Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın geçen hafta muhtarlar toplantısında “Benim için Türk, Kürt, Laz, Gürcü böyle bir ayrım yok. Kürt’üm demek en tabii hakkınız ama Kürtçülük yapmak değil. Türk’üm demek en tabii hakkındır ama Türkçülük yapmak hakkın değildir” açıklaması üzerine Devlet Bahçeli şu değerlendirmede bulunmuştur: “Sayın Cumhurbaşkanı Türkiye’deki Kürtçülük hareketinin daha iyi anlaşılması açısından ve ona karşı bir tavır koyması açısından bir ifade kullanıyor. Türkçülük çok tarihsel kavramdır. Bu milletin özellikle son 100 -150 yılına varlığını koymuş kavramdır. Kürtçülüğü izah etmek için Türkçülüğü örnek göstermek doğru değildir.”
Bahçeli’nin “Kürtçülüğü izah etmek için Türkçülüğü örnek göstermek doğru değildir” açıklaması doğrudur. Sayın Sadi Somuncuoğlu’nun Yeniçağ’da yayınlanan yazısındaki “Türkçülük ve Kürtçülük kavramları aynı anlama gelmez. Çünkü birincisi egemenliğin sahibi ve birleştirici; ikincisi ise, bölücüdür. Türkçülük veya Türk Milliyetçiliği; ben Türk’üm, Türk devletinin vatandaşıyım diyenlerin birliğini, bütünlüğünü; hakkını, hukukunu savunmayı emreder. Kürtçülük, Lazcılık vb. ise, Türk Milletinin bütünlüğüne karşı, bünyesindeki bir topluluğun davasını gütmektir; ayrışmayı ifade eder. Millet birliğini ve bütünlüğünü parçalamak anlamına gelir ki; düşmanca bir tavırdır. Kürt, Laz, vb.. olmak, elbette masumdur, tabiidir; Türk Milletinin sosyal birimidir” tespiti de doğrudur.
Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan vatandaşların tamamı Türk olup, yüzde 98’i Türkçe konuşur, yüzde 94’üne yakının ana dili Türkçe’dir. Farklı etnisiteye (ırka) mensup olsalar bile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Türk’tür. Etnisite farkını öne çıkararak Kürtçülük yapmak, bölücülük yapmaktır. Lozan’ı yok sayıp Sevr’i hayal edenlerin amacına hizmet etmektir. Çünkü Sevr’de büyük Kürdistan vardır.
Etnik kimliği öne çıkarmak isteyenler, ülkenin bölünmez bütünlüğüne yönelik eylem içindedirler. Bunlar; Türk milletinden ayrışmayı amaçlar, birlik ve bütünlüğümüze zarar verir. Bir etnik gruba mensup olmak ile bir millete mensup olmak arasındaki farkı bilmeyenler, Türküm demek yerine Türkiyelim diyenlerdir. Türk milleti içinde bir ırka mensup olmak, gurur vericidir, sakıncası yoktur. Ama Türk milleti içinde sadece bir ırkı öne çıkaranlar, ülkeyi bölmek isteyenlerdir.
Türkçülük, bölücülük ile eş anlama gelmez, başka ırkları aşağılamaz, Faşizm ve Nazizmdeki gibi üstün ırk üzerine kurulu değildir, pozitif milliyetçiliktir. Temelinde insan vardır, başkalarını aşağılamaz. Türkçülük, “Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek” ve “kimseyi hor görmemek” temeline dayandığı için, hoşgörürlüğün kaynağıdır.
Başkalarını aşağılamadan milletini sevmek, ülkenin bağımsızlığını istemektir. Soyuna sopuna sahip çıkmak, üstün ırkçılık anlamına gelmez. Tükçedeki “Eline beline diline sahip çıkmak” ilkesine dayanır. Eline, iline ve yurduna sahip çık, beline, soyuna boyuna sahip çık, diline ise Türkçene sahip çık demektir, Hacı Bektaş Veli’nin “Bir olun, iri olun, diri olun” sözü bu kapsamdadır.
Atatürk’e göre ırkı, düşüncesi ve inancı ne olursa olsun kendini Türk bilen ve Türk hisseden herkes Türk’tür. Atatürk milli birlik ve beraberliği milliyetçilik anlayışının temel unsurlarından biri olarak kabul etmiş, millet fertlerini sıkı bağlarla birbirine bağlayabilmek için milli birlik ve beraberliği güçlendirmeye çalışmış, Türk milletini ırk esasına dayandırmamıştır: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkına Türk milleti denir.”
Bir insan kökeni ne olursa olsun kendini hangi millete ait hissediyorsa o milletin kimliğini taşıyor demektir. Bu sebeple Atatürk ne mutlu Türk olana değil, “Ne Mutlu Türküm Diyene” demiştir.
Şimdi, Turkish Forum’da 7 Nisan 2013 tarihinde yayınlanan yazımdan alıntılar da yaparak konuya açıklık getirmek istiyorum.
Geçmişte yeni anayasa çalışmaları kapsamında Türk kelimesinin anayasadan çıkarılması gündeme gelmiş, tartışma konusu olmuş ve Taha Akyol’un CNN Türk’te açıkladığı 1924 Anayasası’ndaki ifade kalabilir görüşü belli kesimlerde kabul görmüştür: “Türkiye’de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese Türk denir.”
Bu tartışma ortamında SBF’den arkadaşım Prof. Dr. İlber Ortaylı, “Türkiyeli” kavramının kabul edilemeyeceğini söylemiştir. Bu çağrının ardından Taraf gazetesinden bazı aydınlara “Brakisefal Türkleri” şeklinde eleştiriler gelmiştir. Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde brakisefal kelimesinin anlamı şöyledir: “Kafatasının genişliği ile uzunluğu hemen hemen eşit olan, kısa kafalı, kafa endeksi 80’in üzerinde olan.”
Ortaylı, “Birileri ben Kürt’üm diyecek diye ben Türklük’ten çıkamam” demiş ve bu konuyu şöyle açıklamıştır: “Coğrafyayla kimlik edinilmez. Mesela Fransa memleketin adıdır. Hiç kimseye Fransa’dan türeme bir isim verilmez. Bizim adımızın da Türkiye’den mülhem olması şart değil. Türkiye bir memleketin adıdır. Türkler’in ülkesi demektir.”
Melih Aşık o dönemde köşesinde şunları yazmıştır: “Gazeteci Banu Avar geçmişte Fransa’nın ünlü siyasetçilerinden Patrik Deveciyan’la bir mülakat yapmış. Aralarında şöyle bir konuşma geçmiş: Siz bir Ermeni olarak 1915 olayları hakkında ne düşünüyorsunuz? ‘Ben Ermeni değil, Fransız’ım.’ Ama siz Ermeni kökenlisiniz. ‘Burası bir ulus devlet ve ben de Fransız yurttaşıyım. Yani Fransız’ım.”
Paris’te OECD Nezdindeki Büyükelçiliğimizde beş yıl görev yaptım. 1988 yılında Ermenistan’da büyük bir deprem oldu. Ermeni kökenli Fransız şarkıcı Charles Aznavour deprem sonrasında Fransa’da Ermenistan’a yardım kampanyası başlattı. Neden böyle bir kampanya başlattığı sorulduğunda, kendisinin bir Fransız, kökeninin Ermeni olduğunu söyledi. Aznavour, hiçbir zaman ben bir Ermeni’yim demedi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Türkiyelilik üst kimliğini öneren Prof. Dr. Baskın Oran ile eski Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu hakkında dava açmıştır. Başsavcılığın iddianamesinde Azınlık Raporu’nda Türklük yerine Türkiyelilik kavramının önerilmesinin neden suç oluşturduğu şöyle açıklanmıştır:
“Burada kullanılan Türk kelimesi etnik-sosyolojik ile bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kapsamaktadır. Nitekim bugün İngiltere devleti vatandaşına İngiltereli değil, İngiliz, Almanya devleti vatandaşlarına Almanyalı değil Alman, Fransa devleti vatandaşına Fransalı değil, Fransız denilmektedir. Bu ülkelerde tek bir ırk yaşamamaktadır. Örneğin, Fransa milletini yani Fransa’yı oluşturan etnik unsurları Kelt, Flaman, Alzas, Katalan, Bask, Bröton, Normanlar ve başka ırklar oluşturmaktadır. Buradaki bir Fransız vatandaşının Je suis Français (Ben Fransızım) derken Fransız olduğunu söylemesi sorun yaratmazken, bir Türk vatandaşının Türkiyeli olduğunu söylemesini istemenin nedeni nedir?”
Özdemir İnce’nin görüşü de farklı değildir. “Galya topraklarında Kelt, Flaman, Alzas, Katalan, Bask, Bröton, Norman vb. halkların yaşamasına karşılık bu ülke Fransa adını almışsa, bunun nedeni Frankların oluşturucu, kurucu ve birleştirici rolünde aramalıyız. Türklerin Selçuklu ve Osmanlı topraklarında bin yıldır yüklendiği ve oynadığı rol de işte budur. Bu tarihsel rol, hatır için kimseyle paylaşılmaz!”
Atatürk, “Ne Mutlu Türküm” diyerek, sadece bir ırkı değil, kendini Türk hisseden herkesi Türk saymıştır. Türk kimliğinin altında Kürt, Çerkez, Tatar, Boşnak, Laz, Abaza, Gürcü, Ermeni, Rum, Yahudi alt kimlikleri vardır. Türkiyelilik kavramına sahip çıkanların amaçları farklıdır.
ABD’de Martin Van Buren, İngiliz tebaası olarak doğmayan ilk başkandı. Amerika bağımsız olduktan sonra ve Amerikan vatandaşı olarak doğan Van Buren, aynı zamanda anadili İngilizce (Hollanda kökenlidir) olmayan ilk başkandır ve İngilizce yemin etmiştir. Barack Obama’nın okumuş olduğu yemin metni şöyledir: “Ciddiyetle yeminimdir: Tüm içtenliğimle, Amerika için çalışacağıma ve ABD Anayasasını var gücümle koruyacağıma yemin ederim. Allah, yardımcım olsun.” Acaba bu metin Türkiye’nin yemin metni olsaydı geçmişte Leyla Zana “Tüm içtenliğimle, Türkiye için çalışacağıma ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını var gücümle koruyacağıma yemin ederim” der miydi? Hiç sanmam.
Yurt dışında Türk pasaportu taşıyan herkese Türk diye hitap ederler. Nasıl Alman pasaportu taşıyan birine biz Alman diyorsak. Türkiyelilik tanımlaması, Türk milletini bölüp parçalamak isteyen belli mihraklar tarafından kullanılmaktadır. Bazı iyi niyetli Türkler de bilmeyerek bu oyuna alet olmaktadırlar.
AB üyesi devletlerin anayasalarına göz attığımızda “Alman,” “Fransız,” “İtalyan,” “Yunan” gibi kavramları görüyoruz. Alman ve Alman vatandaşlığı; Fransız, Fransız halkı, Fransız vatandaşlığı; Yunan, Yunan vatandaşı, Yunan toprağı gibi kavram ve deyimlerle karşılaşıyoruz.
Kendi vatandaşını Türk olarak niteleyemeyen Türkiye’nin Batı Trakya’daki ahalinin Türk sıfatıyla nitelenmesini yasaklayan Yunanistan’ı eleştirmesi mümkün mü?
Adı Türkiye olan devletin, tek olan bayrağına Türk bayrağı denildiği gibi, tek olan millete Türk milleti denilir. Avrupa dillerinde “Türk kafası,” “Türk gibi kuvvetli,” “Anne Türkler geliyor” gibi deyimler vardır. “Türk kahvesi,” “Türk hamamı,” “Türk mutfağı,” “Türk lokumu” gibi kavramlar da dünyaca bilinmektedir.
“Türk ulusu,” “Türk vatandaşı” ve “Türk” kavramlarını terk edersek başında “Türk” sıfatının yer aldığı resmi kurum ve kuruluşlarımızın isimlerinin değiştirilmesi taleplerinin de gündeme getirilme ihtimalini yok sayabilir miyiz?
Türk yerine Türkiyeli ifadesi kabul edilirse şu komik durumlarla karşılaşmamız kaçınılmazdır: “Türkiyeli bayrağı, Türkiyeli Silahlı Kuvvetleri, Türkiyeli Havayolları, Türkiyeli Milli Takımı, Türkiyeli lirası, CNN Türkiyeli, Jöntürkiyeli, Kuzey Kıbrıs Türkiyeli Cumhuriyeti, Türkiyeli hamamı, Türkiyeli lokumu, Türkiyeli kahvesi, Hidayet Türkiyelioğlu, Beyazıt Öztürkiyeli” vb.
Yurt dışında “Türk sporcusu,” “Türk sanatçısı,” “Türk askeri,” “Türk parlamenteri,” “Türk diplomatı” denen insanlara bundan sonra acaba Türkiyeli sporcu, Türkiyeli sanatçı, Türkiyeli askeri, Türkiyeli parlamenter, Türkiyeli diplomat mı diyeceğiz?
Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve diğer Türk takımlarının Avrupa’daki maçlarını anlatan yabancı spikerler acaba bu takımlara Türk takımı mı yoksa Türkiyeli takımı mı derler? Eski milli takım antrenörü Fatih Terim’e Türkiyeli mi diyeceğiz? Tabii ki hayır! (The former Turkish national team coach) Burak Yılmaz’a Türkiyeli forvet mi diyeceğiz? Tabii ki hayır! (Turkish international striker)
Yabancı kaynaklarda Orhan Pamuk kısaca ünlü “Türk romancısı” olarak anılmıyor mu? Almanya’da Hitler’in iktidara gelmesiyle Nazilerden kaçan, aralarında ünlü hukukçu Prof. Dr. Ernst Hirsh ve ünlü maliyeci Prof. Dr. Frizt Neumark’ın da bulunduğu Yahudi asıllı Almanlar ve aileleri “Türk vatandaşı” olmaları ve “Türküm” dedikleri için hayatta kalmışlardır. Mesud Barzani ve Celal Talabani geçmişte kullandıkları pasaport dolayısıyla “Türk vatandaşı” olarak görünmekten, kayıtlara “Türk” olarak geçirilmekten rahatsızlık duymamışlardır.
1992 yılında, Arjantin’in o dönemdeki Cumhurbaşkanı Carlos Menem Ankara’ya geldiğinde Arjantin’deki lakabının El Turco olduğunu açıklamıştır. Anne ve babasının Osmanlı devleti zamanında Suriye’de doğup büyüdükleri ve sonradan Arjantin’e göç ettikleri için Arjantin’de El Turco olarak adlandırıldıklarını söylemiştir.
Amerikalı “Amerikanım,” Fransalı “Fransızım,” Almanyalı “Almanım” derken, Türkiye’de “Türküm” demeyip, “Türkiyeliyim” demek, gaflet ve dalalet değil de nedir?
Yazıları posta kutunda oku