ATATÜRKSÜZ ÇANAKKALE
(-O mavi gözlü devi Conkbayırı sırtlarında esen rüzgârlar fısıldıyor…)
Artık iyice arsızlaştılar.
Atatürk’süz bir tarih kurgulayacak kadar, hadlerini aştılar…
Hele Çanakkale Zaferi…
Atatürk olmadan Çanakkale Zaferi kurguluyorlar.
Verdikleri konferanslarda, yaptıkları filmlerde, yazdıkları kitaplarda Çanakkale Zaferini anlatırlarken, Atatürk’ün üzerine koyu bir çizik atıp, onu yok sayıyorlar
Güya tarihin bağrından Atatürk’ü söküp atacaklar.
Atsalar, sanki o tarih, kendilerinin ahlaksız ortağı olacak, tarih de Atatürk’ü görmeyecek!
Sanıyorlar ki güneş balçıkla sıvanabilir…
Savaşın gerçek kahramanının, II. Abdülhamit olduğunu söyleyecek kadar çığırından çıktılar.
Varsa yoksa Abdülhamit!
Gerçi, onu tanıdıkları da yok.
Bir düş kuruyorlar kafalarında…
Altın Çağ sandıkları sanal bir dünya yaratıyor, o dünyanın içine Abdülhamit’i, Saidi Nursi’yi, Vahdettin’i koyuyor sonra da o altın çağın övgüsünü yapıyorlar…
Çöküşü, “Asrı Saadet” olarak millete yutturuyorlar.
Atatürk’ü o dünyada yok saysan ne, saymasan ne!
Atatürk gerçek; düş dünyasında onun işi ne?
Ancak gerçek ortada:
Hadi görme Atatürk’ü Arıburnu’nda, Conkbayırı’nda, Bomba Sırtında, Kerevizdere’de…
Görme, kazı at oralardan…
O mavi gözlü devi Conkbayırı sırtlarında esen rüzgârlar fısıldıyor…
Toprak bağrından çıkardığı her çalıda, her dikende, her dalda, yeşerttiği her yaprakta, otta, çiçekte resmediyor onu!
Dağlar taşlar, Mustafa Kemal’i haykırıyor…
Bir bakabilsen göreceksin; mavi gözleri Ege’nin mavi sularına düşmüş, almış eline dürbününü, uzakları gözetliyor…
Ses ver kuşlara;
Cıvıl cıvıl gün boyu onu anlatıyorlar uçarak, daldan dala…
Kulak ver sessizliğe, duyacaksın şu kükreyişi:
– “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zamanda, yerimizi başka kuvvetler alabilir…”
Görüyor musun haykırışı be hey ahmak!
Çığlık çığlığa;
Kulakları yırtarcasına gür!
Korkusuz, yiğit!
Özgüvenli, çelikleşmiş bir iradenin sahibi…
O;
Abdülhamit’ten değil, en az yedi bin yıllık Türk Tarihi’nden alıyor gücünü…
Bir de müfteriler:
Akıl almaz suçlarla, milli karakterleri suçluyorlar.
İtham ediyorlar.
Güya Mustafa Kemal Çanakkale’de hiç savaşmamış…
Bir yarbay olarak, savaşın yazgısını nasıl değiştirebilirmiş…
Hadi, Türk kaynaklarından kuşkulanıyorsun; bir de Liman von Sanders Paşa’nın, Hamilton’un anılarını oku… Churchil’e bak…
Nasıl asırların ender yetiştirdiği bir kahraman karşısında, Koca İngiliz-Fransız ordusunun eriyip gittiğini hüzünle anlattığını bari gör.
Gıybet, dinen günah ama dini ağızlarından düşürmeyip, gıybetin de en koyusunu yapıyorlar…
57. Alay’dan söz ediyorlar, onun kahramanlığından.
Ancak bu kahraman alayı yetiştiren, komuta eden, zaferden zafere koşturan Yarbay Mustafa Kemal Bey’e hınçla bakıp, onu kahraman askerlerinden koparıyorlar.
Görmüyorlar, hınçla bir göz atarak, kaçar gibi ondan uzaklaşıyorlar…
Korkuyorlar Atatürk’ten tiksiniyorlar…
Aydınlıktan korkan yarasalar gibi, karanlığa doğru yürüyorlar.
Şunu biliyorlar elbet:
Mustafa Kemal, bir güneştir.
O ışıldayarak bilimle, akılla, aydınlıkla var…
Aydınlık varsa, karanlık olabilir mi hiç?
Karanlığa doğru iterlerken milleti, onu Mustafa Kemal ışığından uzaklaştırmak istiyorlar.
Beyhude, başaramazlar…
Çünkü Türk Milleti Atatürk demek, Atatürk Türk Milleti demek…
Türlüğe ve Türk Milleti’ne alerji duyanlar, “İftihar ettiğim tek şey, Türklüğümdür” diyen Atatürk’e nasıl sevinçle bakabilirler ki!
Atatürk, Türk Milleti’nin gönlünden akan gür bir su gibidir…
Ferahlıktır, aydınlıktır, yaşam kaynağıdır.
Akıl ve bilimdir.
Antiemperyalisttir.
Tam Bağımsızlıkçıdır.
Aydınlıkçı, laik, halkçıdır…
Cumhuriyetçi ve Milliyetçidir….
Karanlığın düzenini sürdürmek isteyenler, elbette bu değerlerden kaçarlar.
Mustafa Kemal Atatürk güneş olup doğarken Çanakkale sırtlarında; karanlıkta iyice kararmış gözleri, nasıl bakabilir ki güneşe?
Nafile, boş, beyhude…
Atatürk Çanakkale’de, Ulusal Savaş’ta, Sakarya’da, Büyük Taarruz’da, İzmir’de, Bursa’da…
Devrimleri yaparken halkının başında; onun gönlünde, soluduğu nefesinde…
Yönü aydınlığa ve ışığa doğru…
Işığa cephe alanlar, Atatürk’ü yok saysalar ne, saymasalar ne?
Kemal Arı, 20.03.2015.
Yazıları posta kutunda oku