KALEMİ KIRIK

Suriye'de muhalif güçlerin zafer kazanması durumunda asgari bir bölgede iktidarın siyasetçiler yerine uluslararası radikal terör örgütlerinin eline geçmesi olasılığından doğan korku bir ABD günahı olarak algılanıyor -üstelik, İran'ın hâlâ nükleer gelişmesini sürdürmesi de ABD ve İsrail'in Şii İran'a karşı oluşturdukları Sünni eksende tutunamayışlarını gösteriyor. - 7593

Suriye’de muhalif güçlerin zafer kazanması durumunda asgari bir bölgede iktidarın siyasetçiler yerine uluslararası radikal terör örgütlerinin eline geçmesi olasılığından doğan korku bir ABD günahı olarak algılanıyor -üstelik, İran’ın hâlâ nükleer gelişmesini sürdürmesi de ABD ve İsrail’in Şii İran’a karşı oluşturdukları Sünni eksende tutunamayışlarını gösteriyor.

*
Ne yapıp ne edip Orta Doğu’ya barış gerekiyor.
O yüzden ABD, Rusya’nın geleneksel siyasi,ekonomi ve askeri gücüyle küresel barış, istikrar ve gelişmeye katkı sağlayacağı iddiasını ve bu iddiaya esas aldığı Birleşmiş Milletler Teşkilatı merkezli uluslararası hukukun üstünlüğünün uluslararası sistem ağlarına yansıtılmasına razı oluyor, Rusya ile stratejik müttefiklik düzeyine ilerleniliyor.
Karşılığında Rusya’dan İsrail-Filistin arasında başlatılacak yeni bir barış planında İsrail’e güçlü bir teşvik için Suriye savaşının yayılarak radikal bir çatışmaya dönüşmesi tehlikesinin önüne geçilmesi ve Yeni Suriye’nin oluşturulması ile İran’la nükleer programı konusunda sürdürülecek diplomaside işbirliği bekleniyor.
Bu tablo,ortak istihbarat ile radikal örgütlerin tasfiyesi sürecini ve Suriye’de siyasi çözüm için öngörülen Cenevre Konferansını sahneye koyuyor.

*
Cuma günü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ABD-Rusya’nın Suriye’de siyasi çözüm için öngördüğü Cenevre Konferansından sonuç çıkmaması durumunda Başbakan Erdoğan’ın Başkan Obama ile birlikte karar birliğine vardığı “B planı”nın devreye alınacağını söylüyor.
Pazar günü Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, Konferansın Suriye’de 2 yıldır devam eden ve 90 binden fazla cana mâl olan iç savaşta “Siyasal çözüm için iyi bir fırsat” olabileceğini açıklıyor ve Cenevre Görüşmelerine katılacağını duyuruyor.
Aynı gün İstanbul’da Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu genel kurulunda Koalisyon başkanlığı için adı geçen Luey Safi, Esad rejiminin Cenevre görüşmelerine katılmaya hazır olduğu açıklamasına sert çıkıyor, Suriye halkının meşru temsilcisinin kendileri olduğundan dem vurarak,”Prensip olarak bizim konumumuz uluslararası barış girişimine hoş geldin demektir. Fakat rejim kenara çekilme yönünde henüz bir adım atmış değil” diyor!

*
Pazartesi günü ise Paris’te ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Suriye ile ilgili Cenevre Görüşmeleri hazırlıklarındadır- ardından,
John Kerry,”ABD ve Rusya Suriye’nin kaderini Suriyelilerin kendisinin belirlemesinden yanadır.Ancak ABD ve Rusya kanıtlanması durumunda Suriye’de kimyasal silah kullanımına çok sert bir tepki vermek konusunda anlaştılar”diyor.
Sergey Lavrov ise Cenevre Görüşmelerine engel olacak adımlardan kaçınılmasını istiyor,” Bu tür adımlar tek taraflı olarak tüm günahlardan Esad rejiminin suçlanması, teröristlerin yaptıkları zulüm ve muhalif güçler tarafından işlenen insani hukuk ihlallerinin göz ardı edilmesi ve bu durumun BM Genel Kurulu’nda tek taraflı kararlarla kabul ettirmek istenmesidir” açıklamasında bulunuyor.

*
Bütün bu gelişmelerin önünde Başbakan Erdoğan iktidarı ile Türkiye;ABD ve İsrail’in döneme ve bölgeye özgü geliştirmeyi öngördüğü politikaların gereği olarak yalnızca işbirlikçi bir siyasal gücü değil üzerinde her türlü tasarrufa sahip olduğu toprağını da,gücünü de istediği biçimde değerlendirebileceği ve kullanabileceği bir ülke konumuna getirilmiştir.
Şimdi Suriye’de siyasal çözüm için Cenevre Konferansına gidildiği bu süreçte,gerekçesi ne olursa olsun BM merkezinde temsil edilen uluslararası hukuku ihlal eden, egemen Suriye Devletinin iç işlerine müdahale eden, barışı tehdit edici uygulamalarda bulunan,sorunları barışçıl yollardan çözme yerine savaş yöntemlerine başvuran,hukuku ihlal edenlerle yardımlaşan ve iç savaşı körüklüyen hukukî statüdedir.

*
Uluslararası hukuku ihlal ederek 90 bin insanın hayatını kaybetmesine,sönen ocaklara,acılara,gözyaşlarına ve nefrete ortak olmak çok ağır veballe kuşatılmak anlamına geliyor.
Aynı vebali Suriye muhalif kanadı da paylaşıyor -o yüzden, Cenevre Konferansına katılmakta müştereken tereddüd gösteriliyor.
Bu noktada ABD “muhalefeti kuvvetlendireceğiz” söyleminde yeni bir muhalif kanadı oluşturmaktadır -bu yüzden, bakiye -işbu, muhaliflerler ile birlikte baştan beri Esad’ı daha, biraz daha,biraz daha zorlamanın peşinde Türkiye suçlu olmanın telaşında son kozlarını oynuyor.

*
Konferans öncesi Rusya ve ABD bölgede barışı gerçekleştirmek üzere bir denge oluşması için bir dizi hamlede bulunmaktadır.
İşte, Rusya çok sayıda gemiyi Akdeniz’e çıkarıyor, geçmiş anlaşmalarına dayanarak Suriye’ye etkili füzeler gönderiyor ya da ABD Suriyeli muhalifleri güçlendirme kararı almıştır, Ürdün’de toplanan 11 ülke İran ve Hizbullah’a “Suriye’den çık” çağrısı yapıyor.
Başbakan Erdoğan vasıtasıyla ABD’nin politikaları gereği olarak yalnızca işbirlikçi bir siyasal gücü değil, üzerinde her türlü tasarrufa sahip olduğu toprağını da,gücünü de istediği biçimde değerlendirebileceği ve kullanabileceği bir ülke konumuna getirdiği Türkiye ise -son kertede, ABD’nin müttefikliğe saygısını zorluyor!

*
Suriye ordusu ve milisleri Akdeniz kıyısını muhalif ve radikal unsurlardan temizlemek üzere Lazkiye,Humus ve Banyas’ta operasyonlar düzenlemektedir.
Özgür Suriye Ordusu Humus/Kusayr’ı kontrole almak oradan bir ikmal kapısı açmak üzere Lübnan’ı tehdit etmekte -iken, Suriye ordusu Hizbullah’ın katılımı ile Kusayr’a ortak taarruz düzenliyor, tehdit kaldırıldığı gibi Türkiye sınırı tek ikmal kapısı haline getiriliyor!
Türkiye’nin desteklediği muhalif güçlerin Esad’ın son seçenek olarak Akdeniz kıyısında bu kentlere geçip bir devlet kurmasını önlemek çabası da başarısızlığa uğruyor.

*
Orta Doğu’da Suriye’den hareketle zorlu bir barış süreci başlamıştır.
Sunuçta barış sağlanır ya da sağlanmaz -bilinmez ama, Başbakan Erdoğan uluslararası hukuku ihlalde tam köşeye sıkışmıştır.
1920’lerde Alman Hayvan Bilimcisi Jakob Johann von Uexküll bu duruma düşmüş kendi algılama ve eyleme geçme yetisi olan her canlının, kolu kanadı kırık olma duygusuyla kuşatıldığını ve çaresiz bir saldırganlığı kalıcı duyguya dönüştürdüğünü söylüyor.

*
Suriye muhaliflerine doğrudan ikmal sağlayacak tek kapı Türkiye sınırıdır ve kolu kanadı kırık Erdoğan bunun kıymetini bilmeye yönlendiriliyor!
-Yok efendim,’Suriye kimyasal silah kullanıyor,bu sizin kırmızı çizginiz ,gelin Suriye’yi dümdüz edelim’ -efendim, ‘300 bin mültecinin güvenli şartlarda yaşaması lazım’ – yok efendim,’insani yardım gerekiyor’ – yok, ‘Phantom uçağımız’ -yok, ‘Ceylanpınar,Reyhanlı’ sonuç değiştirmiyor.
Türkiye’nin ne sınırı boyunca, uygun derinlikte bir alanın uçuşa yasak bölge ilan edilerek güvenli bölge oluşturulmasına, ne de Suriye’de yalnız Türkiye’nin ya da NATO ile beraber askeri müdahalede bulunmasına izin verilmiyor.
Suç unsurlarının açık kalması sağlanıyor.

*
Olanca hızla bölgede radikal liderler ve unsurlarının tasfiyesine başlanmıştır -ki,bu yol uluslararası ceza mahkemesine doğru ilerliyor.
Bununla kalması büyük sevinçtir -ama işe, Birleşmiş Milletler Teşkilatı merkezli uluslararası hukukun üstünlüğünün uluslararası sistem ağlarına yansıtılması meselesi girince Türkiye’nin yine bunların sebep olduğu Kürt Açılımı ile Lozan Barış Andlaşmasından zarara uğratılabileceği düşüncesinden irkiliyorum.

29.5.2013