G 20 HANGZHOU “TEK KANATLA KUŞ UÇMAZ” ZİRVESİ

 
Çin Halk Cumhuriyeti modernizasyona tabi tuttuğu sosyalizmiyle küresel büyümenin en önemli motoru ve orta gelir düzeyi ile dünyanın ikinci ekonomisidir.
Gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler arasında küresel ekonominin dengeleyicisi olmanın olmazsa olmaz noktasındadır.
Şimdi ülkenin doğusunda Cıciang eyaletinin başkenti Hangzhou'da,
2008 krizi sonrasında dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alan 19 ülke ve AB Komisyonu'nun kurduğu küresel ekonomik işbirliğinin temel platformu G-20 Zirvesini düzenliyor...
G-20 Zirveleri küresel ekonominin yeniden güçlü bir büyüme sürecine girmesi doğrultusunda ihtiyaç duyulan işbirliği ortamının tesisine yardımcı olmak,
Farklı kültürleri ve farklı politik sistemleri olan ülkelerin karşılaştıkları sorunlara ortak çözümler üretmek iddiası taşıyor.
 
*
Zirvenin öncü ülkesi ABD; dünya zenginliğinin güvenliğini sağlamakla mükelleftir.
Hizmetkârları vasıtasıyla ulus devlet kurumuyla sahip olduğu toprak parçasının ötesinde insanın ve toplumsal yapının da yönetilmesini, refah ve gelişime ortak edilmesini vaad ediyor.
Devletleri giderek refah devleti ya da sosyal devlete değil birer şirkete dönüştürüyor, şirkete dönüşemeyen devletleri taşımıyor.
Ekonomi ve siyasetin daha rafine, rasyonel, bürokrasisi oturmuş, finans sisteminin belirleyici olduğu, hukukun finans sistemi üzerine inşa edildiği yapılar istiyor.
Bu dönüşümü sağlamak üzere devletleri kendi içinde ayıklanmalara zorluyor. *
Ama ABD ve müttefiki gelişmiş ülkeler; 2008'de başlayan ekonomik sıkıntılarına, işsizlik ve yoksulluk artışı sorununa, güçlü merkez bankaları ve devlet müdahaleleri ile engel olmak dışında hiç bir çözüm getirememiştir.
Ekonomiler sınırsız ve sorumsuz bir biçimde basılan paranın piyasalara sürülmesiyle ayakta tutulmaya çalışılmış, bu büyük likiditasyona rağmen üretim ve ticaret tahminlerin ötesinde gerilemiştir.
Büyümeyi sağlamak için alınan malî önlemler büyümeye engel yaratmış, mali konsolidasyona başvurulmuş;
Bir kısır döngü oluşmuştur ki, büyüme hedefleri aşağı çekilmiş, hâla üretimin nasıl sağlanacağı, istihdamın nasıl arttırılacağı sorunu çözülemiyor...
 
*
ABD'de büyüme yeterince canlı değildir.
AB ülkelerinde talep zayıf, işsizlik ve borçluluk ise yüksektir.
Genişlemeci para ve maliye politikalarına rağmen Japon ekonomisi bu yılın ilk çeyreğinde yalnızca yüzde 0,1 büyümüştür.
Emtia fiyatlarında sert düşüşler Rusya, Brezilya ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin ekonomilerini zora sokmuştur...
 
*
G20 Zirvesine ev sahipliği yapan Çin, küresel ekonominin sorununun esasen yapısal nitelikli olduğunu savunuyor.
Küresel ekonomide yaşanan yapısal sorunlara çözüm için geliştirdiği;
Gelişmiş ülkelerle ve gelişmekte olan ülkelerle sanayide, ticarette, yatırımda ve sermaye akışında inşa ettiği dairesel ekonomik sistemin esas alınmasını öneriyor. 
 
*
Buna göre mevcut yapıda; Asya, Afrika ve Latin Amerika'daki gelişmekte olan ekonomilerin gelişmiş ülkelere ekonomik olarak bağımlı olması noktasında,
Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelerin kendi bağımsız gelişmesine birçok kısıtlama ile engel olduklarına,
Gelişmekte olan ekonomilere gelişmiş dünyaya sadece kaynak ve pazar olarak bakıldığına dikkat çekiyor.
 
*
Böyle bir ekonomik sistemin, Batı dünyasının dünya ekonomisi üzerinde tam egemenlik kurmasını sağladığına,
Durgunluk ya da kriz yaşandığı zaman ise kriz yükünün gelişmekte olan ülkelerin sırtına yıkıldığına,
2008'de ABD kökenli mali krizin bu dinamikten oluştuğuna vurgu yapılıyor.
Üstelik son zamanda gelişmekte olan ekonomilerin giderek daha önemli hale gelmesi ve küresel ekonomik büyümenin itici gücü olmalarıyla beraber,
ABD'nin yönlendirdiği dairesel sistemin yavaş yavaş geride kaldığına işaret ediliyor...
 
*
Bu noktada ikinci bir ekonomik motor olarak devreye giren ve dünya ekonomisinde çok önemli rol oynayan, gelişmekte olan ekonomilerin en büyük temsilcisi Çin'in,
Gelişmiş ülkelerle ve gelişmekte olan ülkelerle sanayide, ticarette, yatırımda ve sermaye akışında yeni bir dairesel ekonomik sistem inşa ettiğine dikkat çekiliyor. 
Bu yıllar boyunca oluşan ABD merkezli ekonomi dairesine yeni bir döngünün eklenmekte olduğu anlamına geliyor...
 
*
Artık küresel konjonktür eskisi gibi değildir.
2008 krizinden sonra sadece küresel ekonomik sistemde değil siyasi sistemde de büyük değişiklikler ve yeniden yapılanmalar yaşanıyor.
Gelişmekte olan ülkelerin artan ekonomik gücüyle, gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler arasındaki denge yavaş yavaş değişiyor.
ABD'nin küresel ekonominin itici gücü olarak rolü zayıflamış ve küresel ekonomide gelişmiş ülkelerin payı azalırken, gelişmekte olan ekonomilerin küresel ekonomiye katkısı hızla artmıştır...
Asyalı, Afrikalı ve Latin Amerikalı gelişmekte olan ekonomiler; ABD ve müttefiki batılı gelişmiş ülkelerin yakın zamana kadar kendilerini yalnızca kaynak ve pazar olarak algılamalarına,
Ekonomik olarak kendilerine bağımlı kılıp, bu ekonomik sistemle dünya ekonomisi üzerinde tam egemenlik kurmuş olmalarına hayıftadır.
ABD ve gelişmiş ülkeler ise bilmedikleri bir dünyanın sabahına uyanmanın korkusunu sürmektedirler.
 
*
Şimdi Çin gelişmiş ülkelerle sanayide, ticarette, yatırımda ve sermaye akışında  inşa ettiği dairesel ekonomik sistemini,
Dostlukla ABD'nin sistemine eklemeyi, böylece çift döngülü ekonomik sistemin küresel ekonominin düzgün çalışmasını koruyacağını savunuyor.
Bu sistemin dünya ekonomik sisteminde yalnızca gelişmiş ülkelerle "dikey rekabet" ile değil,
Aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerle "yatay rekabeti"de geliştireceği,
Düşük gelişmişlik düzeyine sahip olan gelişmekte olan ülkelerle "kollayıcı bir rekabet"i sağlanacağını,
Bu suretle gelişmekte olan ülkelerin ortak kalkınmayı gerçekleştirmek için birbirlerine yardımcı olacaklarını iddia ediyor.
 
*
Çin Halk Cumhuriyeti; ABD'ye küresel lider olarak  çevresinde bölge lideri ülkelerle çeşitlenen yeni bir dünyanın kurulmasını,
Ülkelerin birbirlerinin çabalarını gölgelemek yerine  birbirlerini tamamlayıcı politikalar geliştirmesini,
Fikir ayrılıklarını müzakere ve barış görüşmeleriyle çözmeyi teklif ediyor.
 
*
Ama ABD bir kaç yüzyıllık entrika, tefrika, saldırı, işgal, ilhak ve yağma geleneğinden geliyor.
O yüzden, Hangzhou'da düzenlenen G20 Zirvesi sonuç bildirgesinde yine " kapsayıcı ve istikrarlı büyümenin gerçekleştirilmesi için harekete geçilmesi kararı ve terörizme darbe indirmekteki eşgüdümün güçlendirilmesi" çağrısının yapılması bekleniyor.
Sonuç bildirgesinde yine "Üyeler küresel ekonomik büyüme ile istihdamı teşvik etme, küresel mali ve borçlanma krizine yol açan dengesizliklerin ortadan kaldırılması gibi konularda anlaşmışlardır" vs.vs ifadelerle,
Dünya Halklarına tıpkı önceki G7 ve G20 zirvelerinin bir kopyasının mesajını vereceklerdir...
 
5.9.2016 - ahmet kilicaslan aytar

 
Çin Halk Cumhuriyeti modernizasyona tabi tuttuğu sosyalizmiyle küresel büyümenin en önemli motoru ve orta gelir düzeyi ile dünyanın ikinci ekonomisidir.
Gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler arasında küresel ekonominin dengeleyicisi olmanın olmazsa olmaz noktasındadır.
Şimdi ülkenin doğusunda Cıciang eyaletinin başkenti Hangzhou’da,
2008 krizi sonrasında dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alan 19 ülke ve AB Komisyonu’nun kurduğu küresel ekonomik işbirliğinin temel platformu G-20 Zirvesini düzenliyor…
G-20 Zirveleri küresel ekonominin yeniden güçlü bir büyüme sürecine girmesi doğrultusunda ihtiyaç duyulan işbirliği ortamının tesisine yardımcı olmak,
Farklı kültürleri ve farklı politik sistemleri olan ülkelerin karşılaştıkları sorunlara ortak çözümler üretmek iddiası taşıyor.
 
*
Zirvenin öncü ülkesi ABD; dünya zenginliğinin güvenliğini sağlamakla mükelleftir.
Hizmetkârları vasıtasıyla ulus devlet kurumuyla sahip olduğu toprak parçasının ötesinde insanın ve toplumsal yapının da yönetilmesini, refah ve gelişime ortak edilmesini vaad ediyor.
Devletleri giderek refah devleti ya da sosyal devlete değil birer şirkete dönüştürüyor, şirkete dönüşemeyen devletleri taşımıyor.
Ekonomi ve siyasetin daha rafine, rasyonel, bürokrasisi oturmuş, finans sisteminin belirleyici olduğu, hukukun finans sistemi üzerine inşa edildiği yapılar istiyor.
Bu dönüşümü sağlamak üzere devletleri kendi içinde ayıklanmalara zorluyor.
*
Ama ABD ve müttefiki gelişmiş ülkeler; 2008’de başlayan ekonomik sıkıntılarına, işsizlik ve yoksulluk artışı sorununa, güçlü merkez bankaları ve devlet müdahaleleri ile engel olmak dışında hiç bir çözüm getirememiştir.
Ekonomiler sınırsız ve sorumsuz bir biçimde basılan paranın piyasalara sürülmesiyle ayakta tutulmaya çalışılmış, bu büyük likiditasyona rağmen üretim ve ticaret tahminlerin ötesinde gerilemiştir.
Büyümeyi sağlamak için alınan malî önlemler büyümeye engel yaratmış, mali konsolidasyona başvurulmuş;
Bir kısır döngü oluşmuştur ki, büyüme hedefleri aşağı çekilmiş, hâla üretimin nasıl sağlanacağı, istihdamın nasıl arttırılacağı sorunu çözülemiyor…
 
*
ABD’de büyüme yeterince canlı değildir.
AB ülkelerinde talep zayıf, işsizlik ve borçluluk ise yüksektir.
Genişlemeci para ve maliye politikalarına rağmen Japon ekonomisi bu yılın ilk çeyreğinde yalnızca yüzde 0,1 büyümüştür.
Emtia fiyatlarında sert düşüşler Rusya, Brezilya ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin ekonomilerini zora sokmuştur…
 
*
G20 Zirvesine ev sahipliği yapan Çin, küresel ekonominin sorununun esasen yapısal nitelikli olduğunu savunuyor.
Küresel ekonomide yaşanan yapısal sorunlara çözüm için geliştirdiği;
Gelişmiş ülkelerle ve gelişmekte olan ülkelerle sanayide, ticarette, yatırımda ve sermaye akışında inşa ettiği dairesel ekonomik sistemin esas alınmasını öneriyor. 
 
*
Buna göre mevcut yapıda; Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki gelişmekte olan ekonomilerin gelişmiş ülkelere ekonomik olarak bağımlı olması noktasında,
Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelerin kendi bağımsız gelişmesine birçok kısıtlama ile engel olduklarına,
Gelişmekte olan ekonomilere gelişmiş dünyaya sadece kaynak ve pazar olarak bakıldığına dikkat çekiyor.
 
*
Böyle bir ekonomik sistemin, Batı dünyasının dünya ekonomisi üzerinde tam egemenlik kurmasını sağladığına,
Durgunluk ya da kriz yaşandığı zaman ise kriz yükünün gelişmekte olan ülkelerin sırtına yıkıldığına,
2008’de ABD kökenli mali krizin bu dinamikten oluştuğuna vurgu yapılıyor.
Üstelik son zamanda gelişmekte olan ekonomilerin giderek daha önemli hale gelmesi ve küresel ekonomik büyümenin itici gücü olmalarıyla beraber,
ABD’nin yönlendirdiği dairesel sistemin yavaş yavaş geride kaldığına işaret ediliyor…
 
*
Bu noktada ikinci bir ekonomik motor olarak devreye giren ve dünya ekonomisinde çok önemli rol oynayan, gelişmekte olan ekonomilerin en büyük temsilcisi Çin’in,
Gelişmiş ülkelerle ve gelişmekte olan ülkelerle sanayide, ticarette, yatırımda ve sermaye akışında yeni bir dairesel ekonomik sistem inşa ettiğine dikkat çekiliyor. 
Bu yıllar boyunca oluşan ABD merkezli ekonomi dairesine yeni bir döngünün eklenmekte olduğu anlamına geliyor…
 
*
Artık küresel konjonktür eskisi gibi değildir.
2008 krizinden sonra sadece küresel ekonomik sistemde değil siyasi sistemde de büyük değişiklikler ve yeniden yapılanmalar yaşanıyor.
Gelişmekte olan ülkelerin artan ekonomik gücüyle, gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler arasındaki denge yavaş yavaş değişiyor.
ABD’nin küresel ekonominin itici gücü olarak rolü zayıflamış ve küresel ekonomide gelişmiş ülkelerin payı azalırken, gelişmekte olan ekonomilerin küresel ekonomiye katkısı hızla artmıştır…
Asyalı, Afrikalı ve Latin Amerikalı gelişmekte olan ekonomiler; ABD ve müttefiki batılı gelişmiş ülkelerin yakın zamana kadar kendilerini yalnızca kaynak ve pazar olarak algılamalarına,
Ekonomik olarak kendilerine bağımlı kılıp, bu ekonomik sistemle dünya ekonomisi üzerinde tam egemenlik kurmuş olmalarına hayıftadır.
ABD ve gelişmiş ülkeler ise bilmedikleri bir dünyanın sabahına uyanmanın korkusunu sürmektedirler.
 
*
Şimdi Çin gelişmiş ülkelerle sanayide, ticarette, yatırımda ve sermaye akışında  inşa ettiği dairesel ekonomik sistemini,
Dostlukla ABD’nin sistemine eklemeyi, böylece çift döngülü ekonomik sistemin küresel ekonominin düzgün çalışmasını koruyacağını savunuyor.
Bu sistemin dünya ekonomik sisteminde yalnızca gelişmiş ülkelerle “dikey rekabet” ile değil,
Aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerle “yatay rekabeti”de geliştireceği,
Düşük gelişmişlik düzeyine sahip olan gelişmekte olan ülkelerle “kollayıcı bir rekabet”i sağlanacağını,
Bu suretle gelişmekte olan ülkelerin ortak kalkınmayı gerçekleştirmek için birbirlerine yardımcı olacaklarını iddia ediyor.
 
*
Çin Halk Cumhuriyeti; ABD’ye küresel lider olarak  çevresinde bölge lideri ülkelerle çeşitlenen yeni bir dünyanın kurulmasını,
Ülkelerin birbirlerinin çabalarını gölgelemek yerine  birbirlerini tamamlayıcı politikalar geliştirmesini,
Fikir ayrılıklarını müzakere ve barış görüşmeleriyle çözmeyi teklif ediyor.
 
*
Ama ABD bir kaç yüzyıllık entrika, tefrika, saldırı, işgal, ilhak ve yağma geleneğinden geliyor.
O yüzden, Hangzhou’da düzenlenen G20 Zirvesi sonuç bildirgesinde yine ” kapsayıcı ve istikrarlı büyümenin gerçekleştirilmesi için harekete geçilmesi kararı ve terörizme darbe indirmekteki eşgüdümün güçlendirilmesi” çağrısının yapılması bekleniyor.
Sonuç bildirgesinde yine “Üyeler küresel ekonomik büyüme ile istihdamı teşvik etme, küresel mali ve borçlanma krizine yol açan dengesizliklerin ortadan kaldırılması gibi konularda anlaşmışlardır” vs.vs ifadelerle,
Dünya Halklarına tıpkı önceki G7 ve G20 zirvelerinin bir kopyasının mesajını vereceklerdir…
 
5.9.2016

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir