HALUK’UN SONU

10917868_10152905708972860_5474378476174748494_n

HALUK’UN SONU
(-“Hele ki Aşiyan… Anne, onu hiç unutamıyorum!”)

Tevfik Fikret 1915 yılı Ağustos ayında; “Yıkılıyorum… Yavrum, yavrum!” diye yaşama veda etmişti…
Yavrum dediği, elbette biricik oğlu Haluk’tu.
Haluk babası öldüğü zaman Amerika’daydı.
O günlerde ülke Birinci Dünya Savaşı’nın içinde, can derdindeydi.
Haluk din değiştirmiş, Hıristiyanlık dinine girmiş, Protestan kilisesinin sadık üyesi olmuştu
Şeker hastalığından hayatı cehenneme dönen, son deminde kolu bile kesilen Fikret öldüğü zaman oğlu Haluk babasının cenazesine gelemedi.
Annesi Nazıme Hanım, eşi Fikret öldükten sonra büyük bir yoksulluğun içine düştü.
Önce yuvaları Aşiyan’dan üç beş parçalar halinde eşyalarını satarak geçinmeye çalıştı.
Bir süre sonra artık satacak şey de kalmadı.
Bunun üzerine Aşiyan’ı Robert Kolej’de okuyan öğrencilere odalar halinde kiraya verdi.
Bu da yetmedi.
Bu kez para getirecek ufak tefek işler yapmaya başladı.
Fikret’in dostları az da olsa el uzatmaya çalışsalar da; bu bir yere kadardı.
Fikret işte geride böyle büyük bir dram bırakarak, oğlu Haluk’un özlemi içinde can vermişti.
Ya Haluk!
O, babasının ölümünden sonra ne oldu ve neler yaptı?
Tevfik Fikret öldüğünde 48, oğlu Haluk da 21 yaşındaydı.
O güne kadar, babasına yaşattığı en büyük şok, Haluk’un Hristiyan oluşuydu.
O bu kararını verdiği zaman henüz İskoçya’daydı.
Haluk’un bu kararına aile olarak çok üzülmüşlerdi.
Hele annesi Nazıme Hanım!
Buna bir türlü inanmadı.
Bunun gelip geçici bir heves olduğunu düşünüyordu.
Ancak hayır!
Haluk, içinde yaşadığı manevi boşluğu, önce lise eğitimini gördüğü Robert Kolej’in, ardından da İskoçya’nın ve burada kaldığı protestan ailenin etkisiyle, bu dine yönelerek doldurmak eğilimine girmişti.
Sonra da Amerika’ya gitmiş ve eğitimini orada sürdürmüştü.
Fikret öldüğünde Amerika’da bulunan Haluk, önce Michigan Üniversitesinde Makine Mühendisliği okudu. Ardından da akademik kariyer yaparak, Ohaio, Dünois ve Cincinatti Üniversitelerinde ders vermeye başladı.
Bir süre sonra da babasının şiirlerinde bile geçen mühendislik ve elektrik konularında teknik alanda profesörlük payesi almıştı.
Okulda tanıştığı ve kendinden dört yaş büyük olan bir Amerikalı kadına âşık oldu ve onunla evlendi.
Amerika’dan annesi Nazıme Hanım’a ve tanıdığı kimi baba dostlarına mektuplar yazıyor; ülkesinin havasını bu mektuplarla almak istiyordu.
Derken, Birinci Dünya Savaşı bitti.
Türkler kendilerine dayatılan antlaşmayı kabul etmemiş; Sevr Antlaşması’nın ağır koşullarını tarihin çöplüğüne atmış; yeni bir savaşa yönelmişlerdi.
Annesine pek düşkün olan Haluk, artık Amerika’da kalmak istemiyordu.
İstanbul’a dönmek hevesine düştü. Babasının da çalıştığı Robert Kolej’de öğretmen olarak çalışacak ve yaşamını sürdürecekti. Böylece hem annesine ve İstanbul’a kavuşacak; deneyimlerini ve bilgisini ülkesine aktaracaktı.
Konuyu eşine açtı. Amerikalı eşi öneriyi kabul etti.
Pasaportlarını ve yolculuk biletlerini aldılar; bavullarını hazırladılar.
O arada uzakta oldukları İstanbul’da Haluk hakkında basın çevresinde yığınla yakıştırmalar yapılıyor; yaşarken babasına hınç duyup onunla kavgayı göze alamayanlar, sanki hınçlarını Fikret’in oğlu Haluktan çıkarmak istiyorlardı.
Kışkırtıcılar en etkili biçimde devredeydiler.
Bu gibi kişiler, aralıksız Amerika’daki Haluk’a ulaşıyorlar ve İstanbul’a gelmemesini salık veriyorlardı.
Şunu söylüyorlardı:
“Anadolu büyük bir karmaşa içinde… İstanbul ise işgal altındadır. Gelecekte durumun nereye gideceği belli değildir. Senin ise Hıristiyan bir kadınla evlendiğin söyleniyor. Buralar mutaassıp yerlerdir; bir Hıristiyan kadınla evlenmiş olman hiç hoş karşılanmaz… Yerinden ayrılma ve ortalığın durulmasını bekle…”
Haluk gelmekten caydı.
Büyük bir düş kırıklığı yaşıyordu.
Artık Amerika’da uzun süreli kalması bir yazgı gibi görünüyordu.
Ne yapsın?
Bu koşullarda Amerika’da daha kalıcı işler yapmak gerekmekteydi.
İş hayatına atıldı. Bir firmanın temsilciğini aldı ve iyi de para kazanmaya başladı.
Kendisi Türkiye’ye gelemeyince bir süre sonra anasını Amerika’ya çağırdı.
Nazıme Hanım kalktı; Florida’da kalan oğlunun yanına gitti.
Kısa süre oğlunun yanında kalan Nazıme Hanım’ı Fikret elinden geldiğince Amerika’yı gezdirdi. Çok beğenip hevesle annesine gösterdiği yerleri hep İstanbul’un belli başlı köşelerine benzetiyor ve şöyle diyordu:
-“Bak anne, şurası Bebek, şurası Ortaköy; şurası Hisar, şurası Aşiyan”.
Haluk gurbet ellerde sanki İstanbul’u yaşıyor; bu duygular içinde sanki melankolik bir savruluşu yaşıyordu.
Aşiyan, ah Aşiyan!
Ana-baba yuvası; büyüdüğü ve çocukluk anılarının olduğu ev…
Aşiyan sözcüğü her geçtiğinde, içinde bir şeylerin kıyıldığını duyuyor gibiydi:
“Hele ki Aşiyan… Anne, onu hiç unutamıyorum!”
Ana, baba ve yuva sevgisi…
Ah, ah Aşiyan!
Fikret’in inzivası; kuş yuvası…
Son nefesini verdiği o kutsal yuva!
Nazıme Hanım elbette bütün analar gibi oğluna doyamadan Türkiye’ye döndü.
Haluk ilerleyen zaman içinde, Atatürk’ün değişen çağdaş Türkiye’sini görmeye büyük bir heves duymaktaydı. Ancak her niyet edişinde bir engel çıkıyor, Türkiye’ye gelmek kısmet olmuyordu.
Bir süre sonra büyük bir telaşa kapıldı:
Yoksa artık Türkiye’yi hiç göremeden ölüp gidecek miydi?
Bu kaygı uzun süre içini kemirdi durdu.
Nazıme Hanım ise hala, oğlu gelebilir umudundaydı.
Bu nedenle oğlu için iş arayışına bile başladı.
Başvurduğu yerlerin bir ikisinden “Hele gelsin bir bakarız” sözleri alıyordu.
Haluk Fikret için şimendifer memurluğu önerenler bile vardı.
Ancak hayır!
Bunların hepsi bir düştü.
Haluk Türkiye’ye gelmedi.
Bir ara eşinin önerisi ile Amerika’da teoloji eğitimine yöneldi.
Kendisi dininde daha yetkin ve derin bir kişi olmak istiyordu. Teoloji eğitimi veren bir fakülteye gitti ve orayı bitirdi.
Artık Haluk, rahip olmak istiyordu.
Bu arada onun izine düşüp Amerika’da kendisine ulaşan gazetecileri, değişik aralıklarla kendi evinde en iyi şekilde ağırladı.
Söyleşiler yaptı, sorulan sorulara yanıtlar verdi ve fotoğraflar çektirdi.
Ardından Türk gazetelerinde kendisinin papaz olduğuna dair fotoğraflı haberler yapıldı. Onunla söyleşi yapan bir gazete, Amerika’daki açık adresine kadar ayrıntılı bilgiler verdi.
Tevfik Fikret gibi adı unutulamayacak büyük bir adamın oğluyla ilgili kamuoyu büyük bir merak içindeydi.
Öyle ya!
Hep üzerine şiirler yazılan Fikret’in oğlu Haluk’a ne olmuştu?
Türkiye’de ileri geri kavgalarında, tutucu kesimi oluşturanlar ölüp gitmişlerdi.
Fikret’in devrimci yönünü hiç kabul edemeyenler, onu hedef haline getirmek istediklerinde, en olmayacak bir şey yapıyor ve oğlunun özel dünyasına girerek, oğlu üzerinden Fikret’e vurmaya çalışıyorlardı.
İş Türkiye’de normal tartışmanın dışına çıktı ve Amerika’da Haluk’u rahatsız eden düzeysiz girişimlere kadar geldi.
Haluk’un adresine çok sayıda gizemli mektuplar geliyor; bu mektupların bir kısmında tehdit ediliyordu.
Kimi mektuplarda ise, Türkiye’ye gelmesi durumunda tutuklanacağı ve hatta öldürüleceği bile söyleniyordu.
Artık annesi de ölmüş olan Haluk, bu tehditler üzerine Türkiye defterini bütünüyle kapattı.
Kendisiyle yapılan bir söyleşide şunları diyordu:
“Keşke ben de babam gibi güzel şiirler yazabilseydim. Güzel resimler yapabilseydim. Ama olmayınca olmuyor. Din değiştirmemin yakınlarımı mutlu etmeyeceğini bilmiyordum. Ancak ilkokul dâhil, öğrenimimin tamamını Hristiyanlık inancını kendini açıkça hissettirdiği kurumlarda yaptım. Ancak gene de İslamiyet ve Türkiye’ye toz kondurmadım. Düzgün bir insan olarak kendimi herkese kabul ettirdim. Babamın adını kirletecek, onun ruhuna acı verecek en ufak bir hareketim olmadı. Doğduğum ülkeyi her fırsatta yücelttim. Daima Türk kökenli olarak bilindim ve bundan da gurur duydum. İsmim doğduğumda neyse, şimdi de O: Hüseyin Haluk Fikret…”
O, herkesin değiştiremeyeceği bir kaderinin olduğunu söylüyor ve durumunu böylece kabulleniyordu.
Diyordu ki:
-“Rahip değil de sevilmeyen, güvenilmeyen bir insan olsaydım, beni tükürükle boğmak isteyenler mutlu mu olacaktı?”
Yaşı artık iyice ilerlemiş bir durumdayken artık istese de bir anlayış göremeyeceğini biliyordu.
-“Yaşlandım… Artık gelecekte kimilerinin nefret ettiği Haluk kalmayacak… Ama bir gün, iyi bir insan olarak Türkiye’de tanınacağım umudumu da taşıyorum?
Evet; işte Haluk’un Dramı bu olmuştu.
Fikret, Halukun Defteri, Haluk’un Amentüsü, Halukun Bayramı, Halukun Vedaı” diyerek canı kadar sevdiği oğluna:
-“Bol bol ışık getir; teknik getir; uygarlık getir!” diye seslenmişti ama sonuç bir aile açısından bakıldığında tam bir trajedi idi.
Hüseyin Haluk Fikret, 1965’te 72 yaşında Amerika’da kanserden öldü.
Öldüğü zaman Lake Şehri’nde Presbiteryen Kilisesi Başpapazıydı.
14 yaşlarında Avrupa’ya ve oradan Amerika’ya savrulan bir ömür; işte böylece sessiz sedasız söndü gitti.
Ve Haluk’un naşı, görev yaptığı kilisenin yanına gömüldü.
Öldüğü zaman Park Lake şehri Presbiteryen Kilisesi başpapazıydı
O, bir dönem imparatorluğunun türlü fırtınaları içinde oradan buraya savrulmuş bir kuşağın en dramatik örneklerinden birini oluşturuyordu.
“Sonra ne oldu dersiniz?
Nazime Hanım, eşini yitirmiş, oğlundan da uzak biri olarak bir yaşam savaşının içine girdi. Önce evinin eşyalarını sattı.
Ancak her şey kar gibi eriyordu.
Bu kez evini öğrencilere oda oda kiraya verdi.
Bir süre de böyle sürdürdü yaşam kavgasını.
Robert Koleji, evi satın almak istedi. Böylece Fikret’in canı kadar sevdiği aşiyanı, Amerikalılar’ın eline geçecekti.
Gazeteler kampanya başlattı.
Nasıl olur da Fikret’in evi yabancılara satılırdı?
Derhal dönemin Milli Eğitim Bakanı devreye girdi. Aşiyan, İstanbul Belediyesi tarafından satın alındı.
Ardından da müze olarak halka açıldı.
İşte bir şairin acılı portresi…
Ve bir ders:
Mehmet Akif Ersoy, Tevfik Fikret’le tartışmasında oğlu din değiştirdi diye, ona “Zangoçluk” yakıştırması yapmıştı…
Bu yakıştırmadan Fikret, derin bir elem duymuş ve Fikret’e “Molla Sırat” diye seslenmişti.
O gün Fikret’e ve oğluna “Zangoç” diyen Mehmet Akif Ersoy’un yıllar sonra torunlarından biri olan Aydemir Güler, Akif’in düşünce ve değerler dünyasını bütünüyle ret ederek Türkiye’nin en seçkin TKP başkanlığı da yapan komünistlerinden biri oldu.
Gelin kulaklarımızı Aşiyan’ da esen rüzgârların esintisine verelim ve Fikret’in kendi sesinden oğlu Haluk’a seslendiği bazı mısraları dinleyelim:

Bu memlekette de bir gün sabah olursa Haluk,
Eğer bu memleketin sislenen alın yazısı,
Dirençli, dinç bir elin güçlü, canlılık verici;
Dokunmasındaki titreyişle silkinip, şu donuk…
Şu paslanan yüzü halkın biraz gülerse… – O gün;
Ben ölmemiş bile olsam, hayatla pek ölgün,
Pek az ilişkim olur kuşkusuz; – o gün benden,
Ümidi kes; beni kötürüm ve boş muhitimde;
Bütün acımla unut; çünkü kör, topal, tükenik,
Bakışlarım seni geçmişte görmek ister; sen
Bütün etin, kemiğin, kimliğinle yarınsın:
Ve şarkılar gibi hep, hep kulaklarımda sesin…

Kemal Arı, 6.1.2015

10676373_10152758340427860_1428054470016442625_n
Haberi paylaşın
HALUK’UN SONU(-“Hele ki Aşiyan… Anne, onu hiç unutamıyorum!”) - 10917868 10152905708972860 5474378476174748494 n

GİRİŞ TARİHİ:

GÜNCELLEME:

Bu gibi içeriklerin devam etmesini istiyor, Akademik yayınları veya vatandaş gazeteciliği destekliyorsanız, maddi katkıda bulunabilirsiniz.

İçerik desteği, sponsorluk veya işbirliği teklifleri için bizimle irtibata geçebilirsiniz.

Yorumlar

“HALUK’UN SONU” için 14 cevap

  1. İsmail düzen avatarı
    İsmail düzen

    Mekanları cennet olsun. Allah rahmet eylesin.

  2. yakup akın avatarı
    yakup akın

    Allah hepsine rahmet eylesin o şartlarda savrulmamak gerçekten çok zor ama türk kalabilmiş olmaları bile bir erdemdir

  3. Melis avatarı
    Melis

    Aşiyan müzesine gittiğimde yazılanlara benzer bazı detayları anlatıyorlar. Evin manzarası anlatılamaz. Hemen yukarısı Boğaziçi Üniversitesi Güney kampüse bakıyor. Arada teller var. Mehmet Akif Ersoy’un cenazeyi taşıyanlardan biri olduğunu gösteren fotoğrafta orda. Allah rahmet eylesin.

  4. Haşim cankur avatarı
    Haşim cankur

    Aynı şekilde misyonerlik devam ediyor keşke bunu yazanlar sezebilse.yuce peygamberin meydan okuyarak rahipler i yenilgiye ugrattıgini anlatsa insaf etseniz sonsuz hayatınıza vesselam .

  5. Mzafer avatarı
    Mzafer

    Her fani yazgısı ne ise onu yaşar. Allah rahmet eylesin..

  6. CAHİT ENET avatarı
    CAHİT ENET

    HEPSİNE ALLAH RAHMET ETSİN!..

  7. Irfan Karaçalı avatarı
    Irfan Karaçalı

    Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz

  8. DÜRÜST VATANDAŞ avatarı
    DÜRÜST VATANDAŞ

    MÜRTEDİN HÜKMÜ MERDUDDUR. KAFİRE ALLAH RAHMET EYLESİN DENMEZ.

  9.  avatarı
    Anonim

    Allahım bizi imanla yaşat imanla öldür amin

  10.  avatarı
    Anonim

    Yazık kafir olarak ölmüş. Çünkü hristiyan okullarında okutulmuş. Çocuğun papaz olması normal.

  11. Mehmet ÖNER avatarı
    Mehmet ÖNER

    Bu memlekette de bir gün sabah olursa Haluk

    Olmasaydı sonunuz böyle

    Tevfik annen ve sen mutlu gitseydiniz

  12. Kerim avatarı
    Kerim

    Tevfik fikret dincileri götünden siken bir adamdı.Kanırta kanırta inletirdi hala adama küfür ediyor pezevenkler

  13. UĞUR_uA avatarı
    UĞUR_uA

    TÜRK DOĞUP KAFİR ÖLMEK GERÇEKTEN ÜZÜCÜ…
    TEVFİK FİKRETİN, OĞLU HIRISTİYAN ÖLÜYOR..
    MEHMET AKİF ERSOYUN, OĞLU KOMÜNİST ÖLÜYOR…
    BU KİŞİLERİN İSMİLERİNİN TARİHE ALTIN HARFLERLE YAZILMASI VE ÇOCUKLARININ ZIT YÖNLERE SAPMASI TESADÜF OLAMAZ…
    KERİM BU NASIL YORUM… SENİ GÖTÜNDEN SİKEYİM…

  14. Ny avatarı
    Ny

    Bir dönem millete en büyük zararı vermiş şahsiyetlet şimdi tövbe etmiş. Allahın laneti üzerinize olsun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bugün Gündem

  1. KUR’AN’da; TEK ‘ALLAH-TANRI’ya İtaat’ şartken; peygambere de ‘itaat’ aslında nedir?! turkishnews.com sitesi yazarlarından sayın Nazım Peker’in: ‘Anlamı çarpıtılan(Nisa,59)’ başlıklı yazısından…

  2. Biyyolojik terör saldrısı altındayız/ . İtalyada ortaya çıkan xylella fastadiosa hastalığı bütün şehirleri ka-plamıştır. Bu virüs kalp krizi ve kanser…

  3. Seçimi bile beceremez, hile hurdadan kurtaramaz, seçmen ile seçileni bile ayırt edemez hale geldi ülkemiz! Gerçekten AKP hükümetine yazıklar olsun.…

  4. Özür dileyerek söylüyorum. Anlamını çarpıtma yok. Siz Kuran’ı okumasını bilmiyorsunuz. Bir de şuan içinde bulunduğunuz, yönetime göre şartlı kabullerinizin esiri…

  5. Bir dönem millete en büyük zararı vermiş şahsiyetlet şimdi tövbe etmiş. Allahın laneti üzerinize olsun

  • ONCE THE MULLAH

    ONCE THE MULLAH

    Bir konuyu itiraf etmeliyim, okuma alışkanlığımı ilk okulda değil, yatılı okula gittiğimde kazanmıştım. Muhteşem bir kütüphanemiz vardı okulda. İlk okuduğum kitapları pek hatırlamamakla birlikte, Alice Geer […]


  • HAYDİ GEÇMİŞ OLSUN

    HAYDİ GEÇMİŞ OLSUN

                Zaman zaman CHP’ye ve Kemal Kılıçdaroğlu’na eleştiriler yöneltmiştim.             Ve yine, kendi görüş ve anlayışıma göre kimi eleştiriler de yöneltebilirim.             Ancak Cumhuriyet’i kuran parti […]


  • Bayram ikramiyesi 3 bin liraya mı çıkarılıyor?..

    Bayram ikramiyesi 3 bin liraya mı çıkarılıyor?..

    Sıkı durun: Seçimi kazanan Cumhurbaşkanı Erdoğan “Seçmene verdiğimiz sözleri tutacağız. Memur e emekli rahatlayacak. Daha sonra da enflasyon inecek” diyor. Özet: Memur ve emeklinin cebi […]


  • SEÇİMLER BİTTİ, Bahanelere Gerek Yok! Bu muhalefetle bu kadar!

    SEÇİMLER BİTTİ, Bahanelere Gerek Yok! Bu muhalefetle bu kadar!

    Evet seçimler bitti.Türkiye yerinde duruyor. Millette öyle.Seçimleri RTE kazandı KK kaybetti.Bunun siyasi muhasebesini yapmak tabiki gerekir.Ama bu iki liderde 5 sene sonra siyasette yoklar.Peki ne […]


  • SOL NAPMALI?

    SOL NAPMALI?

    Tamam ilk tur seçimlerde hayal ettiğimiz gibi olmadı. Hayal kırıklığı, hüsran, isyan karışık depresyona girdik. İlk ve en önemlisi ilk turda alınan sonuçlar kesinlikle yenilgi […]


  • Doğal gaz

    Doğal gaz

    Sayin ve Sevgili Dostlar Ben ihtisasım dahilinde olmayan konularda konuşmaktan hoşlanmam. Benim ihtisasım derin deniz petrol ve gaz projelerinin idaresidir ve son 40 senedir bu […]


  • IRKÇI SİYASET YAPMAYI BIRAKALIM

    IRKÇI SİYASET YAPMAYI BIRAKALIM

    BİRİLERİ MÜLTECİLER ÜZERİNDEN IRKÇI SİYASET YAPMAYI BIRAKALIM DEMİŞ. Mültecilere yalnızca bedenlerini getirmiyorlar. Onlar yanlarında değer yargılarını, örf ve adetlerini, dinlerini, kültürlerini de getiriyorlar. Ve onlarla […]


  • GENÇLERE! 27 MAYIS: UNUTTURULAN YAKIN TARİHİMİZE BİR PENCERE…

    GENÇLERE! 27 MAYIS: UNUTTURULAN YAKIN TARİHİMİZE BİR PENCERE…

    27 Mayıs… 68 kuşağının “Anayasa ve Özgürlük Bayramı”… Sosyal bilimlerde bir altın kural var: Her olguyu kendi “zaman”, “zemin”, “mekan” boyutları içinde el almak…Aksi takdirde, […]


  • Türk Yerine Türkiyelim Denirse Ne Olur?

    Türk Yerine Türkiyelim Denirse Ne Olur?

    Pazar günü yapılacak seçimler öncesinde bazı kesimler tarafından kullanılan “TÜRKİYELİ” kavramının doğru olmadığı bir gerçektir. SBF yurdundan oda arkadaşım olan Prof. Dr. İlber  Ortaylı, “Türkiyeli […]


  • ANLAMI ÇARPITILAN NİSA:59

    ANLAMI ÇARPITILAN NİSA:59

    Çeşitli mealleri okurken, aklıma uygun olmayan, Kur’an’ın felsefesi ile uyuşmayan açıklamalar, beynimi yakmakta. Bunlardan birisi ve en önemlisi de: Nisa 59 ayetine verilen anlamdır. Nisa […]


  • “Turizme sevinmek için daha erken…”

    “Turizme sevinmek için daha erken…”

    Turizmde sıkıntı şu: Aşırı maliyet artışları sorunlar devam ediyor. Sektör temsilciler maliyet artışlarında orta vadede sonun olacağının altını çiziyor. Bu da turizmde sevinmek için zamana […]


  • Türk Üniversiteleri Uluslararası Değerlendirmelerde Neden  Alt  Sıralarda?

    Türk Üniversiteleri Uluslararası Değerlendirmelerde Neden  Alt  Sıralarda?

    Dünya Üniversite Sıralamaları Merkezi (CWUR: The Center for World University Rankings)  2022-2023 sıralamasını  14 Mayıs 2023 tarihinde  açıklamıştır.  Sıralama 2012 yılından bu yana dünya çapında  […]


  • Burada Türkçe mi konuşuyorum?

    Burada Türkçe mi konuşuyorum?

    “Anladıysam Arap olayım”, “Fransızca mı konuşuyorum”, “Çince gibi” benzeri deyimlerin Türkçemizde de günlük yaşamda kullanıldığı düşünüldüğünde, İtalya’da “Ben burada Türkçe mi konuşuyorum?” deyimini duyarsanız çok […]


  • KUR’AN’da ‘Şeriat’?!

    KUR’AN’da ‘Şeriat’?!

    Gerici, ‘dinci yobazların’ anlam erozyonuna uğrattığı, ‘inkârcı yobazların’ da tepe tepe yalan-yanlış fütursuzca kullandıkları pek çok KUR’AN kavramlarından biri de ‘şeriat’!(Dinci-inkârcı yobaz ayrımı bana ait […]


  • TÜRK’ÜM, DOĞRUYUM, ÇALIŞKANIM!-HÜSEYİN MÜMTAZ

    TÜRK’ÜM, DOĞRUYUM, ÇALIŞKANIM!-HÜSEYİN MÜMTAZ

    TÜRK’ÜM, DOĞRUYUM, ÇALIŞKANIM… HÜSEYİN MÜMTAZ Burası Girne.     Geçen gün elime şöyle bir duyuru geçti. “Mezuniyet Andı. Bizler 23 Nisan İlkokulu Öğrencileri olarak, Eğitim ve öğretimin […]


  • Kadın haklarına ve 6284 Sayılı Kanun’a sahip çıkalım!

    Kadın haklarına ve 6284 Sayılı Kanun’a sahip çıkalım!

    Cumhur İttifakı’na katılmak için, 6284 sayılı kanunun kaldırılmasını şart koşan Yeniden Refah Partisi artık Meclis’te. Kadına yönelik şiddetin önlenmesini amaçlayan 6284 sayılı kanunun siyasi pazarlık malzemesi […]


  • NE PAHALILIK NE SOĞAN NEDE SARIMSAK GERÇEK SORUNUMUZ AHLAK

    NE PAHALILIK NE SOĞAN NEDE SARIMSAK GERÇEK SORUNUMUZ AHLAK

    Müslümanların Allah’ı diyor ki:“Bana kul hakkı ile gelme. Benden Kul hakkı yediğin için bağışlanma bekleme. Diğer bütün günahlarını affeder seni cennetime kabul ederim. Ama kul […]


  • CEHENNEMİN KAPISI

    CEHENNEMİN KAPISI

                Hemen söyleyeyim; 28 Mayıs 2023 günü Türkiye ve bölgesi için ‘Cehennemin Kapısı’nın ya sonuna kadar açılacağı ya da tamamen kapanacağı gün olarak tarihe geçecek. […]


  • “Türkiye’ye ilgi artıyor…”

    “Türkiye’ye ilgi artıyor…”

    Turizmde 60 milyon turist hedefini tutturabilmek için yoğun bir çaba ve tanıtım atağı yapılıyor. Sektör temsilcileri yaptıkları açıklamada “Türkiye’ye ilgi her geçen gün daha da […]


  • YSK’ya seçim iptali çağrısı.!

    YSK’ya seçim iptali çağrısı.!

    TÜRKİYE İTTİFAKI’NDAN YSK’YA SEÇİM İPTALİ VE SIĞINMACI ÇAĞRISI Türkiye İttifakı’nı oluşturan partiler ortak açıklama yaparak Yüksek Seçim Kurulu’na 14 Mayıs seçiminin iptali ve seçimde oy […]



Posted

in

by