Ekonomimiz için siyasi istikrarın önemi…

NECDET BULUZ

Aylardan bu yana ekonomideki dalgalanmalar birbirini izliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Merkez Bankası arasındaki faiz indirimi sıkıntıları öyle görünüyor ki, ekonomimizi daha da dar boğaza sürükleyecektir. Bu kavganın dolardaki önlenemeyen yükselişi tetiklediği de ifade ediliyor.
Dolar’daki yükseliş, 1,5 ay içinde Türk parasına yüzde 11,5 değer kaybettirmiştir. Bu kayıbın devam edeceğine dair söylentiler ve bulgular da bulunuyor. Hatta Doların 2,80’lere kadar tırmanacağından söz ediliyor.
Dışa bağımlılığımızın artmasının da bugün bedellerini ödemeye başladık. Dolar ile alıp, Türk parası ile satıyoruz. Dolar’daki artış, pahalılık getiriyor. Dışa bağımlı olduğumuz malların Dolar karşılığında alındığını hesapladığımızda Dolar’daki her artış pahalılığı, dolayısı ile enflasyonu artıracak demektir. Açık söylemek gerekiyorsa tam bir ithalat bağımlısı ülke konuma geldik.
Türkiye’den yapılan 100 dolarlık ihracatın sadece 41,5 dolarlık kısmı yerli katma değerden oluşuyor. Kalan 58,5 dolarlık kısmını ithal ediyoruz. İşte o nedenle döviz fiyatının artması ihracatı da etkiliyor ve beklenen sonuçları alamıyoruz.
Bugünlere nasıl gelindi? Bugün yaşananlar birden bire mi oldu? Öncelikle bunun kökenine inmek ve doğruları ortaya koymak gerekiyor.
Cumhurbaşkanı Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’yı hedef alıp “Faizleri düşürmüyorsun, başka yerlerden mi talimat alıyorsun?” diye yükleniyor. Ekonomiden Sorumu Ali Babacan’ı da hedef alıyor. Faizlerin indirilmesini istiyor. Birilerini vatan hainliği ile suçluyor.
Ekonomide faizlerin emir ve talimatlarla indirilip, yükseltilemeyeceğini söylemek istiyoruz. Yapıldığı takdirde de sonuçları beklenemeyecek kadar riskli olur, ekonomi çakılır.
AK Parti Hükümeti, i başına geldiği günden bugüne kadar zaten yanlış bir ekonomi politikası izledi. Türkiye’nin sıcak para cennetine dönüştüğünü görmeyen, söylemeyen var mı? İşte, sıcak para ve yüksek faize dayanan bu politika ülkeyi bugünkü noktaya getirmiştir.
Elimizde bazı istatistikî rakamlar var:
Sıcak para 2002 yılında toplam 2 milyar dolarken, bugün 150 milyar doları bulmaktadır. Ekonomistler, bu paranın istihdam üreten kalıcı yatırımlar için değil günlük-gecelik yüksek faize ve borsa spekülasyonuna gitmekte olduğunu söylüyor. Sıcak para girişlerinin üretimi gerilettiğini, ithalatı artırdığını, dış borçları yükselttiğini, yatırımın yapılmadığını, bunun da istihdamı azalttığını vurguluyorlar.
Ekonomideki bu tablo bugünkü işsizliğin de en büyük nedenlerinden birisidir.
Bir başka yanlış da bizim gibi gelişmekte olan ancak bir türlü gelişmeyen ekonomilerde enflasyon rakamlarının yüzde 5’in altında hedeflenmesidir. Enflasyonu düşürmek için atılan her adım bizi daha da yanlışa götürür. Dikkat edilecek olursa, Hükümetin hedeflediği enflasyon rakamları ile piyasalardaki ve mutfaklardaki enflasyon rakamları arasında uçurum vardır.
Demek ki, enflasyon için ön görülmesi gereken yüzde 8-10 aralığıdır. Yatırım ortamı ve istihdamı artıracak adımların bu şekilde atılması daha gerçekçi olacaktır.
Bizim bu konudaki tahminimizi de söyleyelim:
Bugün, Merkez Bankası ve Başkanı Erdem Başçı ve Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan’ı hedef haline getirenlerin sıcak paracılar olduğunu düşünüyoruz. Rantçı müteahhitlerin ellerindeki stokları eritmek için, vatandaşları borçlandırarak bu hedeflerine ulaşmak için bir baskı politikası içinde olduklarını da düşünmek gerekiyor.
Bütün bunları değerlendirirken, yatırım için, özellikle de yabancı sermayenin akışını sağlamak için siyasi istikrarın da olması gerektiğini unutmamak gerekiyor. Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan’ın “Yatırım için enflasyon ve faiz oranları kadar siyasi istikrar da önemli” diyor. Doğru bir teşhis değil mi?
Bugüne bakalım: Türkiye’de tam işlediğine inandığımız bir siyasi istikradan söz edebilir miyiz?
Ekonomist Ufuk Söylemez, geçenlerde konu ile ilgili bir yazıda “Hem faiz düşsün, hem sıcak para aksın, böyle bir şey olmaz” diyor. Önlem konusunda şu görüşlerini yansıtıyor, birlikte okuyalım:
“Önemli olan yatırım ve istihdamı arttırabilmek için, genel yatırım ortamının iyileştirilmesidir. Hukuk devleti, denetim ve gözetim mekanizmalarının çalışmasıdır. Yolsuzluk- kayırma ve ihale usulsüzlüklerinin asgariye inmesidir. Siyasi istikrarsızlığın, rejim tartışmalarının ve terör tehdidinin olmamasıdır. Kısacası “kredibilitenin” sağlanmasıdır. Bunlar yoksa faizi indirmeye çalışmanız bir şey değiştirmez. Sorun ekonominin temel bir mantık ve uygulama değişikliğinde kilitleniyor. Ne yardan-ne serden vazgeçmem derseniz, yani hem emir ve talimatla faizler düşsün, hem de kurlar düşük kalsın ve sıcak para oluk oluk aksın derseniz, olmayacak duaya amin demiş olursunuz!”

necdetbuluz@gmail.com
necdetes@mynet.com


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir