PİYASALAR NAMINA TESLİM OL, ERDOĞAN

26.6.2013 - kilicdaroglu partisinin grup toplantisinda konustu 111777 5

Taksim Gezi Parkı Direnişi çizgilerin, renklerin, kitlelerin, matematik ölçülerin, geometrik biçimlerin mütemadiyen değiştiği dünyada yerini almış, ülkesine ve milletine özgün sevdası, imanı ve türlü birikimiyle vatandaşların,
Başbakan Erdoğan’ın Batı’daki aydınlanma sürecini tersleyen yöntemlerle dinamik bir toplumsal yapının inşa edilmesine olanak tanımayan ekonomik ve siyasal yönetim anlayışına ve oluşturmak istediği sosyo-kültürel yapıya isyanına dönüşmüştür.

*
AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik, isyanın ardında Türkiye’de olaylar çıkarmak senaryosuyla Amerikan Girişimcilik Enstitüsü’nde (American Interprice Instute) eski ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, eski ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz, ABD Milli Güvenlik Kurulu Başkan Yardımcısı Elliot Abrams’ın olduğuna dair bilgi sahibi olduklarını söylüyor.

*
Çelik -bir zaman, ABD’nin Girişimcilik Enstitüsü ve daha bir çok kuruluşunun desteğini alan, özel kuvvetleri ve istihbarat ajanlarının besleyip- yetiştirdiği İslamcı dini ve siyasi liderler, siyasetçiler,aktivist kuruluşların Türkiye’de kurduğu yeni rejimin adamıdır.
Eh! Bu etme-bulma dünyasıdır,şimdi – sevilmişinin derdine düşmüş, “Amerikalıların bu kadar ileri gidebileceklerini bilmiyorduk” diyor!

*
Halbuki,ABD’nin çevresinde bölge lideri olan ülkelerle çeşitlenmiş ve Amerikan Ulusal Güvenlik Stratejisinin dört ulusal çıkarı “Güvenlik, Refah,Değerler ve Uluslararası Düzen”in bir çerçeveye alındığı yeni bir dünya doğmuştur.
Bu çerçeve -bir tarafta, Dünya Ticaret Örgütü bileşeninde yapılan ekonomik ve siyasi anlaşmalar ile bölgesel ve ikili serbest ticaret anlaşmalarıyla oluşturulmuş küresel serbest piyasaların,
Ülkelerin uyum kapasitelerine verilen teşvikle -hem, ekonomilerin rekabetçi baskılara ve diğer serbest piyasa güçlerine dayanabileceği bir ekonomi varlığı içinde olmasının temini -hem, demokrasi başlığında hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık haklarının güvenceye alınması suretiyle sağlanıyor…

*
Bu kapsama giren ülkelerin birbirleriyle çabalarını gölgelemek yerine birbirlerini tamamlayıcı politikalar geliştirmeleri, fikir ayrılıklarını müzakere ve barış görüşmeleriyle çözmeye çalışmaları öngörülüyor.
AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik’in -şimdi, ah’lanıp-vah’landığı -bir zaman, Batı’nın besleyip yetiştirdiği İslamcı dini ve siyasi liderlerin kurduğu yeni rejimlerin bu kapsamın dışında kaldığı anlaşılıyor!

*
Çünkü Tunus’ta,Libya,Mısır gibi bir kısım ülkede ve Türkiye’de dinin demokrasiye aykırı olmadığı teziyle geliştirilen İslamcı rejimlerin,
kitlelerine Batı’nın İslam ve mukaddesatlarına savaş açtığı, Batı tipi düzenin gayri İslami bir istibdat düzeni olduğu,karşı çıkan Müslüman halklara her türlü zulme maruz bıraktıkları fikrini azmettirdikleri -bu suretle
İnsanları çağdaş düzeyi sorgulama, yakalama ve aşma anlayışından, insan hakları,düşünce, inanç ve girişim özgürlüklerinden,laik hukuk devleti, katılımcı demokrasi,liberal ekonominin benimsendiği bir toplumsal düzenin oluşmasına katkı koyma iddiasından kopardıkları görülmüştür -ki, İslamcı radikalizmin bu kaynaktan doğduğu -iki kere iki dört, garantisindedir.

*
Yeni Dünya -işbu, beraberlikler ve karşıtlar düzleminde meşruiyeti ve güvenilirlik sorunu ile tartışılan BM Güvenlik Konseyinde mevcut statükonun değiştirilmesine ilerliyor.
Uluslararası hukukun üstünlüğünün eski dünyayı düzenleyen NATO,IMF,Dünya Bankası ve AB gibi gerek ekonomik gerek siyasi kuruluşlarla uluslararası sistem ağlarına yansıtılmasına gidiliyor.
Herhangi bir din’in demokrasi ile eşlenik edilmesi fikri çökmüştür, BM İnsan Hakları çerçevesinin herhangi bir dine mensubiyetin ya da Hüseyin Çevik’in müslüman oluşunun ekonomik,siyasi ve sosyal yapıyı asla belirleyemeyeceği bir kapsamla ilgili olduğu görülmüştür.

*
Yeni Dünya basit bir uluslararası hukuk kuralından hareket ediyor.
Başbakan Erdoğan’ın İslamcı hassasiyetiyle fitneyi kaldırmak,zulümleri önlemek,Hak bayrağını yüceltmek,İslam ile insanlar arasındaki engelleri ortadan kaldırmak önyargısıyla “İslami Cihad”a yöneldiği,
Aslında Suriye Devletinin iç işlerine müdahale etmek, barışı tehdit edici uygulamalarda bulunmak,sorunları barışçıl yollardan çözme yerine savaş yöntemlerine başvurmak, hukuku ihlal edenlerle yardımlaşmak ve iç savaşı körükleyerek uluslararası hukuku ihlalle,
Suriye’de 100 bine yakın insanın hayatını kaybetmesi suçuna iştirak ettiği öngörülüyor.

*
Uluslararası hukukun üstünlüğünün eski dünyayı düzenleyen uluslararası sistem ağlarına yansıtılmasına yolunda İslamcı radikalizmin sahadaki bilumum aşırıcılık tehdidi tasfiye edilmektedir.
Bir zamanın Eşbaşkan’ı Başbakan Erdoğan’ın Türkiye’yi İslam ülkeleri içinde tüm müslümanların haklarını savunan dini bir çekirdek haline getirme siyasetinden başlayarak,
Cenevre Konferansında radikal tüm örgütlerin ve ayrı şahısların lağvedilerek ortak bir pozisyon sergilenmesi sürecine yürünüyor.

*
Erdoğan postu kaptırmanın telaşında, nitelik değil nicelik olarak değerlendirdiği Milli İrade için Sincan,Kazlıçeşme ,Kayseri, Samsun,Erzurum, Avrupa’da bir çok kentte “Saygı” mitingleri düzenliyor.
Kendi halkına karşı nafile bir savaş açmıştır, nefret dolu söylemlerle milyonlarca insanı aşağılıyor,toplumsal güç çatışmasını körüklüyor.
İtalya Dışişleri Bakanı Emma Bonino,”Umarım daha ılımlı olması konusunda kendisini uyaranların itirazlarını dikkate alır “ikazında bulunmaktadır,”Güç, beraberinde sorumluluğu da getirir ve garanti altında olan bazı haklar vardır ki bunlar çoğunluğun boyunduruğunda olamaz, bu yüzde 90 bir çoğunluk olsa bile” diyor.

*
Ne ki Erdoğan önyargıları peşinde Yeni Dünya’yı kurmakta olan değerlere Suriye’de, Avrupa’da posta koyuyor.
Suriye’de kan akmaya devam ederken,Suriyeliler acı çekerken Arap ülkelerinde kendisi gibi İslam Birliğini hedefleyen Mısırlı,Tunuslu liderleri ya da benzer kişisel çıkarlarında Suudi monarşisini Cenevre Konferansının aleyhinde tavır almaları yönünde işliyor, AB ile müzakere sürecinin tamamen koparılmasına yükleniyor!

*
Cürmünden fazlasını işliyor; “İslami Cihad” önyargısıyla Yeni Dünya’nın “Güvenlik, Refah,Değerler ve Uluslararası Düzen” kurgusunu tehdit ediyor.
Bakanlar Kurulu Toplantısı ardından Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç karanlıktan bir ışık çıkarabilmek umudunda heyecanla, “Başkan Obama Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı aradı.Telefon görüşmesinin çok olumlu geçtiğini ben biliyorum”diyor!
Yok artık! ABD Başkanı Obama yaptığı görüşmede Erdoğan’dan, Türkiye’deki hükümet karşıtı direniş gösterilerinde şiddet
yöntemlerinin uygulanmamasının önemini, ifade, özgür basın ve toplanma özgürlüğüne dair esasları,
Yeni Suriye’ye doğru Cenevre sürecini teşvik etmek için muhaliflerin güçlü Esad rejimi karşısında yok olmamaları, masada bulunmalarını teminen yapılan yardımların kolaylaştırılmasını -o sırada,radikal tüm örgütlerin ve ayrı şahısların lağvedilerek kendileriyle ortak bir pozisyon sergilenmesini istemektedir!

*
Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup konuşmasında “Saygıdeğer işadamlarına seslenmek istiyorum. Eğer bir ülkede özgürlük ve demokrasi yoksa kazandığınız paraların bir önemi yok. Baskının olduğu yerde malvarlığınızın güvencesi de yoktur. Bir gece diktatör karar alır, TMSF bütün malvarlığınıza el koyar bunu unutmayın” derken, bunun tersinin de olabileceğini düşündürüyor?
Ya da Suriye’de 100 bine yakın hayatını kaybeden insanın asgari yarısının vebalinin Erdoğan’dan çıkarılacağını düşünmek -harika bir şey midir,derseniz -eh, “Keser Döner Sap Döner,Gün Gelir Hesap Döner!”

26.6.2013