Toplumdaki rahatsızlıklar ve bölünme endişesi…

NECDET BULUZ - necdet buluz

NECDET BULUZ

 

                                             Türkiye’deki son iki aydan bu yana gelişen olaylara baktığımızda, toplumda son derece bir gerginliğin, endişenin ve bölünme korkusunun var olduğunu açık biçimde görüyoruz. Toplumun bu eğilimi, çeşitli eylem ve seslendirme biçimleri ile de ortaya çıkıyor. Bu gerginlik, endişe, korku sürdükçe toplumsal barışı sağlamanın da zor olduğunu artık bizi yönetenlerin bilmesi ve ona göre önlem alması gerekiyor. AKP Hükümeti’nin ortada sanki hiçbir şey yokmuş ve olmuyormuş gibi bir tavır içinde görünmesi ve her şeyi mükemmel görmesi bize göre büyük bir yanlışlık ve yanılgıdır.

                                               Gezi direnişinden sonra, özellikle aydın, sanatçı, siyasetçi, yazar ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin “Kaygılıyız” başlığı altında gazetelere verdikleri ilan, yaptıkları açıklamalar, hiç kuşkusuz çoğunluğun sesi olarak değerlendirilmelidir. Toplumun çok büyük bir kesimi gerçek anlamda gerginlik yaşıyor ve rahat değil. Bunun artık daha geç kalınmadan değerlendirilmesi ve gereken önlemlerin alınması gerekmektedir.

                                                      “Kaygılıyız” başlığı altındaki ilanda, toplumun önde gelen isimleri bakınız ne diyor, kendilerini dinleyelim:

                                            “Ortada yine bir öfke ve nefret kokusu var. Sanatı ve sanatçıyı değersizleştirme, hedef gösterme, itibarsızlaştırma, suçlama, baskı altına alma girişimleri olanca hızıyla sürüp gidiyor. ‘Ayaklar baş oldu’ sözünü sakınmadan söyleyen dil, topluma nefret tohumları ekiyor. ‘Siz ve biz’ söylemi, toplumsal kutuplaşmayı keskinleştiriyor.”

 

                                                      BÖLÜNME ENDİŞESİ ARTIYOR

                                                          Hükümetin, PKK ile “barış süreci” başlatmış olması, Doğu ve Güneydoğu’da PKK ve yandaşlarının adeta buralarda devlet içinde devlet görüntüsü vermesi yenilir yutulur gibi değildir. Türkiye’yi bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, aynı gerginliğin, endişenin Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan Kürt vatandaşlarımızda da var olduğunu görüyoruz.

                                                  Ülkeye barışın gelmesini, huzur ortamının sağlanmasını hepimiz istiyoruz. Bunu isterken, bölünme endişemizi de dile getirmeden edemiyoruz. Çünkü başlatılan süreç ülkeyi bir bölünme noktasına götürüyor. Gelişen olaylar, yapılan açıklamalar bunu açık biçimde gözler önüne seriyor.  Hükümet olanlar, bu konuda yapılan tüm açıklamalara, endişelere ne acıdır ki kulaklarını tıkıyor.

                                                             Geçenlerde Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT)’de uzun süre önemli görevlerde bulunan Mehmet Eymür, kaleme aldığı bir yazsında ilginç saptamalarda bulunuyor. Bugün, toplumun çok büyük kesiminin endişelerine ışık tutar biçimde “Bölünme endişesi taşıyorum” diyor.

                                                 TÜRKİYE’YE BİÇİLEN ROL

                                                   Eymür, yazısında özellikle Cizre’deki olayların önemine parmak basıyor, Amerika’nın Ankara Büyükelçisi’nin Doğu ve Güneydoğu’ya zamansız ziyaretlerinin masaya yatırılması gerektiğinin altını çiziyor. “Herkes tedirginlik içinde, ne olacağını soruyor. Cevap Batı’nın ülkemize biçtiği rol’ün iyi tahlil edilmesi ile açığa çıkar” diyor. Konumuz içinde olduğu için Eymür’ün yazısından kısa bir alıntıyı silerle paylaşmak istedik:

 

                                                “ Eğer şiddete başvuran, devleti yıkıp İslâmî diktatörlük kurmak isteyen bir eğilim varsa ki, bu çok olumsuzdur, o zaman demokratik devlet elbette güvenliğini sağlayacak adımları atar. Zaten İslami harekâtın önündeki en büyük görev de inançları çağa uyarlamaktır. Diğer yandan İslam’ın bir de özel yaşamda yeri var ki, o ayrı bir konu ve her zaman teşvik edilmeli. İster İslam, ister Hıristiyanlık olsun, din birey yaşamındaki ahlaki değerleri güçlendiriyor. Ama din siyasete soyununca o zaman gerçekçi bazı ’tavizler’ vermesi gerekiyor. Gördüğünüz gibi Türkiye’ye biçilen rolde istikrarlı bir şekilde yürütülmesi gereken üç ana unsur var. ’Demokrasi, laiklik ve din’. Bu unsurlar olmadığı veya demokrasi ve laiklik gibi unsurlardan biri veya birkaçı eksik olduğu takdirde, sadece iç güçlerin değil, dışarıdaki süper güçlerin de Türkiye’ye belli yöntemlerle müdahale edeceği kuvvetli bir varsayımdır. Nitekim son günlerde benzer müdahaleleri görüyoruz. Bu nedenle ben Türkiye’nin İran tarzı bir İslam devleti olabileceğini düşünmüyorum. Ancak son günlerde Cizre’den gelen PKK ile ilgili tatsız haberleri gördükçe, ABD Büyükelçisi’nin zamansız Doğu ve Güneydoğu seyahatini de dikkate alıp, Türkiye’nin bölünmesi ve istikrarı açısından derin endişeler taşıyorum. Bakalım bu tatsız oyun nereye kadar gidecek.”

                                               Toplumdaki rahatsızlık ve bölünme endişesi ile ilgili görüş ve yorumlarımızı önümüzdeki günlerde sizlerle başka yazılarımızda paylaşmayı sürdüreceğiz.

e.mail: [email protected]