Mobilizasyon Operasyonu!
Halk açısından dinsel kimlik aynı zamanda milli kimliktir. Dini aidiyet ile milli aidiyet çatışan iki ayrı değer değildir. Onun nazarında dinsel kimlikle milli kimlik birbiriyle örtüşen, sarmallaşan, ayrılması olanaksız bir alaşımdır. Türk kelimesi Müslümanlığı da içine alan bir kavram genişliğine sahiptir. Dini inancının ulusal kimliğini de ifade ettiğini düşünmektedir. Bu alaşım farklı alt kimliklerden gelenleri de içine alarak daha kapsayıcı bir üst değere dönüşerek Türk ulusunu oluşturmaktadır.
Bir üst değer normuna dönüşerek ulusun tümünü kapsayan milli-dini kimlik sarmalı yaşanan coğrafyayı sıradan bir toprak parçası olmaktan çıkarıp uğruna her türlü özverinin gösterileceği vatan haline getirmektedir.
Toprak üzerinde sabit olan mal varlıklarının nakli olanaksızdır. Bu nedenle de eşya hukukumuzda taşınmaz olarak tanımlanmaktadır. Ulusun ortak paydasına, milli kimliğine dönüşmüş din algısını taşınmaza benzetebiliriz. Millet için ortak değer olan dinsel aidiyet duygusu gerçekten de taşınmaz üzerindeki iştirak halinde mülkiyet olarak tanımlanabilir.
Bireysel inanç ve aidiyetin toplumun tümünü kapsar hale gelmesiyle milli kimlikle sarmallaşıp taşınmazlaşan din algısı ulus birliğinin, toplumsal dayanışmanın sigortasına dönüşmektedir. Tarih sahnesine çıkışından günümüze uzanan yolculuğunda edindiği deneyimler, yaşanılan ortak acılar, paylaşılan zaferlerin damıtılmış tortusu ulusun kolektif kimliğini oluşturur. Ortak tarihi geçmişin mirası duygu, düşünce birlikteliğinin, toplumsal psikolojinin temelinde zamanla salt inanç olmanın ötesine geçerek milli kimlik, milli kültür haline gelen din algısı vardır.
Milletin zor zamanlarında, yok oluş tehlikesinin kapıya dayandığı anlarda direncin, baş kaldırının enerji kaynağı yukarıda bahsedilen din algısıdır. Almanlar bu durumu *Volk İslam-Halk İslam’ı* olarak adlandırmaktadırlar. Her ferdin hissedarı olduğu milletin müşterek taşınmazına, bireyselleştirdiği kolektif kültürüne dönüşmüş olan en geniş halkayı oluşturan bir algıdan bahsetmekteyiz. Bu açıdan değerlendirildiğinde İslam’ ın evrensel bir din olmasının yanında Türk ulusu için milli kimlik olması sosyolojik bir gerçekliktir. Bu çerçeve içinde derin bilinçaltında yaşattığı inanç aidiyeti ülke bütünlüğüne yönelik her türlü tehdit karşısında insanımızın bireysel tepkisini tetiklerken ulusal dayanışma duygusunu da yükseltmektedir.
Bireysel davranış biçiminin yanında kolektif kültüre, ulusal karaktere dönüşmüş din algısından rahatsız olanlarca İslam’ın bu formunu ortadan kaldırmak için öncelikle yapılması gereken nedir sorusuna gelebiliriz artık: Emperyalizm milli kimliğe dönüşen, vatanı kutsayıp uğruna ölümü şehitlik sayan bir din algısından rahatsızdır. Ulus devletle, Cumhuriyet’le, Atatürk’le barışık, ulusal bağımsızlık konusunda duyarlı, milletin müşterek taşınmazına dönüşmüş inanç anlayışının değişmesini istemektedir. Almanların Halk İslam’ı dedikleri, milletin ruhunda kök salan, derin bilinçaltında yaşattığı milli kodlarla örtüşen inanç motifini ortadan kaldırma operasyonunun temel hedefi İslam’ı gayrimenkullükten çıkarıp menkullüğe, dönüştürmektir. Sistem DNA’ sıyla oynanmış, milli kimlik olmaktan çıkarılmış, ulus devletle, bayrakla, ülkenin kuruluş değerleriyle kavgalı mobilize İslam istemektedir!
Türkiye coğrafyasından sökülüp vatansızlaştırılacak, bayraksızlaştırılacak, milletsizleştirilecek, Batı’nın derin laboratuarlarında DNA’ sıyla oynanarak mobilize hale getirilip Brüksel’e, Berlin’e, Londra’ya, Paris’e, Washington’a taşınacak bir sömürge İslam’ ı için kollar sıvanmıştır! Yatırımlar boşa gitmemiş, laboratuar araştırmaları olumlu sonuçlanmıştır. Emperyalizmin buyruğuna teşne kimi hoca efendiler aracılığıyla halkın müşterek değeri, direnç kaynağı olmaktan çıkarılıp, ulusa ve ülkeye düşmanlığa programlanmış, cemaat halkasının dışındakileri öteleyen emperyalist laboratuarlarının köleleştirme reçetesi millete din olarak dayatılmaktadır.
Sistem Türkiye Cumhuriyeti’ nin kuruluş değerlerine, ulus devlet yapısına, üniterliğine, rejimine karşı açtığı savaşta koçbaşı görevini mobilize İslam’ın kadrolarına vermiştir. Milli kimlikle, milli kimliğe dönüşen İslam’la kavgalı, menkulleştirilen, emperyalizmin çıkarları doğrultusunda ılımlılaştırılıp mobilize hale getirilen bir suni yazılım din olarak şırınga edilmektedir. Ulusun müşterek taşınmazına, kolektif kimliğine dönüşmüş inancın yerine milli olan her şeye düşman, laboratuar ürünü gayrı milli sömürge İslam’ı dayatılmaktadır. Emperyalizmin buyruğundaki Hoca Efendinin ardına düşüp sistemin gönüllü köleliği, kendi ulus devletine karşı savaşmak cihat olarak nitelenmektedir! Haçlı laboratuarların ürünü mobilize anlayışın yandaşları nazarında ulus devlet hasım, emperyalizm hısımdır. Mobilize İslam’ın kadroları aidiyet ve yön duygusunu yitirdiği için ulus devletlerine karşı ibadet vecdiyle verdiği savaşı hizmet ve dindarlık olarak algılamaktadır!
Milli kimliğe dönüşen Halk İslam’ına, ulusa ve devlete karşı cepheye sürülen Mobilize İslam’ ın harekat planları Atlantik ötesinde yapılmakta, lojistiği yine aynı merkezce sağlanmaktadır. Planı uygulamaya sokanlar Türk kimliğine, kültürüne, bilinçaltında yaşattığı milli kodların tahribine yönelik sistemli ve sinsi saldırı sonucu kolektif hafıza silinir, yön duygusu yitirilirse ulusun dağılıp milli coğrafyanın parçalanacağını bilmektedirler.
Ülkenin kuruluş değerlerine bağlılıkta ısrar eden sivil ve askeri bürokrasiyle, rejimi savunan yargı mobilize kadroların tam anlamıyla kuşatması altındadır. Kitleleri gönüllü köleleştirmenin narkozu olarak uygulamaya sokulan sömürge yazılımının mobilize kadroları, devletten tasfiye edilenlerin yerini almakta, gönüllü sömürgeleşme tamamlanmaktadır.
Haçlı emperyalizminin mobilize kadrolarının ağır saldırısı karşısında Türk ulusunun bilincinin çökmesi, direncinin kırılması durumunda Türkiye Cumhuriyeti olmaktan çıkıp uşaklığı ve itaati din belleyen kölelerin coğrafyasına dönüşüm kaçınılmazlaşacak gibi görünmektedir!
Hüseyin ÖZBEK – 03 Temmuz 2010
Yazıları posta kutunda oku