SÖZDE SOYKIRIM DOSYASI : ATATÜRK ve ERMENİ MESELESİ

"Özgürlük ve bağımsızlık benim kişiliğimdir. Ben ulusumun en büyük ve atalarımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkıyla dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne dek ailevî, özel ve resmî yaşamımın her evresini yakından bilenlerce bu aşkım malumdur. Bence bir ulusa onurun, saygınlığın, namusun ve insanlığın vücut ve süreklilik bulabilmesi; o ulusun kesinlikle özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla olanaklıdır. Ben şahsen bu saydığım niteliklere, çok önem veririm ve bu niteliklerin kendimde var olduğunu öne sürebilmek için ulusumun da aynı nitelikleri taşımasını ana koşul bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir ulusun evladı kalmalıyım. Bu nedenle ulusal bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Ulus ve ülkenin çıkarları gerektirirse insanlığı oluşturan uluslardan her biriyle uygarlık gereği olan dostluk ve siyaset ilişkilerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim ulusumu tutsak etmek isteyen herhangi bir ulusun, bu isteğinden vazgeçinceye dek, amansız düşmanıyım." - ermeni meselesi

"Özgürlük ve bağımsızlık benim kişiliğimdir. Ben ulusumun en büyük ve atalarımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkıyla dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne dek ailevî, özel ve resmî yaşamımın her evresini yakından bilenlerce bu aşkım malumdur. Bence bir ulusa onurun, saygınlığın, namusun ve insanlığın vücut ve süreklilik bulabilmesi; o ulusun kesinlikle özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla olanaklıdır. Ben şahsen bu saydığım niteliklere, çok önem veririm ve bu niteliklerin kendimde var olduğunu öne sürebilmek için ulusumun da aynı nitelikleri taşımasını ana koşul bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir ulusun evladı kalmalıyım. Bu nedenle ulusal bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Ulus ve ülkenin çıkarları gerektirirse insanlığı oluşturan uluslardan her biriyle uygarlık gereği olan dostluk ve siyaset ilişkilerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim ulusumu tutsak etmek isteyen herhangi bir ulusun, bu isteğinden vazgeçinceye dek, amansız düşmanıyım." - image001115

“Özgürlük ve bağımsızlık benim kişiliğimdir. Ben ulusumun en büyük ve atalarımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkıyla dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne dek ailevî, özel ve resmî yaşamımın her evresini yakından bilenlerce bu aşkım malumdur. Bence bir ulusa onurun, saygınlığın, namusun ve insanlığın vücut ve süreklilik bulabilmesi; o ulusun kesinlikle özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla olanaklıdır. Ben şahsen bu saydığım niteliklere, çok önem veririm ve bu niteliklerin kendimde var olduğunu öne sürebilmek için ulusumun da aynı nitelikleri taşımasını ana koşul bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir ulusun evladı kalmalıyım. Bu nedenle ulusal bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Ulus ve ülkenin çıkarları gerektirirse insanlığı oluşturan uluslardan her biriyle uygarlık gereği olan dostluk ve siyaset ilişkilerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim ulusumu tutsak etmek isteyen herhangi bir ulusun, bu isteğinden vazgeçinceye dek, amansız düşmanıyım.”

M. Kemal ATATÜRK

***

“Ermenileri geri çekerek Müslümanlar aleyhindeki zalimliğe son vereceklerini söyleyen Fransızların bu kez Müslüman halkı katliam eyledikleri son derece dikkate değerdir.”

(11 Ocak 1920)

M. Kemal ATATÜRK

***

Düşmanların bütün çalışması, barış esaslarının kararlaştırılacağı şu sıralarda ülkemizi dışarıda ve içeride güçsüz bir durumda bırakarak istedikleri her şeyi kabul ettirmeyi amaçlıyordu. Geleceğe yönelik çıkarlarını, çeşitli baskılarla bütün dış ülkeleri aleyhimize çevirmekte gören bazı kuruluş ve unsurlarsa tarafımıza yöneltilen bu akımı temelinden yıkmak ve bütün dış ülkelerin ulusumuz lehine, düşüncelerinde değişiklikler olmasına fırsat vermemek için, tümüyle yalan olan en son Ermeni soykırımı uydurmasını düzenlediler ve açıkladılar.
İngilizler, bir yandan dış durumumuzu yeni toplu öldürme iftiralarıyla sarsarak tasarladıkları İstanbul işgalini kolaylıkla uygulayabilecek bir ortam hazırlıyorlardı Anadolu’da yerleşmiş Ermenilerin ve Rumların hükümet emirlerine ve ulusal amaçlara karşı gelmedikçe her türlü saldırıdan korunmaları ve tam anlamıyla mutlu ve rahat bir hayat yaşamaları öteden beri kabul edilmiş bir ana konuydu. Çukurova ve dolaylarında ve doğu sınırımız dışındaki resmi ve resmi olmayan Ermeni güçlerinin dindeş ve ırkdaşlarımıza karşı yapılan cinayete varan saldırıları karşısında bile, ülkemizde yaşayan Ermenilerin her türlü saldırıdan korunmasını sağlamayı pek önemli bir insanlık görev kabul ettik ve Anadolu’nun dış dünyayla ilişkisinin kesik olduğu bu günlerde yüce yurt çıkarlarını amaçlayan önlemler içinde Ermeni halkının esenliğinin korunması gerekliliğini bütün makamlara bildirdik. İşte, İstanbul’un yabancı güçlerce işgalinden bu güne dek geçen acı günlerinde hiçbir dış ülkenin fiili korumasına erişemeyen Anadolu Ermenilerinden hiçbir kişinin, en küçük bir anlamda bile, saldırıya uğramamış olması, bize her nedenle cinayet yükleyen ve çağdaş duyarlılığı kendi tekelinde sanan entrikacı Avrupalıların yüzlerini kızartacak ve milletimizin yaradılışından sahibi bulunduğu insanlık törelerinin yücelik derecesini kanıtlayacak çok önemli bir konudur.

(24 Nisan 1920)

M. Kemal ATATÜRK

***

“Bir uydurma Ermeni kırımı meselesi ve bütün dünyayı aldatmak için yaratılan bu kin ve hırs ürünü propagandaların niteliği hakkında uygarlık ve insanlık dünyasının bir kere daha aydınlatılması ve bu suretle haksızlığa uğramış Türk ulusunun iğrenç ve alçakça bir suçlamadan arındırılması…”

(7 Mart 1920)

M. Kemal ATATÜRK

***

“Hiçbir yerde Ermeni kırımı yapılmakta değildir… Ulusumuz hiçbir yerde hiçbir yabancı unsura nedensiz saldırgan değildir.”

(22 Şubat 1920)

M. Kemal ATATÜRK

***

“Kozan’da birçok Türk’ün kiliseye doldurulduğunun tespit edildiği, Feke ilçesinin 80 Ermenice sarıldığı ayrıca Saimbeyli’ye az zamanda takviye yetiştirilmediği takdirde Türklerin sonunun kötü olacağı bildiriliyor. Silahlı olmayan Ermenilere hiçbir nedenle saldırılmaması emrini de verdim.”

(2 Mart 1920)

M. Kemal ATATÜRK

Söylev’de (Nutuk’ta) Ermeni Konusu

Genel Durum ve Görünüş

“…Ermeni Patriği Zaven Efendi de Mavri Mira Heyeti’yle birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor…”

Ulusal Kuruluşlar, Bunların Siyasal Amaç ve Hedefleri

“…Vilayet-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’nin kuruluş amacı da (tüzüklerinin 2. maddesi), doğu illerinde oturan bütün halkın dinsel ve siyasal haklarının serbestçe kullanılmasını sağlayacak meşru yollara başvurmak, bu illerdeki Müslüman halkın tarihsel ve ulusal haklarını gerektiğinde uygarlık dünyası karşısında savunmak, doğu illerinde yapılan zalimlik ve cinayetlerin nedenleriyle bunları işleyenler ve neden olanlara ilişkin yansız soruşturma yapılarak suçluların hızla cezalandırılmalarını istemek. Yerli halk ile azınlıklar arasındaki anlaşmazlığın giderilmesine ve eskiden olduğu gibi iyi ilişkilerin sağlamlaştırılmasına çabalamak, savaş durumunun doğu illerinde yarattığı yıkım ve yoksulluğa, hükümet katında girişimlerde bulunarak elden geldiğince çare aramaktan ibaretti.

İstanbul’daki yönetim merkezinden verilmiş olan bu direktife uygun olarak Erzurum şubesi, doğu illerinde Türk’ün haklarını korumakla birlikte, Ermeni göçü sırasında görülen kötü davranışlarla halkın hiçbir ilgisi bulunmadığını, Ermeni mallarının Rus istilasına kadar korunduğunu, buna karşılık Müslümanlara pek gaddarca davranıldığını üstelik verilen buyruğa aykırı olarak, göçten alıkonan bazı Ermenilerin koruyucularına karşı yaptıkları kötülükleri, güvenilir belgelerle uygarlık dünyasına duyurmaya ve doğu illerine dikilmiş olan hırs yüklü bakışları etkisiz bırakacak çalışmalar yapmaya karar veriyor…

“…Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’nin kuruluşuna yol açan asıl neden ve düşünce, doğu illerinin Ermenistan’a verilmesi olasılığı oluyor. Bu olasılığın gerçekleşmesinin de doğu illeri nüfusunda Ermenilerin çoğunlukta gösterilmesine ve tarihisel haklar bakımından onlara öncelik tanınmasına çalışanların, bilimsel ve tarihsel belgelerle dünya kamuoyunu aldatmayı başarmalarına ve bir de Müslüman halkın Ermenileri topluca öldüren barbarlar olduğu iftirasının bir gerçekmiş gibi benimsenmesine bağlı olduğu düşüncesi ağır basıyor. İşte bundan dolayıdır ki dernek, aynı gerekçeye dayanarak ve aynı yollardan yürüyerek tarihsel ve ulusal hakları savunmaya çalışıyor…”

Kışkırtmalar

“Beyler, Amasya’da görüşmelere başladığımız 20 Ekim günü, alınan bilgilerin özeti şuydu: İstanbul’da, Hürriyet ve İtilaf Partisi, Askeri Nigahban Derneği ve Muhipler Derneği bir blok kurdular. Bu blokla, Ali Kemal ve Sait Molla gibi kimseler, azınlıkları sürekli olarak Kuvayı Milliye aleyhine kışkırtmaya başladılar. Rum ve Ermeni patrikleri, Kuvayı Milliye aleyhine İtilaf Devletleri temsilcilerine başvurdular. Ermeni Patriği Zaven Efendi, Neologos Gazetesi’nde yayımladığı bir mektupla, son Ulusal Mücadele hareketinden dolayı Ermenilerin göç etmekte olduklarını ilan etti…”

Çürüksulu Mahmut Paşa’nın Demeci

“…Ayan üyelerinden Çürüksulu Mahmut Paşa, Bosphore Gazetesi yazarlarından birine, siyasal durumumuzla ilgili bir demeç vermişti. Mahmut Paşa’nın o tarihlerde, Barış Hazırlıkları Kurulu üyesi olduğunu da anımsarsınız. Paşa’nın 31 Ekim 1919 tarihli Tasvir-i Efkar Gazetesi’nde yayımlanan demecini, 17 gün sonra Sivas’ta okudum. “Ermenilerin aşırı isteklerine hak vermemekle birlikte, sınırlarda bazı düzeltmelerin yapılmasına razı oluruz.” ifadesi dikkatimi çekti. Doğu Anadolu’da Ermenistan lehine toprak ödünlerinde bulunulacağına söz verme anlamı taşıyan bu tümcenin, Barış Kurulu üyesi olan bir devlet adamınca söylenmiş olması, gerçekten üzerinde düşünülmeye ve şaşkınlıkla karşılanmaya değerdi. Bu nedenle 17 Kasım 1919 tarihinde, Çürüksulu Mahmut Paşa Hazretleri’ne yazmayı yararlı saydığım bir telgrafta, demecindeki işaret ettiğim tümceden dolayı, “Doğu Anadolu halkının pek haklı olarak son derece üzgün ve kırgın olduğunu belirttikten sonra, Erzurum ve Sivas Kurultayları’nın kararları gereğince, ulusun Ermenistan’a bir karış toprak terk etmeyeceğini ve üstelik hükümet, böyle acı bir zorunluluğa boyun eğerse ulusun, kendi haklarını bizzat savunmaya kararlı olduğunu ve bunun bütün dünyaya ilan edilmiş bulunduğunu” yazdım ve bu ulusal azim ve kararın herkesten önce, Barış Hazırlıkları Kurulu’nun sayın üyelerince bilinmesi ve ona göre hareket edilmesi gereğini arz ettim…”

Aldatıcı Söz Vermeler, Ağır İftiralar

“Efendiler, İstanbul’dan gönderilen 19 Şubat 1920 tarihli yazıda, “İngiliz Dışişleri Bakanlığı’ndan İstanbul’daki siyasal temsilciliğine gelen ve siyasal temsilcilikçe de resmen hükümete yapılan sözlü bildirimde, padişahlık başkentinin Osmanlı Devleti’nde bırakıldığı bildirilmiş; ancak bununla birlikte, Ermeni katliamının durdurulması ve Yunanlılarla bütün İtilaf Devletleri’nin güçlerine karşı olan tutumumuzun değiştirilmesi istenmiş; tersi durumda barış koşullarının değiştirilmesinin muhtemel bulunduğu da ayrıca ifade edilmiştir.” denilmekte ve kimi hususlar, özellikle “şikayete yol açacak en küçük olaylara bile meydan bırakılmaması” tavsiye edilmekteydi.

Okumaya devam et  ERMENİ FAALİYETLERİ ( 12 TEMMUZ 2016 )

Beyler, bu sözlü vaadin arkasındaki anlam ve amaç ne olabilirdi? Yunanların, Fransızların ve daha başkalarının işgali altında bulunan yurt topraklarından başka, İstanbul’un da alınması kararlaştırılmıştı. Ancak ileri sürülen koşula uyulursa İstanbul’u almaktan vazgeçeriz, mi denilmek isteniyordu? Yoksa Yunanların, Fransızların, İtalyanların işgalleri zaten geçicidir, İtilaf Devletleri yalnız İstanbul’u alacaktı, ancak teklif ettikleri koşula uyarsak onu da bırakacaklardır; anlamı mı çıkarılıyordu? Ya da Beyler, İtilaf Devletleri Kuvayı Milliye’nin işgal bölgelerinde, işgal güçlerine karşı kurduğu cepheleri bozdurmaya ve açtığı savaşları, giriştiği hareketleri durdurmaya, İstanbul Hükümeti’nin gücünün yetmeyeceğini çok iyi anladıklarından, Yunanlar da dahil olmak üzere, İtilaf Devletlerine karşı yapılan saldırının önlenememiş ve aslı olmayan Ermeni katliamına son verilmemiş olduğu bahanesiyle İstanbul’u da mı işgal etmek niyetindeydiler? Daha sonraki olaylar, bu son tahminin doğru olduğunu göstermiştir, sanırım. Ne var ki İstanbul Hükümeti’nin İngiliz temsilciliğinin teklifinden böyle bir anlam çıkarmaya yanaşmamış, tersine umuda kapılmış olduğu görülüyordu.

Beyler, yapılmış olan teklifin ne derece yersiz olduğu hususunda bir fikir verebilmek için, biz de o günlerle ilgili bazı durumları anımsayalım. Kuşku edilmemek gerekirdi ki Ermeni katliamı konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildi. Tersine, güney bölgelerinde, yabancı güçlerce silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cüret alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmaktaydılar. İntikam düşüncesiyle her yanda insafsız bir biçimde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekteydiler. Maraş’taki feci olay bu yüzden çıkmıştı. Yabancı güçlerle birleşen Ermeniler, top ve makineli tüfeklerle Maraş gibi eski bir Müslüman kentini yerle bir etmişlerdi. Binlerce çaresiz ve suçsuz ana ve çocukları işkenceyle öldürmüşlerdi. Tarihte bir benzeri görülmemiş olan bu vahşeti yapan Ermenilerdi. Müslümanlar yalnız namuslarını ve canlarını korumak için karşı koymuş ve kendilerini savunmuşlardı. Yirmi gün süren Maraş katliamında, Müslümanlarla birlikte kentte kalan Amerikalıların, bu olaya ilişkin İstanbul’daki temsilcilerine çektikleri telgraf, bu faciayı yaratanları, yalanlanamayacak bir biçimde, ortaya koymaktaydı.

Adana ili içindeki Müslümanlar, tepeden tırnağa kadar silahlandırılmış olan Ermenilerin süngülerinin baskısı altında öldürülmek tehlikesiyle her dakika karşı karşıya bulunuyorlardı. Canlarının ve bağımsızlıklarının korunmasından başka bir şey istemeyen Müslümanlara karşı uygulanan bu zalimlik ve yok etmek politikası, uygar insanlığın dikkatini çekecek ve onları insafa getirecek nitelikteyken tersinin yapıldığını iddia ederek ondan vazgeçilmesini istemek gibi bir öneri nasıl ciddi olarak kabul edilebilirdi?

Doğu Cephemizde Ermenilerle Savaş Başlıyor

“İstek buyurursanız o günlerin doğu sınırlarımızdaki ciddi işlerine geçelim: Yüksek topluluğunuzca da bilinmektedir ki Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan beri Ermeniler, gerek Ermenistan içinde, gerek sınıra yakın yerlerde, Türkleri toplu olarak öldürmekten bir an geri durmuyorlardı. 1920 yılının sonbaharında Ermenilerce yapılan zalimlikler dayanılmaz bir kerteye (dereceye) geldi ve Ermenistan seferine karar verdik. 9 Haziran 1920 tarihinde, Doğu bölgesinde geçici seferberlik ilan ettik. 15’nci Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa’yı Doğu Cephesi Komutanı yaptık. 1920 Haziranında Ermeniler, Oltu’da kurulan, yerel Türk yönetimine karşı hareketle, o bölgeyi ele geçirdiler. Dışişleri Bakanlığımızca Ermenilere 7 Temmuz 1920’de bir ültimatom verildi. Ermeniler aynı biçimdeki hareketlerini sürdürdüler. Sonunda, seferberlikten üç buçuk – dört ay kadar sonra Ermenilerin Kötek, Bardiz bölgelerinde toplanan güçlerimize saldırmasıyla savaşa başlandı. Ermeniler, 24 Eylül 1920 sabahı Bardiz cephesinden baskın biçiminde yaptıkları genel bir taarruzla başarıya ulaştı.

… Ermeniler geri püskürtülüp girdikleri bölgelerden atıldılar. Ordumuz 28 Eylül sabahı ileri harekete geçti…

Ordu, 29 Eylülde Sarıkamış’a girdi, 30 Eylülde Göle işgal edildi. Ancak bazı nedenler ve düşüncelerle 28 Ekim 1920 tarihine kadar, bir ay, Sarıkamış-Laloğlu hattında kaldı…

Beyler, savaş alanında verilecek buyruğu bekleyen Doğu Ordumuz, 2 Ekim 1920 günü Kars üzerine hareketa başladı. Düşman, direnmeksizin Kars’ı terk etti. Kars, 30 Ekimde tarafımızdan işgal edildi. 7 Kasım tarihinde birliklerimiz, Arpaçay’ına kadar olan bölgeyi ve Gümrü’yü ele geçirdi.

Ermeniler, 6 Kasımda ateşkes ve barış için başvurmuşlardır. Biz de ateşkes antlaşmasının maddelerini, Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla, 8 Kasımda Ermeni ordusuna bildirdik. 26 Kasımda başlayan barış görüşmeleri 2 Ocak’ta son buldu ve 2/3 Ocak gecesi Gümrü Antlaşması imzalandı.

Ulusal Hükümet’in Yaptığı İlk Antlaşma: Gümrü Antlaşması

Beyler, Gümrü Antlaşması, Uusal Hükümet’in yaptığı ilk antlaşmadır. Bu antlaşmayla düşmanlarımızın hayallerinde ta Harşit vadisine kadar uzanan Türk ülkelerini kendisine bağışlamış oldukları Ermenistan, Osmanlı Devleti’nin 1877 seferiyle yitirmiş olduğu yerleri, bize, Ulusal Hükümet’e terk ederek aradan çıkarılmıştır. Doğudaki durumlarda önemli değişikler olması yüzünden, bu antlaşma yerine, daha sonra yapılan 16 Mart 1921 tarihli Moskova ve 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşmaları geçerli olmuştur.

Türkiye’ye Yapılan Barış Teklifleri Arasında Karşılaştırma

Kafkas sınırı:

Sevr’de: Türk – Ermeni sınırının belirlenmesi Amerika Cumhurbaşkanı Wilson’a bırakılmıştır. Wilson, sınır olarak Karadeniz kıyısında Giresun’un doğusundan başlayan, Erzincan’ın batı ve güneyinden, Elmalı, Bitlis ve Van Gölü’nün güneyinden geçen ve birçok noktada Birinci Dünya Savaşı’ndaki Türk – Rus Cephesini izleyen bir hattı göstermiştir.

Mart 1921 teklifinde: Milletler Cemiyeti, bir Ermeni yurdu kurulması için doğu illerinden Ermenistan’a bırakılacak toprakların belirlenmesi için bir kurul oluşturacak, Türkiye bu kurulun kararını kabul edecek.

Lozan’da: Bu konu ortadan kaldırılmıştır.

ATATÜRK’ÜN ERMENİ KONUSUYLA İLGİLİ ÇEŞİTLİ BAŞKA SÖZLERİ :

“Rum, Ermeni gibi unsurlardan ayrı ayrı oluşan birtakım çeteler, adi hırsızlıkla, ara sıra da öldürmelerle meşgul olmuşlar, Rum ve Ermeni sürgünü sırasında bu unsurlardan ortaya çıkan bazı çetelerse siyasal bir kimlik kazanmışlardır. Rusların istilası başlayınca, ülke içinde karışıklık yaratmak için bunlar, Ruslarca da teşvik edilerek denizden de desteklenmişlerdir.

(22 Mayıs 1919)

***

“Ermenilerin siyasal emellerini fiilen elde etmek ve asayişi bozuk göstermek amacıyla Doğu illeri içine çeteler geçireceklerini pek muhtemel görüyorum.

(24 Mayıs 1919)

***

“Ermenilere illerimizi peşkeş çekmeleri de (…) muhtemel bulunuyor. Böyle bir durumda İngiliz birliklerinin Ermenilere öncülük edeceği çok muhtemeldir. …böyle bir durumu biz düşmanlık olarak görüp saymaya, meşru topraklarımızı ve ulusal bağımsızlığımızı kurtarmak için mecburuz…”

(30 Mayıs 1919)

***

“Rum ve Ermeni komitacılarıyla, bunların ileri gelenleri, sürekli olarak bağlantıda bulundukları İngiliz subayları ile bazı Amerikan memurlarından çok yüz buluyorlar.

(5 Haziran 1919)

***

“…Göç ettirme sırasında Merzifon’da esasen çokça kalan Ermenilerin bu kez başka yerlerden de gelenler ve göçten dönenler yüzünden sayılarının sürekli artmakta olduğu Merzifon Amerikan Mektebi’ne getirilen eşya sandıklarının üzerinde “Otoman” (Amerikan) markaları görüldüğünden bunların herhalde silah olduğunda kuşku bırakmıştır.

(6 Haziran 1919)

***

“…İngiliz subaylarınca sevk ve idare edilen ve altı bin kişi oldukları tahmin edilen Ermeni gücünün Nahcivan ve havalisini işgal ettikleri…”

(11 Haziran 1919)

***

“…Bir İngiliz subayı Iğdır’dan Bayezit’e gelerek Mutassarıf’a: “İngiltere himayesinde biçimlenen Ermenistan’a Bayezit dolaylarının da bırakıldığını, bir aya kadar onbeşbin Ermeni göçmeninin, Ermeni düzenli birlikleri korumasıyla, eski yurtları olan Bayezit sancağına sevk edileceğini bildirmiştir…

“…Doğu illerinden bir karış toprağın bile Ermenistan’a bırakılmasının mümkün olmayacağı, bir tek Ermeni askerinin sınırımızın bu yanına geçmesinin ateşle karşılık göreceği…

(12 Haziran 1919)

***

“…Doğu illeri halkının, Ermeni çetelerinin acımasızlığına ve saldırılarına hedef olmuş, en büyük felaketi görmüş bir unsur olmak sıfatıyla, birlik ve özveri gereğini önce takdir ettikleri övünçle görülmektedir.”

(16 Haziran 1919)

***

“…Devlet ve ulusumuzun parçalanması; Ermeni ve Yunan tutsaklığına düşülmesi söz konusudur. Altıyüzelli yıl beylik eden bir ulusun köle konumuna düşmesi kolay bir olgu değildir.

Okumaya devam et  ADALETE GÜVEN GERİSİNİ MERAK ETME SEN!

(6 Temmuz 1919)

***

“Kutlu yurt ve ulusu parçalanmak tehlikesinden kurtarmak; Yunan ve Ermeni emellerine kurban etmemek için açılan ulusal mücadele uğrunda ulusla birlikte özgür biçimde çalışmaya resmi ve askeri sıfatım artık engel olmaya başladı. Bu kutlu hedef için ulusla birlikte sonuna dek çalışmaya mukaddesatım adına söz vermiş olduğum için pek aşığı bulunduğum yüce askerlik mesleğinden bugün veda ve istifa ettim.

(8 Temmuz 1919)

***

“Osmanlı uyruğundan olan Ermeni unsurları, gördükleri teşvik ve yardımın sonucuyla da ulusal namusumuzu yaralayacak taşkınlıklardan başlayarak, sonunda üzücü ve kanlı evrelere girinceye dek küstahça saldırılara koyuldular. Yurdun parçalanması söz konusu ve karar olarak Doğu illerimizde “Ermenistan”, Adana ve Kozan dolaylarında “Kilikya” adıyla yine Ermenistan… Bu ulusun tutsaklığa, kölelik payesine indirilmesi ve sonunda bu devletin tarih sayfasını kapatarak sonsuzluk mezarına gömmek gibi, insanlık ve uygarlıkla ve üstelik ulusluk ilkeleriyle bağdaşmayan emeller kabul ve onay yeri bulmuş ve görülüyor ki uygulama eevresi de başlamıştır. Bir istila fikri besleyen Ermeniler, Nahcivan’dan Oltu’ya dek bütün Müslüman halka baskı ve kimi yerlerde katliam ve yağma yapıyorlar. Sınırlarımıza dek Müslümanları mahva mahkum ve göçe mecbur ederek Doğu illerimize ilişkin emellerine doğru güvenle yaklaşmak ve bir yandan da 400 bin olduğunu iddia ettikleri Osmanlı Ermenisi’ni bir dayanak olmak üzere ülkemize sürmek istiyorlar.

…Ülkemizde külliyetli yabancı parası ve birçok propagandalar cereyan ediyor. Bundaki amaç, pek açıktır ki ulusal hareketi sonuçsuz bırakmak; Yunan, Ermeni emellerini ve yurdun kimi önemli kısımlarını işgal hedeflerini kolaylaştırmaktır.

(23 Temmuz 1919)

***

“Doğuda Ermeniler Kızılarmak’a dek genişleme hazırlıklarına ve şimdiden sınırlarımıza kadar dayanan katliam siyasetine başladı.

(4 Eylül 1919)

***

“Yurdumuz içinde bağımsız Ermenilik oluşturma hedefine yönelik harekata karşı birlikte savunup direnmek esası, meşru kabul edilmiştir.

(11 Eylül 1919)

***

“Ateşkes gününden beri Rum ve Ermenilerin, İtilaf Devletleri’nin teşvik ve himayesi altında nasıl ulusal izzeti nefsimizi yaraladıklarını, ne suretle saltanat ve hükümet hakkını ayaklar altına aldıklarını…”

(17 Eylül 1919)

***

“Ermenilere hiçbir kötü kastımız yoktur. Tersine onların her türlü uyrukluk haklarına tümüyle uygun davranıyoruz. Bunun tersi olarak yayınlar, düzmeceden ve İngilizlerin aldatmacasından ibarettir.

(21 Eylül 1919)

***

“Ateşkes sonrasında hükümetimizin Adana ili ile Antep, Maraş, Urfa sancaklarını bırakma güçsüzlüğünde bulunması, bu yörede Fransız ve İngiliz koruyuculuğu altında Ermeni işgalini ve örgütlenmesini kesinleştirmiş ve bunlar, o il ve sancakları Ermenileştirmek amacı ile bir yıla yakın bir süre çalışma göstermiş.

1. Şimdiye dek yapılan saldırıların türü aşağıda özetlenir:

A. Fransız ve İngiliz görevlileri ile Ermeni komitelerinin ve oralarda bulunan Ermeni topluluğunun açıktan açığa Müslümanların haklarına saldırmaları.

B. Osmanlı topraklarının değişik yerlerinde oturan Ermenilerin buralara göçlerinin kolaylaştırılması ve burada sayılarının artırılması.

C. Yabancı üniformasıyla Ermeni birliklerinin buralara gönderilmesi ve buradakilerle birleştirilmesi.

Ç. Müslüman halkın az zamanda ekonomik ve başka baskılarla yok edilmesi, öldürülmesi ve göçe zorlanması.

D. Aralarına aşamalı olarak sokulan bölücülükle Müslüman halkın yabancı koruyuculuğunu istemek zorunda bırakılması.

(22 Eylül 1919)

***

“Merkezi Erivan olan Ermeni Cumhuriyeti’ne karşı dostça olmayan hiçbir niyetimiz yoktur… Bu yeni devletteki Ermeniler, Ermeni müfreze kumandanının emirleriyle, Müslüman unsuru yok etmek üzere faaliyette bulunuyorlar. Bu emirlerin suretlerini gözlerimizle gördük. Erivan’daki Ermenilerin, Müslümanları yok etme siyaseti güttükleri ve bu kanlı vahşet dalgasının sınırlarımıza dek genişlediği, sınırlarımızın, öbür yandan, ölümden kaçan sayısız Müslüman’la dolu olmasıyla da doğrulanmış oluyor. İngilizler, bu hareketlerin cereyanı sırasında, bir yandan Ermenilerin Müslümanlara karşı tutumlarını teşvik ettiler, üstelik onları bu konuda kışkırttılar, öte yandan Ermenilerin saldırılarını bize sayıp döktüler ve bunları tahammül edilemez hareketler olarak nitelediler ve bu komşu devlete saldırarak misillemede bulunmaya bizi zorladılar. Fakat biz gerçeğin kendini göstereceğinden emin olarak Ermeni tahriklerine katlandık ve İngilizlerin öfkelerini fark etmemiş göründük. Gerçekten, bizi Ermenilere saldırmaya teşvik eden ve böylece kendi bölüklerini o topraklara gönderebilmelerini sağlayacak bir ortam yaratmayı tasarlayan İngilizlerin tutumlarını meydana çıkarabileceğimizi düşündük. İngilizlerin bütün bu manevraları, Kafkasya’yı boşaltmaları mecburiyetini hissettikten sonra, onların subay ve temsilcilerince başlatıldı. Erzurum ve Van’daki Müslümanların ve özellikle sınır bölgelerinde yaşayanların; Ermenistan’da cereyan eden katliama ilişkin her gün aldıkları haberler ve ölümden kaçan ve ağlanacak durumda sığınmacıların durumu karşısında, büyük heyecana kapılmaları çok olağandır.

(24 Eylül 1919)

***

“Adana içlerinde, Ermenilerin Fransızlarca silahlandırıldığı ve Müslümanlarla boğazlaşmaya sevk edildikleri…”

(23 Ekim 1919)

***

“Maraş’a Fransız güçleri girmekte ve oradaki Ermeniler aracılığıyla Müslüman kardeşlerimize karşı bir katliam yürütülmekte oldukları haber alındı.

(1/2 Kasım 1919)

***

“Maraş’tan alınan sağlam malumata göre, Maraş’ı işgal eden Fransız kıtalarının yüzde yirmisi Fransız Cezayirli olup geri kalanı Osmanlı Ermenilerinden oluşan fedailerdir. Bunlar kentte namuslu Müslüman kadınlarına tecavüz etmekte ve Müslüman halka zalimlik ve işkence yapmaktadır. Dükkanlar bütünüyle kapalı, halk heyecandadır.

(7 Kasım 1919)

***

“Küçük Ermenistan teşkiline ve Kilikya dedikleri bölgenin Fransızlarca tümüyle işgaline engel olmak için, mülkiye memurlarının ve askeriyenin el ele vererek Adana ilinde ve bağımsız sancaklarda karşı koyma araçlarını hazırlamaları ve hazır bulundurmaları bütün ilgililere yazıldı.

(10 Kasım 1919)

***

“…Adana’da Fransızlar ve Ermenilerce yapılan zalimliklerin ve saldırıların artmasından dolayı Ermeni zalimliklerini görmek üzere uluslararası bir topluluğun Adana’ya yollanması…”

(16 Kasım 1919)

***

“Adana’da 1170, Toprakkale-Islahiye şimendifer hattı üzerinde 270, Osmaniye-Adana üzerinde 200, Katma’da 300, Kilis’te 600, Antep’te 1200, Maraş’ta 1200 kadar Fransız sömürge ve Ermeni askeri olmak üzere işgal gücü bulunduğu anlaşılmıştır.”

(24 Ocak 1920)

***

“Maraş’ta Fransızlar ve Ermeniler Müslümanları katliam etmektedirler. İnsanlık aleminden bu katliama son verilmesini…”

(25 Ocak 1920)

***

Maraş’ta, Fransız ve Ermenilerce Müslümanların katliamı, insanlığı dehşete düşürecek biçimde sürüyor.

(29 Ocak 1920)

***

“On yedi günden beri Maraş’ta cereyan eden feci ve kanlı olaylara son verilmesine ilişkin uygarlık ve insanlık aleminin duyup öğrenmesi için yükseltilen çığlık ve acının yankılanacak bir yer bulmadığı, hala bu vahşetin sürmesiyle sabit oluyor.”

(8 Şubat 1920)

***

“Adana’da heyecan ve gerginlik artmıştır. Ermeniler, kilise ve okullarda sık sık toplanmaktadırlar. İnekler ve Bahçe Ermenileri, Güller ve Zencirli Müslüman köylerini yağmalamış ve halkını pek vahşice katliam etmişlerdir.

(10/11 Şubat 1920)

***

“Medeniyet maskesine gizlenen Fransızlar ve onların öncüsü olan Ermeniler, Urfa ve dolayında Müslüman halka zalimce katliamlara başlamışlardır.”

(14 Şubat 1920)

***

“Tarihte benzeri görülmemiş olan bu vahşeti yapanlar Ermeniler olup Müslümanlar ancak namus ve hayatlarını korumak kaydıyla direnç ve savunmada bulunmuşlardır. Yirmi gün süen Maraş katliamında Müslümanlarla birlikte kentte kalan Amerikalıların bu olaya ilişkin Amiral Bristol’a çektikleri telgraf, facia nedenlerini, yalanlanamaz bir biçimde ortaya koymaktadır. General Keret’in geri çekilmesiyle sonuçlanan bu muharebelerden sonra Kuvayı Milliye’ye teslim olan kimi savaşçı Ermeni güçlerine karşı hiçbir ceza uygulamayıp tersine onları şefkatli bağrına ve korumasına alan ulusumuzun yüce gönüllülüğünü Maraş Ermenileri de minnet ve şükranla doğrulamaktadırlar. Bu durumda, Ermenilerin intikam düşüncesi ve saldırıları sonucu meydana gelmiş bazı vakalar varsa da bunların sorumluluğunun ulusumuza değil doğrudan doğruya Ermeni milletine ve onun tahrikçilerine ait olmak lazım gelir.”

(20 Şubat 1920)

***

“Bugün Kozan, Haçin (Saimbeyli), Feke gibi bölgelerde fiilen kendisini göstermiş olan Ermeni zalimliğinin bir an önce söndürülmesi gereklidir. Yalnız şu aralar her türlü Müslüman hareketlerini Ermeni kırımı biçiminde göstermek istenildiği anlaşıldığından harekatın her durumda bu gibi yanlış söylentilere ve suçlamalara yer bırakmayacak biçimde yönetilmesi…”

Okumaya devam et  İktidar ve cemaatin ortak olduğu zamanlarda FETÖ’yü bitirme isteği suçtu

(9 Mart 1920)

***

13 Mart tarihli Temsp Gazetesi’nde Lord Curzon Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmada Ermenilere ilişkin ki: ‘Bana öyle geliyor ki siz Ermenileri sekiz yaşında pek temiz ve masum bir kız gibi sanıyorsunuz. Bunda pek yanılıyorsunuz. Çünkü Ermeniler özellikle son vahşice harekâtlarıyla da ne derecelere kadar barbar bir millet olduklarını bizzat kendileri ispat eylemişlerdir.’ ”

(27 Mart 1920)

***

“Fransızlar Maraş ve Urfa’da yaptıklarını Adana’da da yaparak Ermenileri silahlandırıyorlar. Bunlar Müslüman halka saldırıyor. Kozan çevresinde Müslüman halktan toplanan silahlar ve hayvanlar saldırgan Ermenilere veriliyor. Kozan çevresindeki Hamam, Kurtoğlu Çiftliği, Çolak Hasan, Yassıçalı, Mehmet Ağa ve Kabasakal köyleri Ermeni jandarma ve gönüllülerince bütün olarak yakılmıştır. Buçak yakınlarında birkaç köyün daha yakıldığı da haber alınmıştır. Çukurova ve çevresindeki işgal bölgelerinde Fransızların yarattığı durum, Türkler ve Ermeniler arasında karşılıklı olarak bir öç alma duygusunu beslemek ve bunun sonucunda da işgalin kaldırılmasıyla birlikte yerli halkın birbirlerini boğazlayacaklarını dünyaya yayarak amaçlarına varmaktır.”

(31 Mart 1920)

***

Tutsakların hastalık nedeniyle bile olsun elimizde ölmeleri dinsel ve ulusal ahlakımıza uygun düşmedikten başka yurt çıkarlarımızı da gerçek biçimde yaralar.

(13 Nisan 1920)

***

“Adana, Maraş, Antep ve Urfa gibi en eski Müslüman diyarları Fransız subaylarının idaresinde Ermeni kin ve öfkesine, Ermeni ruhunun yırtıcı kabalık ve düşmanlığına yenecek,

parçalanacak bir av gibi terk edildi.”

(09 Mayıs 1920)

***

“Üç sancak’taki Türk halkı, Ermenilerce sürekli olarak katledilmektedir. Ermenilerin böyle hareket ettiklerini Avrupalılar da kabul etmektedirler.

(13/14 Haziran 1920)

***

“11 Haziran öğleden sonra saat üçte bu zavallı halk, Kahyaoğlu Çiftliği’ne vardığında silahlı otuz Ermeni’den kurulu bir çetenin saldırısına uğrayarak erkekler bir eve, çocuklarla kadınlar bir başka eve doldurulmuş, kırk üç erkek, yirmi bir kadın ve sayısı saptanamayan çocuklar kamadan geçirilmişlerdir. Ayrıca, dördü erkek ve on sekizi kadın olmak üzere yirmi iki yaralı vardır. Kadınların kollarını keserek bileziklerini ve küpelerini almışlardır.

Adana’nın 10 km doğusundaki İncirli köyünde 9 Haziran 1920 günü Ermeni çeteleri bütün köy halkını bir yere doldurup bombayla havaya uçurmuşlardır.

(13 Haziran 1920)

***

“Bolşeviklere Azerbaycan’da muhalifler vardı. Onlar bir karşıt hareket yaptılar. Azerbaycan’da bizim kendi arkadaşlarımız vardı. O arkadaşlarımıza İngilizler dediler ki: ‘Bolşeviklerle muharebe ediniz. Türkiye bizimle anlaştı.’ Orada bulunan arkadaşlarımız da ellerindeki gücü çarptırdılar ve tabii yenildiler. Yenildikten sonra biz de işittik. Haber gönderdik, filan ettik. Oysa Bolşeviklerle bu muharebe başlayınca Müslüman halkın katledilmesine başlandı. Ermeniler bundan yararlandı ve sınırlarda bulunan Müslüman halk da katledildi.

(3 Temmuz 1920)

(H. Cem KANIBİR’in Notu : Atatürk’ün; 28 Mayıs 1918-28 Nisan 1920 tarihleri arasında var olabilen Azerbaycan Türk Cumhuriyeti’yle de ilgili bir konuşmasından alıntıdır.

***

“Gümrü’de başlayan barış görüşmelerinin iki ulus için karşılıklı güvenlik ilkesine dayalı bir barış ve bolluk dönemi getirecek bir sonuca ulaşması bizce de pek uygun ve gerekli olduğuna kuşku duyulmayacağı umuduyla Ermenistan’ı artık zararlı dış etkilerden korumaya yönelik yurtseverce çalışmalarınızda kesin başarılar dilerim.”

(29 Kasım 1920)

***

“Ermeniler Van ve Bitlis’i ele geçirince Irak’taki İngilizlerle birleşeceklerinden dolayı bütün Yakındoğu’da İngilizlerin yeri çok sağlamlık kazanacaktır. Rum, Ermeni gibi Batı emperyalistlerinin hizmetçisi olan uluslarla, bu çabalarında direndikleri sürece anlaşma olanağımız yoktur. Yunanistan ancak Türk çoğunluğunun yerleşik bulunduğu İzmir ve Trakya’dan ve İngiliz köleliğinden vazgeçtiği zaman bizimle dost olabilir.

(1 Aralık 1920)

***

“…Gerek Rus gerek Batı istatistikleri bu hususta kanıt olarak yeterlidir. Birkaç yüzyıldan beri doğu illerimizin hiçbir kısmında hiçbir zaman bir Ermeni çoğunluğu olmamıştır. Ve Çarlık yönetimi ya da Batı emperyalistlerince teşvik edilen Türk ve Ermeni halklarının girişmiş oldukları kanlı mücadeleler bir tarafa olduğu kadar, öteki tarafa da can kaybına mal olmuştur. 1917’de Rusların çekilmesinden sonra Ermeni çetelerinin doğu illerimizi ne durumda bıraktıkları bunun yeterli derecede bir ispatıdır. Ermenistan’ı Mezopotamya’da yerleşmiş İngilizlere yaklaştıracak surette uzatmak, Moskova ve Ankara hükümetlerine pek çok nahoş sürprizler yaratmak demek olur.”

(27 Aralık 1920)

***

(Atatürk’ün Bir Gazeteciyle Söyleşi’nden)

Soru – Yakın zamanda Türklerin Ermenilerle katliam yaptıkları iddialarına ilişkin olarak yayımlanan haberler doğru mudur?

Yanıt – Türklerce Ermeniler aleyhinde katliam, uydurulmuş söylentiler ve daha önce yayılmış birtakım yalan ve iftiralardan ibarettir. Bunların kesinlikle doğru olmadığına güvenebilirsiniz. Bu gerçeğin belgelendirilmesi için tarafsız heyetlerin ülkemizde kemal-i serbesti ile soruşturma yürütmelerini memnuniyetle kabul ederiz. Bu meseleye dair Ermenistan’daki Yakın Doğu Amerika yardım heyetlerince verilen en son raporların okunmasını tavsiye eyleriz.

Soru – Türklere Ermeniler tarafından katliam yapılmış mıdır?

Yanıt – Türklere Ermenilerce yapılan zalimlik ve katliam ki Ermenistan üzerine ordularımızca yürütülen harekâtı zorunlu kılmıştır. Harekat oldukça geniş ölçekte gerçekleşmiştir. Buna ilişkin kesin belgelere sahibiz; bu belgelerin suretlerini size ayrıca verdireceğim.

(17 Ocak 1921)

***

Düşmanca ithamda bulunanların sürdürdükleri büyük abartılar dışında Ermenilerin göç ettirilmesi konusu aslında şuna inhisar etmektedir:

Rus ordusu 1915’te bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Ermeni komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni halkını isyan ettirmişti. Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. İkmal ve yaralı konvoylarımız acımasız biçimde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu. Bu cinayetleri işleyen ve saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah cephane ve iaşe ikmallerini, bazı büyük devletlerin daha barış zamanından beri kendilerine kapitülasyonların bahşettiği dokunulmazlıklardan yararlanarak ve bu amaca yönelik olarak büyük stoklar biriktirmeye başarılı oldukları Ermeni köylerinden yapıyorlardı. İngiltere’nin, barış zamanında ve savaş alanından uzak olarak İrlanda’ya reva gördüğü muameleye hemen hemen kayıtsız bir şekilde bakan dünya kamuoyu, Ermeni halkının göç ettirilmesi hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz.

Bize karşı yapılmış olan iftiraların tersine, göç ettirilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan çoğunluğu İtilaf Devletleri bizi tekrar savaşmaya zorlamasaydı evlerine dönmüş olurlardı. Brest Littowsk Ateşkes Sözleşmesi’nin ardından Rusların doğu illerimizi boşaltmaya başladıkları sırada Ermeni çetelerinin yapmış oldukları katliam ve tahribat yeteri derecede herkesin malumudur. Sivas’ta benle görüşmüş olan, sonradan bu bölgeleri ziyaret eden ve buralarda Ermeni çetelerinin davranışları hususunda ayrıntılı gözlemlerde bulunarak daha sonra kendisine bu konuda anlatmış olduğum şeylerin doğru olduğunu bana yazmış bulunan Amerikan Generali Harbord, Amerikan kamuoyunun kendisinden yararlı bilgi edinebileceği bir tanığımızdır. Taşnaklar daha sonra da Kars ve Oltu bölgelerinde Alexandropol (Gümrü) Antlaşması’nın imzalanmasına dek cinayetlerini sürdürmüşlerdir. Milyonlarca Türk’ü binlerce Ermeni’nin egemenliğine terk etmeye kalkışan Wilson projesi yalnızca gülünçtür.

(26 Şubat 1921)

***

“Güneyde Fransızlarla onların silahlandırdığı ve bize karşı kışkırttığı Ermeniler ve doğuda Ermenistan Ermenileri ülkemizin ele geçirdikleri yörelerinde ve işgal edilen sınır ve cepheler çevresinde Müslüman halka çeşitli zulümler uyguluyor ve katliam yapıyorlardı.”

(1 Mart 1921)

***

“Ermeni sorunu denilen ve Ermeni milletinin gerçek olmayan isteklerinden çok, dünya kapitalistlerinin ekonomik yararlarına göre çözülmek istenilen sorun, Kars Antlaşması’yla en doğru biçimde çözüme ulaştırılmış oldu. Yüzyıllardan beri dostluk içinde yaşayan iki çalışkan halkın iyi ilişkileri memnuniyetle yeniden kuruldu.”

(1 Mart 1922)

***

“Doğu’da Trabzon’u, Güney’de Adana’yı içine alacak büyük Ermenistan’dan eser kalmamıştır. Ermeniler, gerçek sınırları içinde bırakılmıştır.”

(13 Ağustos 1924)


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir