Siyasette hesap sadece sandıkta sorulmaz…

NECDET BULUZ - islamcilik demokrasi hayir

NECDET BULUZ

 

Başbakan da, etrafı da son yapılan “Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonları” ile ilgili olarak şöyle diyor:

“Kimin ne hesabı varsa, 30 Mart’ta seçim yapılacak, sandıkta hesaplaşırız.”

                                                      Sandık, hiş kuşkusuz demokrasilerde belirleyicidir. Biz de herkesin hür iradesini sandığa yansıtmasından yanayız. Bu ayrı bir konudur. Şimdi, ortada AKP Hükümeti üzerinden yürütülen bir “Yolsuzluk” söylentileri var. Ortada bilgi, belge, kasetler uçuşuyor. Daha önce yapılan operasyonlarda 24 kişi tutuklandı. Yeni dalgalar da geliyor. Ancak, bunlar Başbakan ve taifesi tarafından sürekli engelleniyor. Yargının çalışmasının önüne set çekiliyor.

                                                        Yolsuzluk, rüşvet, vurgun, talan suçtur. Bu suça kim karışmışsa yasalara göre yargılanır. Bunu bugünkü siyasiler de, yöneticiler de yapsa bir şey değişmez. Daha da açıkçası, siyaset sorumsuzluk olmamalıdır.

                                                       Şimdi, muhalefet de, millet de bu yapılan yolsuzluk ve rüşvetten iktidar partisinden hesap soruyor. Millet, sokaklara çıkıp, protesto gösterilerinde bulunuyor. Pankartlarda “Hırsız var” yazıları ve atılan sloganlarda yansıtılıyor. Haklı tepkilere bile polisin tazyikli su, biber gazlı saldırıları sürüyor. Göz altılarla korku salınıyor.

                                                   Şunun altını çizelim:

                                                      Bütün dünya kamuoyunda olduğu gibi, bizim kamuoyunda da yolsuzluklara, talana, rüşvete ve vurguna karşı büyük tepki oluşmuştur. Bu tepkiler hiç kuşkusuz zamanı gelince sandığa mutlaka yansıyacak. Ancak, milletin bu tepkilerini meydanlara, sokaklara çıkarak demokratik hak çerçevesi içinde ortaya koyması kadar doğal bir şey de olamaz. Bugün, bu yapılıyor.

                                                     Görüyoruz ki Gezi eylemlerinde olduğu polisin yolsuzluklara tepki gösterenlere karşı uyguladığı tutum ve davranışlarda da bir farklılık yoktur. Dış dünyada da büyük tepki yaratan bu görüntüler bugünkü iktidarın muhalefete hoşgörülü olmadığını, şiddet ve korkutmadan yana tavrını sürdüreceğini ortaya koyuyor. Bu da hiç kuşkusuz toplumsal barışı yok ettiği gibi, toplumun hızla ayrıştırılmasında da katkı sağlıyor.

                                                       Sandık önemlidir ama siyasette hesabın sadece sandıkta sorulamayacağı da bilinmelidir. Eğer ortada bir yolsuzluk varsa, bunun üstü de örtülmek isteniliyorsa, hesabı da sorulacaktır. Bugün sokaklara, meydanlara taşanlar sandık öncesi hesaplaşmanın içindeler. Hukuk sisteminin önünün tıkanmasının karşısındadırlar. “Suskun bir toplum değiliz” demek istemektedirler. Ortada eğer suç varsa, ceza da kaçınılmazdır. Bugün polisi, savcıları çalışamaz hale getirmek, çıkarılan kararlarla Anayasa’yı hiçe saymak, eğer gerçek suç varda bunların üstünü örtmek tam anlamı ile bir Anayasal suçtur ve bu işleyenler de Yüce Divan’da yargılanırlar.

Anımsayacak olursak MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, konu ile ilgili yaptığı açıklamada “İktidara geldiğimizde bunları Yüce Divan’a göndermek boynumuzun borcudur” diyerek, yapılanların da yaşananların da kabul edilemez olduğunun altını çizmiştir.

                                                      Bugüne kadar adaletten, hak’tan, hukukun üstünlüğünden söz eden Başbakan’ın, şimdi dün savunduklarına karşı bugün savaş açması polis ile savcıları birbirine düşürmesi ülkeyi siyasi ve ekonomik açıdan çıkmaza sürüklüyor. MHP Genel Başkan Yardımcısı Celal Adan da konu ile ilgili açıklamasında “Başbakan bundan böyle adaletten bahsedemez” demiştir. Yazımızı Adan’ın bu konudaki sözleri ile noktalamak istiyoruz:

“Sayın Başbakan canhıraş bir biçimde yolsuzluğun üstünü örtmeye çalışmaktadır. Ancak bunu yaparken, rüşvetin üstünü örtmeye çalışırken, Türkiye’nin kurumlarını tarihte görmediği biçimde birbirine düşürmektedir. Savcı ile polisi birbirine düşüren bir Başbakan Türkiye’ye hiçbir şey vaat edemez. Kendi bakanlarının, bürokratlarının yolsuzluğunu örtmeye çalışan bir Başbakan bundan böyle adaletten bahsedemez.
Artık görülmüştür ki Sayın Başbakan dönülmez akşamın ufkundadır.
Ne AKP’nin, ne Sayın Başbakan’ın ne de Hükümet’in; bundan böyle Türkiye’ye vereceği hiçbir şey yoktur. Bir devletin, bir milletin omurgası olan adaletle oyun oynayanlar; bir gün gelir o adalete sığınırlar. Adaletten hiç kimse kaçamaz.

Sayın Başbakan her sıkıştığında olduğu gibi yine mağdur edebiyatına sığınmıştır. Sözüm ona ” bu mücadele istiklal mücadelesi imiş! ” Lütfen birisi Sayın Başbakan’a şunu hatırlatsın: Türkiye’nin istiklali bundan sonra sadece adalet mücadelesi ile mümkündür. Hırsızı koruyanlar, hatta bunun için bir gecede polis teşkilatını dağıtanlar; adalet mücadelesi veremez. Bunlar adalet soyguncusu, adalet kapkaççısıdırlar.
Sayın Başbakan muhalefetle uğraşacağına, muhalefeti takip edeceğine; hırsızlarla, rüşvetçilerle, yetimin hakkını yiyenlerle uğraşsaydı kendisi için de, millet için de daha hayırlı olurdu. Bir gecede çıkarılan ve hırsızı koruduğu açıkça belli olan değişiklik neyin nesidir? Dünyanın neresinde savcıların eli kolu bağlanır?
Açıkça soruyoruz; Sayın Başbakan bilmediğimiz daha hangi rezaletlerin üstünü örtmektedir?”

e.mail: [email protected]