Enver Paşa’nın hayatının en ilginç yanlarından birisi de hiç şüphesiz onun Türkistan’da yürütmüş olduğu hürriyet mücadelesidir. Bu mücadele, tamamen Alperence, serdengeçtice ve belki de tamamen tarihe bir kahramanlık destanı bırakmak istercesine yapılmıştır. Çünkü soyunmuş olduğu mücadele, onun bir başına altından kalkamayacağı kadar büyük bir mücadele idi ve etrafında ne bir mücadele gücü vardı ne de görüş birliği. Her grup kendi başına Ruslara karşı mücadele ediyordu. Enver Paşa ise her ne kadar “Buralar benim ata yurdum” dese de gerçekte Türkistan’da bir yabancı idi ve etrafında ancak bir avuç Türk Serdengeçtisi vardı.
“Enver Paşa’nın, Türkistan millî mücadelesinde aktif olarak savaş meydanlarında boy göstermesi, Türkistan tarihinde de Türklük dünyasında da eşine rastlanmayan büyük bir hadisedir. Türkistan milli mücadelesine yeni ufuklar ve yeni ümitler kazandıran Enver Paşa, mücahit liderleri için büyük meşale olmuştur. Başka bir Türk ülkesinde doğmuş, Osmanlı Devleti ordularının başkumandanı ve nihayet Osmanlı Devleti’nin savunma bakanı olmuş bir şahsiyetin, askeri yönden bir mağlubiyete düşmüş olsa da, Türkistan’da yaptığı faaliyetten dolayı gurur duyması, takdire şayandır.
Doğudaki Müslüman halkların kurtuluşu uğruna Bolşevik propagandasından etkilenen Enver Paşa, Moskova tarafından kendi şahsiyetinin istismar edildiğini fark edince, Türk dünyası için bir ölçü olarak gördüğü Türkistan’ın kaderine ilişkin acı tecrübeler ediniyordu. Büyük bir vakar ve haysiyet ile Türkistan’ı Rusya’dan kurtarma görevini üstleniyordu. Özgürlük mücadelesinin bütün liderleri, İbrahim Bek gibi birkaç kişi hariç, ona karşı saygı duyuyorlardı. Savaş tecrübesi olan, dünyaca tanınmış askeri bir şahsiyetin, Türkistan’da askeri malzemenin yetersizliğine rağmen, Mücahitlerin Ruslar’a karşı sürdürdükleri savaşta başkumandanlık görevini üstlenmesi, Türkistan milli mücadelesi için büyük bir gurur vesilesi olmuştu. Enver Paşa Türkistan’da ve özellikle Doğu Buhara’da birçok mağlubiyet almış, fakat hiçbir zaman ümitsizliğe düşmemiştir. Sovyetlerin istihbarat biriminin kalleşliğine kurban gitmiştir. Onun ölümünü görenler, kurşunlar ona isabet ettiğinde atından yere düşerken “Allah” diye bağırdığını ifade ederler.
Kuzey Kafkasya’nın eski savunma bakanı Ali Kantemir, Enver Paşa’nın Türkistan için önemi hakkında haklı olarak şunları yazmaktadır. “Türkiye’de onun hakkında ne düşünülürse düşünülsün, Enver Paşa her Türkistanlı tarafından saygıyla anılır. Türkistanlılar onu çok sevmiş ve saymışlardır: Enver Paşa yabancı bir ülkede değil, kendi anavatanında kardeş vatanda, Türkler ve Türklük için ölmüştür. Enver Paşa 42 yıllık hayatının 10 ayını Türkistan’da, Türkistan’ın gelecekte bağımsızlığına kavuşması inancı ile, özgürlük mücadelelerinin birliğini sağlama çabası ile ve hiç yorulma bilmeyen savaş azmi ile yaşamıştır.”(40).
Bilindiği gibi Türk Cumhuriyetleri arasında bugün için en az ilişkide olduğumuz ülke Özbekistan’dır. Her nedense adı İslam (İslam Kerimov) olan bir lider tarafından yönetilen bugünkü Özbekistan’da Türkiye’ye karşı bir güvensizlik hakimdir. Özbeklerin, Anadolu Türklüğü’ne karşı güvensizlik duymalarının bir başka örneği de 1920’li yıllarda Türkistan’da yaşanmıştır. Türkiye’den şu veya bu sebeple ayrıldıktan sonra Türkistan’a giden ve oradaki istiklal mücadelesinin başına geçerek Ruslar’a karşı büyük başarılar kazanan Enver Paşa’nın bu başarılarını hazmedemeyen Buhara’daki komünist liderlerden Alimcan Akçurin, 1922 yılının Mart ayı içinde Enver Paşa’ya göndermiş olduğu bir mektupta şunları yazıyordu, “Siz Türksünüz ve ülkeniz düşman işgali altında. Askeri gücünüzü orada kullanırsanız, sizin için daha iyi olur.”(41).
Akçurin’in bu sözlerinden hem tıpkı bugünkü Özbekistan Lideri İslam Kerimov gibi (İslam Kerimov, Özbek kültürünün Türk Kültürü kadar İran kültürü ile de akraba olduğunu söylemektedir) Türk kimliğini kabul etmediği, hem de Enver Paşa’yı tehdit ettiği anlaşılmaktadır.
Belcivan Bölgesi’nde bulunan Çeken Köyü’nde 30 arkadaşıyla birlikte Ermeni asıllı Ağabekov idaresindeki Çeka (KGB. nin çekirdeğini teşkil eden örgüt) birliklerine karşı yalınkılıç saldıran Enver Paşa, arkadaşlarıyla birlikte şehit olurken Özbekistan’daki Lakay Aşireti’nin reisi İbrahim Bek Lakay, 700 atlısıyla birlikte sadece 50 km. ötededir. Enver Paşa kendisinden “Ruslar bize saldırdılar. Kaçmak zorunda kaldım. Denov’a geldim. Rica ederim yardım et!” şeklinde adeta yalvarırcasına yardım isterken, İbrahim Bek Lakay “Gitmek istemiyordum. Göktaş’taki Rengendağ’a gittim. Savaşmayı bırakmıştım artık.” şeklinde itiraflarda bulunarak bir manada ihanet olmasa bile, işi ağırdan aldığını belgelemiştir.
İbrahim Bek Lakay daha sonra Enver Paşa’nın yardımına gitmiştir, ancak iş işten çoktan geçmiş, yolda Enver Paşa ve arkadaşlarının şehadet haberi gelmiştir. Bu davranışları yüzünden İbrahim Bek Lakay, yurtdışındaki Özbek muhalefeti tarafından Enver Paşa’ya kişisel kıskançlık ve çıkarları yüzünden ihanet etmekle suçlanmıştır. Türkistan’da Enver Paşa’ ya karşı savaşan Kızıl ordu birliklerinin komutanlarından Albay Vasilyevski “Orta Asya’da Basmacı Hareketi’nin Aşamaları” isimli incelemesinde İbrahim Bek Lakay’ın tutumu hakkında şu bilgileri vermektedir: “…1922 yılının ortalarında Afganistan’da sürgünde yaşayan Buhara Emiri’nin yetkili temsilcisi Lakay İbrahim Bey geldi ve büyük bir olasılıkla, Enver Paşa’nın Türkistan’daki nüfuzunun artmasından korkarak askeri operasyonları onunla birlikte koordine etmek istemedi… Bizim bu zaferimizin kazanılmasında basmacılarla Korbaşılar arasındaki anlaşmazlıkların büyük rolü var. Kırgız Müettin ve Özbek Korbaşı İsrafil arasındaki silahlı çarpışmalar, Enver Paşa ile İbrahim Bek Lakay arasında da liderlik mücadelesi, basmacıların gücünü hafifletiyordu.” Bu itilaflar, kabilecilik ayrımlarının doğurduğu kavgalar olmasa Kızılordu belki de Türkistan Azatlık savaşının ateşini kolay kolay söndüremeyecekti. Enver Paşa bunun bilincindeydi(42).
Ne var ki Türkistan bağımsızlık hareketleri başarıya ulaşamadı ve Ruslar, bütün Türkistan’ı işgal etti. Başarısızlığın başlıca sebepleri arasında korbaşı denen liderlerin kendi aralarında düzenli bir birlik ve merkezi bir kumandanlık kuramamaları, savaşlarda tank, uçak, top ve zehirli gaz gibi silahlar kullanan Ruslar’a karşı mücahitlerin makineli tüfeklerinin bile olmayışı ve nihayet dışardan yardım alamamaları zikredilebilir(43).
Burada bir parantez açarak, Dr. Baymirza Hayit tarafından destansı bir şekilde kaleme alınan ve Türkistan Milli Mücadelesini anlatan “Basmacılar” isimli kitapta, Enver Paşa ile İbrahim Bek Lakay’ın isimlerinin yan yana kullanılmakla birlikte, aralarındaki rekabeti anlatan bazı cümleleri birbirine ekleyerek hem bu rekabeti, hem de Enver Paşanın acıklı mücadelesini gözler önüne sermek istiyorum:
Enver Paşa ve beraberindekiler, 28 Kasım (1921) da, fanatik bir emir taraftarı, fakat cesur askerleri olan İbrahim Bek’in sahasına, yani Karamendi köyüne gelirler. Bir sonraki gün Aral köyüne ulaşır ve orada Ali Merdan Toksaba’nın bir gün misafiri olarak kalırlar. Paşa, 20.000’den fazla askeri bulunan İbrahim Bek ile Ruslar’a karşı savaşın problemleri hakkında mutlaka görüşmek istiyordu. 30 Kasım 1921’de Paşa’nın bulunduğu evin etrafını İbrahim Bek’in adamları çembere alırlar. Bir sonraki gün İbrahim Bek bizzat Paşa’ya gelerek ona hoş geldin der ve gider. Biraz sonra İbrahim Bek tarafından beş kişilik bir heyet gelir, Paşa’dan ve maiyetinden silahlarını teslim etmelerini ister… 1 Aralık 1921’de Paşa’nın refakatçileri silahlarını teslim etmek zorunda kalırlar. Yalnız Paşa ve Hacı Sami’nin tabancalarını üzerlerinde bulundurmalarına müsaade edilmişti. Böylece Paşa İbrahim Bek’in esiri oluyordu… İbrahim, Enver Paşa’yı Göktaş yakınlarında bir mağarada alıkoyar…
Eski emir Alim Han’ın amcası Tagay Bek, Hanâbad’dan (Afganistan) İbrahim’e bir mektup yazar; “Enver bizim elimizde bir esirdir. Kaçması için ona hiçbir fırsat verilmemelidir. Hareket etmesine müsaade etmeyiniz.”der… Duşanbe haricinde bulunan Sovyet birlikleri garnizona yeniden saldırırlar ve orayı işgal ederler. Mucahidler bunun üzerine Enver Paşa’nın Duşanbe’ye gelmesi için ricada bulunurlar. Paşa Mücahidlerin bu teklifini cevaplandıramaz. Çünkü kendisi bu dönemde İbrahim’in oda hapsine mahkum edilmiştir. İbrahim Bek, sadece Hacı Sami ile Enver Paşa’nın maiyetinden üç kişinin Duşanbe’ye gitmesine müsaade eder…
Enver Paşa’nın özgürlük mücadelesi saflarına geçmesi ile birlikte Buhara Halk cumhuriyeti idari kadrosunda farklı görüşler belirmişti. Osman Hoca(44) ve arkadaşları Ruslar’ın hegemonyasından kurtularak bağımsız bir devlet politikası izlemek istiyorlardı. Hükümette başbakanlık görevi yapan Feyzullah Hoca ve yoldaşları, Ruslar’ı ürkütmeyecek tarzda bir uzlaşma yolu seçerlerken, bir çok hükümet üyesi Enver Paşa ile Ruslar arasındaki mücadelenin seyrine göre tavır belirlemekten yanaydı. İbrahim Bek gibi bir çok Emir taraftarı ise, hem Enver Paşa’ya, hem ceditçilerin hükümetine ve komünistlere, hem de Ruslar’a karşı çıkıyorlardı. Akçurin gibi Buhara komünistleri ise Ruslar’la şartsız olarak çalışmaktan yanaydılar. Enver Paşa ise işte böyle karşıt fikirlerin ve güçlerin olduğu bir ortamda doğruyu yapmak zorundaydı. İbrahim Bek ile Enver Paşa’nın ayrılmaları özgürlük mücadelesinin devamını olumsuz yönde etkilemişti. Böylece Kızıl Ordu, koordineli bir çalışma yapamayan Türk güçlerine karşı saldırma fırsatı bulmuştur. Enver Paşa’nın Lâkay vadisine girmesiyle birlikte, Kızıl Ordu İbrahim Bek’e yanaşarak vadiyi terk eder, böylece Enver Paşa dışlanmış olur. Gerçekten de İbrahim Bek’in birlikleri geri çekilen Sovyet sağ kol birliklerine ve İbrahim’in vekili Togay Sarı da Enver Paşa’nın birliklerine saldırır. Böylece büyük bir Rus ve Bolşevik düşmanı olan İbrahim Bek milli mücadeleye ihanet eder. Onun bencilliği Enver Paşa’nın Sovyetler tarafından imha edilmesine neden olur. Kızıl Ordu birlikleri, İbrahim Bek’e saldırmaktan vazgeçer ve düzenli olarak Enver Paşa’ya saldırmaya başlar(45).
Enver Paşa ile İbrahim Bek Lakay arasındaki rekabeti ve ihaneti okudukça Mustafa Kemal Paşa ile Çerkez Ethem arasındaki mücadeleyi hatırlamamak mümkün değildir. Her iki olay da benzer karakter arz etmektedir. İbrahim Bek Lakay yaklaşık 20.000 kişilik kuvvetiyle zaman zaman Enver Paşa ile de çatışarak Türkistan Milli Mücadelesi’ndeki yerini alırken, Çerkez Ethem de çoğu atlı olmak üzere yaklaşık 3000 kişiden teşekkül eden ve “Kuvveî Seyyare” denilen birlikleriyle ilk zamanlarda Kuvayı Milliye’nin yanında yer alarak işgal kuvvetlerine karşı savaşmış, ancak sonradan Mustafa Kemal Paşa ile yolları ayrılarak birbirlerine rakip olmuşlardır. Bu rekabetlerde Enver Paşa Ata yurdumuz olan Türkistan’da soydaşlarımızın arasında ancak bilmediği bir coğrafyada kaderine boyun eğip şehid olurken, Mustafa Kemal Paşa, Ana vatanımız olan Anadolu’da kendi insanımızın arasında ve bildiği bir coğrafyada şansını iyi değerlendirerek zafere ulaşmıştır(46).
Enver Paşa’nın şehadeti üzerine Türkistan’ın tamamında aylarca matem devam etmiş, Buhara Halk Cumhuriyeti Hükümeti Enver Paşa’nın ölümünü Ruslarla birlikte kutlarken, Afganistan Emiri Amanullah Han 2 Ekim 1922 gününü Enver Paşa’nın hatırasına devletin matem günü ilan etmiştir. Buhara hükümeti ise, 49 Sovyet askerini Buhara’nın kızıl yıldız madalyasını vererek ödüllendirmiştir(47).
Burada aklımıza gelen, Buhara hükümetince madalya verilerek ödüllendirilen bu 49 Sovyet askerinin, büyük ihtimalle Enver Paşa’yı şehit eden askerler olduğudur. Neticede ayrılıkçı Çerkez Ethem ve yandaşları ülkelerini terk edip Yunanistan’a sığınmak zorunda kalırken, İbrahim Bek Lakay ayrılıkçı Özbek korbaşılar, mahalli liderler ve Enver Paşa’yı şehid eden Rus askerlerini madalyalarla ödüllendiren sözüm ona Buhara Hükümeti yetkilileri, ülkelerinin yaklaşık 70 yıl süre ile Rus Bolşevizmi’nin altında ezilmesine ve sömürülmesine sebep olmuşlardır. Şu anda bile Türk Cumhuriyetleri’nin birçok yönden tam bağımsız oldukları söylenemez.
Belcivan bölgesinde bulunan Çeken Köyü’nde Enver Paşa’yı ve 30 arkadaşını şehit eden Çeka’nın komutanı “Ağabekov’un gerçekte Rus olmadığını yakınlarının dışında pek az kişi bilirdi. Çünkü resmi adıyla Ağabekyan, o günlerde Rusya Bolşevik Partisi’ne üye olmuş bir Ermeniydi… Ağabekyan’ın torunu, daha düne kadar Özbekistan’da devlet başsavcısı olarak çalışmıştır”(48). Gerçi Gürcü asıllı Stalin’in Sovyetler Birliği’ne lider, Azeri asıllı Haydar Aliyev’in Politbüro üyesi olabildiği bir sistemde, Ermeni Ağabekyan’ın torununun Özbekistan’da devlet başsavcısı olmasına şaşırmamak ve bu doğruyu normal karşılamak gerekir diye düşünüyorum. Bu olay öyle abartılacak bir şey de değildir sanırım.
Enver Paşa’nın Türkistan’daki çalışmalarından rahatsız olan bazı Özbek İdarecilere karşılık, onun vefatı üzerine günlerce matem tutan, ağıtlar yakan ve şiirler yazan Özbek soydaşlarımız da çıkmıştır. Bunların en meşhuru Bütün Türkistan’ın Milli Şairi sayılan Özbekistanlı şair Abdulhamit Süleyman Çolpan’dır. Onun Enver Paşa’nın şehadetinin ardından 1922 yılında Semerkant’ta yazmış olduğu ve Enver Paşa’nın şehit olduğu bölgeye izafeten “BELCİVAN” adını verdiği şiir bir ağıt ve adeta bir feryat niteliğindedir.
BELCİVAN
Feryadım boğsun Dünya’nın bütün varlığını;
Ümidim son ipini de koparıp atsın!
Gazaptan titreyen genç bir yiğidin
Dolmuş mermiler sinesine taş gibi,
Dağlarda özgürlük diye gezen geyiğin
Matemler inmiş kara gözlerine.
Deryalar, dalgalar titreten bir yiğit,
Yediği darbelerin kahrından yıkılıp kalmış,
Kurtuluş yıldızı sanki hiçliğe karışmış,
Senin son canını da düşmanlar almış.
Marmara boyları, Edirne yolu,
Çatalca Ovası, Boğaz geçidi,
Karpat Dağları, Trablus Çölleri,
Güzel Selanik’in şirin bahçeleri.
Şehitlerin yüzüne damlayan nurlar,
Bizi kan ağlattı bu kara haber.
Berlin sokakları yiğidin birini,
Dopdolu koynuna alıp sardı,
Tiflis’in havaları da bir kurtarıcı yiğidi,
Kara kanlara boyayıp toprağa saldı.
Tarihin rengini kanlarla karartıp dolduran
En son ümidimizi de kana boyadı o Belcivan.
Ah nasıl uğursuz zamanlar gelmiş,
Feryadım Dünya’nın varlığını boğup öldürsün,
Kapkara bahtına şeytanlar gülsün!(49)
________________________
40-Dr. Baymirza Hayit, Basmacılar-Türkistan Milli Mücadele Tarihi, s. 223-4, TDV. Yayınları, Ankara,1997.
41-Dr. Baymirza Hayit, age, s. 204.
42-İrfan Ülkü, KGB Arşivlerinde Enver Paşa, Kervan Yayınları, s.23,28,39,42,3, İstanbul, 1999
43- Dr. Baymirza Hayit, age, arka kapak yazısı.
44- Osman Hoca, 1921 yılında Buhara Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı seçilir, Basmacılara ve Enver Paşa’ya destek verir. Buhara Cumhuriyeti hazinesinden gönderdiği paralarla Anadolu’daki Milli Mücadele’yi destekler. Milli Mücadele sırasında Rusya’dan gönderilen nakit yardımların önemli bir bölümünü esasen Osman Hoca gibi Türkistan Türkleri temin edip Rusya üzerinden ancak gönderebilmişlerdir. Rusların Türkistan’ı işgal etmesi üzerine Osman Hoca Eylül-1923’te Türkiye’ye gelir ve bundan sonraki hayatını (İnönü dönemindeki 7 yıllık sürgün dışında) Türkiye’de yaşar. “Kocaoğlu” soyadını alan Osman Hoca’nın, 1921-22 yılında Enver Paşa’ya destek verirken, sadece bir yıl sonra, Enver Paşa’nın muarızı olarak gösterilen Mustafa Kemal Paşa’nın kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne sığınması ve Mustafa Kemal Paşa’dan hüsnü kabul görerek milletvekili maaşına bağlanması ne kadar ilginç ve Mustafa Kemal Paşa’nın kadirbilirliği adına ne kadar gurur vericidir. Yani Mustafa Kemal Paşa, “Enver Paşa’nın dostudur” diyerek Osman Hoca’yı dışlamamış, bilakis ona kucak açmıştır( Geniş bilgi için bk. .
45- Dr. Baymirza Hayit, age, s. 200-2, 215, 219.
46- Bilindiği gibi Çerkez Ethem’e bağlı birlikler, Ahmet Anzavur’un başlattığı ayaklanma ile Düzce isyanının bastırılmasında çok önemli roller oynamış, ayrıca Meclisi dağıtmak düşüncesiyle Yozgat’ta toplanan asileri yakalayarak cezalandırmıştır. Bütün bunlardan sonra Çerkez Ethem Meclis tarafından takdirle karşılanmış ve Meclise ilk gelişinde mebuslar tarafından ayakta alkışlanarak kendisine saygı gösterilmiştir. Yeşil Ordu olarak isimlendirilmeye çalışılan Kuvveî Seyyare’ye güvenen çok sayıda mebus olmuştur. Komünist Rusya, başlangıçta bize yardım ettiğinden, Mustafa Kemal’in dostluğunu kazanmıştı. Bundan yararlanmaya çalışan bazı kimseler Çerkez Ethem’e bağlı olan Kuvveî Seyyare’yi “Yeşil Ordu” olarak isimlendirerek bu isim altında “Kızıl Ordu” benzeri bir teşkilat oluşturulmasını öne sürmüşlerdir. Hatta kırmızı tepeli kalpak giyenler bile görülmüştür. Bundan cesaret alan Ethem, işi o kadar ileriye vardırmıştır ki; Kütahya civarında halktan vergi toplamaya bile başlamıştır. Bu tehlikeli gidiş karşısında, alınan bazı tedbirlerle Çerkez Ethem’in kuvvetleri tasfiye edilmiş ve kendisi de Yunanlılara sığınmak zorunda kalmıştır.(Bkz. Kazım Özalp-Teoman Özalp, Atatürk’ten Anılar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara,1998, s. 13)
47- Dr. Baymirza Hayit, age, s. 221.
48-İrfan Ülkü, age, s. 20-5.
49-Bu şiir, Dr. Baymirza Hayit’in “Basmacılar” isimli eserinin 224. sayfasında ve İrfan Ülkü’nün “KGB Arşivlerinde Enver Paşa” isimli kitabının 7. sayfasında yer almaktadır. İrfan Ülkü’nün kitabında bulunan metin daha şiirsel olduğundan tercihimiz bu yönde olmuştur. Şiirde Enver Paşa’nın görev yaptığı yerlerin yanı sıra Berlin’de katledilen Talat Paşa’ya ve Tiflis’te Ermenilerce şehit edilen Cemal Paşa’ya da atıfta bulunulmaktadır.
Türkistan’da Enver Paşa için yazılan şiirler sadece Özbek Şair Aldülhamid Süleyman Çolpan’ın yazmış olduğu “Belcivan” isimli şiirle de sınırlı değildir elbette. Ülkemizde “Mustafa Kemal Paşa”ya uyarlanarak çalınıp söylenen “Hoş gelişler ola. Mustafa Kemal Paşa” simli Türkü de aslında Azerbaycan Türkleri tarafından Enver Paşa için yazılmış bir marştır. Azerbaycan Türkü olması muhtemel olan ve “Ziyadli” nickini kullanan bir vatandaşın bu marş hakkında söylediği şu söz çok hoşuma gitmiştir: “Bu kutlu marş, Enver paşa Türkistan’a gittiği zaman orada ki Türk’lerin ağzından dökülüp, dalga dalga yayılarak Ortaasya semalarında yıllarca yankılanıp günümüze kadar söylenerek gelen yanık bir ezgidir”(bk. . Söz konusu marşın sözleri şöyledir:
Hoş gelişler ola, kahraman Enver Paşa,
Bir emir ver orduna, Kafkas Dağı’nı aşa,
Askerin, milletin, bayrağınla çok yaşa,
Arş arş arş, ileri ileri, dönmez geri, Türk’ün askeri,
Sağdan sola, soldan sağa al da bayrağın düşman üstüne
Cephede mitralyöz, ayna gibi parlıyor,
Türkistan Türkleri bayrak açmış bekliyor,
Arş arş arş ileri ileri, dönmez geri, Türk’ün askeri,
Sağdan sola, soldan sağa al da bayrağın düşman üstüne.
(bk.
Yazıları posta kutunda oku