AKP’nin Milâdı “Gezi” ve AKP’deki İsyankâr!

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile Ankara B.B.Başkanı Melih Gökçek arasında patlak veren sürtüşme de göstermiştir ki; AKP, içten içe kaynıyor. Bu, bir anlamda Gezi Depremi'nin artçı sarsıntılarından birisidir ve 2013 yılında İstanbul'da başlayan ve arkasından dalga dalga ve artçı şoklar halinde bütün Türkiye sathına yayılan Gezi Eylemleri, AKP açısından kesinlikle bir siyasi depremdir! 2007 yılında gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimi ise, 2013 yılındaki Gezi Depremi'nin öncü sarsıntılarından birisidir... - gezi icin 500 milyon dolar alindi h5071

kırmızılı kadın

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile Ankara B.B.Başkanı Melih Gökçek arasında patlak veren sürtüşme de göstermiştir ki; AKP, içten içe kaynıyor. Bu, bir anlamda Gezi Depremi’nin artçı sarsıntılarından birisidir ve 2013 yılında İstanbul’da başlayan ve arkasından dalga dalga ve artçı şoklar halinde bütün Türkiye sathına yayılan Gezi Eylemleri, AKP açısından kesinlikle bir siyasi depremdir! 2007 yılında gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimi ise, 2013 yılındaki Gezi Depremi’nin öncü sarsıntılarından birisidir…

Hatırlanacağı üzere ve rivayete göre; 2007 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimi gündeme gelince AKP’de bazı tereddütler yaşanmış ve bu mütereddit ortamda, Bülent Arınç öne çıkarak, Tayyip Bey’e “Ya siz aday olun, ya Abdullah Bey aday olsun, ya da ben aday olayım. Başka türlüsü olmaz…” gibisinden bir dayatmada bulunmuş, bunun üzerine dönemin Başbakanı R.Tayyip Erdoğan, “Partimizin cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül kardeşimdir…” demek zorunda kalmıştır!

“Zorunda kalmıştır” ibaresini özellikle kullanıyorum; çünkü en azından bize göre; Tayyip Bey, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı adaylığına kerhen rıza göstermiştir! Eğer dedikleri gibi, bu ikili arasındaki ilişkiler, siyaset ve dava arkadaşlığından öte, tamamen kardeşlik hukuku içinde olsaydı; Tayyip Erdoğan, ne yapar eder, Cumhurbaşkanlığı sona eren Abdullah Gül’ü ikna ederek partinin başına döndürürdü. Ancak Tayyip Bey, Abdullah Bey’i kendisine potansiyel rakip gördüğü ve onun, kendisi kadar olmasa bile en azından eski Başbakan ve eski Cumhurbaşkanı olmakla az çok karizması da olan ve nispeten yüksek profilli birisi olarak, kendisinin böyle pervasızca hükümetin işlerine karışmasına rıza göstermeyeceğini düşündüğü için, partiye dönmesine sıcak bakmamış ve partiyi, profili oldukça düşük ve karizması da oldukça silik olmasından dolayı kolayca yönlendirebileceğini düşündüğü bir şahsiyet olan Ahmet Davutoğlu’na teslim etmiştir.

Çünkü Tayyip Bey, Dışişleri Bakanlığı sırasında Ahmet Davutoğlu’nu denemiş ve onu rahatça yönlendirebileceğini yakından görmüştür. Çünkü hariciyemizin bugün içinde bulunduğu içler acısı durum, Ahmet Davutoğlu’ndan çok, Tayyip Bey’in şahsi kaygılarının ve kişisel öngörülerinin/öngörüsüzlüklerinin eseridir. Özetle; hükümetin, “komşularla sıfır sorun” diye yola çıktıktan sonra “sıfır komşu” ile baş başa kalmasının sebebi, Davutoğlu değil, direk Tayyip Bey’dir.

Abdullah Gül’ün, partiye dönmesi konusunda geçenlerde, “İyi olur, hayırlı olur” babından yapmış olduğu açıklama ise, sureti haktan bir açıklamadır. Esasen Abdullah Gül’ün sıradan bir milletvekili olmak istemeyeceğini ve bu şartlarda partiye dönmeyeceğini bildiği için böyle konuşmuştur.

Gezi Depremi ve Artçı Şokları!

Tamamıyla toplumsal öfke patlaması sonucunda oluşan ve tam anlamıyla bir kitle eylemi şeklinde geçen Gezi Eylemleri, özellikle AKP açısından kesinlikle bir siyasi deprem etkisi yapmıştır. Hükümetin ve hükümet yanlısı medyanın, bahse konu eylemleri, “Dolmabahçe Camii’nde içki içtiler”, “Kabatajda başörtülü bacımızın üzerine işediler…” gibi iftiralarla saptırmaya çalışması, işte bu sebepledir. Eğer öyle olmasaydı AKP hükümeti, kahraman ilan ederek birer maaş ikramiye ile ödüllendiren Gezi Eylemlerine müdahil polisleri, “paralelci” ilan edip, türlü bahaneler ileri sürerek çil yavrusu gibi sağa sola dağıtır mıydı sanıyorsunuz?

Okumaya devam et  20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekatı Sonuçsuz Kalmamalı

Ancak hükümetin Gezi Eylemleri konusunda yapmış olduğu “Darbe Girişimi” şeklindeki değerlendirmeye ben de katılıyorum! Çünkü bu darbenin etkisiyle olacak; hükümet, sertleştikçe sertleşmiş, toplumsal hareketleri kısıtlayacak ve sınırlandıracak mevzuatta önemli değişiklikler yapmıştır. Gerek internet yayınlarına getirilen sınırlandırma, gerekse kolluk güçlerinin yetkilerini düzenleyen kanunlarda yapılan değişiklikler bunu göstermektedir.

İsyanları Oynayan Adam: Bülent Arınç

Bilindiği gibi Bülent Arınç, meclisin en eskilerindendir. Bunun yanında Erbakan Hoca’nın özenle bezenle yetiştirip siyaset meydanına saldıklarındandır. Milli Görüş’ün meclisteki en kıdemlilerinden birisidir. Ayrıca, iktidar partisinin kurucusu, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’den sonra AKP’nin en etkisi üçüncü kişisidir. 2007 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçiminin belirleyici aktörü olmuştur. Kendisi bu durumu, “Benim partide bir özgül ağırlığım vardır” diyerek özetlemiştir.

AKP’de getirilen üç dönem kuralını destekledi mi bilinmez ama ben şahsen, Bülent Arınç’ın bu kurala içten gelerek destek verdiğine inanmıyorum. Çünkü hiçbir akıllı insan, kendisini siyaseten yok edecek böyle bir kuralın altına isteyerek imza atmaz.  Bülent Arınç da, yine kendisinin dün dile getirdiği gibi akıllı ve siyaseti iyi bilen kurt bir politikacıdır!

Bülent Arınç’ın, Tayyip Bey’in köşk sonrası için kendisini değil de Ahmet Davutoğlu’nun tercih etmesine de son derece içerlediğini tahmin etmek hiç de zor değildir. Öyle ya; madem kendisi AKP’nin en etkili üç kişisinden birisi ve madem diğer ikisi partileri tarafından, önce Başbakan ve arkasından Cumhurbaşkanı yapılarak ödüllendirildiler, Bülent Arınç’ın da en azından Başbakan yapılarak ödüllendirilmesi gerekirdi.  Hatta, Bülent Arınç’ın, üç dönem kuralına takılarak 7 Haziran’dan sonra meclis dışında kalacağı hesap edildiğinde; onun Erdoğan’dan sonra en azından 7 Haziran 2015 günü akşamına kadar Başbakan yapılması aklın ve mantığın gereği olmalıydı. Hatta bize göre; siyasi etik de bunu gerektirmektedir.  Ancak yukarıda Abdullah Gül’ün tercih edilmeyişinin gerekçesi olarak gösterdiğimiz sebepler, Bülent Arınç için de pek ala geçerli olmakla, Tayyip Bey, sırf bu gerekçelerle Bülent Arınç’ı da gözden çıkarmış olmalıdır diye düşünüyoruz.

Okumaya devam et  EN BÜYÜK SINAV

Dolayısıyla; Bülent Arınç’ın, birkaç gün önce “İzleme Heyeti” kurulmasını bahane ederek Tayyip Erdoğan’a cevap vermesi, dün de Melih Gökçek hakkında söylediği zehir zemberek sözleri, bir anlamda onun Başbakan yapılmamasından dolayı duymuş olduğu öfke ve üzüntünün etkisiyle böyle davrandığını akıllara getirmektedir. Kanaatimizce; bu konuda Melih Gökçek bahane, başbakan olamamaktan duyulan üzüntü ve öfke şahanedir. Gelin görün ki; Bülent Arınç’ın yerinde kim olsa aynı tepkileri gösterirdi. Hatta ben olsam, ben de aynı tepkiyi gösterirdim. Düşünsenize bir; ben yıllardır bu davanın yükünü çekeceğim, ısdıraplarına katlanacağım, ancak partim “Üç Dönem Kuralı”yla önce benim önümü kesecek; arkasından da hiç değilse bir yıllığına beni başbakan yaparak ödüllendirmek ve bu suretle bana teşekkür etmek yerine, davaya benim kadar katkısı olmayan sıradan bir akademisyeni getirip başbakan yapacak. Bunu hiç kimse içine sindiremez. Hele hele Arınç gibi, siyasi hırsından hiçbir şey kaybetmeyen bir adam hiç sindiremez.

Gelin görün ki; gerek 2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sergilediği tavır, gerek Gezi Eylemleri sırasında “Orantısız güç kullanıyorlar” diyerek, polisi tenkit etmek suretiyle Tayyip Bey ile ters düşen Arınç, Tayyip Bey tarafından başbakan olarak tercih edilmemiştir. Daha doğrusu Tayyip Bey, Abdullah Gül gibi Bülent Arınç’ı da bir şekilde siyaset sahnesinden ekarte etmeyi düşünmüştür! Böylece Tayyip Bey, en azından yaşları ve aralarındaki hukuk gereği, zaman zaman kendisine karşı yüksek sesle düşünme konusunda kendilerinde hak gören ağabeyleri bir bir siyaset sahnesinin dışına iterek, tabiri caizse kendisine dikensiz bir gül bahçesi yaratmaya çalışmaktadır. Cumhurbaşkanı olarak “Tarafsızlık” ilkesini filan bir tarafa atarak, canhıraş şekilde il il dolaşıp siyasi içerikli mitingler yapması ve ısrarla AKP’ye 400 vekil istemesi de zaten bu sebepledir.

Hele hele son yapılan anketlerde AKP’nin değil 400 vekil çıkarması, 276’yı bile bulamayacağının, MHP ve HDP’nin oylarının ise yükselişe geçtiğinin açıklanması(1) ise Tayyip Bey’i kara kara düşündürmektedir. Çünkü biliyor ki; eğer AKP iktidar olamazsa, değil zırt pırt Bakanlar Kurulu’nu kendi başkanlığında toplantıya çağırmak, Beştepe’deki yeni sarayında rahat oturamayacak ve belki de 5 yılı dolduramadan istifa etmek zorunda bile kalacaktır!

Bülent Arınç Ne Demek İstedi?

Bülent Arınç’ın, kendisini istifaya çağıran Ankara B.B. Başkanı Melih Gökçek hakkında söyledikleri gerçekten de yenir, yutulur türden şeyler değildir. Anlaşılan bu iş, HDP’li İslamcı Milletvekili Altan Tan’ın da dediği gibi(2); karakolda bitecek. Melih Gökçek, twetter vasıtasıyla yapmış olduğu açıklamada Bülent Arınç hakkında dava açacağını ilan etmiş bulunuyor(3). Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ise gelen suç duyurularını ihbar kabul ederek her iki isim hakkında da soruşturma başlatmış durumdadır(4).

Okumaya devam et  Çarşı Kendine Bile Karşı ama Atatürk’e Asla

Netice ne olur bilmem. Ancak en azından kendi yazı tarihime not düşülmesi bakımından Bülent Arınç’ın Melih Gökçek hakkında ileri sürdüğü ve herkesin bildiği iddiaları ve ithamları burada bir kez daha zikretmeyi bir görev biliyorum. Şu sözler Arınç’a aittir ve Melih Gökçek hakkında söylenmiştir:

“- Gökçek, bakın sayın demiyorum, bir yerlere yaranmak istiyor.

  • Oğlunun milletvekili adaylığını onaylatmak istiyor.

  • Arkadaşlara sordum ne cevap vereyim diye. Muhatap almayın, Gökçek kim siz kimsiniz diyenler oldu.

  • Birilerine çağrıda bulunmak hakkın ve haddin değil.

  • Bunlar bel altı işlerdir.

  • Ahmet Hakan Gökçek’ten daha haysiyetli ve namusludur.

  • Bunun yaptığı tetikçiliktir.

  • Çok zor seçimi kazandıktan sonra başkalarına yaranmaya çalışıyor.

  • 2009-2014 yıllarında onun adaylığına karşı çıktım. ‘Yeter artık, yapamıyor’ dedim. Benim bildiğim siyasette bir şey vardır, bu benim düşüncelerimdir. Benim sözlerim mutlak doğru değildir. Partim onun adaylığına onay verince ben onun için çalıştım. O da bunun hıncını bu şekilde çıkarıyor.

  • Bana bunu saldırtan kişi, kişileri ortaya çıkarırım.

-Olimpiyatlara giden benim, ben bunları gizlemiyorum. Ama Gökçek bunların daha fazlasını yapmıştır. Bu yapının kucağında oturmuştur. Bu yapıya Ankara’yı parsel parsel satmıştır. Zengin işadamlarına okullar yaptırmıştır.”(5).

Melih Gökçek’in açtığını söylediği davanın ve Ankara C.Başsavcılığı’nın açmış olduğu soruşturmanın sonucu ne olur bilinmez! Ancak şurası muhakkak ki; bizim köyde olsa, yukarıdaki sözlere muhatap olan bir kişi, herhalde söyleyenden bu iddialarını ispatlamasını isterdi. Eğer ispatlayamazsa köy meydanında muhatabını evire çevire bir güzel pataklardı! Hele de şu “Seçimi zar zor kazandıktan sonra” ve “Ankara’yı parsel parsel sattı” şeklindeki vuruşlar, siyaset ringindeki bir boksör için öyle kolayca savuşturulabilir vuruşlar değildir. (Elbette hukuken) Karşılık verilmediği takdirde, yani aksi ispatlanamadığı takdirde Melih Bey’i, gerçek dışı olduğunun ispatlanması halinde ise Bülent Bey’i siyaseten nakavt edecek vuruşlardır bunlar.

Şimdi Melih Gökçek’ten (elbette hukuken) yeni aparkat ve kroşeler beklemek de bu toplumun hakkı olsa gerekir. Haydi şimdi her iki tarafa da kolay gelsin. “İnsanı ipten alır, ipe götürür diye tanınırım”(6) diyerek, iyi bir avukat olduğunu söyleyen Bülent Arınç, bakalım bu konuda kendisini nasıl savunacak. Anlaşılan 7 Haziran’dan sonra işsiz  de kalmayacak Bülent Bey…


1-http://www.taraf.com.tr/politika/akp-2-koldan-eriyor/,

2- ,

3-http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28535058.asp

4- ,

5- ,

6-


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir