İnadına diyoruz ki:
“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!”
(-Farklılıklar böler; ortak duygu ve kimlik var eder; diriltir ve yaşatır…)
Hep tekrarlıyoruz, hep:
“Ne Mutlu, Türküm Diyene!”…
İnadına, inadına yineliyoruz:
“Ne Mutlu, Türküm Diyene!”
Sildiğinizi sanıyorsunuz, dağdan, taştan; köşe başlarından;
Yüreklerden kazıyabildiniz mi?
İşte yaşıyoruz:
“Ne Mutlu Türküm Diyeni” diyebilmenin, onda birleşebilmenin ne denli önemli olduğunu son zamanlarda yaşadıklarımız da kafanıza sokamadı mı?
Ayrıştırmaya çalıştınız Ulusu; Türk Ulusu’nu…
Hatta o duyguyu, yani ulusçuluk duygusunu içinde yaşayanların duygularını dikkate almadan, ulusçuluğa karşı savaş açtığınızı söylemekten bile çekinmediniz…
Türk’ü, sanki bir kabile kimliğiymiş gibi küçümsediniz!
O’nu ırkçılık, faşizm, başkalarını ötekileştiren katı bir “dogma” gibi gördünüz…
Ancak hayır!
Gerçekte hiç birimiz; hançeremiz yırtılana dek “Ne Mutlu Türküm Diyene” diye haykırırken; hiç alt kimliklerimizin bu büyük kavrama ortak olduğu aklımıza gelmiyordu. Hangi kökten ya da köklerden gelirsek gelelim bu ortak duyguda birleşmiş, kaynaşmıştık; ve tek bir kütle sayıyorduk kendimizi…
Daha da ötesi var:
Osmanlı imparatorluğu dağılırken, üzerimize çullananlara karşı ortak bir savunma duygusuyla sarılmıştık Türklük duygusuna…
Ve o duygu, bizi fırtınalı sulardan çekip, düz bir kumsala taşımıştı bizi…
Yani, yok olmaktan o duyguya sarılarak kurtulmuştuk…
Hep söyledik dilimiz döndüğünce…
Türk kavramı, doğrudan doğruya bir ırka vurgu yapmaz…
Ortak yurt, dil ve tarih kavramlarında bütünleşen egemen bir kültürü anlatır.
Türkiye’de Türkçe konuşulur ve Türkiye, kendini “Türk” hisseden Türklerindir…
Bu kavram, bizim algımıza göre ulus kimliğine vurgu yapıyordu.
Bu kavramda ve duyguda bütünleşebilen ulus bireylerinin, kendilerini daha alt kimliklerle ifade etmesinde hiçbir sorun yoktu…
Ancak, her alt kimlik ülküleştirilip, ideoloji biçimine getirildiğinde, ulusal kimlikte ayrışma başlardı…
Oysa sizler; ulus kimliğini toptan reddettiniz…
Ulusu; Türk, Kürt, Laz, Çerkes, Pomak, Arnavut ve daha akla gelmeyecek başka alt kimlikler üzerinden giderek ayrıştırdınız…
Birlik ruhu yerine; alt kimliklerde kısımlara ayrılmış bir algı ve duygunun daha önemli olduğunu ileri sürdünüz…
Bu farklılıkların ortak bağı olarak da “din” bağını ortaya attınız…
Dinin kutsal saydığı değerleri, inadına siyasetin içine ittiniz…
Oysa din, siyasi kavgaların içine atılmaması gereken kutsal bir duyguydu…
Din bağıyla toplumdaki farklılıkları bir arada tutmanın olanağı yoktu.
Bunu yapmaya çalışanlar hep anarşi ve kavgalar içinde bedenlerini oradan oraya vurup durdular. Tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur.
Bunu anlamak çok mu zordu?
Bırakın tarihi; yanımızda yöremizde din üzerinden siyaset kurgulayan Ortadoğu toplumlarının içinde bulunduğu acınası durum, derhal gerçeğin ne olduğunu anlatmaya yeter artardı.
Bu da yetmedi:
Dini de kendi içinde ayrıştırmaktan çekinmediniz:
Alevilik, Sünnilik gibi kavramları kaşımanın neler getireceğini düşünmediniz bile…
Bu tür ayrıştırmalar; ortak duyguları eritiyor, toplumda kamplaşmaları başlatıyor; din de siyaset debelenmeleri içinde, yüreklerdeki kutsal yerinden oluyor ve dinin kendisi doğrudan siyaset gibi algılanıyordu…
Ancak artık, geldiğimiz yerde, gerçeğin ne olduğunu net biçimde görüyoruz:
Ne Mutlu Türküm Diyene’de yeniden birleşiyoruz…
Hiç ayrıştırmadan, ötekileştirmeden; kimin hangi etnik kimliğine bakmadan…
Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşlığı kavramında birleşiyoruz:
Bu yurttaşlığın ortak adı Türk’tür…
Bunun ötesinde kimin ne olduğu; onun duygu dünyasında çağrıştırdığı şeyler ölçüsünde değerlidir…
Kişi bu tür kimliklerinden de kıvanç duyar.
Ancak şunu gördük:
İnsan birey; birey yurttaş; yurttaş ulus, ulus cumhuriyet ve cumhuriyet demokrasi olabildikçe çağdaşlık çizgisine ulaşılabilir…
Tarihsel gerçeklik; bulunduğumuz coğrafyada var olabilmemiz için bölünmeden, parçalanmadan, ötekileşmeden ortak bir ulus kimliğinde birleşmemiz gerektiğini bir kez daha ortaya koyuyor…
Farklılıklar böler; ortak duygu ve kimlik var eder; diriltir ve yaşatır…
İşte Cumhuriyetimiz doksan yaşını aştı…
Ona acımasızca içerden ve dışarıdan saldıranlar; neden hep bu kavramlara darbelerini vuruyorlar, bu dikkat edilmeye değer mi?
Cumhuriyet yurdu, ulusu, ordusu, gençliği, kültürü, ekonomisi ve sivil toplum örgütlenmeleriyle güçlü oldukça ayakta kalır…
Cumhuriyeti yaşayıp, Yeni Osmanlıcılık gibi ne olduğu bile belli olmayan bir kavramın düşlerini görerek, cumhuriyete ve ulusun varlığına güç katılamaz; tam tersine değerler, ilkeler, kavramlar ve kurumlar çatışması yaşanır…
O halde, cumhuriyetle barışık, ortak yurttaşlık kavramının ve ulus bilincinin anlamı ortaya çıkmıyor mu?
Türk’üz ve Cumhuriyetçiyiz…
Cumhuriyetçi, Laik, Ulusçu, Halkçı, Devletçi ve Devrimciyiz…
Hatta çağdaş ve demokratız…
Bu nedenle hep birlikte cumhuriyetin ortak yurttaşları olarak ve ortak kimliğimizi vurgulamak, benliğimizi hissettiğimiz ortak duyguyu dışa vurmak için diyoruz ki:
“Ne Mutlu Türküm Diyene!”
Yazıları posta kutunda oku