S.Arabistan, Lübnan, İsrail… Irak/Suriye’de IŞİD Bitiyor Derken Şii-Sünni Savaşı Mı ?
Cahit Armağan Dilek tarafından yazıldı.
·
04 Kasım günü Ortadoğu’da çok hareketli geçti ve bu hareketliliğin Ortadoğu’daki dinamikleri derinden etkileyeceği anlaşılmaktadır. Peki neler oldu? Özetle;
Yemen’den Suudi Arabistan’ın Başkenti Riyad’a, yönelik balistik füze saldırısı gerçekleştirildi. S.Arabistan saldırı için İran’ı suçladı. ABD Başkanı Trump da benzer suçlamayı yaptı ve “atılan balistik füzeyi ABD üretimi hava savunma sistemleri düşürdü, silahlarımız çok iyi” dedi.
Söz konusu füze saldırısı sonrası Suudi Arabistan’da darbeyi andıran gelişmeler yaşanıyor… Onlarca prens, bakan, eski bakan, asker yolsuzlukla mücadele gerekçesiyle görevden alınıp tutuklanıyor, Suudilerin en zengini prens de dahil işadamları gözaltına alınanlardan… Çok sayıda şirkete el konulduğu bildiriliyor… Bu gelişmelerin yolsuzluktan ziyade S.Arabistan’ı sözde ılımlılı İslamla yönetilir hale getirmeye yönelik ABD güdümlü bir politikanın sonucu olduğunu herkes biliyor. Bu nedenledir ki S.Arabistan’daki olaylar bilinen anlamıyla bir darbe olmasa da önleyici bir darbe denilebilecek cinsten…
Daha da ilginci bu gelişmelerden önce ABD Başkanı Trump’ın damadı ve Ortadoğu özel danışmanı Kushner geçen hafta S.Arabistan’a gizli bir ziyaret yapmıştı. Yine geçen hafta ABD Hazine Bakanı terörizmin finansmanın önlenmesi kapsamında görüşmeler gerekçesiyle S.Arabistan’daydı. Hizbullah’a göre S.Arabistan Hariri’ye istifa etmesi etmesi için baskı yaptı, hatta zorladı…
Diğer bir ilginç olay ise dün bu olaylardan önce bir S.Arabistan televizyon kanalında İran ve Hizbullah’ı suçlayarak istifasını açıklayan Lübnan Başbakanı Hariri’nin de son bir haftada ikinci kez S.Arabistan’ı ziyaret etmiş olmasıdır. Halen S.Arabistan’da bulunan Hariri’nin dönüp dönmeyeceği merak konusu…
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Lübnan Başbakanı Hariri’nin istifasına ilişkin “Suriye’yi ikinci Lübnan’a çevirmeye çalışan İran’ın saldırılarına karşı önlem alınması çağrısı niteliğinde” dedi. İran da “İstifa, Hizbullah’la yüzleşmek için alınmış açık bir Suudi Arabistan kararıdır” açıklaması yaptı… Suudi Arabistan iddiaları reddetti.
Bu gelişmeler ne anlama geliyor?
S.Arabistan ve daha da çok Lübnan’daki bu gelişmeler bölgede uzun süre devam edecek yeni istikrarsızlıkların ve belki de çatışmaların habercisi olduğu gibi kazanmakta olduğu söylenen Rusya-İran-Esad-Hizbullah ekseninin ilerleyişini de tersine çevirecek sonuçlar doğurabilecektir. Bu durumun ilk olarak İsrail’e bir askeri hamle için fırsat ya da gerekçeler yarattığı da görülmektedir.
Irak kuzeyinde Barzani’nin referandum sonrasında tüm kazanımlarını kaybedecek bir pozisyona gerilemesiyle İran’ın Irak’taki etkisinin çok artmasının ABD/İsrail’in planlarını akamete uğratması, ayrıca IŞİD’in Suriye ve Irak’tan silinmeye başladığı bugünlerde İran’ın Suriye’de de artan etkisi İsrail’i İran’a karşı harekete geçmeye zorlamaktadır. Ayrıca Esad yönetiminin Suriye’de yeniden kontrolünü sağlamlaştırdığı bir ortamda İranlı bir üst düzey yetkilinin Suriye ordusunun Rakka ve Fırat doğusunda da kontrolü sağlamak üzere önümüzdeki günlerde operasyon yapacağını ve bunu destekleyeceklerini açıklaması bölünmüş/zayıf bir Esad yönetimi isteyen ABD/İsrail’e karşı son hamlenin gelmekte olduğunun da işaretiydi.
Ayrıca Suriye-Irak sınırının Suriye tarafında Irak’ın savaş uçakları ve Haşdi Şabi birlikleriyle operasyon yapması ve Şam yönetimine destek vermesiyle ABD/İsrail ekseninin en çok korktuğu olay da gerçekleşti.
Tabi bu arada geçen bir hafta içinde İran’ın kuzeybatısında Türkiye sınırına yakın Çaldıran mevkiinde İran güvenlik güçlerinini adını vermekten ısrarla kaçındıkları ancak PKK olması büyük ihtimal teröristerle iki kez şiddetli çatışmalar yaşamasını da not edelim.
İran’ı doğrudan hedef alamayacak İsrail için en uygun hedef Hizbullah’tı. İsrail’in, Lübnan ve S.Arabistan’daki gelişmeleri, İran’ın Lübnan ve Suriye’deki manivelası olan hemen yanı başındaki tehdide yani Hizbullah’a müdahale için bahaneye çevirmek istediği görülmektedir. Suudi diplomatların Beyrut’tu terk ettiği bilgileri haberlere yansıdı. Bu durum İsrail’in muhtemel Hizbulah/Lübnan müdahalesine hazırlandığı iddialarını güçlendirdi.
Diğer taraftan Golan Tepeleri’nin Suriye tarafında yer alan Dürzi köyü Hader’de yaşanan bombalı saldırının ardından İsrail ordusunun ‘köy halkına yardım etmek için’ hazırlık yaptığı ifade edildi. Suriye ile İsrail arasındaki sınırda bulunan Golan Tepeleri’nin Suriye tarafında bulunan Dürzi köyü Hader’de dün gerçekleşen bombalı saldırının ardından İsrail ordusunun Suriye’ye girmeye hazırlandığı iddia ediliyor. Yani İsrail sadece Lübnan değil Suriye’ye de müdahaleye hazırlanıyor. Tabi İsrail’in bu saldırıyı başlatabilmesi için Hizbullah’a ağır zayiat verdirebileceğinden emin olması ve kendisinin bu hamlesini destekleyecek ABD destekli Suudi liderliğindeki Sünni gücün de harekete geçeceğnden emin olması gerekecektir. Ayrıca bugüne kadar ki olaylardan görüleceği üzere, Trump’ın durum muhakemesi apmaktaki zafiyeti, kararlarında zig zaglar yapması da İsrail’in beklediği kesin sürekli büyük desteği almasında sorunlar yaratabilir.
Son gelişmelerle, Irak ve Suriye’de IŞİD bitti, demek ki bölgede savaş/çatışmalar sona eriyor denildiği bir anda, aslında bölgede savaşın daha yeni başlaması ve daha da yayılması olasılığı daha da büyük gözükmektedir. IŞİD yok ediliyor, ama sanki bölgede asıl savaş şimdi başlıyor. Taşeronlaronların yani vekillerin savaşı bitti ve İsrail ile birlikte sahaya inen “asıl” güçlerin yani “aillerin” sayısı da artıyor.
“İran tehdidi”İsrail’in yönlendirmesiyle ABD’nin bölgeye müdahalesi için gerekçe olarak kullanılıyor. Trump yönetimi de İsrail’in bu tutumunu desteklemektedir. Trump’ın geçen Mayıs ayında S. Arabistan ziyaretiyle başlayan süreç bölgede İran’a karşı ittifak oluşturma, İran’ı çevreleme stratejisine yeniden canlılık kazandırmıştır. S.Arabistan’daki son gelişmeleri ve bunun Lübanan ile bağlantılı bir şekilde gerçekleşiyor olması IŞİD’in bitmekte olduğu bir anda İran’ı yeniden en büyük hedef olarak seçilmesini kolaylaştırmaktadır.
Birbirlerini diplomatik olarak tanımayan İsrail ile S.Arabistan’ın stratejik müttefik gibi hareket etmeleri, İran’a ve Esad’a karşı (Büyük Kürdistan oluşturmak bağlamında da Türkiye’ye karşı) hamleler planladıkları da unutulmamalıdır. Rakka’nın IŞİD’ten alındığı ilk günlerde bir Suudi Arabistanlı Bakanın oralarda “arazi bakıyormuş” gibi dolaşmasını da unutmayalım.
Neler olabilir?
İran, düşmanları (İsrail, ABD ve S.Arabistan gibi mütefikleri) ile savaşı hep sınırları dışında ve mümkün olan en uzak yerde (Lübnan’da zaten hep var, sonra Irak ile başladı, şimdi Suriye ve Yemen’de, hatta Katar’da) karşılıyordu. Her ne kadar müstakbel kral Suudi veliaht Salman İran’la savaşta çatışmaları İran topraklarına taşıyacağını ifade etmiş olsa da bunun zor olduğu da ortadadır. Son gelişmelerle birlikte görünen o ki bu sefer İsrail-ABD-S.Arabistan İran’a İran’ın sınırlarınları dışında direndiği Lübna’da Hizbulah ve Suriye doğusundaki noktalarda sert karşılık vermenin hazırlığındalar.
Bütün bunlar da “acaba Ortadoğu’da yeni bir savaş (Şii-Sünni) anlaşmazlıklar daha da derinleşerek ve bölgede yayılarak aslında yeni mi başlıyor?” sorusunu akla getiriyor. 2014’ten buyana IŞİD tehdidi gerekçesiyle bölgede bulunan ABD ve diğer Batı ülkelerinini özellikle Trump ile birlikte İran tehdidini öne çıkardığını, IŞİD’in Irak ve Suriye’de etkisiz hale getirilmesiyle birlikte İran’ın tehdit listesinde en başa oturtulduğunu görüyoruz. ABD ve batı’nın Şii İran gerekçesiyle bölgede kalmaya devam edebilmesi için de karşısına çıkarılacak güç ise Sünni bir yapı olacaktır.
Görüldüğü üzere S.Arabistan’da yaşananları sırf bir saray içinde iktidar mücadelesi, ılımlı İslam’a geçiş hamleleri olarak görmek doğru değildir. ABD, bölgeye müdahale ederken kullanacağı bölgesel aktörü S.Arabistan olarak seçmiştir. S.Arabistan ABD güdümlü politikalara doğru tam biat ederken müstakbel Suudi kralın ülke içindeki elini rahtalatacak, iktidarını güçlendirecek hamleler yaptığını, ılımlı İslam’a geçiş ve yolsuzlukla mücadele söylemlerinin dışaraya karşı örtü olarak kullanıldığını, Lübnan’da Hariri’nin istifasıyla Lübnan’da Hizbullah’ın duruşunu sarsma gibi ABD-İsrail-S.Arabistan ittifakının planlarını örtmeye yönelik olduğunu görmemiz gerekir.
04 Kasım itibariyle yaşanmakta olan bütün bunlar aslında çok daha büyük bir kaos ve hatta çatışma ortamının başlangıcının işareti gibi gözükmektedir.
Bundan sonra bölgede yaşanacakların nasıl gelişebileceğine ilişkin ilk etapta sorulacak sorular şunlar olacaktır:
– İran ABD ve Batı’nın bu planını öngörüp karşısına çıkacak bir Sünni yapınının oluşmasını engelleyebilecek mi?
– İsrail, İran’ın en uzaktaki eline yani Hizbullah’a karşı operasyon yapacak mı, yapacaksa ne kadar büyük bir operasyon yapacak ya da ne kadar geniş kapsamlı (hem Lübna hem de Suriyede) bir saldırı yapacak? Bunu yaparken İranlı Şii milisler de hedef alacak mı?
– Suriye ordusu, İranlıların dediği gibi Rakka ve Fırat doğusunda bir operasyon yapacak mı, yaparsa ABD/İsrail/S.Arabistan buna karşı bölgeye, Şii-Sünni savaşını tetikleyecek olmasına rağmen, dışarıdan Sünni askeri güç (Sünni/İslam ordusu) getirecek mi?
– ABD-Rusya’nın bir çözüm plaları var mı yoksa sadece oturup bu gelişmeleri seyretmelerine yol açacak en üst düzlemde ikili bir muatabakatları var mı? Bu kapsamda Irak’ın bölünmesi, Suriye’nin federal bir yapıya dönüşmesinin önü açılacak mı?
Ve tabi ki Türkiye… Tarafların oyununun nihai hedeflerini görüp alternatif planlar geliştirebilecek mi yoksa iki arada bir derede mi kalacak?
Yazıları posta kutunda oku