Bu iktidar halkın iktidarı değil, bu başbakan halkın başbakanı değildir…Ali Eralp

Mustafa Kemal Atatürk

Devlet ne için, kimin için vardır?
   
Hükümet ne için, kimin için vardır?
   
Görevleri nelerdir?
   
Başbakanın, bakanların, milletvekillerinin görevleri nelerdir?
   
Millete, vatandaşa hizmet etmek, Yüce Atatürk’ün deyişi ile “Kimsesizlerin kimsesi olmak mıdır”, yoksa onları çaresizliğe, kimsesizliğe terk etmek midir?
   
Yokluk, yoksulluk çeken yurttaşının yanında olmak mıdır, yoksa onu limon gibi sıkıp suyunu çıkaran, kölelik düzeninde çalıştıran holding sahiplerinin dizinin dibinden ayrılmamak, onlarla Binbir Gece masallarını andıran iftar sofralarında buluşmak mıdır?
   
Çorba evleri ile, ramazandan ramazana dağıtılan sadakalarla, geniş halk topluluklarının sorunlarını çözmek mümkün müdür?
   
Bir kez daha soralım: Başbakanın, bakanların, milletvekillerinin görevleri nelerdir?
   
Vatanın ulusal zenginliklerini korumak, sanayisini, tarımını geliştirmek, çiftçisini desteklemek, vatanın bölünmez bütünlüğünü sağlamak, yeni yeni fabrikalar, işyerleri açarak, iş imkânları yaratmak mıdır, yoksa parsel parsel vatanı satmak, ormanları talan etmek, dereleri kurutmak, halkın göz nuru el emeği kamu mallarını bir yıllık kârlarına yabancı ve yerli yandaşlara peşkeş çekmek midir?
   
Devletin görevleri Anayasada şöyle tanımlanır:
   
“Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak”la görevlidir.
   
Peki, bunların hangisi ülkemizde gerçekleştirilmiştir?
   
Hangisi uygulama alanına konmuştur?
   
Türk milleti bağımsız mıdır şimdi? Ülkenin “Bölünmez bütünlüğü”ne bağlı kalınmış mıdır?
   
“Kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğu” sağlanmış mıdır?
   
“Kişinin temel hak ve hürriyetlerine” saygı gösterilmekte midir?
   
“İnsanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartlar hazırlanmış mıdır?”
   
Bu sorulara vereceğimiz yanıt kocaman bir “HAYIR”dır…
   
Bu saydıklarımızın hiçbirisi şu anda ülkemizde yoktur.
   
Kimse yarınından ve yaşantısından emin değildir.
   
Çünkü her an, her yerde, nereden geldiği belli olmayan bir kör kurşunla yaşamını yitirebilirsin… Bir anda kanlar içerisinde yere yığılabilirsin…
   
Konuşma, yazma yoluyla, haksızlıklara – hukuksuzluklara, yolsuzluklara direnme hakkın yoktur.
   
Uygar ülkelerde olduğu gibi iktidarın yanlış uygulamalarını protesto edemezsin…
   
Meydanlara, caddelere çıkamazsın…
   
Çıkarsan…
   
Her an, her yerde başından bir gaz kapsülü yiyerek canından olabilirsin…
   
Hükümetin en yüksek makamında oturan memurlar tarafından tekmelenebilirsin…
   
Ya da…
   
Başbakan tarafından tehdit edilip, tokatlanabilirsin…
   
İşbaşındaki iktidarın ekonomik, sosyal, kültürel yanlışlarını, aksaklıklarını yazarak, çizerek eleştirmeye kalkışırsan, hedef gösterilebilirsin, can güvenliğin tehlikeye düşebilir…
   
Bizzat Başbakan, kendisini eleştiren yazarların yüzüne halkın tükürmesini isteyebilir…
   
12 yıllık iktidarında RTE, tüm siyasetini bölme, parçalama, kışkırtma, gerginlik, darbe masalları temelinde kurdu ve sürdürdü. Mazlum ve mağduriyet edebiyatı ile halktan oy aldı…
   
Zaman oldu Başbakan “Yüzde elliyi evde zor tutuyoruz” dedi. Halkın bir kesimini öbür kesime düşmanlık duyguları ile besledi.
   
Zaman oldu, “Eğer şiddet varsa şiddetin karşılığı şiddettir. Bunu herkes böyle görecek.” dedi. (Vatan, 13 Temmuz 2013)
   
Zaman oldu, “Başörtülü kadına işkence yaptılar, camide içki içtiler…” dedi “Kışkırtıcılık”görevine soyundu…
   
Zaman oldu, gençliğin “Dininin ve kininin davacısı” olmasını istedi…
   
Tüm siyasetini etnik ve dinsel ayrımcılık üzerine kurdu.
   
Gerçek mermi kullanarak bir vatandaşımızın ölümüne neden olan polisi “Polis eli kolu bağlı mı kalacak, bir şey yapmayacak mı? Zaten nasıl sabrediyorlar, anlayamıyorum…” diyerek destekledi… Cesaretlendirdi…
   
Şu anda Türkiye’de ABD ve AKP tarafından kirli bir oyun sahneye konulmaktadır. Yüz yıllardan bu yana dostluk ve kardeşlik duyguları içerisinde yaşayan Aleviler ve Sünniler birbirlerine düşman edilmeye çalışılmaktadır.
   
Yüzleri maskeli, bazı karanlık kişiler ve PKK’lılar görev başındadırlar. Ellerinde APO posterleri ile meydanlara çıkıp, taşlı sopalı, Molotof kokteylli saldırılar düzenlemektedirler. Hedef iki toplumu dinsel ayrılık temelinde birbirine kırdırmaktır.
   
Türk milleti bugünkü ortamda yeni yeni tertiplerle karşıyadır. Emperyalizmin “BÖL – YÖNET” kuralı hayata geçirilmek istenmektedir.
   
Ulusunu parçalara ayırıp, sömürgecilere kolay yutulur lokma haline getirmek isteyen, Soma’da önlemsizlik, denetimsizlik yüzünden toplu işçi ölümlerine neden olan iktidar da Başbakan da halkın iktidarı ve Başbakanı değildir…
   
Birliğimizi dirliğimizi bozmaya çalışan, ülkemizi bir avuç terörist bölücüye teslim ederek parçalama girişiminde bulunan iktidar ve Başbakan halkın iktidarı ve Başbakanı değildir… Ve…
   
Önünde sonunda mutlaka suçlular hesap verecektir…
   
Kendi halkına düşman gibi davranan, ölümlere sebep olanları da buradan bir kez daha uyarıyoruz. Sakın AKP’ye ve onun Genel Başkanına güvenip masum halkın kanını dökmeyin… Canını yakmayın… Yeni yeni acılara neden olmayın… Yargılama ve yargılanma günü gelip çattığında onlar kendilerini bile koruyamaz duruma düşeceklerdir…
   
Bu böyle biline…

([email protected])


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir