DEMOKRATİK İSLAM KONGRESİ’NİN ANLAMI

Mustafa Kemal Atatürk

 

Devletin ulus bağlantısından koparılmış milyonlarca Kürt, merkeziyetçi yönetime karşı çıkan HDP çatısı altında, kadının öncülüğünde tüm kitle örgütlerinde ve yönetimlerinde eşbaşkanlık sistemi uygulamasıyla sonuçlarını toplumda daha çok hissettirecek yerel yönetimlerden en ücradaki evlere kadar örgütlenmiştir.
Bu sırada İmralı’da Abdullah Öcalan’ın hükümeti temsil eden heyetle yaptığı görüşmede “Bölgesel Özerk Yönetim Yasası” ve “Demokratik Sivil Toplum Yasası” konusunda mutabakat sağlandığı iddia ediliyor.
Öyleyse bu,seçimle işbaşına gelinmiş  Diyarbakır,Mardin gibi büyükşehirlerde etnik, kültürel ve dini faktörler altında kendi yönetim biçimini bizzat belirleyen Demokratik Toplum Kongresinin yerel parlamentoya dönüşmesi ve Demokratik Özerkliğin bu merkezden yaygınlaştırılmasına anlamına geliyor.
*
İşbu, Demokratik Toplum Kongresi 10-11 Mayıs’ta Diyarbakır’da, Abdullah Öcalan’ın önerisiyle, görünür amacı; egemenlik ve nüfuz alanlarını genişletmek, bütün kesimleri kontrol altına almayı teminen “Demokratik İslam Kongresi” düzenliyor.
Irak, İran, Suriye’den gelen katılımcılar, Öcalan’ın “Çağdaş İslami ümmetin millet birliğini anlamlı buluyorum ama bu asla tek devlet, tek millet, tek bayrak zırvalamaları anlamına gelmiyor. İslami ümmet anlayışı öz itibariyle de ulus devletçilikle bağdaşmaz” mesajı  çerçevesinde;

Kongre İslam coğrafyasında yaşanan sorunları ve Medine Sözleşmesi’ni tartışıyor…


*
Stalinist, dolayısıyla otoriter lâikliği savunan Abdullah Öcalan’ın İslamcılara kongre yapma önerisi, İslamı iki nedenle kullanıyor ve araçsallaştırılıyor ki,
Kongre’nin amaçları bu noktadan itibaren beliriyor.
*
Birincisi; Batılılar,rejimleri ve işleyişlerinde sınırsız uygarlık için oluşturdukları sistematiklerle vicdan ve düşünce özgürlüklerini amaçlayan özgür insanlar yetiştirme geleneğinden geliyor.
Ne ki, Arap Baharı sürecinde İslam coğrafyasındaki islamcı iktidarların devletin rejiminde ve işleyişinde getirdikleri sistematikle  vatandaşlık yerine din, eşitlikler yerine din birliği, adalet yerine insan olmayı öngören siyasal ve sosyo-ekonomik yönetim anlayışının, dinamik bir toplumsal yapının inşa edilmesine olanak tanımayan sonuçlarıyla karşılaşılmıştır.
İslamcılığın tarihinde hiçbir siyasi, ekonomik ve sosyal birikimi, demokrasi kültürüne sahip olmadığı, çevre ülkelerle birbirlerini tamamlayıcı politikalar geliştiremediği,aksine uygulamalarıyla kitleleri  Batı tipi düzenin Müslüman halklara her türlü zulme maruz bıraktıkları fikrinde yetiştirdikleri ve “İslami Cihad” ateşini körükledikleri,bu yüzden İsrail’in güvenliğinin beklemede kaldığını tesbit edilmiş; aşırılığı teşvik eden tüm örgütlerin tasfiyesine karar verilmiştir.

*
O yüzden -mesela,Mısır’da Mursi’nin devrilmesiyle sonuçlanan askeri darbeden bu yana İslamcı teröre karşı savaşılıyor.
Mısır hükümeti teröristler her yerde ve herkes olabilir mantığı ile  Müslüman Kardeşler örgütü ve Kudüs Destekçileri örgütüne aman vermiyor.
Ya da Türkiye’de iktidar, 12 yıldır birlikte devletin icra-yürütme-yargı kuvvetlerini tek elde topladığı, tüm kurumlar ve silahlı kuvvetler üzerinden Türkiye Cumhuriyetine el koyduğu, ekonomik dengeler yeniden düzenlediği, devleti Osmanlı’nın İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kurumları ve kültürel kodlarının çağdaşlaşmasına yönelik politikalarıyla kurumsallaştırdığı,
Bu sürece Türkiye’nin demokratikleşmesi  yaftası astığı, sonuçta devleti; Milli İstihbarat Teşkilatı merkezinden demokratikleşmeyi denetleyen ABD-CIA,Kürtlerin demokratikleşmesini denetleyen İsrail-MOSSAD,askeri denetleyen NATO ile -bir yanda, Başbakan Erdoğan’a -öte yanda,Fethullah Gülen’e bağlı unsurlarca yönetilen
bir hale getirdikten sonra, Gülen Cemaatine amansız bir mücadele açmıştır.
İşte Başbakan Erdoğan,”Bu bir cadı avıysa,evet bu cadı avını yapacağız.Süte karışmış bu pis suyu gerekirse kaynatarak,moleküllerine ayırarak sterlize edeceğiz” diyor.
Her yerde,her ülkede  aşırılığı teşvik eden örgütlerin tasfiyesi sürüyor…

*
5 yıllık İmralı mahkumu Abdullah Öcalan da,kendisiyle görüşmelerde bulunan heyette yer alan CIA ya da MOSSAD unsurlarının verdiği telkinle, “Demokratik İslam Konferansı” tertipleterek  sürece dahil oluyor.
Kongrede İslam’ın özünde var olan içeriğin demokratik olduğu,İslam coğrafyasında El-Nusra, El-Kaide ve IŞİD gibi yapılanmaların İslam’la bağdaşmadığı,Gülen Cemaati gibi örgütlenmelerin İslam’a ve Ortadoğu toplumlarına çok büyük zararlar verdiği vurgulanıyor.
“Ortadoğu’da ve dünyanın değişik bölgelerinde yaşanan etnik ve mezhep temelli çatışmalar büyük bir endişe ve kaygı uyandırmaktadır. Bu durum İslam’ın evrensel barış ve adalet değerlerinden sapması  anlamına geliyor. Halkların barışı ve birlikteliğine zarar veren siyasetlerden derhal vazgeçilmelidir” deniyor.
Kongre’yi takip eden Suriye,Irak,İran’dan gelen delegeler vasıtasıyla demokratik İslamın kavramlaştırmasıyla İslam’ın  temel özelliklerini ortaya konulması ve kendini savunması, farkını ortaya koyması gereği doğrultusunda Kürt örgütlerinin dikkati çekiliyor…
Kürtlerde aşırılığı teşvik eden örgütlerin tasfiyesine yönlendiriliyor…

*
İkincisi;Kongre’de Türkiye siyasi iktidarının “Tek Millet,Tek Bayrak,Tek Vatan” sloganının,Osmanlı Devletinin yıkılması ve halifeliğin kaldırılmasıyla başsız ve karmakarışık kaldığı düşünülen İslam ülkelerinin dini bir çekirdek etrafında toplanmış ümmet anlayışında bir devletler konfederasyonu kurgusunun

bir iktidar dini olduğu, buna karşı;

Farklı kimliklerin ve farklı inançların bir arada nasıl yaşanabileceğine dair bir kurgu geliştiriliyor.*
Medine Sözleşmesi’nde yer alan “Ümmet” kavramının çok kimlikli, çok dilli ve çok inançlı bir anlama sahip olduğu,
Sözleşme’yle Medine’de yaşayan tüm toplumsal grupların müzakereler sonucunda hak ve hürriyetini yazılı garanti altına aldığına işaret edilerek,
Farklı toplulukların başta anadilin kullanılması olmak üzere temel hak ve hürriyetlerini temin ettikleri vurgulanıyor.
Tarih boyunca Kürtlerin, yaşadığı topraklarda din ve ümmet adına üzerine düşen her türlü sorumluluğu ve fedakarlığı yerine getiren kadim halklardan biri olduğundan bahisle,siyasi aktörlerin halkların talepleri karşısında şiddet kullanmaması  isteniyor…

*
Ya Ulus Devlet?
Öcalan,Kongre mesajında “İslami ümmet anlayışı öz itibariyle ulus devletçilikle asla bağdaşmaz” derken,

*
Aşırıcı örgütlerin tasfiyesinde liderliği yükümlenen Ey Batı; Büyük Atatürk “Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasde ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz” diyor…

13.5.2014


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir