İRAN SANA SÖYLÜYORUM, RUSYA SEN ANLA

Ne, İran Meclis Başkanı A.Laricani'nin, Batılı ülkelerin Tahran'a yönelik yeni yaptırım kararı alması durumunda, sınırsız uranyum zenginleştirme çalışmalarına geri dönebileceklerini açıklamasına aldırmıyor. - trump nukleer

 

Charlie Hedbo saldırısından sonra Rusya’dan Avrupalı ülkelerin Rusya ile ilişkilerini değiştirmesi ve terörle mücadele için işbirliği yapması gerektiğini ifade eden çıkışlar geliyor.
Rusya Güvenlik ve Savunma Komitesi Başkanı V. Ozerov, “Şu anki durumda Avrupa liderleri ve Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı yönetimi esas görevlerinin hiç kimseyi tehdit etmeyen ve etmeyi de hedeflemeyen Rusya’ya karşı ekonomik ve siyasi yaptırımlar uygulamak yerine, tüm dünyayı rahatsız eden tehditlerle birlikte mücadele edilmesi olduğunu anlamalıdır” diyor.


*
O sırada Fransa’nın cezalandırma operasyonuna başladığını gösterircesine donanmasına ait bir uçak gemisi Yemen açıklarına hareket etmiştir.
ABD Senato’sunda ise M. McConnell liderliğinde cumhuriyetçi çoğunluğun yanı sıra bazı demokratların, İran’a yönelik yaptırımların ağırlaştırılmasını öngören yasa tasarısı üzerinde çalışıldığı bildiriliyor.
*

İran, 1979’dan itibaren ABD’nin ticarete ve finansal operasyonlara getirdiği kısıtlamalarla karşı karşıyadır.
1996’da D’Amato Yasası’yla petrol ve gaz üretim endüstrisindeki yatırım süreçleri ciddi darbe almıştır.
Sonra nükleer teknolojide kaydettiği ilerleme  İran’ı BM Güvenlik Konseyi zeminine getirmiş ve 2006’dan itibaren kabul edilen 4 ayrı kararla “Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması” na aykırı hareket ettiği gerekçesi ile kişiler ve kurumlar bazında bir takım yaptırımlara uğruyor.

*
BM’nin yaptırımları  İran’ın dünya kamuoyu nezdindeki imajına zararlar veriyor.
Ekonomi daralıyor, halk sıkıntılara düşüyor,nihayet hakim dini ideolojinin lideri A.Hamaney ile Cumhurbaşkanı H. Ruhani arasında ABD ve AB ile ilişkilerinin normalleşmesi çervresinde farklı düşünceler oluşuyor.
Kamuoyunda Ruhani’nin Batı ile gizli bir ajandası olduğuna ilişkin kuşku dalgası esiyor, iki lider arasında gelişen ayrışma ülkenin siyasi katmanlarına yayılıyor, yönetimde hem ideolojik,hem de kişisel hesapların çelişkileri keskinleşiyor; doğrusu yaptırımlarla İran rejiminin zayıflatılması planı bir güzel işliyor…
 
*

Halbuki 5+1 ülkelerinin İran’ı nükleer silahtan uzak tutmaya çalıştığı, İran’ın ise nükleer hakları üzerinde kısıtlamayı kabul etmediği görüşmelerde,
Anlaşmazlık konuları artık, “santrifüj sayısı, ağır su reaktörlerinin durumu, nükleer işbirliği, yaptırımlar ve sermaye piyasalarına katılma tarihinin belirlenmesi”ne indirgenmiştir.

Yine de 5+1 ülkeleri İran’ın uranyum zenginleştirmesine hangi oranda müsaade edileceği konusunda kararsızdır, konuyu uzun zamana yaymak istiyor… 
Halbuki Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, İran’ın uzlaşma uyarınca yüzde 5 zenginleştirilmiş uranyum gaz stoğunu düşürdüğünü, İran’ın bir atom bombası imal edilebilmesi için gereken nükleer zenginliğe sahip olmadığını,

Çünkü nükleer maddelerin büyük kısmını nükleer yakıta dönüştürdüğünü, böylece İran’ın nükleer bomba yapma niyetinin olmadığını gösterdiğini rapor ediyor…
*

Ama ABD ile İran arasındaki nükleer görüşmeler; esasen ABD-Rusya arasındaki güç dengesini belirleyecek Ukrayna Kriz’inin Baltık’tan Karadeniz’e, Hazar’a ve Ortadoğu’ya kadar olan bölgedeki rolü üzerinden cereyan ediyor.

Avrasya’da değişimi ivmeleyen bu mekanizmaya meydan okumak üzere ABD ve AB’nin Rusya’ya ardarda ekonomik,siyasi ve askeri yaptırım paketleri açtığı,
Rusya’nın ortak olmaktan ziyade bir tehdite dönüştüğü ve NATO’nun bu tehdite karşı vargücüyle mücadele etmesi gerektiği yönünde düşüncelerin hızla pratikleştiği,
ABD Temsilciler Meclisi’nin Rusya’nın saldırganlık politikasını tescil ettiği ve ABD Başkan’ına, Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması çerçevesinde yükümlülüklerini ihlal  etmekle suçlanan Rusya’ya hesap sorulması için çağrıda bulunma yetkisinin verildiği bu süreçte;
ABD’nin ” Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesine İlişkin Anlaşma”nın (NPT)  tarihsel serüveni ve öneminden hareket ettiği anlaşılıyor.
*
Bu çerçevede Rusya gerçeği ve İran’ın nükleer silah edinmesi durumunda, İsrail’e ve genel olarak Arap dünyasına musallat olmasının nasıl engellenebileceği Nükleer görüşmeleri etkiliyor.
Görüşmelerden kifayet edici sonuç alınmaması durumunda nükleer silah sahibi olmak isteyen ülke sayısının birden bire ciddi şekilde artacak olmasından endişe ediliyor.
Bu silahı kullanma potansiyeli, sabotajlara karşı koruma kapasitesi sorun oluşturuyor.
*
1945’de ABD’nin Japonya’da/Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atarak gücüne ilişkin Sovyetler Birliğine verdiği mesajın ardından,
1949’da Sovyetler Birliği’nin, 1952’de İngiltere, 1960’da Fransa, 1971’de Çin derken, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinin nükleer silah sahibi ülkelerden oluşması, bu ülkelerin listeyi kendileriyle sınırlı tutması fikrini ortaya çıkarmış,
5 nükleer güç, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesine İlişkin Anlaşma’sına  öncülük etmişti.

 
*

NPT’de katılan ülkeler, nükleer silah geliştirme konusundaki tüm çabalarından vazgeçerken karşılığında nükleer silah sahibi 5 güç nükleer silah miktarını azaltma gayretinde olacaktı ve nükleer silah sahibi olmayan ülkelerin, barışçıl amaçlarla nükleer güç kullanabilmesi için gereken maddi yardımı sunacaklardı.
Ama anlaşmayı imzalamayı reddeden ülkeler için yapılabilecek bir şey yoktu, nitekim 1974’te Hindistan,1979’da İsrail, 1998’de Pakistan ve 2008’de Kuzey Kore denemeler yaptı.

Barışçıl kullanımla ilgili bilgi birikiminin,nükleer silah yapımına aktarılmasını engellemek de teknik açıdan son derece zordu.
Nitekim İsrail, bu alandaki bilgi birikimini ortağı Güney Afrika ile paylaştı, Pakistan ise  bazı ülkelere bilgi ve silah satışına başladı.
 
*
Şimdi ABD’nin yoğurdu üfleyerek yediği anlaşılıyor.
ABD Başkanı B.Obama elinde, Rusya’nın saldırganlık politikasını tescil eden Temsilciler Meclisi’nin verdiği, Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması çerçevesinde yükümlülüklerini ihlal etmekle suçlanan Rusya’ya hesap sorulması için çağrıda bulunma yetkisini tutuyor.
Anlaşmalara riayet konusunda kararlılığını ve pazarlık gücünü emsal göstermek üzere olanca gücüyle İran’ı baskılıyor, Rusya’ya suç duyurusunda bulunmanın eşiğinde bulunuyor.
 
*

Ne, BM Daimi Temsilcisi Samantha Power’ın İran’a karşı yeni yaptırımların müzakere sürecine ciddi manada zarar verebileceği uyarısına,

Ne, İran Meclis Başkanı A.Laricani’nin, Batılı ülkelerin Tahran’a yönelik yeni yaptırım kararı alması durumunda, sınırsız uranyum zenginleştirme çalışmalarına geri dönebileceklerini açıklamasına aldırmıyor.

*
Ne ki, bütün bunların terörle mücadeleye kifayet edip-etmeyeceğinde şüphe bulunuyor.
Doğrusu, bütün dünyayı rahatsız eden tehditlerle “birlikte” mücadele edilmesi gerekirken, ABD ve Batı’nın yanlış yerde durduğu görülüyor.
*

Çünkü,Cumhurbaşkanı B.Esad, Çek Literarni Noviny gazetesine ” biraz da kendinden kes” anlamında “Suriye, Batılı kimi taraflara terörü desteklemelerinin ve ona siyasi şemsiye temin etmelerinin doğru olmadığını, çünkü bu terörün bir gün mutlaka ülkelerine ve halklarına uzanacağını belirtmeye çalıştı. Maalesef bu konuda Suriye’ye kulak vermediler. Batılı kimi yetkililer dar görüşlü tavır sergiledi. Fransa’da yaşananlar Suriye’nin vizyonunu doğruluyor. Aynı zamanda Avrupa’nın politikalarının da sorgulanması gerektiğine işaret ediyor. Ortadoğu’da ve Fransa’da yaşananların yanı sıra hatta belki de daha önce Avrupa ülkelerinde yaşanan terörün sorumlusunun bu politikalar olduğu söylenebilir” açıklamasında bulunuyor…

17.1.2015

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir