HANGİSİ TEFERRUAT?

HANGİSİ TEFERRUAT? - untitled1

untitled2222

HANGİSİ TEFERRUAT?

HÜSEYİN MÜMTAZ

 

                Namık Durukan imzalı, 13 Şubat 2014 tarihli gazete haberinin başlığı şöyle;

“Öcalan rest çekti”.

                Devam ediyoruz;

“BDP Grup Başkanvekilleri Pervin Buldan ve İdris Baluken Meclis’te basın toplantısı düzenledi. BDP, çözüm sürecine yasal zemin kazandırılması amacıyla TBMM Başkanlığı’na 12 maddelik, ‘Toplumsal Barış ve Müzakere Kanunu Teklifi’ sundu. Buldan, teklifin 1 Mart’ta tatile girinceye kadar TBMM Genel Kurul’dan geçirilmesini istedi. Buldan, Öcalan’ın üç talebini ise, ‘Sürecin yasal statüye kavuşturulması, izleme kurullarının oluşturulması ve 8 komisyonla ilgili başlıkların müzakereye açılması’ olarak açıkladı.

                Buldan, Öcalan’la yaptıkları görüşmeyi aktarırken şöyle konuştu:

‘Eğer AKP adım atmazsa bunun siyasi faturası kendi açısından çok ağır olacaktır. Geçmişte Kürt sorununu çözemeyen tasfiye olmuştur’. Sayın Öcalan’ın şu uyarısını buradan paylaşmak istiyoruz. ‘Bugüne kadar 50 bin kişi öldü. Bir 500 bin kişi daha mı ölsün?’ demiştir.

Buldan, Öcalan’ın diğer taleplerini, ‘kendisini ziyaretlerin sıklaştırılması ve haftalık, gerekirse günlük heyetlerin gelmesi’ olarak sıraladı. Öcalan’ın diğer mesajları ise şöyle açıklandı:

Süreç tek yanlı olarak bizim çabalarımızla ilerliyor. Herhangi bir anlaşma yoktur. Bu sürecin bundan sonra gidebilmesi için proje ortaya konulmalıdır.  Toplumsal çerçeve sözleşmesi esastır. Gerekirse altına imza atarız. Sonra Meclis’te hızla yasalaşması gerekir. Son 400 yıllık tüm sorunlar böyle çözülmüştür.

Af demek yanlış olur. Karşılıklı sözleşme yapmamız gerekir. Tek taraflı paket dayatması çözümsüzlüktür. Örneğin yasal çerçeve olmadan Mahmur’dan insanlar nasıl gelecek? Yasa çıkmalı ki çağrı yapabilmeliyim. Yine yasal adım atılırsa Avrupa’dakiler için de çağrı yapabilirim.

Seçime kadar adım atılmazsa bu sürecin çok ciddi boyutlarda, her yönüyle gözden geçirileceğini, önemli kararlaşmaların yaşanabileceğini devletin, hükümetin görmesi, kamuoyunun bu durumu bilmesi gerekir. Buldan, ‘Bu sözler seçim sonrasında ateşkesin sona ereceği anlamına mı geliyor’ sorusuna, ‘Onu Öcalan bilir’ karşılığını verdi.

BDP’nin 12 maddelik yasa teklifinde Toplumsal Barış ve Müzakere Bakanlığı kurulması, Meclis’te kurulacak komisyonlarla ayrımcılığın önlenmesi ve çözüm sürecinin yerli ve yabancı gözlemcilerle izlenmesi gibi öneriler yer alıyor.

                Düzenlemede, toplumsal barışın tesisine yönelik olarak çatışmalı süreç döneminde oluşturulan tüm yapıların kaldırılması istenirken, ‘politik amaçlarla silahlı mücadeleye başvurmuş’ örgüt üyelerinin demokratik, sivil, siyasal ve toplumsal yaşama katmak ve politik amaçları doğrultusunda demokratik mücadele zeminini yaratmak için gerekli düzenlemelerin yapılacağı belirtiliyor. PKK’nın da yasal olarak muhatap alınması istenen teklifte Meclis’te bünyesinde Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Komisyonu kurulması da öngörülüyor.

Teklifte, ‘Barış sürecini korumak için müzakereler yasal olarak koruma altına alınmalı. Süreç yasal zemine taşınmalı. Müzakerelerin taraftarları belirlenmeli, sürecin sekteye uğramaması garanti altına alınmalı. Tarafsız gözlemci heyeti kurulmalı’ deniliyor”.

Vallahi bundan iyisi, Şam’da kayısı..

Mondros filan değil, resmen SEVR..

İnönü’yü Lozan’a boşuna göndermişiz, LOZAN’I boşuna imzalamışız..

Bakanlık istiyor da, Bakan’ın adını vermiyor. Komisyon istiyor, yasal statü istiyor, süre veriyor.

Koruculuğun kaldırılmasını istiyor, silahlı teröristlere siyaset imkânı istiyor, PKK’nın “yasal muhatap” kabul edilmesini istiyor.

Yeri ve yabancı gözlemci istiyor.

Her gün heyet gelmesini istiyor.

Meclise talimat verip, süratle yasa çıkarmasını istiyor.

“400 yıllık sorunların çözülmesi için”, “500.000 kişi daha mı ölsün?” diyor.

Üstelik bunların hepsini “Öcalan” bilirmiş..

Eş zamanlı olarak “BDP Genel Başkanı” Selahattin Demirtaş “Seçimden sonra sadece fuar ya da kültür merkezi inşa etmeyeceğiz. Asıl inşa edilecek şey demokratik özerkliktir. Bu halk artık kendisini yönetme aşamasına geldi. Muhtarlar, mahalle meclisleri vs. Anadilimizde, lehçelerde Arapça, Ermenice, Süryanice hizmet alma noktasına geldi. Bunları yapmak için devleti bekleyemeyiz. Halkımızın ana dilinde eğitimi olacak, ders kitapları olacak. Devleti bekleme zorunda değiliz” diyor..

Bazı gazetelerin bunu “Seçimden sonra özerklik ilan edeceğiz” şeklinde görmesine “düzeltme” getiriyor.

Peki ey okuyucu yukarıdaki lâftan sen ne anlıyorsun?

Yukarıdaki “paketler” daha hazmedilmemişken bir başka haber de ANF’den geliyor.

Terör örgütü PKK’nın yöneticilerinden Sabri Ok, hükümeti yeni bir şiddet dalgası ve ‘savaş’la tehdit ediyor.

“AKP eğer gerçekten ciddi yaklaşmazsa, böyle tek taraflı paketlerle bu sorunun çözüleceğini düşünür ve müzakere yapmazsa, yapılan görüşmelerin hukuki boyutunu netleştirmezse bu süreç tıkanır tabii ki. Tıkanması da yeni bir sürecin başlaması demektir. Bu sürecin adı da ister istemez yeni savaş, şiddet dalgasıdır. Önderliğin tüm çabası bu noktaya gelmeden AKP’yi ciddiyete davet ederek bu sorunu çözmektir.”

Sabri Ok, hükümete yapılması gerekenleri ise şöyle anlattı: “AKP Kürt sorununun çözümünü gerçekten istiyorsa bunun yolu çok nettir. Öcalan’la çok ciddi bir şekilde müzakere yapacaklar. Heyetler bu temelde oluşturulacak. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de heyetler karşılıklı oturup birbirini kabul edecek, gündemlerini belirleyip müzakere yapacaklar”.

Savaş, şiddet, 500.000 ölüm..

Ve Öcalan’ın Kenya’da derdest edilişinin yıldönümünde yine Diyarbakır, Cizre, Yüksekova ve Van’da “gerilim” oluyor.

Ufak bir önerim olacak..

Her şeyi isteyen Öcalan’dan, iyi niyetini ispat etmek için önce şu ÖC-ALAN soyadını değiştirmeyi düşünmez mi? Kimden, neyin öcünü alacakmış?

Asıl isminin ne olduğu, bu soyadını ne zaman aldığı ile filan hiç ilgilenmiyorum.

Soyadını değiştirsin, düşünürüz..

Bir şeyi siz de fark ettiniz mi?

Türkiye’nin başı ne zaman sıkışsa hemen iki konu öne çıkıyor..

1.Karen Fogg ve Sorosçu çocukları ortalığa dökülüyor;2.Kıbrıs meselesinin, hiç olmadığı kadar  “ÇÖZÜ(L)M”e(ye) yaklaştığı pompalanıyor.

Türkiye’nin başı sıkışık mı gerçekten?

Böyle zamanlarda bir şeyi hiç anlamıyorum.

Türkiye’nin başının sıkışık olduğuna hükmeden çevreler; Neden, 1.Bölünmüş Kıbrıs’ı ille de birleştirmeye çalışırken; 2.”Ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütün olan” Türkiye’yi ille de bölüştürmeye çalışıyorlar?

O kadar mı zor durumdayız gerçekten?

Atatürk’ün bir sözünü tekrarlar dururuz; “Mevzubahis olan VATAN’sa gerisi teferruattır”.

Ama artık ciddi ciddi bir karara varmamız lâzım.

“Teferruat” olan “Vatan” mı?

“Gerisi” mi? 17 Şubat 2014

 

 

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ

 

 

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir