “PKK ve benzerleri bizim için tehdit değil, bizim için DEAŞ tehdit” sözlerini kınayarak, “DEAŞ’la da PKK ve benzerleriyle de sonuna kadar mücadele edeceğiz. Bu çarpık zihniyete sahip raportörün Türkiye raporu olarak söylediklerinin hiçbirini ciddiye almayacağız” derken haklıdır. Avrupa’da Kati Piri gibi  PKK sempatizanları çoktur. Almanya Parlamentosu Bundestag’da 2 Şubat 2018 tarihinde  Sol Parti’nin talebi üzerine Türkiye’nin terör örgütleri PKK, YPG, KCK ve IŞİD’e yönelik  Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Operasyonu gündeme gelmiştir. Hıristiyan Birlik (CSU/CSU) partileri adını konuşan Roderich Kiesewetter, Türkiye’nin Afrin harekatının NATO ve Birleşmiş Milletler’de ele alınması gerektiğini açıklamıştır.

Okumaya devam et  Bir Darbenin Anatomisi

Terör örgütü PKK’nın renklerinde kaşkol ve atkılar giyen Sol Parti üyelerinin eşbaşkanı Katja Kipping, Angela Merkel’i eleştirmiş, Sol Partili bazı vekillerin terör örgütü renklerinde poşu ve atkılar takması Federal Meclis’te tartışma yaratmıştır. Oturumu yöneten Alman Meclis Başkanvekili Wolfgang Kubicki parlamentoda protestonun yasak olduğunu hatırlatarak vekillerin atkılarını çıkarmalarını istemiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde  İşçi Partisi  Genel Başkanı  Doğu Perinçek’in  Strasbourg’ta 28 Ocak 2015 tarihinde görüşüldüğü dava sürecinde  PKK’lılar   AİHM önünde çadır kurup Ermenilere destek olmuşlardır.  Aynı gece PKK’lılar Strasbourg meydanında Türkiye aleyhine gösteri yapmışlar, fakat, Fransız polisi göstericilere müdahale etmemiştir.  Davayı Türk üniversitelerinden  izleyen tek akademisyen olarak  bu gelişmelere  tanık  oldum. 28 Ocak 2015 tarihinde AİHM önünde çadır kuran PKK’lılara  Fransız polisi  neden  tepki görmemiştir?

Başbakan Yardımcısı  Bekir Bozdağ, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası AP’den bir heyetin Ankara’ya ziyarete geldiği sırada  Türkiye karşıtlığı ile tanınan  Piri’yi Adalet Bakanlığı görevini yürütürken bakanlığa almadığını 9 Şubat’ta  açıklamıştır: “Yani görüştüğümde karşımda PKK mı oturuyor yoksa Pelsinvanya mı oturuyor belli değil. O zaman ben seninle niye görüşeyim. Benimle konuşuyorsun, dinliyorsun, benim dediklerimin hiçbirini yazmıyorsun, terör örgütlerinin her dediği yalanı onları çürütüyorsun, bunlar iftiradır diyorsun, ona rağmen bile bile çürütülen şeyleri de raporlara koyuyorsun. Onun için de bu raporun Türkiye’de bir saygınlık uyandırması mümkün değil. AB üyesi ülkelere Türkiye karşıtlarının, Türkiye düşmanlarının, Türkiye zayıflasın diye terör örgütlerine destek olanların hazırladıkları raporlarla Türkiye hakkında doğru sonuçlara ulaşılamaz.”

Türkiye’nin  Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde  113 ülke arasında 101’nci olması ile  Strazburg’da 6 Şubat 2018 tarihinde gerçekleşen Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda Türkiye’deki gelişmelerin ele alındığı  oturumda alınan kararlar arasında  çok sıkı bağlar vardır.

Okumaya devam et  Güneydoğu’da kaçakcılar cirit atıyor…

Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini  Parlamento’nun açış konuşmasında Türkiye’deki insan hakları ihlalleri üzerinde durmuştur. Parlamento, 8 Şubat’ta Türkiye’de insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkesinin ihlaline ilişkin gelişmeleri kınayan karar metnini kabul etmiştir. Kati Piri’nin inisiyatifiyle hazırlanan karar metninde, OHAL uygulaması ile yargı alanındaki keyfi kararlar gibi yapısal sorunlara dikkat çekilmiş, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi kınanmış, fakat 15 Temmuz sonrası yaşanan gelişmeler sebebiyle Türkiye’de temel hak ve özgürlükler ile hukukun üstünlüğü konusunda derin endişe duyulduğu vurgulanmıştır. Parlamento’da siyasi grup temsilcileri   Türkiye’deki insan hakları ihlallerine ilişkin gelişmeleri değerlendirmiştir.  Karar, farklı siyasi parti gruplarından oluşan Parlamento üyelerinin uzlaşmasıyla büyük  oy çoğunluğuyla kabul edilmiştir.

Parlamenterler, 5 önemli konuda anlaşmışlardır. Bunlar; Türkiye’nin Afrin’de başlattığı askeri harekata karşı muhalif görüşleri  sebebiyle gazetecilerin, doktorların, insan hakları aktivistleri tutuklanmasının kınanması, müdahalenin insani sonuçlarından duyulan endişe, darbe  girişim sonrası ilan edilen OHAL’in makul sınırların çok ötesinde suiistimal edilerek muhalefeti ve sivil toplumu bastırma ve cezalandırma aracına dönüştürülmesi, 160’dan fazla medya platformunun kapatılması ve AB fonlarının Türkiye’ye kullandırımının insan hakları alanındaki gelişme koşuluna bağlanmasıdır. Parlamenterler, OHAL’in ve idam cezası tartışmalarının gündemden kaldırılması ile Avrupa insan hakları anlaşmasına saygı gösterilmesi çağrısında bulunmuşlardır.

Avrupa Parlamentosu kararları tavsiye niteliğindedir ve ülkeler için bir yaptırımı yoktur. Bununla beraber “yok hükmünde” de sayılamaz.  Çünkü Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği bütçesi konusunda söz sahibidir. Katılım Öncesi Yardım Fonları’nın (IPA) Kasım 2017’de açıklanan karar doğrultusunda insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile ilgili gelişmelere bağlı olarak sağlanması yönündeki çağrısı, yok sayılamaz.

Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’yi sözde Ermeni soykırımını tanımaya davet ettiği kararları da yürürlüktedir. Parlamento,  14 Nisan 2016 tarihinde   Strasbourg’da yapılan Genel Kurulu’nda görüşülerek kabul edilen    Raporu’nda  Türkiye’nin sözde Ermeni soykırımını kabul etmesini istemiştir. Bu gelişme üzerine dönemin  Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır  AP’nin Türkiye Raporu’nu  “yok hükmündedir” (keenlemyekun) diyerek reddetmiştir.  Bakan Bozkır’ın  suçlamayı yapan  raporu  “yok hükmünde” sayması ile rapor yok olmamakta, aksine  AB müktesebatı içindeki yerini almaktadır. Parlamento, her zaman olduğu gibi  sözde soykırım iddiasını  Türkiye’ye karşı önyargılı olarak ele almıştır.  Rapor’un başında, 1915 ile ilgili karara  atıfta bulunulması ve de   2014 yılında  aldıkları  siyasi kararın  halklar arası barış yönünde bir etkisi olduğunun savunulması kabul edilemez.

Fakat  rapor içindeki tespitlerin tümünü de yok saymak  AB ile ilişkilere  katkı sağlamaz. Avrupa Parlamentosu’nun  sözde Ermeni soykırımının Türkiye tarafından   kabul edilmesi  mümkün değildir. Parlamento’nun   peşin yargılı  tespitlerine cevap vermek TBMM’nin görevi olmalıdır.

Sayın Kalın’ın “yeni bir sürecin başladığını ifade edebiliriz” görüşünün devam edebilmesi için, Avrupa Parlamentosu’nun üzerinde durduğu konularda ilerleme sağlanması gerekir. Ayrıca, Dünya Adalet Projesi’nin Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ndeki  Türkiye’nin Doğu Avrupa ve Orta Asya grubundaki 13 ülke arasında sonuncu olmasındaki faktörler giderilmelidir. Orta üst gelir grubundaki 36 ülke arasında Venezuela dışındaki ülkeleri de geçmesi şarttır. Aksi takdirde süreçte bir ilerleme sağlanması mümkün değildir.

 

 

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir