SENİNKİ BİLE BİLE LÂDES

 
ABD'de seçilmiş başkan D.Trump, hızla aşırı sağcı bir hükümeti yönetecek kadrosunu oluşturuyor. Akdeniz'de seyreden Rus Amiral Kuznetsov uçak gemisi, Suriye İdlib ve Humus'ta  İŞİD ve ABD'nin ısrarla desteklediği eski ismi El Nusra olan Fetih el Şam terör örgütü mevzilerine geniş çaplı bir operasyon  sürdürüyor. Türkiye'nin ise Batı ile arasındaki çekişme ve kriz her geçen gün yeni boyutlar kazanıyor.
 
*
D.Trump; Britanyalıların Avrupalılara, Hintlilerin Müslümanlara, Filipinlilerin Çinlilere karşı oy vermediği bir konjonktürde;
ABD paradigmasını değiştirmeye, iki yüzyıldır ülkesine egemen olan baskı, tehdit, korkutma ve sindirme gibi yöntemleri kullanarak dünyayı doğru, adaletli ve sevgi dolu yapmaya çalışan püriten ideolojiyi alaşağı etmeye,
Tek kutuplu dünyaya ve Wolfowitz Doktrinine son vermeye hazırlanıyor.
 
*
ABD'nin Irak'ı işgal etmesi bölgede büyük altüst oluşlara yol açacak bir süreci başlatmış,Suriye ve İran hedefe konulmuştu.
Ama Başkan Bush, bu hedeflerle sınırlı değildi. 
Ortadoğu'nun, ABD'nin çıkarları doğrultusunda bütünüyle yeniden şekillendirilmesini amaçlıyordu...
Savunma Bakanlığı Müsteşarı Wolfowitz, "SSCB'nin çöküşünün ardından ortaya çıkan duruma uygun bir doktrin" hazırlamakla görevlendirildi.
Wolfowitz'in Savunma Planlama Kılavuzu, ABD'nin;
Sovyetler Birliği'nin çöküşünün ardından ele geçirdiği tek süper güç olma statüsünü muhafaza etmek için muhtemel rakiplerinin yeni güç merkezleri oluşturma teşebbüslerini engellemek, 
Onları daha büyük roller oynamaya heveslenmeden caydırmak için gerektiğinde tek başına harekete geçmenin kararlılığında askeri güce dayanacağını savunuyordu.
 
* 
Ne ki, o günlerden bugüne Rusya ve Çin; bir zaman önce oyunun kurallarını ABD'nin belirlediğini ama bugün bu ittifakın bir efsaneden ibaret olduğu, sanıldığı kadar güçlü olmadığı ve inişe geçtiğine ilişkin inançlarda pekişmiştir.
Rusya ve Çin birer süper güç olduğunu düşünüyor, politikalarından geri adım atmıyor, ABD'yi ödün vermeye zorluyor...
 
*
Yine de ABD, İsrail ile birlikte Ortadoğu'da Arap Dünyası ile geliştirilen ve yürütülen ilişkilere dayandırılan bir stratejiyi takipte başarılıdır. 
Bu stratejide; İsrail'in yakın gelecekte HAMAS, sonra İran'la doğrudan bir savaş yaşayabileceği olasılığı dikkate alınıyor.
Ardından Suudi Arabistan ile işbirliğinin ürünü olarak, Sünni Arap ülkelerinin İsrail'i bir Yahudi devleti olarak tanıması karşılığında Filistinlilerle kapsamlı bir barış anlaşması yapılabilmesi amaçlanıyor.
 
*
Süreç 2002 Beyrut'ta Arap Birliği zirvesinde oluşturulan Arap Barış Girişimi doğrultusunda ilerliyor.
Bu doğrultuda, İsrail'in kumandasında ve Arap Ligi himayesinde, NATO uzantısı ortak bir "Arap Savunma Ordusu",
Terörle mücadeleye yönelik Suudi Arabistan merkezli ve nüfusunun çoğunluğu Sünni Müslüman ülkeler arasında "Savunma Paktı" benzeri bir koalisyon kurulmuş;
Ortadoğu fiilen Sünni ve Şii eksende bölünmüştür. 
 
*
Ama Irak ve Suriye'de yüzbinlerce insanın yaşamına mâlolan, milyonlarca insanı sığınmacıya dönüştüren ve bütün alt yapıyı çökerten savaşta,
Rusya'nın girişimi ile Suriye İç Savaşı'nın siyasi çözüm talebinin yarattığı küresel olumluluk sonrasında,
ABD Yönetimi bu savaşı Amerikan halkına bir insani müdahale olarak satma girişimlerinde bütünüyle başarısız olmuştur.  
 
*
Şimdi ABD yine Başkan Bush döneminin "Sonsuz Savaş Operasyonu" doktrini doğrultusunda;
Bu kez  çevre devletleri tasfiye etmeyi ama küresel devletin aygıtları ile sistemin amacına uygun olarak yeniden kurulmasını düzenlemeye çalışıyor.
 
*
28 Ekim'de, BM'den çıkarılan bir kararla, BM üyesi ülkelerin Rusya ve Çin'in fiili olarak yer aldığı bölgesel örgütlerle işbirliği yapması engellenmiştir.
ABD bu kararla dünyayı iki farklı alana bölmeyi öngörmüştür;
Bir tarafta ABD tarafından yönetilen tek kutuplu bir dünya,
Diğer tarafta bağımsız ve baş eğmeyen Rusya ve Çin ile çevrelerinde kendi aralarında işbirliği yapan devletlerin dünyası...
Bu tek bir dünyanın ama iki ayrı yönetimin olduğu Soğuk Savaşa geri dönüş değil yeni bir yapılanma halidir...
 
*
Çünkü ABD bölgeden herhangi bir geri çekilme şöyle dursun sahip olduğu Enformasyonel Savaş kapasitesiyle;
Bir taraftan gelişmiş bir ülke olmanın sorunlarıyla boğuşan Çin'i,
Bir taraftan da aynı dertten müzdarip Rusya ve İran'ı,
Diplomatik entrikaları ve kışkırtıcı enformasyonel savaş yığınağını daha da tırmandırarak izole etmeyi öngörüyor...
 
*
Bu sırada Türkiye'nin Batı ile arasındaki çekişme ve kriz her geçen gün yeni boyutlar kazanıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın radikal İslam ideolojisinin lideri olmakla,
Eğer Suriye'de bir siyasi çözüme gidilecekse savaş suçlusu olarak yargılanmakla itham ediliyor.
Uzunca bir süredir Erdoğan'a, ABD ve AB'nin günah keçisi sıfatı yakıştırılıyor.
 
*
Türkiye ve AB arasında mülteci ve vize krizleriyle yükselen tansiyon,
Türkiye'nin 15 Temmuz girişimine katılanların yargılanarak cezalandırılması ve demokratik hukuk devletinin korunmasına destek olunmasını istediği,
AB'nin ise darbe süreci ardından HDP ve Cumhuriyet operasyonlarıyla Türkiye'de gerçek bir cadı avının başlatıldığı ve hukuk devleti ihlallerinin sorgulanması gerekliliği tartışmaları ile tavan yapmıştır.
Türkiye yaşanan tüm olumsuz gelişmeler karşısında AB'nin sunduğu kalan kriterlerin yerine getirilmesi ile ilgili taslak yol haritasını reddetmiş,
Gerek kamuoyunun önünde gerekse özel görüşmelerde gösterilen tepkiler ipleri kopma noktasına getirmiştir.
 
*
Bu noktada ABD ve AB'nin ekonomik, siyasi, hukukî, toplumsal çöküş içinde olan Türkiye'nin;
Hem çöküntüsünü AB'ye yansıtmaması,
Hem İsrail'in çevresinde güvenli bölge oluşturulurken, uzak mesafedeki füzelerin bertaraf edilmesi için düşman devletler sınırları ötesinde koruma daireleri oluşturulması esasına dayanan Askeri Doktrini'ne işlerlik kazandırmak üzere enformasyonel savaş yığınağını ile çevresinden izole edilmekte olduğu görülüyor. *
Başkan olmak havucunu yiyen Erdoğan, "Yaptırım uygularız" diyen AB Parlamentosu Başkanı M.Schulz'a  "Şu terbiyesize bak ya, 'yaptırım uygularız 'diyor. Ya senin her yerin yaptırım olsa ne yazar" ifadesiyle çıkışıyor...
Yok artık! AB'nin referandumda oylanmasının tarihini veriyor...
 
*
Kader ağlarını örmüştür. O bal gibi bile bile Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 2 yüzyıllık çağdaşlama hedefinin iplerini geriyor... 17.11.2016  - gunbatimi asker ucakgemisi
 
ABD’de seçilmiş başkan D.Trump, hızla aşırı sağcı bir hükümeti yönetecek kadrosunu oluşturuyor.
Akdeniz’de seyreden Rus Amiral Kuznetsov uçak gemisi, Suriye İdlib ve Humus’ta  İŞİD ve ABD’nin ısrarla desteklediği eski ismi El Nusra olan Fetih el Şam terör örgütü mevzilerine geniş çaplı bir operasyon  sürdürüyor.
Türkiye’nin ise Batı ile arasındaki çekişme ve kriz her geçen gün yeni boyutlar kazanıyor.
 
*
D.Trump; Britanyalıların Avrupalılara, Hintlilerin Müslümanlara, Filipinlilerin Çinlilere karşı oy vermediği bir konjonktürde;
ABD paradigmasını değiştirmeye, iki yüzyıldır ülkesine egemen olan baskı, tehdit, korkutma ve sindirme gibi yöntemleri kullanarak dünyayı doğru, adaletli ve sevgi dolu yapmaya çalışan püriten ideolojiyi alaşağı etmeye,
Tek kutuplu dünyaya ve Wolfowitz Doktrinine son vermeye hazırlanıyor.
 
*
ABD’nin Irak’ı işgal etmesi bölgede büyük altüst oluşlara yol açacak bir süreci başlatmış,Suriye ve İran hedefe konulmuştu.
Ama Başkan Bush, bu hedeflerle sınırlı değildi. 
Ortadoğu’nun, ABD’nin çıkarları doğrultusunda bütünüyle yeniden şekillendirilmesini amaçlıyordu…
Savunma Bakanlığı Müsteşarı Wolfowitz, “SSCB’nin çöküşünün ardından ortaya çıkan duruma uygun bir doktrin” hazırlamakla görevlendirildi.
Wolfowitz’in Savunma Planlama Kılavuzu, ABD’nin;
Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından ele geçirdiği tek süper güç olma statüsünü muhafaza etmek için muhtemel rakiplerinin yeni güç merkezleri oluşturma teşebbüslerini engellemek, 
Onları daha büyük roller oynamaya heveslenmeden caydırmak için gerektiğinde tek başına harekete geçmenin kararlılığında askeri güce dayanacağını savunuyordu.
 
Ne ki, o günlerden bugüne Rusya ve Çin; bir zaman önce oyunun kurallarını ABD’nin belirlediğini ama bugün bu ittifakın bir efsaneden ibaret olduğu, sanıldığı kadar güçlü olmadığı ve inişe geçtiğine ilişkin inançlarda pekişmiştir.
Rusya ve Çin birer süper güç olduğunu düşünüyor, politikalarından geri adım atmıyor, ABD’yi ödün vermeye zorluyor…
 
*
Yine de ABD, İsrail ile birlikte Ortadoğu’da Arap Dünyası ile geliştirilen ve yürütülen ilişkilere dayandırılan bir stratejiyi takipte başarılıdır. 
Bu stratejide; İsrail’in yakın gelecekte HAMAS, sonra İran’la doğrudan bir savaş yaşayabileceği olasılığı dikkate alınıyor.
Ardından Suudi Arabistan ile işbirliğinin ürünü olarak, Sünni Arap ülkelerinin İsrail’i bir Yahudi devleti olarak tanıması karşılığında Filistinlilerle kapsamlı bir barış anlaşması yapılabilmesi amaçlanıyor.
 
*
Süreç 2002 Beyrut’ta Arap Birliği zirvesinde oluşturulan Arap Barış Girişimi doğrultusunda ilerliyor.
Bu doğrultuda, İsrail’in kumandasında ve Arap Ligi himayesinde, NATO uzantısı ortak bir “Arap Savunma Ordusu”,
Terörle mücadeleye yönelik Suudi Arabistan merkezli ve nüfusunun çoğunluğu Sünni Müslüman ülkeler arasında “Savunma Paktı” benzeri bir koalisyon kurulmuş;
Ortadoğu fiilen Sünni ve Şii eksende bölünmüştür. 
 
*
Ama Irak ve Suriye’de yüzbinlerce insanın yaşamına mâlolan, milyonlarca insanı sığınmacıya dönüştüren ve bütün alt yapıyı çökerten savaşta,
Rusya’nın girişimi ile Suriye İç Savaşı’nın siyasi çözüm talebinin yarattığı küresel olumluluk sonrasında,
ABD Yönetimi bu savaşı Amerikan halkına bir insani müdahale olarak satma girişimlerinde bütünüyle başarısız olmuştur.  
 
*
Şimdi ABD yine Başkan Bush döneminin “Sonsuz Savaş Operasyonu” doktrini doğrultusunda;
Bu kez  çevre devletleri tasfiye etmeyi ama küresel devletin aygıtları ile sistemin amacına uygun olarak yeniden kurulmasını düzenlemeye çalışıyor.
 
*
28 Ekim’de, BM’den çıkarılan bir kararla, BM üyesi ülkelerin Rusya ve Çin’in fiili olarak yer aldığı bölgesel örgütlerle işbirliği yapması engellenmiştir.
ABD bu kararla dünyayı iki farklı alana bölmeyi öngörmüştür;
Bir tarafta ABD tarafından yönetilen tek kutuplu bir dünya,
Diğer tarafta bağımsız ve baş eğmeyen Rusya ve Çin ile çevrelerinde kendi aralarında işbirliği yapan devletlerin dünyası…
Bu tek bir dünyanın ama iki ayrı yönetimin olduğu Soğuk Savaşa geri dönüş değil yeni bir yapılanma halidir…
 
*
Çünkü ABD bölgeden herhangi bir geri çekilme şöyle dursun sahip olduğu Enformasyonel Savaş kapasitesiyle;
Bir taraftan gelişmiş bir ülke olmanın sorunlarıyla boğuşan Çin’i,
Bir taraftan da aynı dertten müzdarip Rusya ve İran’ı,
Diplomatik entrikaları ve kışkırtıcı enformasyonel savaş yığınağını daha da tırmandırarak izole etmeyi öngörüyor…
 
*
Bu sırada Türkiye’nin Batı ile arasındaki çekişme ve kriz her geçen gün yeni boyutlar kazanıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın radikal İslam ideolojisinin lideri olmakla,
Eğer Suriye’de bir siyasi çözüme gidilecekse savaş suçlusu olarak yargılanmakla itham ediliyor.
Uzunca bir süredir Erdoğan’a, ABD ve AB’nin günah keçisi sıfatı yakıştırılıyor.
 
*
Türkiye ve AB arasında mülteci ve vize krizleriyle yükselen tansiyon,
Türkiye’nin 15 Temmuz girişimine katılanların yargılanarak cezalandırılması ve demokratik hukuk devletinin korunmasına destek olunmasını istediği,
AB’nin ise darbe süreci ardından HDP ve Cumhuriyet operasyonlarıyla Türkiye’de gerçek bir cadı avının başlatıldığı ve hukuk devleti ihlallerinin sorgulanması gerekliliği tartışmaları ile tavan yapmıştır.
Türkiye yaşanan tüm olumsuz gelişmeler karşısında AB’nin sunduğu kalan kriterlerin yerine getirilmesi ile ilgili taslak yol haritasını reddetmiş,
Gerek kamuoyunun önünde gerekse özel görüşmelerde gösterilen tepkiler ipleri kopma noktasına getirmiştir.
 
*
Bu noktada ABD ve AB’nin ekonomik, siyasi, hukukî, toplumsal çöküş içinde olan Türkiye’nin;
Hem çöküntüsünü AB’ye yansıtmaması,
Hem İsrail’in çevresinde güvenli bölge oluşturulurken, uzak mesafedeki füzelerin bertaraf edilmesi için düşman devletler sınırları ötesinde koruma daireleri oluşturulması esasına dayanan Askeri Doktrini’ne işlerlik kazandırmak üzere enformasyonel savaş yığınağını ile çevresinden izole edilmekte olduğu görülüyor.
*
Başkan olmak havucunu yiyen Erdoğan, “Yaptırım uygularız” diyen AB Parlamentosu Başkanı M.Schulz’a  “Şu terbiyesize bak ya, ‘yaptırım uygularız ‘diyor. Ya senin her yerin yaptırım olsa ne yazar” ifadesiyle çıkışıyor…
Yok artık! AB’nin referandumda oylanmasının tarihini veriyor…
 
*
Kader ağlarını örmüştür.
O bal gibi bile bile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 2 yüzyıllık çağdaşlama hedefinin iplerini geriyor…
17.11.2016