Avrupa Birliği: “Türkiye Güvenli Ülke Değil”

Avrupa Birliği’nin kamuoyu araştırmalarından sorumlu birimi Eurobarometre’nin bir araştırmasına göre Türk halkının 2013 yılında yüzde 38 olan AB desteği, 2014’de 10 puanlık rekor düşüş yaşayarak en düşük seviye olan yüzde 28’e gerilemiştir. Türklerin yüzde 54’ü “AB üyeliği bize hiçbir şey katmayacak” görüşündedir. Artış önceki yıla göre yüzde 9’dur.
2004 yılında Brüksel’de alınan kararla Türkiye’ye AB kapılarının açıldığı dönemde esen AB rüzgarıyla Türklerin üyeliğe desteği yüzde 62 idi. Bu gerilemede AB’nin Türkiye’nin üyeliğine devamlı engel çıkarması ve Türkiye’ye karşı BOBON kriterleri uygulaması (BO: Bizden Olanlar, BON: Bizden OlmayaNlar) kadar AB konusunda yetkililerin olumsuz görüşleri de etkili olmuştur.
Avrupa Birliği Bakanlığı’na yeni atanan meslektaşım Prof. Dr. Beril Dedeoğlu her ne kadar kısa bir süre Bakanlık görevinde kalacak olsa da bu konuda kendisine büyük iş düşmektedir.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi 13 Aralık 2014 tarihinde Pamukkale’de düzenlenen Serbest Bölgeler Çalıştay’ında yaptığı konuşmada, Türkiye’nin AB sürecinden asla ayrılmaması ancak Avrasya’yı da unutmaması gerektiğini belirterek şunları söylemiştir:
“Türkiye, Avrupa Birliği sürecinden asla ayrılmamalı. Gümrük Birliği’nden asla vazgeçmeden, ABD ve AB arasındaki anlaşmanın içinde olmak zorundadır. Diğer taraftan Avrasya, Gümrük Birliği’ni göz ardı ederse çok büyük hata yapar…Avrasya Gümrük Birliği, Türkiye için vazgeçilmezdir. Biz orada olmak zorundayız. Körfez İşbirliği Teşkilatı içinde olmak zorundayız. Orta Afrika Birliği denen… birliğin içinde yer almak zorundayız.”
Bakan Zeybekçi hem haklı ve hem de haksızdır.
“Türkiye, Avrupa Birliği sürecinden asla ayrılmamalı” derken haklıdır. Fakat “Avrasya Gümrük Birliği ile Körfez İşbirliği Teşkilatı ve Orta Afrika Birliği içinde yer almak zorundayız” derken haksızdır.
Çünkü, Türkiye AB ile gümrük birliği içindedir. Bu sebeple aynı zamanda Avrasya Gümrük Birliği içinde olamaz, Orta Afrika Birliği içinde yer alamaz, Körfez İşbirliği Teşkilatı içinde de bulunamaz.
İlkinde buna engel AB Kurucu Anlaşmaları, WTO Sözleşmesi ile Ankara Anlaşması ve Katma Protokol vardır. Diğer iki bölgesel ekonomik işbirlikleri içinde de bulunamaz. Çünkü bu bölgelerin ülkesi değildir. (S. Rıdvan Karluk, Uluslararası Kuruluşlar, Beta, İstanbul, 2014, s. 580, 589.)
Bu ortamda AB İçişleri Bakanları, Yunanistan, İtalya ve Macaristan gibi ağır yük altındaki ülkelerde bulunan yüz binlerce sığınmacının diğer AB ülkelerine yerleştirilmesi için zorunlu kota planlarını ele almıştır. Bu kapsamda Türkiye’yi doğrudan etkileyen bir karar da alınmıştır.
AB İçişleri Bakanları toplantısında Türkiye ülkedeki ‘terör ve çatışmalar’ gerekçesiyle AB Komisyonu’nun önerisine rağmen güvenli ülkeler listesine alınmamıştır. Üye ülkeler yaşanan çatışmalar sebebiyle buna karşı çıkmıştır.
Türkiye listeye giremeyince AB ülkeleri sığınmacı başvurusu yapan Türk vatandaşlarına kolaylık sağlamakta, bu durum PKK’lı sığınmacıların işine gelmektedir.
AB’nin Türkiye’yi güvenli ülke listesine almamasının Türkiye’nin AB süreci üzerinde de olumsuz etkileri olacaktır. Avrupa Sosyalistler ve Demokratlar Partisi PES Yönetim Kurulu Üyesi Kader Sevinç “Avrupa’nın Durumu, Türkiye’nin Gidişatı” yazısında bu duruma 10 Eylül’de şöyle dikkati çekmiştir:
“Juncker’in önerdiği mülteci krizi yönetimi planının güvenli ülkeler listesi kısmı Türkiye için önemli. Juncker konuşmasında Türkiye’yi Suriye’den gelen sığınmacılar konusunda överken, AB üyeliği süreci içinde olan Balkan ülkeleri ve Türkiye’den geçtiğimiz yıllarda binlerce sığınma talebi geldiğini de söyledi. Güvenli ülkeler listesi ülkelerinden bir AB ülkesinde sığınma talep eden kişiler şiddet gördükleri ve baskı altında olduklarını kanıtlamak zorunda olacak.
