PUTİN GELİYOR

30.11.2014 - 20150707 collective defence img 375

Almanya Şansölyesi A.Merkel’in,”Başka bir dünyada yaşıyor”dediği Devlet Başkanı Vladimir Putin, Türkiye-Rusya Üst Düzeyli İşbirliği Konseyi toplantısına katılmak üzere Türkiye’ye geliyor.
Putin’in, ABD Dış İlişkiler Konseyi Ortadoğu uzmanı S.A. Cook’un “Türkiye’yi tıka basa mideye indiren cumhurbaşkanı” olarak tanımladığı Recep Tayyip Erdoğan’la iki ülke ilişkilerinin yanı sıra, doğalgaz ve Suriye gibi konuları değerlendireceği bildiriliyor.

*
Sovyetler Birliği’nin ve ideolojisinin bitişi, hem Rusya’nın yeni kimliği ile yüzleşmesine yol açmış, hem de Batı’yı Rusya’yı yeniden algılama sorunuyla başbaşa bırakmıştı.
Batı’nın bir kısmı komünizmin çöküşüyle hiçbir şeyin değişmediğine, Rusya’nın Batı düşmanı Sovyetler Birliği’nin farklı bir yüzü olduğuna inanırken,
Bir kısmı da Rusya’nın Avrupa demokrasileri arasında yer alacağını bekliyordu.

*
Başlangıçta Rusya’nın iç politika yetersizliği,Çeçen Savaşı ve komünizm karşıtı reformcuların kitlesel desteğinin az olması, iyimser beklentilerinde Batı’yı hayal kırıklığına düşürdü.
ABD ise Soğuk Savaş’ın galibi ve tek lider oluşunun üstünlüğüyle,  dış politikasında NATO’yu genişletiyor, Yugoslavya’nın bombalanması,Irak Savaşı süreçlerinde Rusya’nın kimlik belirsizliğini yararına kullanıyordu.

*
Batı Boris Yeltsin’e güveniyordu ama o daha ikinci başkanlık dönemi bitmeden görevini bırakmak zorunda kalmıştı.
Bu çerçevede V Putin, Batı ile ekonomik fayda getirebilecek ilişkiler isteği ama asıl önceliği Batı’nın Rusya’yı dikkate alması, Rusya’nın nüfuz alanlarını tanıması ve eski Sovyet ülkelerine karışmamasını sağlamak üzere Devlet Başkanı oldu.

*
Nihayet ABD’nin Kosova’nın bağımsızlık ilanına öncülük etmesi ve bu bağımsızlık ilanının dünyanın hiçbir yerinde hiçbir ülkeye emsal teşkil etmeyeceği açıklaması karşısında,
Putin güçlenmiş Rusya’nın lideri olarak Kosova’nın bağımsızlığı için verilen çabalara ve NATO’nun genişlemesine karşı çıktı, Batı’nın ayakları suya erdi…

*
Bugün Putin, Kırım ve Ukrayna krizinde bu bölgenin Avrasya Birliği Projesi’nin Avrupa ayağı ve Karadeniz Havzası’na açılan bir kapı olma niteliğini esas alıyor.
Kırım’ın Rusya Federasyonu’na katılması dolayısıyla Batı’ya, “SSCB’nin dağılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi ardından Batı’da bize karşı oluşan hırsın ve tek kutuplu dünyanın sağırlık döneminin sözde değil uygulamada sona ermesi gereklidir” çağrısında bulunuyor.
Kırım’ın özgür iradesini açıklamasında Kosova bağımsızlığının tanınmasının emsal alındığı iddiasındadır, Kosova’nın Sırbistan’dan ayrılmasıyla ilgili “Bağımsızlık bildirgeleri,iç yasaları ihlal edebilir. Ancak bu,uluslararası hukukun ihlal edildiği anlamına gelmez” beyanında bulunan ABD mektubunu şahit gösteriyor…

*
Kırım’ın Rusya’ya katılma kararı ve Ukrayna krizi, ardından ABD’nin 500 milyar dolarlık karşılıklı ticaret hacmi bulunan Avrupa Birliği ülkeleri ile Rusya arasında çözülmesi oldukça zor karmaşık sorunlar yaratmayı başardığı bir süreçte bulunuluyor.
Yaptırımlar ve Devlet Başkanı Putin’in sert hamleleri Rusya’yı ekonomik olarak zayıflatırken, toplumsal çöküşü hedefliyor.
Ne ki Putin Rusya’sı , uluslararası sistemi oluşturan Avrupa-Atlantik odaklı işleyişe karşı, Soğuk Savaş döneminde sahip olduğu güce erişebilmenin yolunu sistemsel işleyiş ve rekabet çerçevesinde arıyor.
Avrupa-Atlantik hegemonyasını sorguluyor, söyleminde SSCB dönemine öykünüyor ve o yolda uygulamalar yapıyor.
Yakın çevre politikası ve Avrasyacı dış politika kalıpları doğrultusunda çok kutupluluk söylemini meşrulaştıracak yeni bir bölgesel yapılanma oluşturma çabasını gösteriyor.

*
Şansölye Merkel’in onun için “başka bir dünyada yaşıyor” demesi, Putin’in Rusya’nın ulusal egemenliğine verdiği değeri,bu uğurda savaşmaya hazır olduğu anlamına geliyor.
Nitekim ABD’nin yeni dünyayı uluslar ötesinde inşa edeceği fikrinin tartışılmasına yol açılmış, hele Rusya’nın Avrupalı ulusların egemenliğini ikinci sınıf olarak tanımlaması bu tartışmaları daha da pekiştirmektedir.

*
Putin karmaşık politik, sosyal ve ekonomik değişimlerin yaşandığı bu dönemde, çok yönlü diyalogun önemli bir mekanizması olan Arap Birliği’nin rolüne de önem veriyor ve ortaklığını sağlamlaştırarak yeni jeopolitik dengede güçlenmeyi hedefliyor.
Cenevre II Barış Konferansının başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen Suriye Devlet Başkanı Esad, şu anda uluslararası kamuoyundan önemli ölçüde bir meydan okuyuşa muhatap olmuyor.
Bu noktada Esad Rusya’dan aldığı güçlü destekle ilgili “Rusya’nın uluslararası arenada oynadığı önemli rol, çok kutuplu bir Dünya’nın yaratılmasına olanak tanımaktadır. Yine Rusya tarafından uluslararası hukuk ve adaletin korunmasına yönelik olarak aktif bir biçimde yürütmekte olan politika ise bağımsızlığını ve egemenliğini savunan ülkelerin çıkarlarına uygun düşmektedir” diyor…

*
“Başka bir dünyada yaşayan” Putin ziyareti öncesinde Türkiye’nin dış politikada bağımsız karar alma yeteneğine dikkati çekiyor.

*
Türkiye, Batı’nın tarihi  bir hatasıyla ve İslam coğrafyasında da sahneye konan siyasi mizansenin ortağıdır.
Barışın ve adaletin dini inanışlar üzerinde inşa edilmesine dayanan ve sadece ekonomi değil, siyasal, kültürel ve sosyal boyutları da kapsayan Siyasi İslam Konseptini öngörüyor.
Bu uğurda İslamcı değer yargıları üzerinden islamcı burjuvazi oluşturulmuş, Recep Tayyip Erdoğan Ortadoğu uzmanı S.A. Cook’un tanımıyla “Türkiye’yi tıka basa mideye indiren cumhurbaşkanı” yapılmış,
Sonra buna denk kendi sivil toplum örgütleri, sendikaları, medyası ve anında harekete geçebilecek kamuoyu oluşturma mekanizmalarıyla bir parti-devlet kurulmuştur. Şimdi Erdoğan, Putin’i bekliyor…

*
Ne ki Erdoğan, Kırım’ın Rusya’ya katılma kararı ve Ukrayna krizi başladığından beri Batı’nın Rusya’ya  uyguladığı yaptırımlara farklı şekillerde katılmaktadır.
Azerbaycan ile Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı, Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı ve Trans Anadolu Projesi’yle somutlaşan,son derecede stratejik önemi olan enerji projelerinin küresel pazarların himayesine, işbirliği ve güvenlik ağına katarken,
ABD’nin Rusya’dan geçen hatlara bağımlılıklarının kaldırılması, alternatif ihraç yollarının bulunması sürecine taşeron olunmuştur,Rusya’nın bölgedeki jeopolitiğini yıkıma uğratmaya yönelik hamleler geliştirmiştir.

*
Ya da Erdoğan’a bağlı sivil toplum örgütleri; Başkan Putin’in,”Batı ültimatom ve yaptırımlar dili kullanıyor. Devlet egemenliği kavramı aşındırılıyor. Neden istenmeyen rejimler, bağımsız politika yürüten veya başkalarının çıkarları yolunda duran ülkeler istikrarsızlaştırılmaya çalışılıyor, anlayamıyoruz. Bu tür çabalar gizli servisler, sivil toplum kuruluşları ve sözde yumuşak güç mekanizmalarıyla yapılıyor. Görünüşe bakılırsa tüm bunlar, bazı ülkelerde demokrasi olarak kabul ediliyor ama umarız, bizim ulusal meşru çıkarlarımız dikkate alınır, kimse bizim işlerimize karışmaz. Biz bu meydan okumalara uygun bir şekilde tepki veririz” dediği yönde,
Rusya’nın toplumsal ve siyasal yaşamını ekonomik,siyasi ve askeri yaptırımların ötesinde etnik ve dinsel gerilimlerle karşı karşıya bırakıyor.

*
Rusya Kırım’da, Dağıstan’da, Astrahan ,Hantı-Mansi Özerk Bölgesinde, Volgograd, Rostov ve Başkurdistan’da, İnguşetya, Çeçenya, Nijnii Novgorod ve Perm’de  giderek sistematikleşen etnik ve dini gerilimleri  hissediyor.

*
Erdoğan Suriye İç Savaşının barışa evrilmesi halinde yargılanacağının da billincindedir.
Uluslararası yargıdan kaçabilmek için önünde biricik ihtimal Esad rejiminin düşmesidir, teminen sınır boyunca uçuşa yasak bölge,güvenlikli bölge oluşturulması,insani yardım diye  Suriye içlerine sızıp rejimi düşürmenin hesabını yapıyor.
Ama Devlet Başkanı Putin,”Suriye İç Savaşında tek taraflı olarak tüm günahlardan Esad rejiminin suçlanması, teröristlerin yaptıkları zulüm, muhalif güçler ve komşu ülkeler tarafından işlenen insani hukuk ihlallerinin göz ardı edilmesi kabul edilemez” noktasındadır.

*
Erdoğan’ı tıka basa doyurmaktan tükenmiş durumda olan Türkiye’nin Putin’in ziyaretiyle, ancak Rusya’nın sebze,meyva,et,süt,balık ürünleri pazarında oluşan boşlukları dolduracağı anlaşılıyor.

30.11.2014


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir