Hükümet güdümlü Yargiya Baykal`dan elestiri

Degerli Arkadaslar, - image001 7

Degerli Arkadaslar, - image001 7

Degerli Arkadaslar,

8 Haziran günü Aydinlik`da yayinlanan yazimi özenle okumanizi dilerim. Bu haftadan itibaren yazilarim Aydinlik gazetesinde Cumartesi günleri yayinlanacaktir.

Selam ve sevgilerimle.

Prof. Dr. Hakkı Keskin 6.7.2016

Deniz Baykal’ın TBMM’inde 27.6.2016 Günü, Hükümetin Yargıyı Kontrolü Altına Almaya İlişkin Yaptığı Tarihi Konuşma, Türkiye`nin Geldiği Duruma Işıktutuyor

“Bir kez daha siyasetin yargıya yönelik yeni bir saldırısı. 2010 referandumundan bu yana saldırılar devam ediyor. (…) Tabii hakim ilkesi tahrip edildi. Sulh ceza hakimlikleri kuruldu. DGM – özel yetkili mahkemeler – son olarak sulh ceza hakimlikleri ihdas edildi. Masumiyet karinesi ihlal edildi. Tutukluluk tedbir olmaktan çıktı; cezaya dönüştü; delilden sanığa değil, sanıktan delile gitme yöntemine geçildi; gizli tanık üretildi (hükümlülerle pazarlık yoluyla); CD’ler ve ıslak imzalar imal edildi; iddianameler emniyette hazırlandı, emniyet savcılıkta ve hatta mahkemede davaları yönlendirdi.

Sonucunda; genel kurmay başkanı terör örgütü yöneticisi olarak suçlandı ve müebbet hapse mahkum oldu. Yargı, TSK deniz kuvvetleri, aydınlarla hesaplaşmaya alet edildi. (…) HSYK 3 kez siyasi operasyona maruz kaldı. 2010 referandumu ile yapısı değiştirildi. Sonuç alınamadı. Üye sayısı artırıldı; sonuç alınamadı. Üye sayısı azaltıldı; sonuç alınamadı. Sonuncusunda, listeli seçimlerle açıkça, iktidar yanlısı, sosyal demokrat ve ülkücü kimliklere dayalı oluşumlar yarıştırıldı. Siyasi ideolojik bir listeler savaşı yaşandı. Adalet bakanlığının organize ettiği, masraflarını karşıladığı AKP listesinin kazanması sağlandı. Yapılan iş bölümü oluşturulan daireler ve yapılan atamalar sonucunda HSYK siyasi talimatla işleyen bir kurum haline gelmiştir.

HSYK’ya 17-25 Aralık sonrası, kendi yönetmeliğine aykırı olarak, hakim ve savcı kıyımları yaptırılmıştır. HSYK’ya, adalet bakanlığı bürokratlarına hazırlatılan listelerle sulh ceza hakimliklerine tayinler yaptırılmıştır. Bunun sonucunda, iktidar anlayışına uygun ama, hukuken yadırgatıcı davalar açılmakta, tutuklamalar yapılmaktadır.

Gezi davasında, Beşiktaş Futbol Kulübü taraftarlarına dava açılmakta; bir gazetecilik faaliyeti casusluk suçlamasına sokulmakta; akademisyenler düşünce açıkladıkları için; gazeteciler bir yayın organına destek verdikleri için tutuklanabilmektedir.

HSYK eliyle ilk derece mahkemeleri, siyasi yönlendirme ve denetim altına alınmıştır.

Şimdi sıra “yüksek yargı”ya geldi.

Son iki buçuk yılda, 3. kez yüksek yargıya siyasi operasyon yapılıyor. Önce yüksek yargıdaki üye sayısını artırarak yüksek yargıyı ele geçirme denemesi yapıldı; daha sonra bunun tam tersi denendi ve üye sayısı azaltılarak aynı amaca ulaşılmak istendi; şimdi de; Yargıtay ve Danıştay üyelerinin tümünü azledip sıfırlayarak, HSYK ve cumhurbaşkanı atamaları ile yüksek yargıyı, siyasi kontrol altına alma amacına ulaşmayı öngören bu tasarı hazırlanmıştır. Bu, yargıya yönelik müdahalelerin en kabasıdır.

Anayasaya göre bir yargı mensubunun bile azledilmesi mümkün değilken, Yargıtay ve Danıştay’ın tümünü azledip sıfırlamayı düşünmek, anayasanın 138. ve 139. maddeleri karşısında, nasıl bir zihniyeti ortaya koymaktadır? Artık ne hakimlik teminatı ne de yargı bağımsızlığı kalmıştır.

Yargıtay’ın azli diye bir olay, 27 Mayıs – 12 Eylül askeri darbeleri de dahil tarihimizde hiçbir zaman yaşanmamıştır. Hiçbir demokratik ülkede böyle bir uygulamanın örneği yoktur. Ulusal hukuka da, bir parçası olduğumuz uluslararası hukuka da aykırıdır. İdareyi denetleyecek Danıştay’ın % 25’ini de cumhurbaşkanı atayacak. (…) Yargıçlık mesleğine giriş de, keyfi takdire açık, sözlü sınava bağımlı hale getiriliyor.

Yargıtay başkanının ifadesi ile % 30’lara düşmüş olan yargıya güven, bu müdahalelerin sonrasında herhalde o’nu bile aratacak hale gelecektir. Bu düzenleme elbette hukukun temel ilkelerine de anayasaya da aykırıdır. Ama, öyle anlaşılıyor ki anayasa mahkemesi bu kanunla ilgili bir karar alıncaya kadar sıfırlanan üyeliklere yeni atamalar yapılacaktır ve AYM kararı geriye dönük işlemeyeceği için anayasa fiili durum karşısında işlemez olacaktır. Daha önce, HSYK’nın idari personeli ile ilgili yapılan düzenlemeyi AYM, iptal etmişti. fakat AYM kararı geriye yürümediği için anayasaya aykırı fiili durum bugün halen devam etmektedir. (…)

Bu hukuk dışı durum, hukuka ölçüsüz, sınırsız bir saldırıdır. Ne yazık ki anayasanın kural ve ilkeleri değil, fiili durum işletilecektir. (…) Anayasaya aykırı olduğu belirlenen bir kanunla oluşturulan yeni Yargıtay ve Danıştay üyelerinin alacağı kararlarla, milyonlarca vatandaşımız adalet susuzluğunu gidermeye çalışacak. Bu milletle alay etmektir. (…)

“Hukuk, bir ihtiyaç varsa askıya alınabilir, ancak bir ihtiyaç yoksa uygulanabilir” diye bir ilke olamaz. Hukuk, tüm sorunların çözümünde, temel almak zorunda olduğumuz bir çerçevedir. Hukuk, işinize geldiği zaman uygulayacağınız işinize gelmediği zaman “de facto” deyip uygulamaktan vazgeçebileceğiniz bir oyuncak değildir. (…)

148 yıl sonra bugün biz, bu kurumları iktidarın Yargıtay’ı, iktidarın Danıştay’ı haline dönüştürüyoruz. İktidarın Yargıtay’ı ve iktidarın Danıştay’ı diyorsam, biliniz ki nezaketten dolayıdır. Belki birilerinin çıkıp, sarayın Yargıtay’ı, sarayın Danıştay’ı demesi daha da gerçekçi olacaktır. (…)

Fiili durum – sivil darbe

Yargıya yönelik bu düzenleme, anayasaya uygun değildir. Legal değildir. Meşru değildir. Daha önce HSYK konusunda da bir anayasa ihlalini, AYM kararları geçmişe uygulanmaz diyerek ihlal ettiniz. (…)

Bu durum, sizin, pek çok önemli konuda hukuki, anayasal bir yönetim tarzı dışına çıkmış olduğunuzu ortaya koyuyor. Anayasaya aykırı bir cumhurbaşkanlığı sistemi oluşturdunuz. Şimdi anayasa’ya aykırı bir yargı sistemi oluşturma çabasındasınız. Suç örgütleri ile zaman zaman işbirliği yapıyorsunuz. tüm bunlar çok ciddi hukuk ve siyaset sorunlarını doğuruyor. (…)

17-25 Aralık döneminin üzerine de bir fiili durum perdesi çektiniz. Bu kadar hukuk dışı, bu kadar suç ve sorumluluk doğuran işbirlikleri, iktidarı tehlikeli bir sarmal içine sokmuştur. (…) Elbette ortada tank top yoktur. Ama görünüyor ki demokrasi mekanizmaları, devre dışıdır. Ne hesap sorma, ne hesap vermenin, ne hukukun, ne demokrasinin gerekleri yerine getirilmektedir. Bu da ancak bir de facto durumda mümkün olabilir. (…) De facto demek illegal demektir. Bu bir sivil darbedir. (…)”

Virenfrei. www.avast.com

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir