SONUN BAŞLANGICINDA

Mustafa Kemal Atatürk

 

Başkan Obama ve İsrail Başbakanı Netenyahu Beyaz Saray’da basın toplantısındaydı.
Obama, ABD ile İsrail arasında kırılmaz bir bağ olduğunu vurguladı, İsrail’in güvenliğine yönelik ABD’nin sarsılmaz taahhüdünü tekrarladı.
İsrail ile Filistinliler arasında sağlanacak iki devletli barış anlaşmasını desteklediğini, İran’ın nükleer silah ele geçirmesini önleyeceklerine dair verdikleri sözden geri dönmeyeceklerini söyledi.
Küresel gündemi de “Ülkemizi de tehdit eden İslamcı teröristlerle Suriye’de ve Irak’taki mücadele stratejimiz ön cephedeki ortaklarımızı destekleyerek bizi tehdit eden teröristleri yok etmeye dayanıyor” ifadesiyle belirledi.
*
Ama bugün, IŞİD teröristlerinin saldırılarının düşme noktasına getirdiği Kobani merkezli gelişmelerin Türkiye’de yaktığı ateş onlarca vatandaşın hayatını kaybetmesine yol açmıştır.
HDP-PYD cephesinin, hükümetin Kobani’ye yardım etmesi, bir koridor açılarak her türlü yardımın ulaştırılması konusundaki talebine beklediği karşılığı alamaması üzerine baş gösteren olaylar günbegün artarak devam ediyor.

*
Atatürk Türkiye’sinin içeride gerçekleştirilen kapsamlı reformların ve devrimlerin kök salmasına imkan tanıyacak bir dış ortamı sağlayabilmesi,
Enerjisini ve kaynaklarını bu yönde kullanabilmesi sayesinde geçmişe saplanıp kalmaktan ziyade geleceğine odaklanmış, bağımsızlığın ve refahın temel güvencesini savaşın değil barışın teşkil ettiği başarılı dış politikası yerine konulan;
“Osmanlının sınırları içinde yaşayan herkes ırk,din,dil ayrımı olmaksızın eşittir” ve İslamcılığın “toplumu bir arada tutan temel faktör din’dir”senteziyle,
Üstelik ABD ve İsrail’in çıkarları doğrultusunda Türkiye’nin çevresinden başlayarak, sözde olabilecek en geniş kapsamda barış, istikrar ve güvenliğin tesisini öngörmek ve tüm ülkelerin karşılıklı çıkarlar ve kazan-kazan anlayışı doğrultusunda ortak bir refah alanının ayrılmaz parçalarını oluşturmayı öngören dış politikasıyla Türkiye’nin; önünde sonunda  Uluslararası Hukuk’un müdahalesine uğrayacağı günlere koşulduğu görülüyor.

*
“Suriye’de güvenlik tesis edilmeden reformların yapılamayacağı” esasında toplanan Cenevre II Barış Konferansı’nda;
Taraflardan biri Suriye hükümetiydi ve Esad; hükümetinin anayasal,kanuni ve meşru sorumluluk olarak güvenliğin tesis edilmesinde birinci derecede sorumlu olduğunu savunuyor,
Diğeri küresel ve bölgesel oyuncuların Suriye rejimine karşı bir araya getirdikleri ve birbirinden çok farklı gruplar ve bireylerden oluşturulmuş bir yapı olan Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonuydu, Esad’ın ayrılması ve kurulacak bir geçiş hükümetiyle güvenliğin sağlanmasını istiyordu.

*
Konferans sonuçsuz kapandı ama Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonunun hem müzakere masasında,hem sahada zayıf kaldığı tesbit edilmişti.
Bu durumda Suriyeli tarafların uzlaştırılması idealinin çökeceği, Suriye’nin iç savaşla tükenmesinin ötesinde, başta İsrail’in ve bölgenin  dehşet bir kaosa gireceği öngörüldü.
En azından Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu güçlendirilmeli ve Esad’ın güçlü BAAS partisi dengelemeliydi…

*
Cumhurbaşkanı Esad’ın “hangi güçler yer alıyor, bu güçlerin Suriye halkıyla ilişkisi nedir,Suriye halkını temsil ediyorlar mı ya da kendisini icat edenleri mi temsil ediyorlar” sorularına rağmen,
ABD, Fransa, Suudi Arabistan, Türkiye, İngiltere, Mısır, Almanya, İtalya, Ürdün ve Katar’ın üyesi olduğu “Suriye’nin Dostları” oluşumu Londra’da toplandı.
Önce Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu güçlendirilmesi,sonra İslamcı teröristlerin tasfiyesi kararlaştırıldı.

*
Türkiye sınırı kevgire döndü.
ABD’nin kendini açığa vermeden Suudi Arabistan Prensi Abdurrahman vasıtasıyla dünyanın 85 ülkesinden getirttiği Kafkasya’da,Balkanlarda,Afganistan’da, Afrika’da savaş tecrübesi yaşamış profesyonellerden kurulu,İslam maskesi takmış  IŞİD militanları Türkiye’ye gelip, ellerini-kollarını sallayarak sınırı geçmeye başladı.
Üstelik,Başbakanlığa bağlı Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı, İslâmcı bir medeniyeti kurma iddiasında sivil toplum kuruluşlarının oluşturduğu IŞİD’i destekleyen bir alt yapı da kurulmuştu.

*
Milli İstihbarat Teşkilatı da İŞİD ile müşterek çalışıyor, İŞİD’in saldırmaması ve Türkiye sınırına operasyon yapmaması,
Fakat,Kürtlerin sınırdan 50 km.içerilere sürülmesi karşılığında Özgür Suriye Ordusu’nun mevzilerinin dağıtılarak  kontrolündeki bölgelerin IŞİD’in eline geçmesi gibi bir durum destekleniyordu.
Türkiye’nin El Kaideci örgütlerle işbirliğinden yararlanan Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu ana çatışmaları Suriye’nin güneyine Ürdün ile sınır bölgelerine kaydırdı.
Çünkü, bu bölgelerde Suriye hükümetinin büyük askeri birlikleri bulunuyor,eğer silah gücü arttırılmış Özgür Suriye Ordusu  bizzat  Esad’a ya da bu bölgedeki hükümet birliklerine zayiat verirse rejimin avantajlarına son verileceği planlanıyordu.

*
Nitekim bugün,Suriye’nin Golan Tepeleri’nin güvenliği BM’e bağlı Filipin güçlerinden çıkmış, IŞİD güçlerinin eline geçmiştir.
Şu anda Golan bölgesi, bir yandan IŞİD’e lojistik desteklerin ve askeri teçhizatın sağlandığı ve diğer yandan tedavi amacıyla yaralıların İsrail’in askeri hastanelerine kaldırıldığı bir ara bölge haline gelmiş bulunuyor…

*
İsrail’in 1967 Altı Gün Savaşında ele geçirdiği Suriye’den Golan Tepeleri, su kaynakları sorununu ortaya çıkarmıştır ki, bu İsrail,Filistin ve Suriye arasında esas sorundur.
Su kaynaklarına egemen olmak mücadelesinde birbirlerini dengelemek ya da zayıf düşürmek için İsrail Suriye Kürtleri, Suriye Filistinliler üzerine oynuyor.

*
Ne ki, İsrail Suriye’de herhangi bir rejim değişikliğinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını ve Esad’ın iktidarını koruma konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğunu görmüştür.
Bu durumda, Suriye ile ergeç  yapılacak bir barış anlaşmasında, İsrail’i bir Yahudi Devleti olarak tanıyacak  Esad’ın Laik BAAS partisi gerekli görülüyor.
İsrail-Suriye arasında olası bir barış anlaşmasının şartlarından bir diğerinin ise her iki tarafın birbirlerinin iç işlerine karışmaması olmalıdır.
Bu yüzden Suriye’nin İsrail’in azınlıkları olan Filistinliler, İsrail’in Suriye azınlıkları olan Kürtler ile ilgilerini kesmeleri gerekiyor…
O yüzden İŞİD, İsrail adına bir vekalet savaşıyla  Kobane’ye saldırırken, sınırının hemen yanında Kürt özerkliğini istemeyen Türkiye’ye de yardımcı oluyor?

*
İşte Suriye Dostlarının Londra toplantısında aldıkları kararın ilk aşamasında,Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonunu İŞİD’in desteğiyle güçlendirilmiş, Golan Tepeleri güvenliği temin edilmiş, Suriye Kürtleri arasında irtibat kesilmiş, bölge Sünni Arapların hakimiyetini geçmek üzeredir ki; Suriye’nin güçlü BAAS partisinin dengelenmesi kararı da yerine getirilmiştir.

*
Şimdi kararın ikinci bölümünü oluşturan PKK’lı teröristleri de kapsamak üzere İslamcı teröristlerin ve fikir babalarının tasfiyesine  başlanılmıştır.
Türkiye’den dünyaya yayılan “La şarkıyye la garbiyye illa İslamiyye illa İslamiyye” ana fikrindeki İslamcı kültür, İslamiyet’in sadece bir din değil topyekün bir hayat tarzı olduğu fikri, bu fikrin yarattığı taassubla  bazı kesimlerin İslami Cihad inanışına yüreklendirilmesine son verilmesinin  nihai adımları atılıyor.

*
İŞİD’in Kobane saldırısı sonuçları, bir yandan  Kürt hareketini  “Çözüm Süreci”nde inançsızlığa sürüklemiş, kitlelerde  Abdullah Öcalan’ın İmralı günlerinin sonsuza kadar süreceği fikrini uyandırmış, eğer eyleme geçilmediği ve sonuç alınamadığı taktirde PKK’nın sorgulanması sürecine yol açmış, Öcalan durumunun farkında “Müzakereye devam”diyor,

Öte taraftan eylemlere dönüşülmesi halinde bir terör hareketinden gelip bir siyasi harekete dönüşmüş olmanın kazançlarının kaybedilmesi durumuna sürüklenme noktasına  getirmiştir ki;
Ekim 2013’ten beri RIZGARÎ, ALA RIZGARÎ, KIP-DDKD,  KAWAKUK, K-KSP gibi  farklı Kürt örgütlerinden gelen kişilerin beraber kurduğu yeni bir demokratik kitle partisi de hazır beklemektedir…
*
Ortadoğu’da en ufak ateş almanın yıllarca sürdüğü gerçeği ve barışın İsrail-Filistin merkezinden çevre ülkelerde de en fazla beklenen olduğu gerekçesiyle,
Türkiye hükümetinin güvenlikli bölge, tampon bölge kurmak, müttefiklerle beraber kara harekatıyla Esed’i düşürmek stratejilerinin hepsi boştur ve bir blöf olmaktan ileri gitmiyor.
Şimdi,Trabzon’da eliyle “Rabia” işareti yapan  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve hükümetin, PKK’nın yarattığı güvenliksizlik ortamından ve zaten zorda olan ekonomiden nasıl düzlüğe çıkabileceği en temel soruyu oluşturuyor.

*
İslamcıların Türkiye’ye verdiği zararı öngörmek dahi  olanaklı değildir…

11.10.2014


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir