Bu Millet Ne Çekiyorsa Cahillerden Ve Cehaletten Çekiyor…

Cahiller ve cehalet, geri bıraktırılmış ülkelerde, emperyalizm ve yerli ortaklarının en büyük dayanağı ve geçim kaynağı olmuştur… - girl cocuk gelinler

IMG_1819

Cahiller ve cehalet, geri bıraktırılmış ülkelerde, emperyalizm ve yerli ortaklarının en büyük dayanağı ve geçim kaynağı olmuştur…

Türk seçmeninin partilere oy dağılımı haritası da zaten bu gerçeği tüm çıplaklığı ile ortaya koymaktadır…

Sivrisineklerin bataklıklarda üremesi, beslenmesi gibi, siyasal İslamcılar da cehalet, yani bilgisizlik ve kör inançlar bataklığından nemalanırlar, güçlenirler, büyürler…

Bu bataklığın kurumaması için ellerinden geleni yaparlar…

İşte onun için inancı; bilime, fenne, uygarlığa, akla tercih ederler. Dünyaya sadece inancın penceresinden bakarlar…

Araştırmaya, incelemeye, yeni düşüncelere, yorumlara kapılarını kapatırlar… Toplumları kutsal kitaplardaki bin yıllık, beş bin yıllık değişmez yasalarla, kurallarla yönetmeye kalkarlar…

Şeriatçı çeteler, her dönemde emperyalizmi dost, Kemalizm’i düşman bildiler…

Çünkü uygarlığa, bilime karşı çıkmak ve yabancılarla ülkesi aleyhine işbirliği yapmak onların genel yapısında, mayasında, geleneğinde vardır…

Osmanlının son dönemlerinden bu yana, şeriatçı çeteler tarafından bu görev aksatılmadan günümüze değin eksiksiz yerine getirilmiştir.

Yobazlar, geçmişte neden Köy Enstitülerini kapatıp, köylünün eğitim ve öğretimini engellediler?

Neden halkımızın okumasını istemediler? Neden onun bilinçlenmesine karşı çıktılar?

Ve günümüzde, çağdaş eğitim kurumları yerine neden durmadan Kuran kursları açıyorlar? Ve neden Milli Eğitimden, sağlıktan önce en büyük bütçeyi diyanet işlerine ayırıyorlar? Üstelik binlerce öğretmen işsiz güçsüz gezerken… Çocuklarımız çağdaş okullar beklerken…

Çünkü onlar yığınları ancak bir takım hurafelerle, boş inançlarla kendilerine bağlamakta, öteki dünya vaatleri ile üzerlerinde egemenlik kurarak, sömürebilmektedirler.

Onlara cenneti gösterip, bu dünyada kendileri cenneti yaşamaktadırlar…

İşte bu yüzden “Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir”, “Efendiler ve ey ulus biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat uygarlık tarikatıdır” diyen ve sultanlığı, hilafeti kaldırarak uygarlığın önünü açan Atatürk’ün karşısına dikilirler, ona savaş açarlar…

İktidarda kalmanın ve onu sürdürebilmenin çözümünü Aydınlanmanın öncüsü, Mustafa Kemal Atatürk’ü kötülemekte, karalamakta görürler…

Onların kitabında “Ulus devlet”, “Millet”, “Milliyetçilik”, “Özgür vatandaş” “Emperyalizm” kavramları yoktur. Peki, ne vardır?

Kul, ümmet, şeriat, şeriat devleti, İslam Cumhuriyeti, cemaat, tarikat vardır…

Onların düzeninde kadın asla özgür olmamalıdır… Çalışmamalıdır… Evinde oturup kocasına hizmet etmelidir ve asla onun sözünden, isteklerinden dışarı çıkmamalıdır… Erkek egemenliğine boyun eğmelidir…

Ve örtünmelidir…

Çarşafa, türbana girmelidir… Kimseye saçının tek telini göstermemelidir…

Yoksulluk, açlık, tecavüzlerin artması, cinsel tacizler, ülkenin bölünmesi, komşu devletlerle iyi geçinme, buluşlar, araştırmalar, incelemeler onların sorunu değildir…

Onların bir tek derdi vardır: Kadının örtünmesi, kapanması, bez parçalarına sarılması…

İşte bu nedenle türbanı anaokullarına değin indirdiler…

Bir AKP milletvekili bayan şimdiye değin meclise bir türbanlı kadının girmemesini de “Cumhuriyet yasaları”nın “ARIZALI” olmasına bağlıyor. Şöyle konuşuyor:

“Cumhuriyet dönemine baktığınız zaman 5 Aralık 1934’te seçme ve seçilme hakkı verilmişti. 1930’larda ilk muhtarlık seçimine kadınlar katıldı. Burada arızalı bir durum var. Seçme seçilme hakkı verilmiş; evet, çok güzel, ama ilk defa başörtülü milletvekili seçilerek 7 Haziran 2015’te meclise girebiliyor…”

Batı devletlerinden önce, Cumhuriyet döneminde, ülkemizde yürürlüğe konulan “Seçme – seçilme” hakkı “Arızalı”ymış…

İşin daha da kötü yanı “Özgürlük perdesi” arkasında aydın, hatta “Sol” geçinen bazı bayanların da bu girişimlere destek vermeleri, arka çıkmaları…

Meclise, üniversitelere türbanın girmesini büyük bir özgürlük hareketi gibi topluma yutturmaya çalışmaları…

Bakanların, profesörlerin, avukatların, kamu hizmetlisi bayanların türban takması karşısında sevinç çığlıkları atmaları…

Zil takıp oynamaları…

Hatta örtünmenin, kapanmanın Cumhuriyet kurumlarına yerleşmesi için yobazlardan da çok mücadele vermeleri, kraldan çok kralcı olmaları…

Onlara göre, kadın örtündü mü topluma özgürlük, çağdaşlık, demokrasi geliyormuş, insan hakları yürürlüğe giriyormuş…

Ya açlık sınırının altında yaşayan milyonlar, maaş kuyruklarında can veren emekliler ne olacak? Her gün bir çığ gibi büyüyen kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet, çocuk gelinler ne olacak?

AKP, Yeni liberal aydınların da desteği ile Siyasal İslam’ın Türkiye’yi teslim almasında hayli yol kat etti günümüzde…

Milli Nizam, Milli Selamet, Refah partileri ile başlayan Şeriat yolculuğu, önemli bir aşamaya ulaştı…

Taa 80’lerden bu yana, Liboşlarla dinciler bu alanda büyük bir dayanışma sergilediler…

Küresel emperyalizmin ideolojisi yeni liberal anlayışa göre siyasal, ideolojik, ekonomik amaçlarla kurulan Siyasal İslamcı dernekler, tarikatlar, cemaatler birer “SİVİL TOPLUM KURULUŞU” idi ve desteklenmeliydi…

Bu işin öncülüğünü de Şahin Alpaylar, Etyen Mahçupyanlar Ali Bayramoğluları, Murat Belgeler yaptı…

Onlar “Yetmez ama evet”çiliğin öncülüğüne de soyunmuşlardı bir zamanlar ve Türkiye’nin bugünkü kaos ortamına sürüklenmesindeki paylarını yadsımamak gerekir…

([email protected])


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir