ZORBALIKLA, DAYAKLA, NEREYE KADAR GİDEBİLİRSİN? Ali Eralp

Mustafa Kemal Atatürk

Recep Tayyip, meydanlardan korkuyor…

Sokaklardan korkuyor…

Sokaklara, caddelere, meydanlara çıkan insanlardan korkuyor…

İşçiden, memurdan, köylüden, esnaftan korkuyor…

Gençlerden korkuyor…

Başbakanlık Müşaviri bile yerde yatan genci tekmeleme gerekçesi olarak “Onu TGB’li olduğu için dövdüm” diyor. Hani derler ya, “Özrü kabahatinden büyük…”  ‘TGB’li insan değil mi?

Yandaşı, Akit gazetesinin Genel Yayın koordinatörü Hasan Karakaya da yerde yatan gence tekme attığı için Müşavir Yusuf Yerkeli’yi kutluyor. Şunları söylüyor:

“Son derece “sakin” ve son derece “beyefendi” bir delikanlı olan Yusuf da, eğer iddia edildiği gibi, bu provokatörü “tekmeledi” ise, gerekeni yapmıştır!..

Tekmelerine sağlık!..

Dedim ya;

“Nush” ve “tekdir” uslanmayan bu tür “provokatör”lere, bazen böyle “kötek” gerekir!..

Tekrar söylüyorum;

Yusuf’un “tekme”lerine sağlık!..”

RTE, Gezi direnişlerini, 19 Mayısları, 29 Ekimleri, 10 Kasımları hâlâ unutamadı…

Rüyalarına giriyor, kâbus oluyor…

Çünkü dünyadaki örneklerini yakından gördü, tanıdı… İktidarların başına ne geldiyse bu direnişlerden geldi…

İşte bu nedenlerle direnen kim varsa, ne varsa hemen oracıkta cezalandırmak, hemen oracıkta boğmak, tehlikeyi başından önlemek istiyor.

İşte bu nedenlerle, direnişin sembolü olan, direniş destanları yazılan meydanları, sokakları, caddeleri, Taksim’leri, Ulus’ları eylemlere kapatmak için tüm polis teşkilatını seferber ediyor…

O da yetmiyor, jandarmayı halkın üstüne salıyor…

O da yetmiyor korumalarına insanlarımızı dövdürüyor…

Korumalar da yetmiyor, bu kez kendisi sıvıyor kolları…

İşbaşına geçiyor. Tehdit ediyor. Direnen insanların direncini, gücünü mahalle çocuklarının korkutma taktikleri ile kırmaya çalışıyor:

 “Sen, bu ülkenin Başbakanına ‘yuh’ çekemezsin, çekersen tokadı yersin…” diyor.

O da yetmiyor, sığınmak için gittiği marketin kapısında bir genci yumrukluyor…

Yani copla, tekmeyle, yumrukla, gazla ülke yönetmeye kalkıyor…

Direnen, başkaldıran, isyan eden insanları gördükçe, daha çok psikolojisi bozuluyor… Sinirleri geriliyor… Düşünme, sağlıklı karar verme yeteneğini kaybediyor…

İstiyor ki herkes önünde el pençe divan dursun.

Kendisini sultan sanıyor çünkü.

Osmanlı padişahı sanıyor…

İstiyor ki herkes ona biat etsin, herkes ona itaat etsin…

Karşı çıkıldığı zaman, “YUH” çekildiği zaman da, soğukkanlılığını yitiriyor. Cesaretini, kabadayılığını kaybediyor…

Çünkü kurduğu “Korku İmparatorluğu“nun çatırdayarak yıkıldığına tanık oluyor ve bu kez de umutsuzluk batağına gömülüyor…

“Nasıl olur, nasıl olur da büyük bir çoğunluğu AKP’ye oy veren Soma halkı bana isyan eder?” diyor…

Hemen saldırıya geçiyor…

Ama zorbalıkla, dayakla, sopayla nereye kadar?

Tehditle, şantajla, korkuyla nereye kadar gidebilirsin?

Polis gücü ile, yalanla – dolanla devlet gemisi yürür mü? Devlet yönetilir mi?

Hiçbir şey bilmiyorsan, “İki Ayyaş” dediğin Atatürk ve İnönü dönemlerine bir bak, devlet nasıl yönetilirmiş, devlet adamlığı nasıl olurmuş, biraz bir şeyler öğren…

Tüm dünya onları örnek insan, örnek komutan, örnek devlet adamı olarak halkına tanıtıyordu…

Şimdi herkes, TV’ler, gazeteler Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı ile alay ediyor, gırgır geçiyor…

Bu yoldan geçenlerin sonu hep hüsran oldu? Yıkım oldu…

Gelin yol yakınken koltuklarınızı, makamlarınızı terk edin. Gerçi terk etseniz de etmeseniz de önünde sonunda yargılanacaksınız. Bu, iki kere iki dört eder kadar kesindir.

Ama artık halk korku duvarlarını aşmıştır…  Engelleri yıkmıştır… Artık onlara coplarınız, gazlarınız, sularınız, TOMA’larınız vız gelmektedir…

Gittiğiniz her yerde yuhalanacaksınız…

Aşağılanacaksınız…

Üniversitelere giremeyeceksiniz, işçilerin, köylülerin, esnafın arasına karışamayacaksınız…

Eğer bir halk onca korumaya, onca polise, onca jandarmaya karşın yine de gözünün içine baka baka “Başbakan istifa”  diye bağırıyor, sokaklara, meydanlara çıkıyorsa ve sen onların şiddetinden, şerrinden korunmak için bir markete sığınmak zorunda kalıyorsan, her şey bitmiş demektir…

İktidarın da devletin de sonu gelmiş demektir.

Bu saatten sonra ne sen bu halkı yönetebilirsin, ne de o halk sana kulluk yapar. Dincilik de yapsan, kömür de dağıtsan bu halkın kalkışmasını önleyemezsin…

Sözünü dinletemezsin…

O kömüre kan bulaşmıştır çünkü…

O kömüre ölümün karası bulaşmıştır…

([email protected])

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir