YENİ TÜRKİYE’NİN ZOR GELECEĞİ

Suriye'de rejim değişikliğinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı ve Esad'ın iktidarını koruma konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğu anlaşılmıştır.
Batı, şimdilerde Suriye rejim gücünü Sünni güçle dengelemeye çalışıyor.
Suriye rejimini düşürmek için Türkiye'nin de türlü destek sunduğu İŞID, bu yüzden Kobane'ye saldırıyor.*
Irak'ta da gidişatın güç-gelir paylaşımına dayalı bir federalizme doğru gitmesinden başka bir yol olmadığı görülmüştür.
O nedenle Irak Kürtleri ve IŞİD destekli Sünnilerin, Şii'leri dengeleyecek bir karşı ağırlık yaratması hedefleniyor.</p>
<p>*
Bu iki hedefin sağlanabilmesi için öncelikle bölgede bilumum dinci ve etnikçi terör örgütünün tasfiye edilmesi gerekiyor.</p>
<p>*
Gelişmeler Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın,Türkiye'yi bir zaman Selçuklu'nun, Osmanlı'nın egemen olduğu İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kadim kurumları ve kültürel kodları yönünde değişiminden yana olan politikalarının  sonuna geldiğini gösteriyor.</p>
<p>*
Böylece Osmanlı zımnî sözleşmesini bir demokrasi kuramı haline getirmek, Osmanlı liberalizminin felsefi dayanaklarını sürdürmek, İslami lehçenin siyasallaşma ve örgütlenme potansiyelini arttırmak,sosyal seferbercilikle İslamcı kodları bütünleştirmeci ,giderek Osmanlı Devletinin yıkılması ve halifeliğin kaldırılmasıyla başsız ve karmakarışık kaldığı düşünülen İslam ülkelerini, ümmetçi anlayışla güçlü kentler üzerinden devletler konfederasyonu oluşturmak hedefi tükenmiştir.</p>
<p>*
Türkiye'nin mevcut bütünlüğünü, ulusal birliği ve tam bağımsızlığını belirleyen, bunlarla bağdaşmayan ödünlerde bulunulmasını engelleyen Türkiye 1.Meclisinin Misak-ı Milli'si değil, son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin ülke sınırlarını Suriye ve Irak'ın kimi bölgelerini de kapsar biçimde belirlediği Misak-ı Milli çerçevesinde,
Ya da farklı kimliklerin ve farklı inançların bir ulus devletle değil Ortadoğu'da  devletler konfederasyonu sistemi içinde bir arada yaşayabilecekleri,
Bu suretle bölgenin ekonomik kaynakları su, tarım toprağı ve petrolün araştırma-üretim aşamasında kullanımında egemen olunacağı hayali de sona ermiştir.</p>
<p>*
Bu çerçevede KCK Yürütme Konseyi üyesi ve Halk Savunma Merkezi Komutanı Murat Karayılan'ın;
Kürt sorununun Türkiye Cumhuriyetin amili olan Lozan Anlaşmasından kaynaklandığı, o yüzden cumhuriyetin ulusal,üniter esaslarının bu sorunun çözümünü zorlaştırdığı düşüncesinden geliştirdiği,
"Madem Cumhuriyet'in kuruluşunda siyasi İslami çevreler dışlanmış ve Kürtler inkar edilmişse; bugün siyasi İslam bakış açılı bir iktidar söz konusu olduğuna göre, egoist davranıp her şeyi kendine mal etmemesi gerekiyor " ifadesinden geliştirilen yıkıcı ortaklık da bitmiştir.</p>
<p>*
Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı geliştirilen bu yıkıcı ortaklık; Erdoğan'ın Oslo benzeri görüşmelerin yapılmayacağı, İmralı ve Kandil'in devre dışı kalacağı,siyaset dışı kanala itibar edilmeyeceği, tek muhatabın seçilmişler ve halk olacağı,Kürt vatandaşların PKK ve KCK baskısından kurtarılacağı,Kürt kimliği düzenlemesi olmayacağı,yerel yönetimlerin güçleneceği,uluslararası hukuk ilkelerinin esas alınacağı, İmralı'da Öcalan'la ve Kandil ile ilgisinin kesilmesi halinde BDP ile siyasi müzakerelerde bulunulacağı duyurusuyla,
Haziran 2011 seçimleri ardından "Güvenlikçi Yaklaşım" ya da "Terörle mücadele,siyasetle müzakere" stratejisi olarak sunulmuştur.
Aslında Kürtçülük, "aş ve iş" gereksinimi için İslamcılığın kardeşlik fikri,dayanışma hissi gibi eğilimlerle devlet kuruluşlarının,sivil toplum kuruluşları,dini ve mesleki birliklerin,esnaflar,üreticiler,ticaret erbabı, sanayiciler ve sermaye sahiplerinin birlikte ürettikleri ekonomi-politik değerlere çağırılmıştır.</p>
<p>*
Ancak,Kürtçülük askeri,polisiye,hukuki,ekonomik,kültürel,dini tahrik ve baskılarla siyasal,örgütsel ve ideolojik tasfiyeye götürmek istendiği inancıyla bu vizyona direnmiştir.
Geçen süreçte,devletin ulus bağlantısından koparılmış milyonlarca Kürt; merkeziyetçi yönetime karşı çıkan BDP-HDP çatısı altında,tüm kitle örgütlerinde ve yönetimlerinde eşbaşkanlık sistemi uygulamasıyla sonuçlarını toplumda daha çok hissettirecek yerel yönetimlerden en ücradaki evlere kadar örgütlenmiştir.
İş; Kürdistan ulusal ekonomik politikalarının oluşturulmasını teminen "Kürdistan Sanayici ve İşadamları Derneği"nin kurulmasına,</p> Doğu ve Güneydoğu'nun yeraltı-yerüstü kaynaklarından pay finansmanıyla Türkiye Cumhuriyeti rejiminin ekonomi hedeflerine karşı direniş ekonomisi karşılığında Kürt halkının özgür ve demokratik yaşam sisteminin kurumsallaşmasına,
Seçimle işbaşına gelinmiş  büyükşehirlerde etnik, kültürel ve dini faktörler altında kendi yönetim biçimini bizzat belirleyen Demokratik Toplum Kongresinin yerel parlamentoya dönüşmesi ve Demokratik Özerkliğin bu merkezden yaygınlaştırılmasının önünün açılması  talebini seslendirmeye varmıştır.*
O esnada BDP/HDP de , İmralı'da Öcalan'ın ve Kandil'in devre dışı bırakılması taleplerine aldırış dahi edilmemiş,
Çatısı altında bulunduğu TBMM'nin gücünü kullanarak Türkiye'nin önceki  anayasalarının tek kimliğe dayalı bir ulus yaratmaya yönelik bir anlayışla hazırlandığını,</p> bunun haklı olarak tepkilere yol açtığını ve bu yüzden Kürt sorununun ağırlaşarak bugüne gelen bir isyan hareketi olduğunu uluslararası  tüm etkin platformlarda takdim etmiştir.*
Şimdi Kobane'deki çatışmalar ve sonuçta; ideolojik olarak klasik komünist partilerden farklı, Kürt küçük ve orta burjuvazisinin çıkarlarının temsilcisi,
Kürdistan üzerindeki sömürgeci egemenliğe ve gerisindeki emperyalizmin etkilerine son vermek,bunların Kürdistan'daki etkilerini en son kalıntısına kadar tasfiye etmek,bağımsız ve birleşik bir Kürdistan'da demokratik bir halk yönetimi kurmak ve sınıfsız bir topluma doğru ilerlemek düşüncesinde bir parti ve bir hareket olan
Kürtçülükten; Abdullah Öcalan ve PKK örgütünün tasfiyesi, ayrılıkçı Kürt Siyasetinin ise TBMM çatısı altında legalleşmesi öngörülüyor.</p> *
Nitekim, "Kürt Hareketini HDP/BBP ekseninde siyaset ile PKK terör örgütünü ayrıştırmaya yönelik" yeni bir strateji öne sürülerek, bir taslak HDP'ye verilmiştir.
Taslağa göre, kamu düzeni ilk plana alınmakta, ilk aşamada İzleme ve Koordinasyon Kurullarını hayata geçirilmektedir.
İkinci adımı Şubat'da gerçekleşmesi planlanan PKK'nın geri çekilmesi oluşturuyor.
Geri çekilmeye bağlı olarak PKK'nin Türkiye'ye karşı silah kullanmaktan vazgeçtiğini açıklaması, silah bırakarak geri dönüşlerin sağlanması, geri dönenlerin rehabilitasyon ve topluma kazandırılması, PKK'lıların tamamı değil ancak bazı isimlerine aktif siyaset yapma olanağının sağlanması yolunda yasal idari adımların atılması planlanıyor.*
Planın ortak noktasını silahsızlandırma şartı oluşturuyor.
Hükümet  tek silah ve tek hukuk olmadan  "Çözüm Süreci" olmaz,
Kürtler ise direnişlerinin silahsızlandırılmasının  ancak Türk-Kürt sorununun nihai olarak çözüme kavuşturulmasıyla  olacağı noktasındadır.</p> Bu yüzden Başbakan Yardımcısı B.Arınç "Çözüm sürecine mecbur ve mahkum değiliz" açıklaması yapıyor.*</p> Bu kez Murat Karayılan,Türkiye içindeki teröristlere telsizle "Mahalleleri ele geçirin" talimatı veriyor.
Talimatının ardından PKK'nın şehirlerdeki asayiş birimi Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDG-H) tarafından Şırnak/Cizre'de  Nur ve Sur mahallelerinde halkın tüm ihtiyaçlarının kendi örgütlemesince karşılanacağı ilan ediyor.*
Erdoğan'ın Yeni Türkiye ufkuna  yıllardır destek veren güç odaklarının siyasi kapıları kapanmıştır.
Parçalanmış ulusal birlik sağlanamadığı takdirde, Kürt Hareketinin siyasi kanadının legalleşmesi,askeri kanadının tasfiye edilmesinin çok acılı ve zorlu geçeceği anlaşılıyor.</p> Yoksa,yeni ve bu kez kırmızı bir darbe sürecine mi giriliyor? 29.10.2014</p> - think tank dusunce kurulus
Suriye’de rejim değişikliğinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı ve Esad’ın iktidarını koruma konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğu anlaşılmıştır.
Batı, şimdilerde Suriye rejim gücünü Sünni güçle dengelemeye çalışıyor.
Suriye rejimini düşürmek için Türkiye’nin de türlü destek sunduğu İŞID, bu yüzden Kobane’ye saldırıyor.
*
Irak’ta da gidişatın güç-gelir paylaşımına dayalı bir federalizme doğru gitmesinden başka bir yol olmadığı görülmüştür.
O nedenle Irak Kürtleri ve IŞİD destekli Sünnilerin, Şii’leri dengeleyecek bir karşı ağırlık yaratması hedefleniyor.

*
Bu iki hedefin sağlanabilmesi için öncelikle bölgede bilumum dinci ve etnikçi terör örgütünün tasfiye edilmesi gerekiyor.

*
Gelişmeler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın,Türkiye’yi bir zaman Selçuklu’nun, Osmanlı’nın egemen olduğu İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kadim kurumları ve kültürel kodları yönünde değişiminden yana olan politikalarının  sonuna geldiğini gösteriyor.

*
Böylece Osmanlı zımnî sözleşmesini bir demokrasi kuramı haline getirmek, Osmanlı liberalizminin felsefi dayanaklarını sürdürmek, İslami lehçenin siyasallaşma ve örgütlenme potansiyelini arttırmak,sosyal seferbercilikle İslamcı kodları bütünleştirmeci ,giderek Osmanlı Devletinin yıkılması ve halifeliğin kaldırılmasıyla başsız ve karmakarışık kaldığı düşünülen İslam ülkelerini, ümmetçi anlayışla güçlü kentler üzerinden devletler konfederasyonu oluşturmak hedefi tükenmiştir.

*
Türkiye’nin mevcut bütünlüğünü, ulusal birliği ve tam bağımsızlığını belirleyen, bunlarla bağdaşmayan ödünlerde bulunulmasını engelleyen Türkiye 1.Meclisinin Misak-ı Milli’si değil, son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin ülke sınırlarını Suriye ve Irak’ın kimi bölgelerini de kapsar biçimde belirlediği Misak-ı Milli çerçevesinde,
Ya da farklı kimliklerin ve farklı inançların bir ulus devletle değil Ortadoğu’da  devletler konfederasyonu sistemi içinde bir arada yaşayabilecekleri,
Bu suretle bölgenin ekonomik kaynakları su, tarım toprağı ve petrolün araştırma-üretim aşamasında kullanımında egemen olunacağı hayali de sona ermiştir.

*
Bu çerçevede KCK Yürütme Konseyi üyesi ve Halk Savunma Merkezi Komutanı Murat Karayılan’ın;
Kürt sorununun Türkiye Cumhuriyetin amili olan Lozan Anlaşmasından kaynaklandığı, o yüzden cumhuriyetin ulusal,üniter esaslarının bu sorunun çözümünü zorlaştırdığı düşüncesinden geliştirdiği,
“Madem Cumhuriyet’in kuruluşunda siyasi İslami çevreler dışlanmış ve Kürtler inkar edilmişse; bugün siyasi İslam bakış açılı bir iktidar söz konusu olduğuna göre, egoist davranıp her şeyi kendine mal etmemesi gerekiyor ” ifadesinden geliştirilen yıkıcı ortaklık da bitmiştir.

*
Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı geliştirilen bu yıkıcı ortaklık; Erdoğan’ın Oslo benzeri görüşmelerin yapılmayacağı, İmralı ve Kandil’in devre dışı kalacağı,siyaset dışı kanala itibar edilmeyeceği, tek muhatabın seçilmişler ve halk olacağı,Kürt vatandaşların PKK ve KCK baskısından kurtarılacağı,Kürt kimliği düzenlemesi olmayacağı,yerel yönetimlerin güçleneceği,uluslararası hukuk ilkelerinin esas alınacağı, İmralı’da Öcalan’la ve Kandil ile ilgisinin kesilmesi halinde BDP ile siyasi müzakerelerde bulunulacağı duyurusuyla,
Haziran 2011 seçimleri ardından “Güvenlikçi Yaklaşım” ya da “Terörle mücadele,siyasetle müzakere” stratejisi olarak sunulmuştur.
Aslında Kürtçülük, “aş ve iş” gereksinimi için İslamcılığın kardeşlik fikri,dayanışma hissi gibi eğilimlerle devlet kuruluşlarının,sivil toplum kuruluşları,dini ve mesleki birliklerin,esnaflar,üreticiler,ticaret erbabı, sanayiciler ve sermaye sahiplerinin birlikte ürettikleri ekonomi-politik değerlere çağırılmıştır.

*
Ancak,Kürtçülük askeri,polisiye,hukuki,ekonomik,kültürel,dini tahrik ve baskılarla siyasal,örgütsel ve ideolojik tasfiyeye götürmek istendiği inancıyla bu vizyona direnmiştir.
Geçen süreçte,devletin ulus bağlantısından koparılmış milyonlarca Kürt; merkeziyetçi yönetime karşı çıkan BDP-HDP çatısı altında,tüm kitle örgütlerinde ve yönetimlerinde eşbaşkanlık sistemi uygulamasıyla sonuçlarını toplumda daha çok hissettirecek yerel yönetimlerden en ücradaki evlere kadar örgütlenmiştir.
İş; Kürdistan ulusal ekonomik politikalarının oluşturulmasını teminen “Kürdistan Sanayici ve İşadamları Derneği”nin kurulmasına,

Doğu ve Güneydoğu’nun yeraltı-yerüstü kaynaklarından pay finansmanıyla Türkiye Cumhuriyeti rejiminin ekonomi hedeflerine karşı direniş ekonomisi karşılığında Kürt halkının özgür ve demokratik yaşam sisteminin kurumsallaşmasına,
Seçimle işbaşına gelinmiş  büyükşehirlerde etnik, kültürel ve dini faktörler altında kendi yönetim biçimini bizzat belirleyen Demokratik Toplum Kongresinin yerel parlamentoya dönüşmesi ve Demokratik Özerkliğin bu merkezden yaygınlaştırılmasının önünün açılması  talebini seslendirmeye varmıştır.
*
O esnada BDP/HDP de , İmralı’da Öcalan’ın ve Kandil’in devre dışı bırakılması taleplerine aldırış dahi edilmemiş,
Çatısı altında bulunduğu TBMM’nin gücünü kullanarak Türkiye’nin önceki  anayasalarının tek kimliğe dayalı bir ulus yaratmaya yönelik bir anlayışla hazırlandığını,

bunun haklı olarak tepkilere yol açtığını ve bu yüzden Kürt sorununun ağırlaşarak bugüne gelen bir isyan hareketi olduğunu uluslararası  tüm etkin platformlarda takdim etmiştir.*
Şimdi Kobane’deki çatışmalar ve sonuçta; ideolojik olarak klasik komünist partilerden farklı, Kürt küçük ve orta burjuvazisinin çıkarlarının temsilcisi,
Kürdistan üzerindeki sömürgeci egemenliğe ve gerisindeki emperyalizmin etkilerine son vermek,bunların Kürdistan’daki etkilerini en son kalıntısına kadar tasfiye etmek,bağımsız ve birleşik bir Kürdistan’da demokratik bir halk yönetimi kurmak ve sınıfsız bir topluma doğru ilerlemek düşüncesinde bir parti ve bir hareket olan
Kürtçülükten; Abdullah Öcalan ve PKK örgütünün tasfiyesi, ayrılıkçı Kürt Siyasetinin ise TBMM çatısı altında legalleşmesi öngörülüyor.

*
Nitekim, “Kürt Hareketini HDP/BBP ekseninde siyaset ile PKK terör örgütünü ayrıştırmaya yönelik” yeni bir strateji öne sürülerek, bir taslak HDP’ye verilmiştir.
Taslağa göre, kamu düzeni ilk plana alınmakta, ilk aşamada İzleme ve Koordinasyon Kurullarını hayata geçirilmektedir.
İkinci adımı Şubat’da gerçekleşmesi planlanan PKK’nın geri çekilmesi oluşturuyor.
Geri çekilmeye bağlı olarak PKK’nin Türkiye’ye karşı silah kullanmaktan vazgeçtiğini açıklaması, silah bırakarak geri dönüşlerin sağlanması, geri dönenlerin rehabilitasyon ve topluma kazandırılması, PKK’lıların tamamı değil ancak bazı isimlerine aktif siyaset yapma olanağının sağlanması yolunda yasal idari adımların atılması planlanıyor.
*
Planın ortak noktasını silahsızlandırma şartı oluşturuyor.
Hükümet  tek silah ve tek hukuk olmadan  “Çözüm Süreci” olmaz,
Kürtler ise direnişlerinin silahsızlandırılmasının  ancak Türk-Kürt sorununun nihai olarak çözüme kavuşturulmasıyla  olacağı noktasındadır.

Bu yüzden Başbakan Yardımcısı B.Arınç “Çözüm sürecine mecbur ve mahkum değiliz” açıklaması yapıyor.*

Bu kez Murat Karayılan,Türkiye içindeki teröristlere telsizle “Mahalleleri ele geçirin” talimatı veriyor.
Talimatının ardından PKK’nın şehirlerdeki asayiş birimi Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDG-H) tarafından Şırnak/Cizre’de  Nur ve Sur mahallelerinde halkın tüm ihtiyaçlarının kendi örgütlemesince karşılanacağı ilan ediyor.
*
Erdoğan’ın Yeni Türkiye ufkuna  yıllardır destek veren güç odaklarının siyasi kapıları kapanmıştır.
Parçalanmış ulusal birlik sağlanamadığı takdirde, Kürt Hareketinin siyasi kanadının legalleşmesi,askeri kanadının tasfiye edilmesinin çok acılı ve zorlu geçeceği anlaşılıyor.

Yoksa,yeni ve bu kez kırmızı bir darbe sürecine mi giriliyor?

29.10.2014


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir