Derince Bakınca Gözlerinize; Neden Başınızı Yere Eğdiniz!

GÜLE GÜLE MÜZEYYEN ABLA!(- Derince Bakınca Gözlerinize; Neden Başınızı Yere Eğdiniz!) - 10978482 10152977535322860 8016694896260757451 n
10978482_10152977535322860_8016694896260757451_n

GÜLE GÜLE MÜZEYYEN ABLA!
(- Derince Bakınca Gözlerinize; Neden Başınızı Yere Eğdiniz!)

Nedense içimden “Abla” demek geldi.
Sanırım Şener Şen’in başrolünü oynadığı “Muhsin Bey” adlı filmin etkisiyle oluştu bu his…
Anımsayın!
Film başlıyor…
Kemanla bir “grizgah yapılıyor!”
Bulutlar arasında orkestra ve siyah elbise içinde genç bir kadın
Şarkı söylüyor:

Ağlamakla inlemekle ömrüm gelip geciyor
Devası yok, garip gönlüm, günden güne eriyor…
Feryadıma, efganıma kimse ses vermiyor;
Devası yok garip gönlüm günden güne eriyor…

Derken bir saat zili; zır zır:
Ve Muhsin Bey, birden uyanıyor.
Meğer rüyaymış:
“Müzeyyen Abla’ymış!” diyor. “Hayırdır…”

O şarkı var ya o şarkı!
Ah o şarkı var ya!
Ve söylerken sizleri bilemem ama, yeminle benim içim eriyor…
Niçin?
Şarkının sözlerinden mi?
Söyleyenin etkileyici yorumundan mı?
Yoksa bir nostalji yaşattığı için mi?
Bilmiyorum.
Ama şu gerçek:
Bu sunumda kendimizde bir şeyler buluyoruz.
Bize ait olanın, işte bu olduğuna inanan bir ses, derinden derine bilincimize sesleniyor..
Ve ne kadar bize ait şeyler var ve onlar, birer birer gidiyor!
Kimisinin adlarını hiç bilmiyoruz.
Öldüğüne ilişkin bir haber aldığımızda, merak edip resmini buluyoruz…
Aaa!
Adını bilmiyorum ben bunun; ama ne çok filmlerde izledim, sesini duydum, şarkılarını dinledim…
Adını bilmesek de onlar tek tek, bizim içimizde, belleğimizde bizi oluşturan, yaşamlarımıza tat katan; hep kimi izleri, kimi sesleri, gölgeleri anımsatanlar değil mi?
Silin dünyanızdan Safiye Ayla’ları, Münir Nurettin Selçukları, Münir Nurettin Selçuklar’ı, Ayhan Işıkları, Sadri Alışıkları, Münir Özkulları; Vahi Özleri, Bedia Muvahitler’i ve daha nicelerini; silip atabilecek misiniz?
Onlar şimdi taş plaklarda, siyah beyaz filmlerin jeneriklerinde, yanıp sönen gazino programlarından günümüze uzanan görüntülerde, çığlık çığlığa geçmişten bize sesleniyorlar
Hayır, hayır olanaksız!
Bu sihirli alemi silip atmak, kesinlikle olanaksız!
Daha da ötesi, bunu düşünmek bile, birinin bütün ömrünü unutturacak bir bellek kaybı gibi!
Onlar bizim dünyamızda hep bizimle, bizi var eden değerler…
Ve o büyük çınarların yıkılışları ne kadar hüzünlü ve acı!
Sonbahar yaprakları gibi her biri bir bir savrulup giderken; yoksulluk, açlık, hastalık, kimsesizlik; unutulmuşluk, vefasızlık darbelerini bedenlerinde hissederek gidiyorlar…
İşte hastaydı; hastalığı ağırlaşmış, bir hastanede yoğun bakımdaymış falan filen derken; Müzeyyen Senar’ı da kaybettik…
Bir çınardı O!
Atatürk’ün karşısında gencecik bir kızken daha şarkı söylemiş, beğenisini kazanmıştı…
Ve düşünün…
Ne çok şarkısıyla içimize işlemiş meğer!
Sayısız sanatçının yetişmesinde rol oynamış…
Ve nice büyük eski üstatlardan ders almış…
Kaza kaza tırnaklarıyla hayatı kazanmış…
1918 yılından bugüne kadar gelen koskoca bir yaşam…
Bir çınar kuşkusuz…
Cumhuriyet çınarı.
Ve o çınar, Cumhuriyet’in bütün güzel, tatlı, acılı, zorlu yıllarına tanıklık etmiş; ve o dönemleri aşarak bu güne gelmiş.
Kendi dünyasında Bursa’nın, İstanbul’un, Bodrumun büyük önemi vardı.
Ve o, kabul edelim ki Türk Sanat Musikisinin bir kutbu gibiydi..

Okumaya devam et  IZMİR’İN KARA GÜNÜ VE AK GÜNÜ

Bir bahar akşamı rastladım size.
Sevinçli bir telaş içindeydiniz.
Derinden bakınca gözlerinize.
Neden başınızı öne eğdiniz

Şu sözlerin nezahetine, inceliğine, naifliğine bakar mısınız?
Bugün kulaklarımıza çalan; iğreti, ne dediği bilinmeyen, uçuk, absürt, saçma, kaba, incelikten uzak; estetiği değil, bedeni ve hoyratlığı ortaya çıkaran, kaba duygulara seslenen sözüm ona abidik gubidik şarkılar yanında bu sözler ne anlamlıymış meğer?
Bizler, belki de çok güzel bir okyanusun içinde yaşarken, yaşadığımız şeyin güzelliğini görmüyorduk.

“Nereden sevdim, o zalim kadını!
Bana zehretti hayatımın tadını!

Dinleyin!
Nasıl çığlık çığlığa geçmişten esintiler halinde gelip kulağımıza çalınıyor o sesler, duyuyor musunuz?
Size yalnız bugüne ait bir şey olmadığınızı, geçmiş ve geleceği de içine alan bir bütünün parçası olduğunuzu, hissettirebiliyor mu size?
Meğer onları ne kolay harcamışız, anlayabiliyor muyuz bunu!
Bugünün garip tıngırtılarına baktığımızda geçmişte “saçma ve kötü” dediğimiz pek çok şey bile ne güzelmiş!
Bunu görüp, bugünün çocuklarına üzülmemek elde değil…
Şimdi gene Muhsin Bey adlı filmin kodlarına girip; oradaki ruh haliyle Müzeyyen Senar gibi bir çınarın ölüsü daha toprağa verilmemişken; şunu demek geliyor içimden:
“Güle güle, Müzeyyen Abla!”

Kemal Arı, 9.2.2015


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir