HANYASI GONYASI

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ittifakın  dayanışmasını bildirmek amacıyla Türkiye'ye iki günlük bir ziyaretteydi. 
Genel Sekreter'le başta Irak ve Suriye olmak üzere Ortadoğu'da artan istikrarsızlık hakkında görüş alışverişinde bulunuldu... 
 
*
Şimdi;
 
*
İsrail, bir süredir Başbakan B.Netenyahu'nun Arap Dünyası ile geliştirdiği ve yürüttüğü ilişkilere dayandırdığı bir stratejiyi takip etmektedir. 
Bu stratejide Ortadoğu'da yaşanan kaosta;
1- Öncelikle İsrail'in yakın gelecekte HAMAS, sonra İran'la doğrudan bir savaş yaşayabileceği olasılığı dikkate alınıyor.
2- Ardından Suudi Arabistan ile işbirliğinin ürünü olarak, Sünni Arap ülkelerinin İsrail'i bir Yahudi devleti  olarak tanıması karşılığında Filistinlilerle kapsamlı bir barış anlaşması yapılabilmesi amaçlanıyor.
3- Yöntem Kral Abdullah'ın 2002'de Beyrut'ta Arap Birliği zirvesinde sunduğu Arap Barış Girişimi doğrultusunda ilerliyor.
 
*
Arap Barış Girişimi;
1-İsrail'in 1967 savaşında işgal ettiği tüm topraklardan çekilmesini,
2-BM Güvenlik Konseyi'ne 194 sayılı karar çerçevesinde Filistinli mülteciler sorununa adil bir çözüm için çağrıda bulunulmasını,
3-1967 sınırlarında kurulacak ve başkenti Doğu Kudüs olacak bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını öngörüyor.
 
*
Ama Arap Barış Girişimi doğrultusunda; 
1-İsrail'in kumandasında ve Arap Ligi himayesinde NATO uzantısı ortak bir "Arap Savunma Ordusu",
2-Terörle mücadeleye yönelik Suudi Arabistan merkezli ve nüfusunun çoğunluğu Sünni Müslüman ülkeler arasında "Savunma Paktı" benzeri bir koalisyon kurulmuş bulunuyor.
 
*
Bu suretle;
1- İsrail'in çıkarlarına hizmet eden Sünni Arap ülkelerinin tutum ve politikalarında ortaklık sağlanmıştır.
2- Suudi Arabistan'ın, İran'ın Şii hilâliyle yayılma stratejisine karşı Şiiliğin bulunduğu her yerde etki alanını arttırmasının ve Şiiliğin yayılmasına karşı kalkan oluşturmasının önü açılmıştır.
3-Ortadoğu'daki güç merkezi Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtılırken, bölgede Sünni Arap ülkeleri ordusunun gerektiğinde doğrudan doğruya Şii İran ordusuyla karşı karşıya kalması öngörülmüştür.
 
*
4 Mayıs'ta NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Komutanlığı'na atanan ABD'li General Curtis Scaparotti, görevi devraldığı gün,
Brüksel'deki NATO karargahında, Avrupa Birliği nezdinde İsrail Büyükelçisi tarafından yürütülecek bir resmi İsrail misyonu oluşturulacağını duyurmuştur.
Böylece İsrail, "Bireysel İşbirliği Programı" aracılığıyla zaten yakından bağlı olduğu NATO'yla daha iyi entegre olma imkanı bulmuştur.
 
*
Bu süreçte Türkiye'de AKP iktidarı Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler, patriotlara muhtaç olunması, İran'ın petrol piyasalarına güçlü bir şekilde dönmesi yanı sıra nükleer bir güç olması, IŞİD başta olmak üzere cihatçı grupların kırılamayan etkisi gerekçesiyle,
NATO'nun İsrail'le gelişen işbirliğine "Veto" hakkını kullanmamıştır... 
 
* 
İşbirliği bununla kalmamış, NATO nezdinde İsrail resmi misyonunun yanı sıra gösterdikleri liyakatin karşılığında Ürdün Krallığı, Katar ve Küveyt Emirlikleri misyonları da NATO'ya entegre edilmiştir.
Çünkü Ürdün'de, Suriye ve Irak'ta yürütülen savaş için El Kaide ve IŞİD'e bağlı İslamcı militanların eğitildiği CIA'ya ait gizli üstler bulunmakta,
Katar, 2011'de yaklaşık 5 000 komandoyu Libya'ya sızdırarak NATO'nun Libya'da ve ardından da Suriye'de yürüttüğü savaşa katılmış,
Kuveyt ise Transit Geçiş Anlaşması  kapsamında, sadece Afganistan'a askeri birlik ve malzeme gönderilmesi için değil  NATO'nun Kuveyt ve Suudi Arabistan gibi diğer ortaklarıyla pratik işbirliği için Körfez'deki ilk aktarma havalimanı görevini üstlenmektedir.
 
*
Bütün bunlar,ABD tarafından taahhüt edilen İsrail'in güvenliği için NATO'nun Ortadoğu'daki genişlemesi anlamına geliyor...
 
*
Türkiye'de ise AKP iktidarıyla birlikte TSK'nin siyasal sistem içerisinde özerk bir konuma sahip olması, sözde demokratik denetim konusunda ciddi sorunlar yaratmaya devam etmesinden yakınmalar sürmektedir. 
Nitekim Ergenekon, Balyoz, Casusluk davaları gibi sözde adlî süreçlerde TSK'nın Kemalist damarı kurutulmuştur.
 
*
Şimdi 15 Temmuz süreciyle beraber;
1-Savunma politikasının üretimi, yürütülmesi ve orduya dair planlamalar ile ilgili olarak Milli Savunma Bakanı yetkili kılınmıştır.
Her türden politika üretim, planlama,karar alma, uygulama,harcama yapma süreci sözde demokratik  parlamenter denetimine açılmıştır.
2-Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılmıştır.
3-Güvenlik stratejilerinin ve harcamaların hem Milli Savunma Komisyonu ve Plan Bütçe Komisyonu gibi parlamento içi komisyonlara, hem de Sayıştay, Kamu Denetçiliği Kurumu ve Devlet Denetleme Kurulu gibi parlamento dışı kurumların sözde şeffaf ve etkin denetimleri altına alınmış,
4-Hakeza TSK'ya özgün bir müfredatla subay, astsubay yetiştiren askeri okullar kapatılmış ve yüksek okul düzeyindeki askeri okullar müfredatı siyasileştirilmek üzere Milli Savunma Bakanlığına bağlanmıştır.
 
*
Bu suretle TSK; atasını ve özgünlüğünü oluşturan Politik: Ekonomik: İnsan gücü nitelikleri: Moral değerler ve kültür: Harekete geçme potansiyelini kullanma: Ulusal gücü oluşturan örf, âdet ve töreler, yurt sevgisi, çalışkanlık, bilgi, cesaret ve kendine güvenden oluşan manevî gücünü  büyük ölçüde kaybetmiş,
Siyasetin emrinde ve ABD'nin "NATO antlaşmasına ve 5. Madde'ye kutsal şeref sözü vermiştir" taahhütü doğrultusunda NATO'ya kayıtsız şartsız bağlanmış, her türlü şekillendirilmeye açık hale getirilmiştir.
Yani NATO; bugünün geleneksel olmayan kuvvet ve yöntemlerin kullanıldığı yeni savaş stratejisinde TSK'nın komutasını, silah arkadaşlığını, sevk ve idaresini, taktik ve stratejilerini kısacası vatanın savunma gücünü devralmış bulunuyor.
 
*
Ama olsun! TSK, NATO'laşarak, 
1- İsrail'in çevresinde güvenli bölge oluşturulması,
2- İsrail'e en uzak mesafedeki füzelerin bertaraf edilmesi için düşman devletler sınırları ötesinde koruma daireleri oluşturulması,
Esasına dayanan Askeri Doktrini'ne işlerlik kazandırmanın göreviyle İsrail'e güven vermektedir. 
 
*
Bu satırların yazıldığı sırada, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Türkiye'de ilgili siyasetçileri denetlemiş, Gaziantep'te konuşlu ABD Patriot Birliği'ni denetlemekteydi... 
 
11.9.2016 *Efendim, Kurban Bayramınızı kutlar ve  esenlikler dilerim. - ahmet kilicaslan aytar
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ittifakın  dayanışmasını bildirmek amacıyla Türkiye’ye iki günlük bir ziyaretteydi. 
Genel Sekreter’le başta Irak ve Suriye olmak üzere Ortadoğu’da artan istikrarsızlık hakkında görüş alışverişinde bulunuldu… 
 
*
Şimdi;
 
*
İsrail, bir süredir Başbakan B.Netenyahu’nun Arap Dünyası ile geliştirdiği ve yürüttüğü ilişkilere dayandırdığı bir stratejiyi takip etmektedir. 
Bu stratejide Ortadoğu’da yaşanan kaosta;
1- Öncelikle İsrail’in yakın gelecekte HAMAS, sonra İran’la doğrudan bir savaş yaşayabileceği olasılığı dikkate alınıyor.
2- Ardından Suudi Arabistan ile işbirliğinin ürünü olarak, Sünni Arap ülkelerinin İsrail’i bir Yahudi devleti  olarak tanıması karşılığında Filistinlilerle kapsamlı bir barış anlaşması yapılabilmesi amaçlanıyor.
3- Yöntem Kral Abdullah’ın 2002’de Beyrut’ta Arap Birliği zirvesinde sunduğu Arap Barış Girişimi doğrultusunda ilerliyor.
 
*
Arap Barış Girişimi;
1-İsrail’in 1967 savaşında işgal ettiği tüm topraklardan çekilmesini,
2-BM Güvenlik Konseyi’ne 194 sayılı karar çerçevesinde Filistinli mülteciler sorununa adil bir çözüm için çağrıda bulunulmasını,
3-1967 sınırlarında kurulacak ve başkenti Doğu Kudüs olacak bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını öngörüyor.
 
*
Ama Arap Barış Girişimi doğrultusunda; 
1-İsrail’in kumandasında ve Arap Ligi himayesinde NATO uzantısı ortak bir “Arap Savunma Ordusu”,
2-Terörle mücadeleye yönelik Suudi Arabistan merkezli ve nüfusunun çoğunluğu Sünni Müslüman ülkeler arasında “Savunma Paktı” benzeri bir koalisyon kurulmuş bulunuyor.
 
*
Bu suretle;
1- İsrail’in çıkarlarına hizmet eden Sünni Arap ülkelerinin tutum ve politikalarında ortaklık sağlanmıştır.
2- Suudi Arabistan’ın, İran’ın Şii hilâliyle yayılma stratejisine karşı Şiiliğin bulunduğu her yerde etki alanını arttırmasının ve Şiiliğin yayılmasına karşı kalkan oluşturmasının önü açılmıştır.
3-Ortadoğu’daki güç merkezi Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtılırken, bölgede Sünni Arap ülkeleri ordusunun gerektiğinde doğrudan doğruya Şii İran ordusuyla karşı karşıya kalması öngörülmüştür.
 
*
4 Mayıs’ta NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Komutanlığı’na atanan ABD’li General Curtis Scaparotti, görevi devraldığı gün,
Brüksel’deki NATO karargahında, Avrupa Birliği nezdinde İsrail Büyükelçisi tarafından yürütülecek bir resmi İsrail misyonu oluşturulacağını duyurmuştur.
Böylece İsrail, “Bireysel İşbirliği Programı” aracılığıyla zaten yakından bağlı olduğu NATO’yla daha iyi entegre olma imkanı bulmuştur.
 
*
Bu süreçte Türkiye’de AKP iktidarı Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, patriotlara muhtaç olunması, İran’ın petrol piyasalarına güçlü bir şekilde dönmesi yanı sıra nükleer bir güç olması, IŞİD başta olmak üzere cihatçı grupların kırılamayan etkisi gerekçesiyle,
NATO’nun İsrail’le gelişen işbirliğine “Veto” hakkını kullanmamıştır… 
 
İşbirliği bununla kalmamış, NATO nezdinde İsrail resmi misyonunun yanı sıra gösterdikleri liyakatin karşılığında Ürdün Krallığı, Katar ve Küveyt Emirlikleri misyonları da NATO’ya entegre edilmiştir.
Çünkü Ürdün’de, Suriye ve Irak’ta yürütülen savaş için El Kaide ve IŞİD’e bağlı İslamcı militanların eğitildiği CIA’ya ait gizli üstler bulunmakta,
Katar, 2011’de yaklaşık 5 000 komandoyu Libya’ya sızdırarak NATO’nun Libya’da ve ardından da Suriye’de yürüttüğü savaşa katılmış,
Kuveyt ise Transit Geçiş Anlaşması  kapsamında, sadece Afganistan’a askeri birlik ve malzeme gönderilmesi için değil  NATO’nun Kuveyt ve Suudi Arabistan gibi diğer ortaklarıyla pratik işbirliği için Körfez’deki ilk aktarma havalimanı görevini üstlenmektedir.
 
*
Bütün bunlar,ABD tarafından taahhüt edilen İsrail’in güvenliği için NATO’nun Ortadoğu’daki genişlemesi anlamına geliyor…
 
*
Türkiye’de ise AKP iktidarıyla birlikte TSK’nin siyasal sistem içerisinde özerk bir konuma sahip olması, sözde demokratik denetim konusunda ciddi sorunlar yaratmaya devam etmesinden yakınmalar sürmektedir. 
Nitekim Ergenekon, Balyoz, Casusluk davaları gibi sözde adlî süreçlerde TSK’nın Kemalist damarı kurutulmuştur.
 
*
Şimdi 15 Temmuz süreciyle beraber;
1-Savunma politikasının üretimi, yürütülmesi ve orduya dair planlamalar ile ilgili olarak Milli Savunma Bakanı yetkili kılınmıştır.
Her türden politika üretim, planlama,karar alma, uygulama,harcama yapma süreci sözde demokratik  parlamenter denetimine açılmıştır.
2-Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılmıştır.
3-Güvenlik stratejilerinin ve harcamaların hem Milli Savunma Komisyonu ve Plan Bütçe Komisyonu gibi parlamento içi komisyonlara, hem de Sayıştay, Kamu Denetçiliği Kurumu ve Devlet Denetleme Kurulu gibi parlamento dışı kurumların sözde şeffaf ve etkin denetimleri altına alınmış,
4-Hakeza TSK’ya özgün bir müfredatla subay, astsubay yetiştiren askeri okullar kapatılmış ve yüksek okul düzeyindeki askeri okullar müfredatı siyasileştirilmek üzere Milli Savunma Bakanlığına bağlanmıştır.
 
*
Bu suretle TSK; atasını ve özgünlüğünü oluşturan Politik: Ekonomik: İnsan gücü nitelikleri: Moral değerler ve kültür: Harekete geçme potansiyelini kullanma: Ulusal gücü oluşturan örf, âdet ve töreler, yurt sevgisi, çalışkanlık, bilgi, cesaret ve kendine güvenden oluşan manevî gücünü  büyük ölçüde kaybetmiş,
Siyasetin emrinde ve ABD’nin “NATO antlaşmasına ve 5. Madde’ye kutsal şeref sözü vermiştir” taahhütü doğrultusunda NATO’ya kayıtsız şartsız bağlanmış, her türlü şekillendirilmeye açık hale getirilmiştir.
Yani NATO; bugünün geleneksel olmayan kuvvet ve yöntemlerin kullanıldığı yeni savaş stratejisinde TSK’nın komutasını, silah arkadaşlığını, sevk ve idaresini, taktik ve stratejilerini kısacası vatanın savunma gücünü devralmış bulunuyor.
 
*
Ama olsun! TSK, NATO’laşarak, 
1- İsrail’in çevresinde güvenli bölge oluşturulması,
2- İsrail’e en uzak mesafedeki füzelerin bertaraf edilmesi için düşman devletler sınırları ötesinde koruma daireleri oluşturulması,
Esasına dayanan Askeri Doktrini’ne işlerlik kazandırmanın göreviyle İsrail’e güven vermektedir. 
 
*
Bu satırların yazıldığı sırada, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Türkiye’de ilgili siyasetçileri denetlemiş, Gaziantep’te konuşlu ABD Patriot Birliği’ni denetlemekteydi… 
 
11.9.2016
*Efendim, Kurban Bayramınızı kutlar ve  esenlikler dilerim.

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir