DAVUTOĞLU’NA GÜNDEM

21.11.2013 - DAVUTOGLU

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran’ın Arak’ta bulunan su reaktöründe plutonyum üretmeye başladığı iddialarından endişeyle ABD Başkanı Barack Obama ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile telefonda görüşüyor, iki lideri İran’la bir anlaşma imzalamamaları için ikna etmeye çalışıyordu.
Bir süre sonra Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Washington’daki temasları çerçevesinde ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile bir araya geldi.

*
İran’la BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi ve Almanya (5+1) arasında yürütülen Cenevre müzakerelerinin ikincisi de sonuçsuz kalmış-ancak, görüşmelerin olumlu geçtiğini belirten taraflar,yeni bir toplantı konusunda anlaşmaya varmıştı.
ABD Dışişleri Bakanı Kerry, Obama’nın hedefinin İran’ın nükleer silah elde etmemesi olduğunu vurguluyor,”İran ile karşılıklı güven inşa etmeye çalışıyoruz,İran’ın programının barışçıl olduğunu ispatlaması gerekiyor.Arak’ta plutonyum üretmeye başladığı iddialarının çözüme kavuşturulması konusunda kararlıyız “diyordu.

*
Hâlâ süren toplantı,”Cenevre müzakerelerinde anlaşma sağlanamasa da bu noktaya kadar ciddi ilerlemeler oldu” noktasındadır.

*
İsrail, tecrübeli eski bir nükleer müzakereci Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin olumlu mesajlarına rağmen İran’ın, nükleer enerji ve nükleer silahlarla ilgili programından,İsrail ve Suudi Arabistan’a karşı politikasından vazgeçtiğine ilişkin bir belirti alamayınca şüpheye düşüyor.
Arak’ta bulunan ağır su reaktörünün 2014’ten önce üretime geçmeyecek olmasına rağmen, reaktörün nükleer silah üretiminde kullanılacağını savunuyor.
Başbakan Netenyahu -bu yüzden, İran’ın reaktörün demontajını yapmadan bir anlaşmanın hata olacağından yanadır; mutlaka yaptırımların sertleştirilmesi ya da “savaş” tarafında duruyor…

*
Hele,dini lider Ayetullah Ali Hamaney’in nükleer görüşmelerle ilgili İran’ın nükleer haklarından tek bir ödün bile vermeyeceğini belirtmesi,
Ya da Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin “Bizim için kırmızı çizgiler geçilemez. Uluslararası hukuk çerçevesinde uranyum zenginleştirme de bu konulardan birisidir. Umarım Batı İran’ın sunduğu bu tarihi fırsatı kaçırmaz”,
Ya da, Devrim Muhafızları-Besic Birlikleri Komutanı General Rıza Nagdi’nin,”Biz Ayetullah Humeyni’nin İsrail’in yeryüzünden silinmesi hedefine bağlıyız” ifadeleri, İsrail’in hop oturup hop kalkmasına neden oluyor.

*
İsrail’in altı ülkeyle İran arasında Cenevre’de düzenlenen müzakerelerden olumlu sonuç beklentisi azaldıkça -giderek, savaş sözcüğü daha çok dillendiriliyor.
İran’ın bölgedeki en önemli müttefiki Suriye’nin füze kapasitesinin yarı yarıya azaldığı, Hizbullah’a stratejik silahların transferinin engellendiği düşünülüyor.
Üstelik Suudi Arabistan’ın hava sahasını açmaya ikna edildiği söyleniyor!

*
Fakat İran’ın nükleer programıyla ilgili müzakerelerde ağırdan almasında, BM Güvenlik Konseyi’nin 2118 sayılı kararıyla Suriye’de kimyasal silahların imha edilmesi -sonra,Cenevre II Barış Konferansının toplanması, ilerleyen süreçte Suriye’de işlenen hukuk ihlallerinden Esad rejimi kadar muhalif tarafların, teröristlerin,bunları destekleyen ülkelerin paylarını üstlenmeleriyle yeni Suriye’nin kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın alınması ve Sünni-Şii ekseninin lağvedilmesi sürecinin çok ağır ilerlemesinin payının da olduğu kabul ediliyor.

*
İşte, Beyrut’ta İran Büyükelçiliğine El Kaide’ye bağlı bir grubun üstlendiği 123 kişinin ölümüne,140 kişinin yaralanmasına neden olan saldırı;Şii eksende İran’ı endişelendiriyor.
Öte yanda,Suriye’deki iç savaşta Sünni devletlerin desteğinde El Kaide terör örgütü ve türevlerinin ortadan kaldırılmamaları halinde, Ortadoğu’nun parçalanmasına neden olacağının anlaşıldığı-üstelik,bunların Batıyı,Rusya,Çin ve İsrail’e tehditleri açıkken -ne, Ortadoğu’da barıştan- ne de, İsrail’in güvenliğinden bahsetmenin anlamsızlığı da biliniyor.

*
O yüzden, İsrail; Cenevre II ile yeni Suriye’nin kurulması sürecine -hem, Batılı güçler adına “Musul-Kerkük Sorunu” merkezinden- yaşadıkları Irak, Türkiye,Suriye ve İran coğrafyalarında petrol ve gaz akışının Doğu Akdeniz su yollarından serbest olarak yapılmasına alan hazırlayan -hem de,bu alanlar üzerinde kendi adlarına Kürdistan Sorununa çözüm arayan Kürtlere ivme veriyor.
ABD ise İslamcı söylemlerle Cenevre II’nin Esad’sız toplanması ve Suriye işlenen hukuk ihlallerinde bütün vebalin Esad’a yüklenmesinden yana olan-aksi takdirde,
“Bosna Halkı, insanlık suçu işleyenlerle aynı masada oturmayı kabul etmişti. Fakat geçen yıl yapılan görüşmelerde şöyle bir şey ortaya çıktı: Ellerine kan bulaşmış insanlarla aynı masaya oturmak istemediler ve onları görüşmeden uzaklaştırdılar” formülüyle konferansı sonuçsuz bırakmakla tehdit eden Türkiye’ye!

*
ABD ve İsrail Cenevre II Konferansı ile başlayacak sürecinin tıkanması ya da İran’ın nükleer programını askeri usullerle engellemek üzere,
Ortadoğu’nun yeniden belirlenmesinin kilidi olan -ya da,Irak Merkezi hükümeti ile Irak Kürdistan Federe Devleti arasındaki toprak sınırını ve İran’ın bölgedeki hukukunu belirleyen Irak Anayasası’nda 140.maddesini ele alıyor.
140.madde Kürt Yönetimi sistemine dahil olmayan yerleşim alanlarının ve Musul-Kerkük sorununu bağlayan durumun referandumla netleşmesini öngörüyor.

*
AKP iktidarı, “Çözüm Süreci” başlığında Kuzey Irak Kürt Yönetimi üzerinde sosyo-ekonomik ve siyasi avantajlarını kullanarak petrol ticaretine -karşılığında güya, Musul-Kerkük’ten ekonomik yayılmaya heveslendiriliyor ve Irak Anayasasının 140.maddesi zorlanıyor.
Kuzey Irak Kürt Yönetimi lideri Barzani’de Irak Kürdistan ile Federal Irak arasında sınırı belirleyen 140.madde ile bağımsızlık girişimine hazırlanıyor-ki,hem Federal Irak Hükümeti hem İran telaşlanıyor.

*
Ne ki,AKP iktidarı Suriye’de vebal ödemenin korkusuyla -şimdi, girdiği bu yolda pek hevesli görülüyor.
Enerji Bakanı Taner Yıldız, Kuzey Irak petrolü konusunda Bağdat yönetiminin endişelerini gidermek üzere,”petrol gelirlerinin bir Türk kamu bankasında toplanması, buradan Bağdat’a günlük olarak dekont gönderilirken, gelirlerin yüzde 83’ü Bağdat’a, yüzde 17’si bölgesel yönetime dağıtılması ” yönünde bir formülü Irak Federal hükümetine sunuyor.
Yıldız,”Biz,yaptığımız işlerle Irak’ın normalleşmesini sağlamaya çalışıyoruz. Türkiye 200 kilometre uzaklıktaki kaynağa kayıtsız kalamaz. Irak ile çözümde buluşulması gerekir” derken,bu yaklaşıma Irak’ın ve İran’ın ne diyeceği merak ediliyor.

*
Basın toplantısında, Ahmet Davutoğlu kendine özgün İslamcı algısı ve uslubu ile ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile yukarıdaki konulara değindiklerini söylüyor.
Bakan Kerry’e Türkiye ve ABD olarak çok geniş çaplı bir ortaklığa sahip olduklarını, ABD Başkanı Barack Obama’nın da bu ortaklığı, ‘model ortaklık’ olarak tanımladığını ve model ortaklığın sonsuza kadar süreceğini ve sorunların çözümünde uluslararası toplumun en temel değerlerinden biri olacağını ilettiğini vurguluyor.

*
Halbuki, ABD’nin Irak savaşı günlerinden beri -gerek, Irak -gerek, Musul-Kerkük üzerindeki siyasetini yürütebilmek için Kürtleri,
Türkiye’nin ise Lozan antlaşmasından beri kendine ait olduğunu savunduğu Musul-Kerkük’ü garantiye alabilmek için Kuzey Irak Kürt Yönetimini denetimi altında tutup bölge politikalarında söz sahibi olunması bileşkesinde;
ABD’nin geliştirdiği ve İslamcı AKP iktidarını ortak ettiği “Osmanlı’nın ardından Türkiye’nin İslam toplumlarına ekonomik güç olması”,”Suriye ve Irak jeopolitiğinde bölgeyi kazanan petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanır” projeleri çoktan çökmüş,Türkiye model ülke olmak konumundan düşmüştür.

*
Kürtler -şimdilerde,Türkiye’yi güneyinden Suriye Kürdistan’ı ve Irak Kürdistan’ı ile kuşatıyor, Türkiye Kürdistan’ı için devleti zorluyor.
İslamcı Davutoğlu’nun “model ülkesi Türkiye” hükümeti -mutlaka, Suriye’de hukuk ihlallerinden uluslararası cezaya gitmesiyle ilgili çeşitli ülkelerin hükümetleri ve kamuoylarının baskısındadır.
İşte Washington Post Gazetesi Türkiye’nin Suriye yönetimini düşürme eylemini hızlandıracakları zannıyla kendi toprakları kanalıyla Suriye’ye sızmak ve silahlı terör grupları yanında savaşmak için dünyanın dört bir yanından binlerce militanın yığılmasına bir yıldan fazla bir zamandır göz yumduğunu ancak bunun kendisine aksi sonuçlar getirdiğini yazıyor.

*
Bir diğer ihtimal olarak da, Türkiye “Büyük Kürdistan” la hukuku çiğnenen Irak Federasyonu ve İran’la savaşa yürüyor.
Türkiye’nin bu iki hedefe yönelişinde ABD- şimdilik, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na Türkiye’nin Çinli bir firmayla yaptığı füze anlaşmasından hareketle,Türk firmalarını çeşitli ambargolarla karşı karşıya bırakabileceğinin gözdağını veriyor.

21.11.2013