Avrupa 7 Haziran Seçimlerini Nasıl Değerlendirdi?

<p>Haziran seçimlerini gözlemleyen Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, AGİT ve Venedik Komisyonu, seçimler ile ilgili tespitlerini geçen hafta açıklamış ve önemli eleştirilerde bulunmuştur. Seçimlerin iyi organize edildiği ancak medya özgürlüğü, seçim barajı ve cumhurbaşkanının rolünün sorun oluşturduğu özellikle belirtmiştir. Toplam 30 Avrupalı parlamenterden oluşan AKPM, seçimleri AGİT heyetiyle birlikte 17 ekip halinde İstanbul, İzmir, Adana, Diyarbakır, Samsun ve Konya’da izlemiştir.
Avrupa Konseyi, 1949 yılında Avrupa çapında insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü savunmak amacıyla kurulmuş hükümetlerarası bir kuruluştur. Konsey’e Kosova, Vatikan ve Belarus dışında tüm Avrupa ülkeleri üyedir. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Konsey’e üye ülkelerin parlamentolarından seçilen milletvekillerinden oluşur. 318 asil ve 318 yedek üyesi vardır. Her ülkenin üye sayısı o ülkenin nüfusuyla doğru orantılıdır. AKPM Genel Kurul’u Ocak, Nisan, Haziran ve Eylül aylarında beşer gün olarak yılda 4 defa toplanır.
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK) adı altında soğuk savaş koşullarındaki Avrupa’nın bölünmüşlüğüne son verilmesi, güvenlik ve istikrarın sağlanması ve katılan devletler arasında bu amaca yönelik işbirliğinin geliştirilmesi düşüncesiyle 1975 yılında kurulmuştur. Görevi Doğu ve Batı arasında çok taraflı bir müzakere ve diyalog forumu oluşturmaktır.
Soğuk Savaş döneminde uluslararası ilişkilerde yönlendirici bir işlev gören AGİT, 1990’lı yıllarda ekonomi ve güvenliğin yanı sıra, insan hakları alanında da esnek hukuk olarak bilinen normların geliştirilmesini sağlamıştır. Türkiye, 1990’ların başından itibaren AGİT kapsamında Balkanlar’da ve eski Sovyetler Birliği coğrafyasında ortaya çıkan yeni bağımsız ülkelere demokrasi kültürünün ve demokratik kurumların işleyişine ilişkin deneyimlerin aktarılması konularında önemli katkılarda bulunmuştur.
Venedik Komisyonu, Avrupa Konseyi Bakanlar Konseyi tarafından 10 Mart 1990’da kurulmuştur. Berlin duvarı yıkıldıktan sonra kurulduğu için adı “Hukuk Yoluyla Demokrasi” komisyonudur.
Amacı, Doğu Avrupa ülkelerinde liberalleşmeye geçen eski komünist ülkelere Avrupa standartlarına uygun anayasalar hazırlanması konusunda yol göstermektir. Komisyon önerilerini üye devletler iç hukuka dönüştürmediği sürece bu önerilerin bağlayıcılığı bulunmamaktadır.
Komisyon’un 50 üyesi vardır. Üye devletler tarafından dört yıllık görev süresi için atanır. Avrupa Konseyi’nin üyeleri dışında Kırgızistan 2004’te, Şili 2005’te, Güney Kore ve Karadağ 2006 yılında üye olmuşlardır. Beyaz Rusya, Arjantin, Vatikan, İsrail, Japonya, Kanada, Kazakistan, Meksika, ABD ve Uruguay gözlemci ülkelerdir. Güney Afrika’nın ise işbirliğine yönelik özel bir statüsü vardır.
Türkiye, Venedik Komisyonu’nun kurucu üyesidir.
Komisyon, 2008’de AKP’ye yönelik parti kapatma davasını eleştirmiş, 2010 yılında AKP iktidarının referanduma götürdüğü anayasal reformları da olumlu bulmuştu. Referandum sonrası HSYK’nın yeni yapılanması da Venedik Kriterleri’ne uyumlu olarak nitelenmişti.
AKPM seçim gözlem heyetine başkanlık yapan Hollandalı parlamenter Tiny Cox tarafından kaleme alınan raporda, seçimlerin daha adilane biçimde yapılması için yasal mevzuatta değişiklik gerektiği ve seçim barajının yüzde 10 barajı altına çekilmediği belirtilmiş, bu durumun siyasi çoğulculuk ilkesine aykırı olduğu açıklanmıştır.
Rapor’da; büyük medya kuruluşlarının birkaç şirket elinde toplandığı, bu şirketlerden bazılarının medya sektörü dışında önemli yatırımlarının bulunduğu, kamu ihalelerine bağımlı oldukları, bunun da iktidar partisine yönelik eleştirileri sınırladığı, seçim kampanyası boyunca bazı medya kuruluşlarının baskı gördüğü ve korkutulmaya çalışıldığı yer almış, RTÜK’ün iktidar tarafından atanmış üyelerinin, kurumun görsel medyanın seçim kampanyasında iktidar partisini ve cumhurbaşkanını ön plana çıkaran tutumuna ses çıkarmamış olması eleştirilmiştir.
TRT’nin kampanya sırasında iktidar partisine yüzde 46 oranında söz hakkı tanıdığının belirtildiği raporda şu tespit yapılmıştır: “AKP, incelenen televizyon kanallarındaki toplam paralı siyasi reklamın yüzde 51’ini satın aldı. AKP ATV’de paralı ilan satın alan tek parti oldu, TRT1’dekilerin de yüzde 91’ini satın aldı. CHP ise toplam paralı reklamların yüzde 19’unu satın aldı.”
Yüksek Seçim Kurulu’nun yeterince saydam olmadığı belirtilmiştir. Seçim kurullarının toplantılarının halka açık yapılmadığı ve bu kurullar tarafından alınan kararların tümünün YSK’nın internet sitesinde yayımlanmadığı, Anayasa’nın cumhurbaşkanını partiler üstü kalmaya ve tarafsız biçimde görevini icra etmeye mecbur kıldığı hatırlatılarak, “Cumhurbaşkanının kampanya boyunca yürüttüğü faaliyetlerin seçim kurallarına ve Venedik Komisyonu’nun seçimlerle ilgili İyi Uygulamalar Kodu’na aykırı olduğu” vurgulanmıştır.
Kampanya döneminde parti ve adayların bağış ve harcamalarıyla ilgili bilgilerin yayınlanmadığı, bunun da konuyla ilgili saydamlık ve sorumluluğu sınırladığı eleştirilmiştir.
AKPM’nin Türkiye raportörü Fransız parlamenter Josette Durrieu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP lehinde ve muhalefet aleyhindeki tutumunu uygun bulmamış ve “Buna rağmen seçimlerden Erdoğan kaybederek, Kürtler ise zaferle çıkmıştır. Bu zafer semboliktir, zira Kürt sorunu Türkiye’nin temel sorunudur” demiştir.
Venedik Komisyonu, 17- 25 Aralık savcılarının kararlarını yasal ve geçerli olarak tanımlarken, gazeteci Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca ile ilgili tahliye kararı veren hakimlerin kararlarının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) içtihatlarıyla uyumlu olduğunu belirtmiştir.
Komisyon, MİT TIR’larını soruşturdukları için görevden alınan savcıların ise silah taşındığı iddiasıyla TIR’ları durdurduğunu ve arattığını belirterek, bu kararların geri alınmasını istemiştir. Komisyon, 2010’da Türkiye’nin hukukun üstünlüğü yönünde attığı adımların da tersine döndüğünü açıklamıştır.
Venedik Komisyonu’nun tespiti şöyledir:
“Venedik Komisyonu yargıçlar hakkında böylesi önlemlerin ancak uygunsuz nedenlerle tarafsız davranmadıkları hakkında yeterli kanıt olduğunda alınabileceğini vurgular. Venedik Komisyonu HSYK’nin hakim ve savcılara yönelik, karara bağlanmamış durumlarla ilgili acil ve doğrudan karar almasından özellikle endişelidir. HSYK’nin bu kararı hukukun üstünlüğü temel ilkeleri ile çelişkilidir.”
Komisyon, 15 Şubat 2014’te HSYK yasasında yapılan düzenleme ile bakanın Konsey’deki yetkilerinin arttırıldığını not ettiğini belirten kararında, “Bu adım 2010’da anayasal referandum ile sağlanan olumlu adımları tersine çevirmiştir. Bu düzenlemelerin birçoğu Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesine karşın bu karar öncesinde Adalet Bakanı Yüksek Konsey’de yönetici durumunda olan birçok görevliyi yer değiştirmiş ve Konsey üyelerini diğer bürolara atamıştır. Kararları geriye dönük işlemediği için, Anayasa Mahkemesi’nin kararından bu yana bu kararlar (yer değiştirme) tersine çevrilmemiştir. Tarif edilen bu olaylar açıkça Türkiye’de yargı bağımsızlığı için yeterli güvence olmadığını gösterir” görüşüne yer vermiştir.
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel’in Süleyman Demirel’a 7 Şubat 2015 tarihinde yazmış olduğu mektupta önemle üzerinde durduğu husus, “Türkiye, ne olursa olsun, Avrupa Birliği çıpasına sarılmalıdır. Bundan vazgeçmek olmaz”dır.
Türkiye son yıllarda Avrupa çıpasından uzaklaştığı için bu eleştirilere maruz kalmaktadır. Eleştirileri sıfırlamak için yeniden Avrupa çıpasına sarılmak gerekmektedir. Yeni kurulacak hükümetin önceliği de bu olmalıdır.</p> - ab

Haziran seçimlerini gözlemleyen Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, AGİT ve Venedik Komisyonu, seçimler ile ilgili tespitlerini geçen hafta açıklamış ve önemli eleştirilerde bulunmuştur. Seçimlerin iyi organize edildiği ancak medya özgürlüğü, seçim barajı ve cumhurbaşkanının rolünün sorun oluşturduğu özellikle belirtmiştir. Toplam 30 Avrupalı parlamenterden oluşan AKPM, seçimleri AGİT heyetiyle birlikte 17 ekip halinde İstanbul, İzmir, Adana, Diyarbakır, Samsun ve Konya’da izlemiştir.
Avrupa Konseyi, 1949 yılında Avrupa çapında insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü savunmak amacıyla kurulmuş hükümetlerarası bir kuruluştur. Konsey’e Kosova, Vatikan ve Belarus dışında tüm Avrupa ülkeleri üyedir. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Konsey’e üye ülkelerin parlamentolarından seçilen milletvekillerinden oluşur. 318 asil ve 318 yedek üyesi vardır. Her ülkenin üye sayısı o ülkenin nüfusuyla doğru orantılıdır. AKPM Genel Kurul’u Ocak, Nisan, Haziran ve Eylül aylarında beşer gün olarak yılda 4 defa toplanır.
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK) adı altında soğuk savaş koşullarındaki Avrupa’nın bölünmüşlüğüne son verilmesi, güvenlik ve istikrarın sağlanması ve katılan devletler arasında bu amaca yönelik işbirliğinin geliştirilmesi düşüncesiyle 1975 yılında kurulmuştur. Görevi Doğu ve Batı arasında çok taraflı bir müzakere ve diyalog forumu oluşturmaktır.
Soğuk Savaş döneminde uluslararası ilişkilerde yönlendirici bir işlev gören AGİT, 1990’lı yıllarda ekonomi ve güvenliğin yanı sıra, insan hakları alanında da esnek hukuk olarak bilinen normların geliştirilmesini sağlamıştır. Türkiye, 1990’ların başından itibaren AGİT kapsamında Balkanlar’da ve eski Sovyetler Birliği coğrafyasında ortaya çıkan yeni bağımsız ülkelere demokrasi kültürünün ve demokratik kurumların işleyişine ilişkin deneyimlerin aktarılması konularında önemli katkılarda bulunmuştur.
Venedik Komisyonu, Avrupa Konseyi Bakanlar Konseyi tarafından 10 Mart 1990’da kurulmuştur. Berlin duvarı yıkıldıktan sonra kurulduğu için adı “Hukuk Yoluyla Demokrasi” komisyonudur.
Amacı, Doğu Avrupa ülkelerinde liberalleşmeye geçen eski komünist ülkelere Avrupa standartlarına uygun anayasalar hazırlanması konusunda yol göstermektir. Komisyon önerilerini üye devletler iç hukuka dönüştürmediği sürece bu önerilerin bağlayıcılığı bulunmamaktadır.
Komisyon’un 50 üyesi vardır. Üye devletler tarafından dört yıllık görev süresi için atanır. Avrupa Konseyi’nin üyeleri dışında Kırgızistan 2004’te, Şili 2005’te, Güney Kore ve Karadağ 2006 yılında üye olmuşlardır. Beyaz Rusya, Arjantin, Vatikan, İsrail, Japonya, Kanada, Kazakistan, Meksika, ABD ve Uruguay gözlemci ülkelerdir. Güney Afrika’nın ise işbirliğine yönelik özel bir statüsü vardır.
Türkiye, Venedik Komisyonu’nun kurucu üyesidir.
Komisyon, 2008’de AKP’ye yönelik parti kapatma davasını eleştirmiş, 2010 yılında AKP iktidarının referanduma götürdüğü anayasal reformları da olumlu bulmuştu. Referandum sonrası HSYK’nın yeni yapılanması da Venedik Kriterleri’ne uyumlu olarak nitelenmişti.
AKPM seçim gözlem heyetine başkanlık yapan Hollandalı parlamenter Tiny Cox tarafından kaleme alınan raporda, seçimlerin daha adilane biçimde yapılması için yasal mevzuatta değişiklik gerektiği ve seçim barajının yüzde 10 barajı altına çekilmediği belirtilmiş, bu durumun siyasi çoğulculuk ilkesine aykırı olduğu açıklanmıştır.
Rapor’da; büyük medya kuruluşlarının birkaç şirket elinde toplandığı, bu şirketlerden bazılarının medya sektörü dışında önemli yatırımlarının bulunduğu, kamu ihalelerine bağımlı oldukları, bunun da iktidar partisine yönelik eleştirileri sınırladığı, seçim kampanyası boyunca bazı medya kuruluşlarının baskı gördüğü ve korkutulmaya çalışıldığı yer almış, RTÜK’ün iktidar tarafından atanmış üyelerinin, kurumun görsel medyanın seçim kampanyasında iktidar partisini ve cumhurbaşkanını ön plana çıkaran tutumuna ses çıkarmamış olması eleştirilmiştir.
TRT’nin kampanya sırasında iktidar partisine yüzde 46 oranında söz hakkı tanıdığının belirtildiği raporda şu tespit yapılmıştır: “AKP, incelenen televizyon kanallarındaki toplam paralı siyasi reklamın yüzde 51’ini satın aldı. AKP ATV’de paralı ilan satın alan tek parti oldu, TRT1’dekilerin de yüzde 91’ini satın aldı. CHP ise toplam paralı reklamların yüzde 19’unu satın aldı.”
Yüksek Seçim Kurulu’nun yeterince saydam olmadığı belirtilmiştir. Seçim kurullarının toplantılarının halka açık yapılmadığı ve bu kurullar tarafından alınan kararların tümünün YSK’nın internet sitesinde yayımlanmadığı, Anayasa’nın cumhurbaşkanını partiler üstü kalmaya ve tarafsız biçimde görevini icra etmeye mecbur kıldığı hatırlatılarak, “Cumhurbaşkanının kampanya boyunca yürüttüğü faaliyetlerin seçim kurallarına ve Venedik Komisyonu’nun seçimlerle ilgili İyi Uygulamalar Kodu’na aykırı olduğu” vurgulanmıştır.
Kampanya döneminde parti ve adayların bağış ve harcamalarıyla ilgili bilgilerin yayınlanmadığı, bunun da konuyla ilgili saydamlık ve sorumluluğu sınırladığı eleştirilmiştir.
AKPM’nin Türkiye raportörü Fransız parlamenter Josette Durrieu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP lehinde ve muhalefet aleyhindeki tutumunu uygun bulmamış ve “Buna rağmen seçimlerden Erdoğan kaybederek, Kürtler ise zaferle çıkmıştır. Bu zafer semboliktir, zira Kürt sorunu Türkiye’nin temel sorunudur” demiştir.
Venedik Komisyonu, 17- 25 Aralık savcılarının kararlarını yasal ve geçerli olarak tanımlarken, gazeteci Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca ile ilgili tahliye kararı veren hakimlerin kararlarının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) içtihatlarıyla uyumlu olduğunu belirtmiştir.
Komisyon, MİT TIR’larını soruşturdukları için görevden alınan savcıların ise silah taşındığı iddiasıyla TIR’ları durdurduğunu ve arattığını belirterek, bu kararların geri alınmasını istemiştir. Komisyon, 2010’da Türkiye’nin hukukun üstünlüğü yönünde attığı adımların da tersine döndüğünü açıklamıştır.
Venedik Komisyonu’nun tespiti şöyledir:
“Venedik Komisyonu yargıçlar hakkında böylesi önlemlerin ancak uygunsuz nedenlerle tarafsız davranmadıkları hakkında yeterli kanıt olduğunda alınabileceğini vurgular. Venedik Komisyonu HSYK’nin hakim ve savcılara yönelik, karara bağlanmamış durumlarla ilgili acil ve doğrudan karar almasından özellikle endişelidir. HSYK’nin bu kararı hukukun üstünlüğü temel ilkeleri ile çelişkilidir.”
Komisyon, 15 Şubat 2014’te HSYK yasasında yapılan düzenleme ile bakanın Konsey’deki yetkilerinin arttırıldığını not ettiğini belirten kararında, “Bu adım 2010’da anayasal referandum ile sağlanan olumlu adımları tersine çevirmiştir. Bu düzenlemelerin birçoğu Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesine karşın bu karar öncesinde Adalet Bakanı Yüksek Konsey’de yönetici durumunda olan birçok görevliyi yer değiştirmiş ve Konsey üyelerini diğer bürolara atamıştır. Kararları geriye dönük işlemediği için, Anayasa Mahkemesi’nin kararından bu yana bu kararlar (yer değiştirme) tersine çevrilmemiştir. Tarif edilen bu olaylar açıkça Türkiye’de yargı bağımsızlığı için yeterli güvence olmadığını gösterir” görüşüne yer vermiştir.
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel’in Süleyman Demirel’a 7 Şubat 2015 tarihinde yazmış olduğu mektupta önemle üzerinde durduğu husus, “Türkiye, ne olursa olsun, Avrupa Birliği çıpasına sarılmalıdır. Bundan vazgeçmek olmaz”dır.
Türkiye son yıllarda Avrupa çıpasından uzaklaştığı için bu eleştirilere maruz kalmaktadır. Eleştirileri sıfırlamak için yeniden Avrupa çıpasına sarılmak gerekmektedir. Yeni kurulacak hükümetin önceliği de bu olmalıdır.

Okumaya devam et  Kırım’ın Domates Kadar Önemi Yok mu?

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir