ÜÇÜNCÜ TANZİMAT

ÜÇÜNCÜ TANZİMAT - Tanzimat Fermani

ÜÇÜNCÜ TANZİMAT - Tanzimat Fermani

ÜÇÜNCÜ TANZİMAT

HÜSEYİN MÜMTAZ

 

Tarih yazıyoruz, kendimize göre çakma bir takım restorasyon dönemi sıralamaları yapıp, kronolojiyi değiştirmeye çabalıyoruz ya..

Tarih bize gözleriyle gülüyor..

“İbret alsaydınız, ders alsaydınız tekerrür mü ederdim?” diyor.

“Süreç” gereği artık, görüşmelerde bulunup pazarlıklar yaptığımıza göre teröriste “terörist” demememiz gerektiği konusunda beyin fırtınaları yaratılıyor.

Beynimizde fırtınalar yaratılıyor..

Önce milletvekili Bengi Yıldız “PKK’ya da terörist denmesin” demiş.

Arkadan Ahmet Türk, Strasburg’daki Mezopotamya Kürt Kültür Merkezi’nde halk toplantısına katılmış ve “Kürtler geçmişte savaşta hiç kaybetmedi ve hep siyaseten kaybetti. Rehavete kapılıp ‘her şey tamam’ dersek yanılırız” dedikten sonra stratejik bir değişim içinde olan Kürt hareketini terörist olarak gören Avrupa’nın bundan vazgeçmesini ve PKK’yi “terör listesi”nden çıkarmasını istemiş.

Alın size ÜÇÜNCÜ TANZİMAT..

(İlki 3 Kasım 1839’da Tanzimât Fermânı, ikincisi 18 Şubat 1856’da Islâhat Fermânı.. 1860’daki Sultan Abdülaziz Fermânını saymıyorum)

TANZİMAT’ların İLKİNDE ne olmuştu biliyor musunuz?

Rahmetli Necdet Sevinç “Osmanlı’nın Yükselişi ve Çöküşü” adlı kitabında (Bir Harf yay. İstanbul 2005) “olayı” şöyle anlatıyor;

“Abdurrahman Şeref, Tanzimat’ın ilanını takip eden yıllarda sık sık karşılaşılan olaylardan birini şöyle anlatmaktadır: Galata’daki Voyvoda karakolu’nda eski bir tabur ağası varmış. Hıristiyan halk, ara sıra bir Müslüman’ı yakalayarak karakola götürüp ve –gavur dedi- diyerek cezalandırılmasını istermiş. Tabur Ağası; -Ay oğul, anlatamadık mı? Şimdi Tanzimat var, gâvura gâvur denmeyecek, söyleye söyleye dilimizde tüy bitti- diye suçluyu azarlarmış.” (Sayfa 436)

Söylesenize ne farkı var? Şimdi de teröriste terörist denmeyecekmiş..

Tanzimât Fermânı, ansiklopedilerde “Türk tarihinde demokratikleşmenin ilk somut adımı” diye takdim edilir. Sultan Abdülmecid döneminde Hariciye Nazırı Koca Mustafa Reşit Paşa tarafından okunmuştur.

Hıfzı Topuz “ABDÜLMECİT” (Remzi Yay.) adlı eserinde anlatıyor;

“Siecle Gazetesi’nden; Tanzimat Türkiye’de idari ve sosyal reform demektir. Batı uygarlığının bu zaferini haber almaktan mutluluk duyuyoruz.. Bu zaferin bazı vatandaşlarımızın yardımıyla kazanıldığını öğrenmek de sevincimizi bir kat daha arttırmıştır. Mösyö Blaque, Mösyö Barachin ve Reşit Paşa’nın özel kâtibi Mösyö Cor adlı bir vatandaşımızın bu alanda katkıları olduğunu biliyoruz. Tanzimat’ın gerçekten verimli olabilmesi için Müslüman vatandaşlar ile Hristiyanlar arasındaki bütün ayrılıkların kaldırılmasını dilin de sadeleştirilmesini isteriz”

                Mustafa Reşit Paşa, ilericilik adına İngilizlerle çok iyi ilişkiler içerisindeydi. Devletin kurtuluşunu, Avrupalılaşmakta görüyor, başta İngiltere olmak üzere Avrupa devletleriyle serbest ticaret öneriyor ve şöyle diyordu: “Ülke, serbest ticaret sayesinde büyük bir hızla sanayileşecektir.” Mustafa Reşit Paşa, bu görüşünde yalnız değildi. Çevresinde, Avrupa liberalizminin idealleriyle yoğrulmuş, “öncü kadro” denilen, bir aydın yöneticiler ekibi vardı.

Bu kadroyu, Hıristiyan tarihçi M.A.Ubucini  şöyle tanıtmaktadır: “Bunlar Paris’te öğrenci iken, Fransızlar gibi giyinirlerdi. Bir toplulukta Türk oldukları anlaşılırsa, utançlarından yüzleri kızarırdı. Türkiye’ye döndüklerinde önemli devlet memuriyetlerine getirildikleri zaman, ülkelerine yararlı olmaktan çok, Avrupalıların gözlerine girmeyi, yurt dışında ünlerini artırmayı düşünürlerdi.” (Yılmaz Dikbaş)

“Mösyö Blaque, Mösyö Barachin ve Reşit Paşa’nın özel kâtibi Mösyö Cor” isimli “yabancı danışmanların katkıları” ile hazırlanan Tanzimat Fermanı, bilindiği gibi İmparatorluk için sonun başlangıcı olmuştu..

 

“Farklı dini kimlik taşıyanlar”ın Tanzimat ile çeşitli ayrıcalıklar kazanarak “farklılıklarını/kendilerini ifade” özgürlüğüne kavuşmuş olmaları, Tanzimat’tan 180 yıl sonra yine yaşamaya başladığımız benzer bir sürecin arka planının bir ölçüde aydınlığa çıkmasına yardım etti.

Tanzimat’la İmparatorluk’ta “farklı dinler”, 60 yıllık AB maceramız ile de Cumhuriyet’te “kültür zenginliğimiz” olan “etnik farklılıklar”…

Son iki yüz yılın özeti işte bu son cümledir ey okur..

1839’daki “gâvura gâvur denmeyecek”den…

2013’de “teröriste terörist denmeyecek”e..

Az mesafe mi kat etmişiz?

Bakın maruf, mümeyyiz ve de müstesna “fikir adamı” ve aynı zamanda ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Ortadoğu ve Türkiye analisti (şaşırdınız mı?) Henri Barkey ne tavsiye ediyor;

“Prosedürü görebilmek biraz zor, çünkü bir yerde İmralı var, bir yerde Kandil.

İkisi birbirleriyle çok zor temas ediyor. 19. yüzyılda atlı arabayla mesaj yollamak gibi bir şey, telgraf bile yok. Bu yüzden bir kere bu ikisinin birbiriyle konuşmaya başlaması lazım. İkincisi, prosedüre baktığımızda burada akil adamların oynayacağı bir rol var ama bunun dışında rol oynayabilecek başka hangi aktörler var? Bir yerde sırf akil adamlara güvenmek zor olabilir, zira hepsi Türkiye vatandaşı olduğu için kendilerini zor bir durumda bulabilirler. Bu yüzden başka bağımsız aktörler de olmalı.

Sınırda turnikeler yok, ‘Silahlı mı geçiyorsun silahsız mı geçiyorsun, silahlı geçiyorsan silahları şuraya göm de öyle geç’ demeyecekler. Dolayısıyla silahlar gömüldükten sonra iki üç silah geçerse kim fark edecek ki? Zaten genel olarak silah bırakma, silah gömülme en son noktada yapılır. Burada ABD’nin oynayabileceği bir rol var. PKK kime teslim edecek bu silahları? Türk hükümetine vermeyecek, Kürtlere de vermeyecek. Bunun için ABD güvenilir bir güç.Silah meselesi en son, bir yandan da en kolay mesele. Şimdiden silah meselesini konuşmak iyi değil. Çünkü çok erken bir beklenti yaratmış oluyorsunuz. Tabii ki silahlar bir ara bırakılacak”.

Akdeniz akillerinden Kızılkaya’nın; “Türkiye Cumhuriyeti Kürtlere kendi kimliklerini iade ediyor. Bu verebileceği kocaman bir toprak parçasından daha değerli bir şeydir. Akdeniz sahil koyunun yarısı Kürtlerin elindedir. Hiçbir enayi Kürt yoktur ki buraları size bırakıp Hakkâri ya da Şırnak’a elini kolunu sallaya sallaya gidecek” saptamasını dikkatle not ederken….

…..Demirtaş’ın Berlin’de “Şu anda çift taraflı (TSK-PKK)ateşkes yaşanmaktadır” deyişini ve PKK’nın geri çekilme süreci ile ilgili olarak ortaya çıkan eyalet taksimatını “şimdilik” bir kenara bırakıyorum..

Fakat aynı zamanda “ÜÇÜNCÜ TANZİMAT”IN “Mösyö Blaque, Mösyö Barachin ve Reşit Paşa”ları ile “özel kâtip” Mösyö Cor’larını da şiddetle merak ediyorum..

Bir de, ilkiyle İmparatorluğu yıkmıştık, üçüncüsüyle neyin yıkılacağını…19 Nisan 2013

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir