ATİNA’DAN YOL BAĞLADIK GİRNE’YE

ATİNA’DAN YOL BAĞLADIK GİRNE’YE - RR

RR

ATİNA’DAN YOL BAĞLADIK GİRNE’YE

HÜSEYİN MÜMTAZ

 

“Yahu nereden çıktı şimdi bu?” demeyin.

Aynen öyle..

Hani biz; “Ortak metin imzalandı, liderler artık görüşecek, Maraş var mı yok mu, bir gece ansızın pat diye müzakereci olan Özersay çapraz çapraz Atina’ya gidip müzakerelerde bulunacak” diye sevinir!, kendimizi avutur, oyalanırken meğer çuval çuval un çoktan elenmiş, cümle elekler de duvara asılmış bile..

Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Kerim Uras tam da 14 Şubat 2014 Sevgililer Günü’nde Anadolu Ajansı’na bir demeç vermiş ve demiş ki; “Kıbrıs’ta çözümün anahtarı doğal kaynaklar”.

Uras bir de son derece “doğal” bir denklem kurmuş ve “AB üyeliğinin anahtarının Kıbrıs meselesinin çözümü olduğunu, Kıbrıs sorununu ise adanın doğal kaynaklarının çözeceğini” belirtmiş.

“Türkiye AB’ye girmeli mi?”yi şimdilik bir kenara bırakırsak; Kerim Uras hakikaten Türkiye’nin AB’ye alınacağını, bunun önündeki tek engelin de Kıbrıs olduğunu mu zannediyor?

Uras çok önemli şeyler söylüyor ve onun için konuyu fazla dağıtmadan sadece konuştukları üzerine yorum yapıp akıl yürütelim..

Güney Kıbrıs Rum yönetiminin (GKRY) hak etse de etmese de AB’ye üye olmasıyla Kıbrıs meselesinin köklü bir değişikliğe uğradığını belirten Uras, şunları kaydetmiş:

“GKRY, Annan Planı’nı reddettikten bir ay sonra AB’ye üye oldu. Ondan sonra da süreç içinde 13-14 olan Türkiye faslının 8’ini bloke ettiler”.

“Rumlar 24 Nisan 2004’deki Planı reddettikten sonra” 1 Mayıs’ta AB’ye üye olmadılar.

Rumların 1 Mayıs’ta AB üyesi olacakları, 12-13 Aralık 2002 tarihlerinde gerçekleştirilen Kopenhag Zirvesinde karara bağlanmış ve 16 Nisan 2003 tarihinde Atina’da Katılım Antlaşması’nın imzalanmasının ardından zaten karara bağlanmıştı.

“Genişlemiş AB” Anayasası’nın onaya sunulduğu 19-20 Haziran 2003 Selanik Zirvesi’nde de Avrupa Konvansiyonu Başkanı Valery Giscard d’Estaing BBC’ye çıkarak “Müslüman Türkiye hiçbir zaman Avrupa Birliği’ne üye olamayacak” demişti.

Kendileri Fransız’dır, söyledikleri şahsi fikri değildir. Değildir ki, bir başka Fransız Hollande’dan da geçen ay “Türkiye’nin AB üyeliğine Fransız halkı karar verecektir” lafını işitmiştik.

Ya Simitis? Selanik Zirvesi’nin ardından ayağının tozu ile Kıbrıs’a uçmuş ve havaalanında uçaktan inerken “Enosis’i gerçekleştirdik” demişti.

Yâni Rumlar Annan Planını reddettikten sonra AB’ye girmediler. Zaten bir hafta sonra giriyorlardı, planı reddetseler de kabul etseler de gireceklerdi. AB zırhıyla hep daha fazlasını istedikleri/isteyecekleri için “Hayır” dediler.

Okumaya devam et  Rumların ve AB’nin Çirkin Yüzü

Nami de şimdi onu söylüyor zaten.. “Annan Planına benzer bir plan gelecek ve muhtemelen acıtacak” diyor.

Konuyu fazla dağıtmadan Büyükelçi Uras’ın söylediklerine dönelim.

“Kıbrıs’ta Türk ve Rum kesiminin anlaşmaya varmaları durumunda Türkiye’nin AB sürecinin önemli bir merhaleye gireceğini” dile getiren Büyükelçi Uras, bu sürecin uluslararası ilişkilerde olumlu, pozitif bir domino etkisi yaratacağını belirtiyor ve “Kıbrıs bizim karşımızda bizi frenleyen ülkeyken bizim içeride bir numaralı savunucumuz durumuna gelecek” diyerek, “öngörülen çözümde Dışişleri Bakanı Kıbrıslı Rum ise Avrupa Birliği Bakanı’nın Kıbrıslı Türk olmasının öngörüldüğünü, Kıbrıs tabelasının arkasında bir Kıbrıslı Türk oturduğu zaman Türkiye’nin AB üyeliğini daha değişik savunacağını, bizi bloke eden ülkenin ise savunan ülke durumuna geleceğini” ifade ediyor…

Durun bir dakika..

Biz iki seneye yakın bekledikten sonra zorla “Ortak Metin” imzalayıp, bir gece ansızın Özersay’ı müzakereci yapmadık mı?

Liderler zaman zaman, müzakereciler her zaman görüşecekler ve karşı başkentlere çapraz çapraz ziyaretler de gerçekleştirerek “anlaşma” hazırlayıp liderlere sunacaklar ve liderlerin onaylayacağı (“Halkımın onaylamayacağı hiçbir metni imzalamam”. Eroğlu) metin referandum için iki halkın ayrı ayrı önüne getirilecek(ti).

Daha doğrusu biz öyle biliyorduk..

Böyle bir sürece hazırlanmış, şartlanmıştık.. Her ne kadar “gizlilik” önerilse de çetin müzakereler sonunda bir metnin ortaya çıkacağını zannediyorduk..

Çok safmışız..

Meğer muhtemel devletin anayasası bile hazırmış..

Ne diyor Büyükelçi?

“Çözümde Dışişleri Bakanı Kıbrıslı Rum ise Avrupa Birliği Bakanı’nın Kıbrıslı Türk olması” öngörülüyor.

“Zaten hazırlanmış/yazılmış” olan Anayasa’da, yasalarda başka neler var?

Liderler, müzakereciler neden ara bölgede yahut çapraz başkentlerde sansasyonel görüşmeler yapıp, basına demeç ve poz verecekler?

Neyi “mış” gibi yapacaklar?

Kaç perde sürecek bu tiyatro?

Bizler bu tiyatronun neresindeyiz?

Figüran bile değiliz..

Uzaktan seyrediyoruz hanımlar, beyler..

Referandum mu?

Torbadan ne çıkarsa onu oylayacağız..

Bize “lütfen” sorulacak, leşi bize sürütecekler, ayıba ortak edecekler..

Büyükelçi geçen ay Batı Trakya’nın İskeçe kentinde yerel bir televizyonun Türkçe haber yayınlamasına azınlık halkın tepkisi yönündeki soru üzerine ise “farkında olmadan” can alıcı bir konuya parmak basıyor.

Okumaya devam et  TUZ KOKUYOR

“Ben spesifik örneklerden hareket etmekten ziyade genel ortama dikkat çekmeyi daha doğru buluyorum. Çünkü her gün yeni bir sorun çıkıyor. Bu da bunlardan bir tanesi. Genel olarak bakıldığında 6 tane AİHM kararı var. Bu, Yunan makamlarının yasakladığı Türkçe sıfatının kullanımı konusunda. Bunlar maalesef uygulanmıyor. AB alanında AİHM kararlarının uygulanmaması bir eksiklik.  Burada Yunan makamları biraz dar bir yoruma gidiyorlar. Lozan’da Türk ismi geçmiyor, Müslüman diyor. Müslüman diyor ve bunu zaten kimse inkâr etmiyor. Herkes Müslüman olmakla iftihar ediyor. Yalnız Müslümanlık bir inanç sistemi, etnik bir tanım değil. Bunun yanında insan Müslüman olur, Türk olur, Müslüman olur, Arap olur. Müslümanlık insanların kendisini tanımlaması için yeterli değil. Modern normlarda bu konuda ısrar etmeyi anlamsız buluyoruz. Fakat maalesef buradaki makamlar henüz o noktada değil. Tabii bu bize göre çok geri bir anlayışı yansıtıyor. Ümit ediyoruz en kısa zamanda buradaki makamlar doğru yolu bulur ve insanların talep ettiği, bu kendi kimliğini özgürce ifade edebilme, istediği dili kullanabilme konusundaki kısıtlamaları kaldırırlar.”

“Kamuoyunun, halkın gönlünün nerede olduğu çok aşikâr. Seçilmiş müftüler bütün camileri doldurup, kontrol ederken ve halk onlara bağlılık ifade ederken, atanmış müftüler bir cuma namazına gidecek grup bulamıyorlar. Bazen müftü tek başına, cemaatsiz ibadetini tamamlamak zorunda kalıyor” diyor.

Azınlığın bir diğer sorunun da eğitim olduğunu dile getiren Uras, azınlık okullarının genişlemesine müsaade edilmediğini, ilave sınıf oluşturulamadığını ve binaların bakımının yapılamadığını bildirirken, “Kitapların gelişinde, öğretmenlerin atanmasında bir takım sorunlar var, üzerine tüm Yunanistan’da olduğu gibi ekonomik sorunlar da geldi. Zannediyorum genel iklim iyileştiği zaman bunlar da süratle düzelecektir” diye konuşuyor Uras.

Zurnanın zart/cart dediği yer işte tam burası.

Biz Kıbrıs Türklerine devletlerinden vaz geçerek Rum çoğunluğun “şemsiyesi” altında AB’ye girmelerini tavsiye ediyoruz.. “Plan” bunu öneriyor.

45 senedir Yunan çoğunluğun “şemsiyesi” altında yaşayan Batı Trakya ve Adalar Türklerinin “hallerini” düzeltemiyoruz, Kıbrıs Türklerinden saklıyoruz.

Neyi itiraf ediyor Büyükelçi;

Okumaya devam et  Bu anlaşma onaylanırsa, Rus turistler Güney Kıbrıs’ı işgal edecek

“Genel olarak bakıldığında 6 tane AİHM kararı var. Bu, Yunan makamlarının yasakladığı Türkçe sıfatının kullanımı konusunda. Bunlar maalesef uygulanmıyor. AB alanında AİHM kararlarının uygulanmaması bir eksiklik.  Burada Yunan makamları biraz dar bir yoruma gidiyorlar” diyor.

Rumların, ileride AİHM kararlarını uygulayacağının garantisi var mı?

Büyükelçi anlaşmalara aykırı olarak “uygulanamayan” din ve eğitim konusunu vurguluyor..

KKTC’de bunun pek problem olmayacağını düşünüyorum. Çünkü şu anda sendikalar sayesinde zaten 1.Eğitim yok; 2.Müdürler-memurlar çocuklarını “karşıda” okutuyor; 3. KKTC devleti Rum lisesinde okuyanlara burs veriyor..

Yâni “uygulanmasa” da pek/hiç fark etmeyecek.

Ve Büyükelçi ne diyor, biliyor musunuz?

“Burada 7-8 Türk dizisi gösteriliyor. Bunlar Yunanistan’ın her köşesinde her eve giriyor. Yunanların Türkiye ve Türk insanına bakışında çok olumluya doğru bir değişiklik meydana geldi. Bu da tabii siyasetçilerin elini rahatlatıyor ve ilişki kurulmasını kolaylaştırıyor. Yunan insanı Türk insanının aslında kendisine ne kadar benzediğini, ne kadar çok ortak noktamız olduğunu ve aslında yıllarca kafalarında büyüttükleri şeylerin pek de önemli şeyler olmadıklarını görmeye başladılar.

Diğer yandan Türkiye’deki aile yaşamını, yaşantıyı aslında AB üyeliğinin ardından kendilerinin kaybettiğini gördüler. Bu da nostaljik bir yaklaşımı getirdi beraberinde. Biz de böyleydik, böyle olmalıyız. ‘Ne güzel aile bağlarımız vardı’ yorumunu çok Yunanlıdan duydum. Dolayısıyla bu dizilerde rol alan sanatçılar da bir nevi büyükelçilik görevi yapıyor ve bizim buradaki işlerimizi gerçekten kolaylaştırıyor.”

                Ne söylediğinin farkında mı acaba Sayın Büyükelçi?

Türk dizlerini seyreden Yunanlılar “Türkiye’deki aile yaşamını, yaşantıyı aslında AB üyeliğinin ardından kendilerinin kaybettiğini gördüler. Bu da nostaljik bir yaklaşımı getirdi beraberinde. Biz de böyleydik, böyle olmalıyız. ‘Ne güzel aile bağlarımız vardı’ “ dediler diyor Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Kerim Uras..

Yâni Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Kerim Uras; Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin AB vatandaşı olduktan sonra “aile yaşamını” kaybedeceğini mi söylüyor?

Hep beraber “Ne güzel aile bağlarımız vardı” ağıtı mı yakacağız AB vatandaşı olunca?

Vesselâm! 16 Şubat 2014

 

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ

 

 

 

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir