PKK Sözcüsü Liboşlar…

1980’lerde ABD, tüm dünyada yeni bir akım başlatmıştı. Bu akımın adı “Yeni özgürlükçülük” anlamına gelen “Neoliberalizm” idi. - 1437809520747

orijinal 1

1980’lerde ABD, tüm dünyada yeni bir akım başlatmıştı. Bu akımın adı “Yeni özgürlükçülük” anlamına gelen “Neoliberalizm” idi.

Küba devlet başkanı Fidel Castro, “Neoliberalizm, Küresel Emperyalizmin dünya çapındaki hegemonyasının bugünkü ideolojisidir” diyerek bu konuya dikkat çekmişti.

Yeni Dünya Düzeni, öteki adıyla ”Küreselleşme” , 1990’larda Sovyetler Birliği’nin çözülmesiyle gündeme geldi.

Amerika’nın tek hedefi, Küreselleşme düşüncesini ön plana çıkarıp, ulusal bilinci yok ederek, devletleri dilediği gibi yönetmekti.

O yıllarda uluslararası sermaye, üretim fazlası nedeniyle tedirgindi, kaygılıydı. Ayrıca yeraltı petrol birikiminin giderek azalması da bu kaygıyı korkuya dönüştürüyordu.

Kapitalist sistemin sağlıklı işleyebilmesi için yeni pazarlar, yeni enerji ve hammadde kaynakları bulması, para akışını hızlandırması gerekiyordu. Küreselleşme ahtapotunun kolları yeryüzünü sarmalıydı.

Bu program çerçevesinde ABD ve yandaşları hemen ekonomik, kültürel, siyasal saldırıya geçtiler. Ülkelerin içişlerine ve yönetimlerine yön vererek ulusal üretimlerini engellediler. Yasaklarla, kotalarla tarımlarını çökertip, onları dış alıma zorladılar. Ülkeleri işgal ettiler…

Bu programı toplumlara sevdirip benimsetebilmesi için onun yerli işbirlikçiler bulması gerekiyordu.

Bu işbirlikçiler kraldan çok kralcı olmalı, canla başla emperyalizmi savunmalıydılar. Neoliberal solcular bu iş için biçilmiş kaftan, eşsiz bir kaynaktı.

Özellikle Özal zamanında yeni liberalizm geniş bir uygulama alanı buldu. Birçok liboş yetiştirdi. Daha sonra bu liberal militanlar AKP iktidarının ve Gülen Cemaatinin emrine girip onlara canla başla hizmet ettiler…

Bugünkü Siyasal İslamcı AKP düzeni onların eseridir…

Liberal solcular, küreselleşmeyi sevimli gösterebilmek için evrensel kültür, özgür düşünce, serbest piyasa, sivil toplum, özelleştirme, demokrasi, insan hakları, özgürlük kavramlarını dillerinden hiç düşürmediler. Bol bol kullandılar. Neoliberal yoz kültürün yaygınlaşabilmesi için canla başla çalıştılar. Bu ihanet etkinlikleri ile Türkiye’yi ulusal değerlerinden ve Kemalist geçmişinden kopararak, Batı’nın yoz kültürüne teslim ettiler.  

Aynı yıllarda, aynı akım Latin Amerika ülkelerinde de görüldü. Uluslararası sermaye, neoliberalizm silahını kullanarak oralarda da yer altı ve yerüstü zenginliklerini talan etmeye başladı.

Neoliberalist düşünce sistemine göre ulusal politikalar, ulusal ekonomiler artık önemini yitirmişti.

Tüm dünya küreselleşmeye doğru giderken ulus devletleri, milliyetçiliği, Türk ve Türk milleti kavramlarını savunmak, çağdışı kalmak demekti. Önemli olan ulusların bütünleşmesi, kaynaşması, “dünya devleti” çatısı altında bir araya gelmesiydi. Doğru seçenek buydu.

Bu, Yeni Dünya Düzeni’nin kuruluş dönemi, ilk aşamasıydı.

Tarihe ve olaylara tanıklık ettiğimiz şu 2000’li yıllarda ise Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adı altında küresel yayılma programının ikinci bölümü sahneye konmaktadır.

Bu oyunun aktörleri ise “Akademisyenler Bildirisi”ni yayınlayan, PKK Sözcüsü neoliberallerdir…

Bir zamanlar bunlar “Özgürlük ve insan hakları mücadelesi veriyoruz…” diye, mollalarla, Fethullah Gülen takımıyla da güç birliği yapmışlardı…

Şimdi de PKK’nın sözcülüğüne soyundular…

Onlara göre ordu ve polis, “Güneydoğu’da kasıtlı ve planlı bir kıyım yapmaktadır” ve derhal, “hükümet Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritasını oluşturmalı, müzakere görüşmelerine başlamalıdır…”

Kiminle?

Hendekler, gizli geçitler açan, anaokullarına, yollara bombalar yerleştiren, çoluk çocuk, yaşlı genç demeden katleden PKK ile…

Peki, hangi PKK ile?

ABD emperyalizminin ve tüm emperyalist güçlerin doğal müttefiki olan PKK ile…

Ortadoğu’da dört ülkeden alınacak topraklarla Amerikan BOP planının gerçekleşmesine yardımcı olan PKK ile…

Ortadoğu’da ikinci bir İsrail devleti oluşumunun esas aktörü olan bir PKK ile…

Türk’ü, Türklüğü ve Cumhuriyeti bitirmek, vatanı bölmek isteyen, ırkçı milliyetçi bir PKK ile…

Yani Türk yetkilileri kendisini bölmek, parçalamak isteyen ve Batı’nın Kurtuluş Savaşında gerçekleştiremediği Sevr antlaşmasını uygulama alanına sokması için teröristlerle müzakere masasına oturmalıymış…

Zaten ABD’nin de istediği bu değil mi? Günlerden, aylardan beri bunu gerçekleştirmek için çaba sarf etmiyor mu?

İşin özeti, Türkiye Cumhuriyetinin Kürt açılım politikasından vaz geçmesi emperyalistleri v e yandaşlarını hayli rahatsız etti…

Aynı rahatsızlığı 1128 akademisyen de duyduğu için, onlar da ABD ağababalarının ve PKK’lı dostlarının ağzından bir bildiri yayınladılar…

Bu bildiride terör ve cinayet örgütüne tek sözcükle olsun eleştiri yöneltmediler… Ve Ordunun, emniyet güçlerinin Güneydoğu’da sürdürdüğü harekâtı bir AKP Savaşı gibi gösterdiler. Vatanın bütünlüğüne yönelmiş bir tehdit olma, yurdu parçalama özelliğini gözlerden sakladılar…

Bu bildiri, bir düşünce özgürlüğü falan değildir… Doğrudan Türk milletine ve vatanına karşı bir kalkışmadır…

Bu bildiri bir grup PKK yanlısı aydının 5. Kol faaliyetidir ve doğrudan emperyalizmin emrinde ileri karakoll çalışması yürütmektedirler… ABD’nin ve batılı emperyalistlerin “Ajanlık” görevini üstlenmişlerdir…

Hedef, dağılan, parçalanan terör örgütünü Türkiye Cumhuriyeti ile aynı masaya oturtmak, onların yeniden toparlanmasını, güç kazanmasını sağlamaktır…

Buna dünyanın hiçbir ülkesinde izin verilmez…

Yollara mayın, patlayıcı döşeyerek, mevziler kazarak, yeraltı sığınakları, gizli geçitler açarak, bebeler öldürerek özgürlük savaşı verilmez…

Herkes aklını başına alsın, haddini bilsin…

Tarihte olduğu gibi haddini bilmeyenlere Türk milleti haddini bildirmesini de çok iyi bilir…

([email protected])

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir