ATEŞKES’TEN YAĞ ÇIKARMAK

26.9.2013 - 7593

14 Eylül tarihli ABD-Rusya anlaşması, Suriye’nin kimyasal silah stoklarını uluslararası denetimi teslim etmesi, 2014 ortalarına kadar imha edilmelerine ilişkin bir eylem planında mutabakatı halinde, Batı’nın Suriye’ye bir askeri müdahale yapmasından vazgeçmesi çerçevesindedir.
O tarihten geçen zaman içinde -bugün,iki ülke Cenevre II konferansı ya da herhangi bir siyasi çabanın başarılı olması için hazırlanacak ateşkes zemininin kurulması konusunda anlaşmazlık yaşıyor.

*
Rusya, ilgili anlaşma doğrultusunda sorunun Cenevre-II Konferansı sürecine yollanmasıyla birlikte bir geçiş hükümetinin kurulması ve yeni Suriye’ye yol alınmasını teminen savaşan tarafların ateşkes sağlamasında,
Birincisi,rejimin ya da muhaliflerin savaşı kazanması durumunun olmayışına -ikincisi, tarafların savaşı müzakere yolu ile çözme niyetlerinin bulunmayışına- üçüncüsü, iç savaşın mevcut durumunda tarafların üçüncü bir tarafın arabuluculuğuyla barışa zorlanması olanağının olmayışına vurgu yapıyor.

*
Başbakan Erdoğan’ın Esad rejimi ve Kürtlerle mücadelesinde destek almak üzere göz yumduğu,Türkiye’den kimi İslamcı sivil toplum örgütünün yakın teşviği ile İslam devleti kurma ajandasında olanından yağma peşinde olana kadar çok sayıda kontrol dışı İslamcı terör örgütünün,
İki devletin de denetiminin olmadığı Hatay- Gaziantep doğrultusundan,Suriye iç bölgelerine doğru derinleşen büyük bir alanda iç savaşın asli unsurları olduğu,
Hem,etnik ve mezhepsel ayrışmaya hem de, kamusal düzenin ve devletin çöküşüne neden oldukları -bu yüzden,
Yeni Suriye’ye geçiş sürecinde devletin temel kurumlarının korunmasının biricik şartı olarak bu örgütlerin tasfiye edilmesi gerekliliğinde -öncelikle, ABD ve müttefiklerinin Suriye’ye terörist akışına ilaveten teröristlere sağlanan silah ve para desteğine son vermesinin kaçınılmaz koşul olduğunu savunuyor.

*
Rusya’ya göre, ABD hâlâ kimyasal silah saldırısını kimin yaptığına ilişkin bir raporu beklemeden -birincisi, Suriye’ye müdahale etmek -ikincisi,Suriye krizinde her şeyden Beşar El Esad’ı sorumlu tutmak senaryosuna yol açmak üzere,
BM Güvenlik Konseyi’den BM Tüzüğü’nün barış tehditlerine karşı eylemler, barış ihlalleri ve saldırganlık eylemleri halinde güç kullanımına izin veren 7.maddesine onay çıkarma talebindedir.
Rusya, bu tutumu Suriye’de güç kullanılmasına engel olunması için bugüne dek yaptığı mücadeleye ve kimyasal silahlarının uluslararası denetime devredilmesine ilişkin yapılan anlaşmaya aykırı buluyor.

*
Bu sırada, bir süre önce Suriye’deki İslami terör örgütlerini de kastederek, “Suriye’deki bütün oluşumlar ve gruplar etnik ve dini ayrım gözetmeksizin Türkiye’nin dostudur” diyen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu -şimdi,ABD’nin Suriye krizinde her şeyden El Esad’ı sorumlu tutmak senaryosuna dört elle sarılmıştır.
Esasen, hükümetini itham edildiği Suriye’de İslamcı radikal örgütleri silahlandırıp-yönlendirmek ve savaşa salmakla diğer bir devletin iç işlerine müdahale etmek, başka bir devletin sınırları içinde iç savaş çıkarmak fiillerinden sıyrılma telaşıyla,BM Genel Kurul toplantılarına katılmak üzere bulunduğu New York’ta bir TV kanalında,Suriye’de vaktinde alınmayan tedbirlerin bugün bir boşluk alanı yarattığını iddia ediyor.
“Esad iki sene önce çekilmiş olsaydı Suriye’de El Kaide diye bir yapı olmayacaktı” diyor!

*
Halbuki bugün -hem, ABD -hem, Rusya -hem,BM Güvenlik Konseyinin daimi üyeleri ve çağdaş dünyanın halkları,
ABD’nin gerektiğinde İslam coğrafyasında istediği adımları atmasına ya da müdahalesine zemin hazırlamak üzere her türlü silah ve para desteğiyle gizli bir ittifak içinde olduğu -bilhassa, Afganistan,Irak,Libya ve Suriye’deki katliamlarıyla tanınan El Kaide’ye bağlı Eş-Şebap Örgütü’nün Kenya/Nairobi’de bir alışveriş merkezinde yaptığı saldırıyı lanetle tel’in ediyor.
Mısır’da Müslüman Kardeşler örgütünün radikal ideolojisi ve oluşturduğu milli güvenlik tehditi nedeniyle her türlü sivil toplum faaliyetinin ve ondan türeyen tüm organizasyonların yasaklanmasına karar verilmiş, üyelerine siyasi faaliyetleri yürütme hakkı yasaklanmıştır.

*
Çünkü çağdaş devletler -sonuçta,rejimleri ve işleyişlerinde sınırsız uygarlık için oluşturdukları sistematiklerle vicdan ve düşünce özgürlüklerini amaçlayan özgür insanlar yetiştirmede yetkindir.
Din’in toplumsal bir bağ ve duyarlık yarattığı kabul edilir ama toplumsal davranışı ve sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olmasına izin verilmez.
O nedenle -şimdilerde, İslam ülkelerinde ve Türkiye’de İslamcı iktidarların devletin rejiminde ve işleyişinde getirdiği ve yavaş-yavaş geliştirilen bir sistematikle vatandaşlık yerine din, eşitlikler yerine din birliği, adalet yerine insan olmayı öngören taassubî yapılar üzerinde,
Mesela, Mısır’da kapatılan Müslüman Kardeşler örgütünün,”İslam tarihinin ışığında müminler, kendi sorunlarını ancak İslami diriliş yani şeriatın tesisi aracılığıyla oluşacak ve onunla başarı şansı bulacak bir İslami ideoloji oluşturmak suretiyle çözebileceklerdir” inanışına sürüklenmiş, bu uğurda kefen giymiş liderler, azmettiriciler ve katillerin öbekler halinde dünyayı kahretmeye yeminli İslamcı terör örgütlerini oluşturduklarını görmüştür.

*
Tasfiye ediliyorlar.
ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisinin dört bileşeni Güvenlik, Refah, Değerler ve Uluslararası Düzen çerçevesinde tek küresel sistemin çevresinde, birbirine bağlı yapıda ve ilgileri farklı ülkelerin genel ekonominin gündemi içinde benzer yaklaşımlarda değil, kendilerine en uygun seçeneğin yükümlülüklerini üstlenecekleri yeni bir dünya doğarken,
İslam ülkeleri anayasalarının;laikliğin devletin her dine eşit mesafede, toplumsal hayatın ve kültürün bir bölümünde tarikatlar,cemaatler ve dini kurumların ritüellerinin ülkelerinin siyasetine musallat olmayacak özgürlükte olacağı, devletin ise bu toplumu küresel siyasi ve ekonomik kriterler dengesinde tutması yönünde oluşturulacağı bir sürece gidiliyor.

*
Eski ABD Adalet Bakanı Ramsey Clark,”Bölgede ABD’nin önemli bir müttefiki olan AKP Hükümetine dair ne düşünüyorsunuz?”sorusuna,
“Hayatta ilginç şeyler oluyor.Türk hükümetinden umutluyum. Ancak umudum,Türk Hükümeti’nin gelecek tehlikeyi görmesi ve politikasını değiştirmesi yönündedir” yanıtı veriyor.

*
Halbuki, Stratejik Derinlik’te tükenik Dışişleri Bakanı Davutoğlu, mevkidaşı John Kerry’nin ağzına bakıyor.”Ahh! Bi Güvenlik Konseyi 7.maddeyi onadı” dese diye hararetle bekliyor-ki,
Başkomutan Abdullah Gül, “Haydi, Necdet! İlk hedefiniz Suriye’dir ” deyiversin,
Önde Necdet Paşa,Suriye’nin kuzeyinden bi girilsin -hoooop, Tayyip Şam’da Cumhurbaşkanlığı konutunda Esed’in yanıbaşında bitsin!

*
Ne yapsalar boştur,kalemleri kırık, hevaları nafiledir,İslamcılık Türkiye’den son bulacaktır…

26.9.2013