Liste başvurusu kabul edilmeyen sığınmacıların AB ülkelerinden daha hızlı sınır dışı edilebilmelerini sağlayacak. Bu konuda Juncker’in çok dikkatleri çekmeyen şu ifadesi ise önemli: ‘Bu ülkeler bilmek zorunda ki listeden çıkarıldıklarında AB üyesi olma haklarını da kaybedecekler’.
Bu ifade güvenli üye listesi uygulamasının, AB’ye katılım süreci içindeki ülkeler için bir ölçeğe dönüşüp dönüşmeyeceği, üyelik müzakerelerinin kesintisine yol açıp açmayacağı sorusunu da gündeme getiriyor.”
AB bu kararıyla Türkiye’den gelecek sığınma taleplerinin önünü açarken, aynı zamanda Türkiye’den yola çıkan diğer sığınmacıların da iadesinin önünü kapatmıştır. Böylece Türkiye üzerinden AB ülkelerine geçen ve sığınma talebinde bulunanlar Türkiye’ye geri gönderilemeyecektir.
Türkiye AB ile vize serbestisi görüşmelerini başlatmış, bu kapsamda Geri Kabul Anlaşması’nı imzalamıştır. Bu durumda anlaşmanın da anlamı kalmamıştır. Aslında bu Anlaşma ile Türkiye büyük bir mali yük altına girmiştir. Dönemin AB Bakanı OECD Daimi Temsilciliği’nde beraber görev yaptığımız Volkan Bozkır’ın iyimser görüşlerine katılmamıştım. Çünkü Bozkır, 3-4 yıl içinde AB ülkelerine vizenin kalkacağını söylemişti ama bunun maliyetinden söz etmemişti.
AB Komisyonu’nun Avrupa Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn Türk vatandaşlarına vizenin kaldırılmasının iki yıl içinde mümkün olabileceğini geçen hafta söylemiştir ama Türkiye’nin süreçte üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getirmesi gerektiğini özellikle belirtmiştir: “Daha üzerinde çalışılması gereken çok nokta var. Örneğin sınır yönetimine işlerlik kazandırılması, biyometrik verileri içeren pasaportların dağıtımı ve AB ile sahte belgelerin ortaya çıkartılması konusunda işbirliği yapılması.”
Hahn’ın yaptığı açıklamalarda dikkat çeken bir nokta, “Türkiye ne yazık ki, şu anda Avrupa’ya doğru ilerlemiyor” vurgusu olmuştur.
Önceki AB Bakanı Bozkır, Türkiye’nin AB’ye 50 yıldır alınmadığını, “ancak bir veya iki yıl içinde üye ülkeler arasına gireceğini düşündüğünü” belirtmiş ve “Türkiye’yi üye yapmazlarsa çok da fazla umurumuzda olmaz. Bunda kaybedecek olan AB’dir” demiştir. (Milliyet, 27.10.2014)
Eski Başbakanlardan Tansu Çiller, 7 Mayıs 1995 tarihinde Hürriyet gazetesine verdiği demeçte de “En geç 1998’de Avrupa Birliği’ne tam üyeyiz” dedikten sonra, “Bu iş zor olmayacak, imajım etkili olacak” gibi bilimsel olmayan açıklamalarda bulunmuştu ama Türkiye AB 56 yıldır AB beklemektedir.
Mülteci krizi, Türkiye’yi AB üyelik müzakerelerinden, vize serbestisi görüşmelerine ve Türkiye’den artan sığınma taleplerine kadar etkileyecek, PKK’lı sığınmacılara da kolaylık sağlayacaktır.
Katalonya Seçimleri Türkiye’ye Örnek Olabilir
Dün İspanya’nın doğusundaki Katalonya Özerk Yönetimi’nde bölgesel seçimler yapılmıştır. Katalonya Özerk Yönetimi Başkanı Artur Mas’ın öncülüğünde Kasım 2014’te düzenlenen halk oylaması İspanyol hükümeti ve Anayasa Mahkemesi’nin engellemesine takılmış, hukuk dışı kabul edilen halk oylamasında halkın çoğunluğu Avrupa Birliği içinde bağımsız bir Katalonya devletine “evet” demişti.
Bu sonucu yasal bir zemine oturtmak için 27 Eylül’deki seçimi “plebisit” olarak gösteren Katalonya’daki milliyetçi partiler, kurdukları “Junts pel Si” adlı ittifakın Katalan Parlamentosu’nda çoğunluğu elde etmesi durumunda bağımsızlık yanlısı girişimlerin kurumsallaşarak devam edeceğini savunmaktadırlar.
Katalan Parlamentosu’nda 135 sandalyeden 85’i Barselona’daki, 18’i Tarragona’daki, 17’si Girona’daki ve 15’i de Lleida bölgesindeki seçmenler tarafından belirlenmektedir.
Bu yazı baskıya verildiğinde seçim sonuçları belli değildi. Eğer Junts pel Si ittifakı seçimlerde başarılı olursa, bu durum Türkiye’de belli gruplara örnek olabilir ve terörle mücadele konusundaki etkinliğe de zarar verebilir.

<p>Avrupa Birliği’nin kamuoyu araştırmalarından sorumlu birimi Eurobarometre’nin bir araştırmasına göre Türk halkının 2013 yılında yüzde 38 olan AB desteği, 2014’de 10 puanlık rekor düşüş yaşayarak en düşük seviye olan yüzde 28’e gerilemiştir. Türklerin yüzde 54’ü “AB üyeliği bize hiçbir şey katmayacak” görüşündedir. Artış önceki yıla göre yüzde 9’dur.
2004 yılında Brüksel’de alınan kararla Türkiye’ye AB kapılarının açıldığı dönemde esen AB rüzgarıyla Türklerin üyeliğe desteği yüzde 62 idi. Bu gerilemede AB’nin Türkiye’nin üyeliğine devamlı engel çıkarması ve Türkiye’ye karşı BOBON kriterleri uygulaması (BO: Bizden Olanlar, BON: Bizden OlmayaNlar) kadar AB konusunda yetkililerin olumsuz görüşleri de etkili olmuştur.
Avrupa Birliği Bakanlığı’na yeni atanan meslektaşım Prof. Dr. Beril Dedeoğlu her ne kadar kısa bir süre Bakanlık görevinde kalacak olsa da bu konuda kendisine büyük iş düşmektedir.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi 13 Aralık 2014 tarihinde Pamukkale’de düzenlenen Serbest Bölgeler Çalıştay’ında yaptığı konuşmada, Türkiye’nin AB sürecinden asla ayrılmaması ancak Avrasya’yı da unutmaması gerektiğini belirterek şunları söylemiştir: “Türkiye, Avrupa Birliği sürecinden asla ayrılmamalı. Gümrük Birliği’nden asla vazgeçmeden, ABD ve AB arasındaki anlaşmanın içinde olmak zorundadır. Diğer taraftan Avrasya, Gümrük Birliği’ni göz ardı ederse çok büyük hata yapar…Avrasya Gümrük Birliği, Türkiye için vazgeçilmezdir. Biz orada olmak zorundayız. Körfez İşbirliği Teşkilatı içinde olmak zorundayız. Orta Afrika Birliği denen… birliğin içinde yer almak zorundayız.” Bakan Zeybekçi hem haklı ve hem de haksızdır.
“Türkiye, Avrupa Birliği sürecinden asla ayrılmamalı” derken haklıdır. Fakat “Avrasya Gümrük Birliği ile Körfez İşbirliği Teşkilatı ve Orta Afrika Birliği içinde yer almak zorundayız” derken haksızdır.
Çünkü, Türkiye AB ile gümrük birliği içindedir. Bu sebeple aynı zamanda Avrasya Gümrük Birliği içinde olamaz, Orta Afrika Birliği içinde yer alamaz, Körfez İşbirliği Teşkilatı içinde de bulunamaz.
İlkinde buna engel AB Kurucu Anlaşmaları, WTO Sözleşmesi ile Ankara Anlaşması ve Katma Protokol vardır. Diğer iki bölgesel ekonomik işbirlikleri içinde de bulunamaz. Çünkü bu bölgelerin ülkesi değildir. (S. Rıdvan Karluk, Uluslararası Kuruluşlar, Beta, İstanbul, 2014, s. 580, 589.)
Bu ortamda AB İçişleri Bakanları, Yunanistan, İtalya ve Macaristan gibi ağır yük altındaki ülkelerde bulunan yüz binlerce sığınmacının diğer AB ülkelerine yerleştirilmesi için zorunlu kota planlarını ele almıştır. Bu kapsamda Türkiye’yi doğrudan etkileyen bir karar da alınmıştır.
AB İçişleri Bakanları toplantısında Türkiye ülkedeki ‘terör ve çatışmalar’ gerekçesiyle AB Komisyonu’nun önerisine rağmen güvenli ülkeler listesine alınmamıştır. Üye ülkeler yaşanan çatışmalar sebebiyle buna karşı çıkmıştır.
Türkiye listeye giremeyince AB ülkeleri sığınmacı başvurusu yapan Türk vatandaşlarına kolaylık sağlamakta, bu durum PKK’lı sığınmacıların işine gelmektedir.
AB’nin Türkiye’yi güvenli ülke listesine almamasının Türkiye’nin AB süreci üzerinde de olumsuz etkileri olacaktır. Avrupa Sosyalistler ve Demokratlar Partisi PES Yönetim Kurulu Üyesi Kader Sevinç "Avrupa’nın Durumu, Türkiye’nin Gidişatı" yazısında bu duruma 10 Eylül’de şöyle dikkati çekmiştir:
“Juncker’in önerdiği mülteci krizi yönetimi planının güvenli ülkeler listesi kısmı Türkiye için önemli. Juncker konuşmasında Türkiye’yi Suriye’den gelen sığınmacılar konusunda överken, AB üyeliği süreci içinde olan Balkan ülkeleri ve Türkiye’den geçtiğimiz yıllarda binlerce sığınma talebi geldiğini de söyledi. Güvenli ülkeler listesi ülkelerinden bir AB ülkesinde sığınma talep eden kişiler şiddet gördükleri ve baskı altında olduklarını kanıtlamak zorunda olacak.
Liste başvurusu kabul edilmeyen sığınmacıların AB ülkelerinden daha hızlı sınır dışı edilebilmelerini sağlayacak. Bu konuda Juncker’in çok dikkatleri çekmeyen şu ifadesi ise önemli: ‘Bu ülkeler bilmek zorunda ki listeden çıkarıldıklarında AB üyesi olma haklarını da kaybedecekler’.
Bu ifade güvenli üye listesi uygulamasının, AB’ye katılım süreci içindeki ülkeler için bir ölçeğe dönüşüp dönüşmeyeceği, üyelik müzakerelerinin kesintisine yol açıp açmayacağı sorusunu da gündeme getiriyor.”
AB bu kararıyla Türkiye’den gelecek sığınma taleplerinin önünü açarken, aynı zamanda Türkiye’den yola çıkan diğer sığınmacıların da iadesinin önünü kapatmıştır. Böylece Türkiye üzerinden AB ülkelerine geçen ve sığınma talebinde bulunanlar Türkiye’ye geri gönderilemeyecektir.
Türkiye AB ile vize serbestisi görüşmelerini başlatmış, bu kapsamda Geri Kabul Anlaşması’nı imzalamıştır. Bu durumda anlaşmanın da anlamı kalmamıştır. Aslında bu Anlaşma ile Türkiye büyük bir mali yük altına girmiştir. Dönemin AB Bakanı OECD Daimi Temsilciliği’nde beraber görev yaptığımız Volkan Bozkır’ın iyimser görüşlerine katılmamıştım. Çünkü Bozkır, 3-4 yıl içinde AB ülkelerine vizenin kalkacağını söylemişti ama bunun maliyetinden söz etmemişti.
AB Komisyonu’nun Avrupa Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn Türk vatandaşlarına vizenin kaldırılmasının iki yıl içinde mümkün olabileceğini geçen hafta söylemiştir ama Türkiye’nin süreçte üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getirmesi gerektiğini özellikle belirtmiştir: “Daha üzerinde çalışılması gereken çok nokta var. Örneğin sınır yönetimine işlerlik kazandırılması, biyometrik verileri içeren pasaportların dağıtımı ve AB ile sahte belgelerin ortaya çıkartılması konusunda işbirliği yapılması.”
Hahn’ın yaptığı açıklamalarda dikkat çeken bir nokta, “Türkiye ne yazık ki, şu anda Avrupa’ya doğru ilerlemiyor” vurgusu olmuştur.
Önceki AB Bakanı Bozkır, Türkiye’nin AB’ye 50 yıldır alınmadığını, “ancak bir veya iki yıl içinde üye ülkeler arasına gireceğini düşündüğünü” belirtmiş ve “Türkiye’yi üye yapmazlarsa çok da fazla umurumuzda olmaz. Bunda kaybedecek olan AB’dir” demiştir. (Milliyet, 27.10.2014)
Eski Başbakanlardan Tansu Çiller, 7 Mayıs 1995 tarihinde Hürriyet gazetesine verdiği demeçte de “En geç 1998’de Avrupa Birliği’ne tam üyeyiz” dedikten sonra, “Bu iş zor olmayacak, imajım etkili olacak” gibi bilimsel olmayan açıklamalarda bulunmuştu ama Türkiye AB 56 yıldır AB beklemektedir.
Mülteci krizi, Türkiye’yi AB üyelik müzakerelerinden, vize serbestisi görüşmelerine ve Türkiye’den artan sığınma taleplerine kadar etkileyecek, PKK’lı sığınmacılara da kolaylık sağlayacaktır.
Katalonya Seçimleri Türkiye’ye Örnek Olabilir
Dün İspanya’nın doğusundaki Katalonya Özerk Yönetimi’nde bölgesel seçimler yapılmıştır. Katalonya Özerk Yönetimi Başkanı Artur Mas’ın öncülüğünde Kasım 2014’te düzenlenen halk oylaması İspanyol hükümeti ve Anayasa Mahkemesi’nin engellemesine takılmış, hukuk dışı kabul edilen halk oylamasında halkın çoğunluğu Avrupa Birliği içinde bağımsız bir Katalonya devletine “evet” demişti.
Bu sonucu yasal bir zemine oturtmak için 27 Eylül’deki seçimi “plebisit” olarak gösteren Katalonya’daki milliyetçi partiler, kurdukları “Junts pel Si” adlı ittifakın Katalan Parlamentosu’nda çoğunluğu elde etmesi durumunda bağımsızlık yanlısı girişimlerin kurumsallaşarak devam edeceğini savunmaktadırlar.
Katalan Parlamentosu’nda 135 sandalyeden 85’i Barselona’daki, 18’i Tarragona’daki, 17’si Girona’daki ve 15’i de Lleida bölgesindeki seçmenler tarafından belirlenmektedir.
Bu yazı baskıya verildiğinde seçim sonuçları belli değildi. Eğer Junts pel Si ittifakı seçimlerde başarılı olursa, bu durum Türkiye’de belli gruplara örnek olabilir ve terörle mücadele konusundaki etkinliğe de zarar verebilir.</p> - ab turkiye

GİRİŞ TARİHİ:

GÜNCELLEME:

Bu gibi içeriklerin devam etmesini istiyor, Akademik yayınları veya vatandaş gazeteciliği destekliyorsanız, maddi katkıda bulunabilirsiniz.

İçerik desteği, sponsorluk veya işbirliği teklifleri için bizimle irtibata geçebilirsiniz.

1948 yılında Eskişehir’de doğdum .1970’de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdim. Kısa bir süre Maliye Bakanlığı ve Sayıştay’da çalıştıktan sonra 1972 yılında Eskişehir İTİA İktisat Bölümü’nde akademik kariyere başladım. 1975’te doktor, 1979’da doçent oldum. 1975 – 1976’da İngiltere Sussex Üniversitesi’nde doktora üstü çalışmalar yaptım.

1982 yılında Devlet Planlama Teşkilatı Başbakan Turgut Özal’ın direktifleri doğrultusunda kurulan AET Genel Müdürlüğü’nün (şimdiki AB Bakanlığı) başkanlığını yaptım. 1984 – 1985 döneminde İktisadi Kalkınma Vakfı Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundum, 1982 – 1985 yılları arasında İstanbul Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı’na (Nuh Kuşçulu) danışmanlık yaptım. Bu dönemde Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımları konusunda iki kitabım (biri İngilizce) ile İhracatta Vergi İadesi kitabım İTO tarafından yayınlandı.

1985 yılında Paris’te OECD nezdinde Türkiye Büyükelçiliği’ne Planlama Müşaviri sıfatıyla tayin edildim. Görev yaptığım dönemde Türkiye’yi 4 Komite’de temsil ederek, Türkiye’de kalkınmakta olan bölgeler konusunda OECD’nin önemli bir araştırmasının (Regional Problems and Policies in Turkey) basılmasına katkıda bulundum. 1990 yılında yurda dönüşümde DPT Müsteşar Müşavirliği’ne getirildim. Daha sonra Başbakanlık Başmüşavirliğinde Türkiye ile Türk Cumhuriyetlerinin ekonomik ilişkilerinin gelişmesinde bir model olan “Türk Ödemeler Birliği” kurulması için bir proje geliştirdim.

1991 yılında profesörlüğe atanarak Anadolu Üniversitesi’ne geçtim. Anadolu Üniversitesi’nde Türkiye Ekonomisi, Uluslararası İktisat, Uluslararası Ekonomik Kuruluşlar, Avrupa Birliği, Avrupa Birliği Türkiye İlişkileri , Dış Ticaret Teorisi ve Politikası, Uluslararası Entegrasyonlar derslerini kendi eserlerimi esas alarak yürüttüm. Akademik kariyerimde 23 yüksek lisans, 16 doktora tezi yönettim. Bu öğrencilerim arasında çeşitli üniversitelerde görev yapan çok sayıda profesör, doçent ve yardımcı doçent bulunmaktadır. Üniversite Senato ve Yönetim Kurulu üyeliği yaptım, İktisat Fakültesi Dekanlığım döneminde AÖF kapsamında bulunan tüm iktisat kitaplarının yeni formata göre yazılmasına yazar ve editör olarak katkıda bulundum.

İkinci (1981), Üçüncü (1992) ve Dördüncü (2004) Türkiye İktisat Kongrelerine bildiri sunarak katılan tek öğretim üyesiyim. Dördüncü Türkiye İktisat Kongresi Bilim Komisyonu üyeliği yaparak Türk Sanayici ve İşadamları Vakfı (TÜSİAV) Bilim Kurulu Başkanlığı görevinde bulundum. 1996 yılında TOBB Milletlerarası Ticaret Odası (International Chamber of Commerce: ICC) Uluslararası Ticaret ve Yatırım Politikaları Komisyonu’nda (Commission on Trade and Invesment Policy) ICC Türkiye Temsilciliğine getirildim. Son 10 yıldır TOBB ICC IFO World Economic Survey kapsamında her üç ayda Türkiye ekonomisindeki gelişmeler ile ilgili olarak gönderilen sualnameleri cevaplandıran 12 uzmandan biriyim.

“Uluslararası Ekonomi: Teori ve Politika”, “Türkiye Ekonomisi: Cumhuriyetin İlanından Günümüze Yapısal Değişim”, “Avrupa Birliği”, “Türkiye Avrupa İlişkileri: Bir Çıkmaz Sokak” ve “Uluslararası Kuruluşlar” başlıklı temel ders kitaplarım dahil yayınlanmış 24 kitabım, 300’den fazla makalem, 12 ortak ve 3 çeviri eserim vardır. Beş ders kitabım (642-908 sayfa aralığında) 42 baskı yapmıştır. Tüm üniversitelerde ders kitabı ve yardımcı kitap olarak okutulmaktadır.

Ortak yazarlı bir ders kitabım TÜBA üniversite ders kitapları 2012 yılı telif ve çeviri eser ödülü olmak üzere 6 “bilimsel araştırma ödülüne” sahibim. Diğer araştırma ödüllerim şunlardır: 1984: Enka Vakfı, “Türk Ekonomisinin Dünya Ekonomisine Entegrasyonu,” Bilimsel Araştırma Yarışması Üçüncülük Ödülü, 1982: Türkiye Milli Kültür Vakfı: Teşvik Armağanı, Dal: İktisat, 1981: İktisadi Kalkınma Vakfı, “AET ile İlişkilerimizin Atatürkçü Ekonomik Politika Açısından Değerlendirilmesi,” Behçet Osmanağaoğlu İnceleme Yarışması Birincilik Ödülü, 1979: Pamukbank, “Dışsatımın Özendirilmesinde Ticari Bankalarımızın Yeri” Bilimsel Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü.

ABD ABI Enstitüsü’nün Yılın Eğitimcisi (Man of the Year 2011) ödülü sahibiyim. Özgeçmişim WHO’s WHO Dünya, Asya ve Türkiye baskılarında yer almıştır. (Who's Who in Asia 2012, Asya’da Kim Kimdir 2’nci baskı, 01/11/2011, Who's Who in the World 2011, Dünyada Kim Kimdir, 28’nci baskısı, 03/12/2010, Günümüz Türkiyesi'nde Kim Kimdir, 01/05/2005). Özgeçmişim Turkischer Biographiscer Index/Turkish Biographical Index’te (2004, s.563) yer almıştır. Google Akademik’te 1.070 (05.02.2018) atıfım vardır.

Eskişehir Sanayi Odası, Eskişehir Ticaret Odası, İstanbul Sanayi Odası, Ankara Ticaret Odası, Ankara Sanayi Odası, Kayseri Sanayi Odası, İşveren Dergisi, İktisadi Kalkınma Vakfı Dergisi gibi oda dergilerinde yazılarım yer almıştır. Türkiye’de yayınlanan çok sayıda bilimsel derginin hakem heyetinde yer almaktayım. Ders kitaplarım: 42 baskı yapmış olup 3.884 sayfadır.

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bugün Gündem
  1. KUR’AN-İçki?! Robotlaşmış Kullar?! Kafayı içki içenlere takmış, onları cehennemlik-kâfir ilan eden din satıcıları-yobazlara inat, Yüceler Yücesi Yaratıcı aşağıdaki ‘içki’ ile…

  2. İlginç, bir sürü insan hakkında haklı haksız yurtdışına çıkış yasağı var ama sadece spesifik olarak TMSFye borcu olanların yasağını kaldırmak…

  3. KUR’AN! ALLAH’ın ALLAH’lık Hakkı?! Vefa-Minnet! Kibir? (Enbiya,18)”Allah’a yakıştırdığınız sıfatlardan-yalanlardan dolayı size yazıklar olsun!” KUR’AN’da olmayanları, Kitap’tan-KUR’AN’dan ALLAH’ın sözleriymiş gibi insanlara…

  • Çocuklar en çok tahılla besleniyor

    Çocuklar en çok tahılla besleniyor

    CHP’li Sarı, çocukların en çok tahılla beslendiğine dikkat çekti HEPİMİZ YOKSULLAŞTIK! Cumhuriyet Halk Partisi Balıkesir Milletvekili A.Adayı Serkan Sarı, TÜİK verilerinin çocukların sağlıklı ve dengeli […]


  • Diploması Gizlenen Cumhurbaşkanı Kim?

    Diploması Gizlenen Cumhurbaşkanı Kim?

    Yukarıdaki başlık sayın Emin Çölaşan’ın  dünkü  yazısının başlığıdır.  Sayın Sultan Uçar    “Diploma kayalara çarpmış’başlığı ile sayın Cumhurbaşkanının diplomasını sorgulamış. Sayın Fatih Portakal ise “En azından […]


  • KURUCU MECLİS

    KURUCU MECLİS

    Öğrenme ve öğretmenin bir yolu da ‘yinelemek’tir (tekrarlamak). O nedenle, örneğin daha iki ay önce yayımlanan ‘düklük ve düdüklük’ başlıklı yazımı yeniden ve aynen yayınlamak […]


  • Korkutan tahmin…

    Korkutan tahmin…

    Türkiye deprem kuşağında. Art arda yaşadığımız depremler son olmayacak. Yeni depremler oluyor ve daha sonra beklenen depremler var. Uzmanlar uyarıyor. Tedbirleri almak ve yapılan bu […]


  • TARİH NASIL YAZILIR?

    TARİH NASIL YAZILIR?

    TARİH NASIL YAZILIR? HÜSEYİN MÜMTAZ Meraklısı, iç politikaya hiç bulaşmadığımı iyi bilir. Ama yukarıdaki seçim afişini görünce kıyısından köşesinden iki laf etmek istedim. Yine meraklısı […]


  • ALLAH’ın ALLAH’lık Hakkı?!

    ALLAH’ın ALLAH’lık Hakkı?!

    KUR’AN!ALLAH’ın ALLAH’lık Hakkı?!Vefa-Minnet!Kibir? (Enbiya,18)”Allah’a yakıştırdığınız sıfatlardan-yalanlardan dolayı size yazıklar olsun!” KUR’AN’da olmayanları, Kitap’tan-KUR’AN’dan ALLAH’ın sözleriymiş gibi insanlara sunarak yalan beyanda bulunup iftira edenler ALLAH’ın hakkına […]


  • Kızılay maden suyunda zehir

    Kızılay maden suyunda zehir

    Kızılay maden suyunda zehir çıktı. Sağlığımızla oynayanlar yargılansın! Kızılay ile ilgili skandallar bitmiyor! Sorumluların yargılanmasını ve cezalandırılmasını talep ediyorum. Birgün Gazetesi, Migros’un 2019’da Kızılay maden […]


  • Emekli Aylıkları

    Emekli Aylıkları

    Emekli Aylıkları Üzerine Bilgi Notları…1️⃣Emekli aylıkları yasayla artırılır. Yetki TBMM’dir. Bu 1.2️⃣En düşük emekli aylığı 7.500 olmuyor. Eğer yasa çıkarsa 7.500 TL’den düşük aylıklar Hazine […]


  • “Adalet” diye gelenlerin ülkeyi getirdiği nokta

    “Adalet” diye gelenlerin ülkeyi getirdiği nokta

    Trabzon’da öğretmenlik yapan  R.G.S, 2005 yılında Başbakanlık tarafından “Yılın Öğretmeni” seçildi. 19 yıl “sahte diploma” ile öğretmenlik yaptığı ortaya çıktı. Suçunu itiraf etti. Yargı beraat […]


  • İNSAN ÖMRÜNÜ TÜKETEN SİYASET

    İNSAN ÖMRÜNÜ TÜKETEN SİYASET

    Demokrasinin özde, dolaysız değil sözde yaşanır bir hale geldiğini görmek? Heyecan, sevinç, umutlar, yaşanası tüm güzellikler, huzur ve mutluluklar özgürlük hepsi unutulan bir zamanın içinde […]


  • Ukraynalı kadınlara Avrupa’da fuhuş tuzağı

    Ukraynalı kadınlara Avrupa’da fuhuş tuzağı

    GÖÇ ETMEK ZORUNDA KALAN(SARI SAÇLI MAVİ GÖZLÜ) UKRAYNALI KADINLAR AVRUPA’DA FUHŞA ZORLANIYORMUŞ AB ülkelerinde internette ‘Ukrayna mülteci pornosu’ aramalarında patlama yaşanmaktaymış (1 )  Savaş’tan kaçan […]


  • Üreticiyi teşvik edeceklerini tehdit ediyorlar

    Üreticiyi teşvik edeceklerini tehdit ediyorlar

    VEKİL YOKUŞ: İTİRAF ETTİLER ÇİFTÇİYİ TEŞVİK EDECEKLERİNE TEHDİT EDİYORLAR! İYİ Parti Konya Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri komisyonu üyesi Fahrettin Yokuş, 20 Mart günü […]


  • Rusya iç turizme yöneliyor…

    Rusya iç turizme yöneliyor…

    Ukrayna savaşı nedeni ile sıkıntılı günler yaşayan Rusya iç turizmi canlandırmak için çeşitli önlemler almaya başladı. Hedef belli: Milli gelir dışa gitmesin. Ancak alınan bu […]


  • Putin’e Tutuklama Kararı ve ABD’nin Teröre Desteği

    Putin’e Tutuklama Kararı ve ABD’nin Teröre Desteği

    Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) savcılığının Putin’i tutuklama kararının Ukrayna’daki savaş suçlarının ötesinde anlamı bulunmaktadır. 1998 Roma Statüsü’yle kurulan, 2003’te çalışmaya başlayan mahkeme, yargı yetkisini kabul etmiş ülkelerde, soykırım, tecavüz, işkence gibi insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamındaki kişileri yargılar. Aynı zamanda bu ülkelerin hakkında tutuklama kararı bulunanları tutuklama hakları ve görevleri vardır. Kremlin’dekilerin karar konusunda umursamaz görünmesinin temelinde, Rusya’nın mahkemeye taraf olmaması bulunmaktadır. Ukrayna sözleşmeyi imzaladığı halde henüz onaylamamış, fakat ihlaller konusunda mahkemenin yetkisini kabul etmiştir. Yasa dışı olarak çocukların, insanların zorla Rusya’ya nakledilmesi insanlığa karşı suç kabul edilerek sorumlular Putin ve Rusya Çocuk Hakları Komiseri için tutuklama kararı çıkartılmıştır. Bu durumda lise/üniversite çağındaki çocuklarımızın ABD destekli terör örgütü tarafından zorla dağa kaldırıldığını hatırlayalım. UCM savcılığı Ukrayna’da tahkikat yaparak iddiaların gerçek olduğu sonucuna varmıştır. Bunlar önemli ölçüde Rusya kontrolündeki Dombass kentlerinde gerçekleşse de hukuken Ukrayna’ya aittir. Kararı memnuniyetle karşılayan Ukraynalılar arkasının geleceğini, başka tutuklama kararları olacağını söylemişlerdir. Bütün umursamaz tavırlara karşın, Kremlin’de derin endişeler bulunmaktadır ki yine nükleer silah gücünü gündeme getirmiştir