GENEL SEÇİMLER ÖNCESİNDE

Türkiye demokratikleşme ile birlikte karşılaştığı kadim Kürt Sorunu ve devletin dini kullanmaya başlamasıyla kendini gösteren, Anayasa ve tüm yasaların anlamını yitirdiği, hukuka dayalı değil de facto Siyasal İslamcılık Sorunu ile kuşatılmış bir durum arzediyor. - fig 25 02 2018 14 18 55

Türkiye demokratikleşme ile birlikte karşılaştığı kadim Kürt Sorunu ve devletin dini kullanmaya başlamasıyla kendini gösteren, Anayasa ve tüm yasaların anlamını yitirdiği, hukuka dayalı değil de facto Siyasal İslamcılık Sorunu ile kuşatılmış bir durum arzediyor.

*
Siyasal İslamcılık iktidardadır; inananlarının ne modern cumhuriyetçi kurumlara, ne tüm güçleriyle hukuka dayanan bir devlete, ne ordu ya da polis gücüne, ne ekonomik fonksiyonu düzenleyen yasalara, ne de bilimsel veya kültürel gelişime ihtiyaçları bulunmuyor.
Bu nedenle vatandaşların temel hakları inkâr edilerek vahşi liberalizme, gerici dogmalara, en gaddar yasaklara ve baskılara yol veriliyor.
Üstelik, toplumun içinde bulunduğu devasa bilimsel ve kültürel uçurum Siyasal İslamcılığın her durumda kendi adına tuttuğu pozisyonları yönlendirmede başarılı olmasına yol açıyor…

*
Öte yanda Kürt Sorunuyla  farklı ideoloji, görüş ve inançta Kürtlerin demokratikleşme perspektifinde kurumsal kimlikleri esasında birlik ve dirliklerini teminen ortak dille siyasal nicelik ve niteliklerini kazanması  talebi ile karşı karşıya bulunuluyor.
Kürtler Cumhuriyetin ulusçu ve üniter esasına; BDP’li belediyelerin yönetimlerinde uyguladıkları örgütlü toplum,demokratik katılım,ekolojik yaklaşım ve toplumcu ekonomi modelinden yükselttikleri konfederal ulus,anayasa,siyaset ve vatan konsepti ile direniyor.
Bu gücü, tıpkı bireyin kimlerle birlikte ya da ayrı yaşamaya karar verme özgürlüğünde olması gibi halkların da başka uluslarla birlikte ya da ayrı yaşamaya karar verebileceği, birlikte yaşam ve ayrılma hakkının taraflarca garantiye alındığı noktada Kürt ulus haklarından aldıkları iddiasındadır ki;
Bir gelecekte Türkiye’de nufusun dörtte birini, toprağın üçte birini kapsayan alanda ve İran, Irak ,Suriye’de  bölünmüş Kürdistan’da kendi içindeki çeşitli gruplar yönünden kendisinden başka egemen gücü, kendi üstünde de başka egemenliği kabul etmeyen bir ulus devlet öngörülüyor…

*
Bu çerçevede 15 Haziran’da yeni bir sivil anayasa yapmak iradesiyle Genel Seçime yürünüyor…
Seçim anketlerinde AKP’nin açık ara CHP ve MHP’nin önünde yer aldığı görülüyor ve tek başına iktidar olacak çoğunluğa ulaşacağı da anlaşılıyor.
Ama  Ortadoğu’nun değişen sosyolojisi çerçevesinde çıkacak mezhepsel ve etnik kimliklerin ulusal ya da bölgesel çatışmalara  neden olmaması için milliyetçi değil çoğunlukçu, otoriter ve siyasal islama açık,
Anayasal üst kimliğin “Türk Milleti” değil, zîmnen “İslam Milleti”, resmen “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı”nın olduğu,
Cumhuriyetin niteliğinde Atatürk milliyetçiliğine bağlılık ve Atatürk’ün inkilâp ve ilkeleri doğrultusu,devletin bölünmez bütünlüğü ve dilinin Türkçe oluşuyla ilgili bir hükmü içermeyen,
Devlet odaklı değil birey odaklı,yargı ve askeri vesayete değil güçlü parlamenter sistemi çekip çeviren bir “Başkan”a, merkezi değil yerinden yönetime dayanan yeni anayasa öngörüsü  çok ciddi endişelere neden oluyor.

*
Biri, adı esasen Atatürk ilke ve devrimleriyle patentleşen,şimdilerde Atatürk ilke ve inkilaplarından giderek boşanmaya yönelen CHP,
Diğeri, Alpaslan Türkeş’in Milli Doktrin-Dokuz Işık olarak ortaya koyduğu ülkücülükte patentleşen MHP’nin,
Uzun yıllar boyunca lider ve yönetici heyetlerinin bu esaslarda yetersizlikleri ve dirençsizlikleri sonucunda, ne AKP’nin tek başına anayasayı değiştirecek çoğunluğa ulaşmasını ne de AKP’nin tek başına hükümet kuracak çoğunluğu kaybetmesine neden olamayacaklarına inanılıyor…

*
Halbuki, anketlerde yüzde 46’lar seviyesinde AKP’nin karşısında, yüzde 22’lerde CHP ile yüzde 15’lerde  MHP’nin tıpkı Cumhurbaşkanlığı seçiminde çatı aday Ekmeleddin İhsanoğlu kimliği üzerinden kimi umdelerde anlaşması gibi bir ittifak kurmaları durumunda,bu ittifaka katılımları yükselerek Türkiye’nin önüne konulan yeni Anayasa’ya irade konulması olanaklı olabilecektir…


*
Nitekim E.İhsanoğlu’nun çatı adaylığında,hem CHP hem MHP; Arap dünyasındaki demokrasi taleplerini desteklemenin ilkesel olarak doğru bir tercih olduğu,
Rağmen din,mezhep, ideoloji ve kimlik esaslı değil insan hakları, çoğulcu demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerler esaslı bir dış politikanın icra edilememesi nedeniyle  yalnız kalındığı,
Demokratikleşme, insan hakları ve eşit vatandaşlık olmak üzere temel iç meselelerin halledilmesi halinde Türkiye’nin Ortadoğu’ya anlamlı mesajlar verme ve bölgenin geleceğinde olumlu rol sahibi olacağı düşüncesinde ve Avrupa Birliği üyeliğinin ısrarında hemfikir kalmış, “Doğu’nun İslamcılığı, Batı’nın Liberalizmi  Konsepti”nde birleşilmişti.
*
Şimdi,15 Haziran Genel Seçimlerinde  K.Kılıçdaroğlu ile D.Bahçeli’nin içini boşaltığı fakat birinin adının Atatürk Milliyetçiliği, diğerinin Türk Milliyetçiliğini çağrıştırmaktan başka işlevi kalmayan CHP ve MHP’nin; ya

Atatürk milliyetçiliği ve Türk Milliyetçiliğini de belli bir statik çerçevenin dışında çağdaş uygarlıkla eşanlamlı olduğundan hareketle güçlerini bir ittifak çatısı altında birleştirmelerri ve ülkenin önüne konulan yeni Anayasa’ya irade koymaları,

Ya da seçimle beraber yeni Anayasaya irade koymak üzere yüzde 9’luk HDP’ye yol verecekleri fakat giderek kendilerini tasfiyeye sürükleyecek bir döneme girileceği bir yol ayrımında bulunuyorlar…
*
Küresel bir misyon olarak Siyasal İslamcılık İdeolojisinin devletten tasfiye edilmesi ve Kürt Sorunu çözüm sürecine demokrasi ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin geleneksel kalıpları dahilinde yeni usuller geliştirmek CHP ve MHP’nin işi ve hedefi olmalıdır.
3.1.2015


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir