INANC VE TOPLUMSAL YASAM

Inanc deryasina dalanlarin ilk karsilasacaklari sey celiskilerdir... Bir hadis veya ayet, baska bir yerde baska bir hadisle veya ayetle curutulur, bir yerde iyi olan, baska yerde kotudur... Sen celiskiler icinde yuzup, kafanda olusan soru isaretlerine cevap ararken, kendilerini yeryuzunde tanrinin sozcusu konumunda belleyenlerin bu celiskilere iliskin sozumona mantik ve bilimsellik zemininde verdikleri cevaplar, sadece ve sadece olusan soru isaretlerini daha da kalinlastirir... - 1526649 10152090208339501 1602263537 n

1526649_10152090208339501_1602263537_n

Inanc deryasina dalanlarin ilk karsilasacaklari sey celiskilerdir… Bir hadis veya ayet, baska bir yerde baska bir hadisle veya ayetle curutulur, bir yerde iyi olan, baska yerde kotudur… Sen celiskiler icinde yuzup, kafanda olusan soru isaretlerine cevap ararken, kendilerini yeryuzunde tanrinin sozcusu konumunda belleyenlerin bu celiskilere iliskin sozumona mantik ve bilimsellik zemininde verdikleri cevaplar, sadece ve sadece olusan soru isaretlerini daha da kalinlastirir…

Mesela bir yerde iyi bahsedilen Yahudiler, baska bir yerde, agac ve taslarin dile gelip, Yahudileri katletmeleri icin muslumanlara cagrida bulundugu Allah’in lanetli bir milleti olarak yerin dibine batirilir veya “dinde zorlama yok” derler, sonra “madem zorlama yok, murtede neden olum cezasi var, inanma-inanmama kisilik haklarina siki sikiya bagli olan temel haklardandir, sirf inancini degistirdi diye kutsal olan yasama hakkini insanin elinden alma modern hukuka aykiri degil mi, boyle bir ilkelligin cagimizda savunulacak tarafi olabilir mi ” diye sordugunuzda, eveler geveler bir suru laf salatasi uydurur, bu celiskiye-ilkellige bir mantik uydurmaya girisirler? Aklini kullanan bir insan icin elbette verilen cevap degersiz bir zirvadir ama ne yazik ki insanlarin pek cogu o hazineden bihaber oldugundan, bu Tanri sozculeri sahtekarliklarina ragmen milletin tepesinde oturmaya devam etmenin sefasini surerler…

Oysa “ne mantigi ne bilimselligi, inancim budur, kendi ic dunyami ve ozel yasantimi ilgilendirir…” deseler amenna saygi duyulur, zira kisilerin ic dunyasini ilgilendirdigi surece inanc mahremdir, bu nedenle de tartisilamaz ve zaten inanci tartismak faydasiz… Ama kalkip da, modern hukuk mantigi ve kavramlarinin icini bosaltip kavram kargasasi yaratarak, felsefe ilkelerini ve diger pozitif bilimlerin sonuclarini carpitarak, inanclarina sozde delil olarak sunmalari ve bu inanclarini toplum yasantisini duzenleyen yasalara esas olmasi gerektigini savunup dayatmaya kalkistiklarinda, artik insanc sorgulanamaz-elestirilmez olmaktan cikar, bizlere bu inanclarini sorgulama, sinama ve elestirme hakki dogar. Ve elbette inanc pozitif bilimlerin terazisine vuruldugunda, alttan bir kagit cekildiginde yerle bir olan iskambil kagidindan kule misali yikilir…

Dunyanin bir tepsi gibi duz oldugunu, gunesin dunyanin etrafinda donup kara bir balciga battigini, insanligin Adem ile Havva’nin cocuklarinin ensest iliskisi sonucu turedigini, koleligi, kadin-erkek esitsizligini, cariyeligi, durmadan savasmayi (cihad) vs.vs.vs..savunan bir inanc nasil bilimsel olabilir, nasil cagimizin medeniyet seviyesiyle celismez?

Islamcilarin, inanclarina bilimsel bir temel olusturma cabasi, yani bu inanclarinin bilimle ve medeniyetin cagimizda eristigi gelismislik seviyesiyle celismedigini ispatlama arzulari beyhude ve ozu itibariyle inancin “iman” ilkesiyle de ters dusen bir cabadir… Zira bilimin temel motifi “suphedir”, din ise kosulsuz “iman”i emreder. Suphe dinin dusmanidir, suphenin egemen oldugu yerde din, dinin egemen oldugu yerde suphe olmaz. Suphe iman zaafiyetine delalettir ve zaafiyetin karsiligi gunahtir… Dolayisiyla dinin bilimle ve bilimsel faaliyetin motifi supheyle  dost olamayacagi aciktir. Yeter ki inanclari ic dunyalari ile sinirli kalsin varsinlar bu nafile caba icinde enerjilerini ve zamanlarini tuketsinler, kimseye bir zarari olmaz. Ama ne yazik ki Islamcilar ic dunyadan cok dis dunya ile ilgililer yani toplumsal yasantiyi kendi inanc ilkelerine gore duzenleme hevesinde ve inaclarini farkliligina ragmen tum topluma kosullar elverdiginde “zor”la dayatmaktadirlar.

Toplum durmadan degisen canli bir organizmadir. Bu nedenle toplumsal yasami duzenleyen yasalarin bu degisime yanit verecek esneklikte olmalari gerekir. Aksi takdirde toplumda kaos ve yikim kacinilmazdir… Oysa ki inanc statiktir yani degisime kapalidir, 1400 yil once ne idise bugunde oyledir ve iddialarina gore (ki her bilimsel kesif sonrasi guncellendigi ve celisen taraflar duzeltildigi halde) ebediyete kadar oyle kalacakmis. Elbette bu haliyle gunumuz toplumsal ihtiyaclara yanit vermesi olanaksizdir… Bu anlamda din ve dunya islerini bir birinden ayiran ve rasyonelligi (akilciligi) esas alan “laik yonetim” bir ideolojik tercih degil, toplumsal yasantinin dayattigi bir “zorunluluk”tur.

Bunun aksini savunmak, yani toplumsal hayati din telellerine dayandirmaya kalkismak, kaos ve toplumsal yikima davetiye cikarmaktir.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir