TÜRKİYE, TAYYİBİSTAN, KÜRDİSTAN

22.2.2013 - suriye ile savas cikacak diye korkan ezikler i411354

Suriye’de demokrasinin yayılması “Esad gitsin” söyleminde takılmış, 70 bin insanın hayatını kaybettiği trajik bir iç savaşa neden olunmuştur.
Dışişleri Bakanı John Kerry, Rusya ziyareti öncesinde Virginia Üniversitesi’nde “ABD eskisi gibi tüm dünyada demokrasiyi yaymaya odaklıdır. Demokratik değerler ve hakları koruma girişimlerini paylaşan ülkelerle daha sağlam iş ilişkileri ve ortaklıklar kuruyoruz. Ne ki demokrasinin kök salması için uzun zamana ihtiyaç bulunuyor ” diyor.
Karşı yakadan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov “Son günlerde ihtilafa karışan taraflar olsun,dış oyuncular olsun Suriye’deki gelişmelere yönelik niteliksel bir değişim görülüyor.Müzakerelerin başlatılmasına yönelik çağrılarımızı reddeden ve her türlü temas için ön şartın Beşar Esad’ın gitmesi olduğunu ileri sürenler -şimdi, diyalog konusuna öncelik vermeye başladılar. Çözüm sürecinde taşlar yerinden oynadı” diyor.
Neler olduğunu bilmek için Başbakan Erdoğan’ın ABD’nin dünyaya demokrasiyi yayma hedefi ile örtüştürdüğü İslam Birliği doğrultusunda başlattığı iki aşamalı İmralı sürecini anlamak gerekiyor.

*
Birinci aşama Türkiye Sürecidir; terör örgütünün silah bırakması ve Türkiye’den çıkması açısından önemli İmralı görüşmeleri sürecinde Kürt Sorununu kısmen halleden fakat tam çözümüne gelecek açan belli değişimler öngörülüyor.
Farklı ideoloji, görüş ve inançta, kısıtlı, içe kapalı siyasi oluşumlarıyla tüm Kürtlerin demokratikleşme perspektifinde kurumsal kimlikleri esasında birlik ve dirliklerini teminen siyasal nicelik ve niteliklerini kazanması anlamında Kürt Sorununun çözümüne adım atılmasını kapsıyor.
O nedenle öngörüsü planlı bu atılımda -şimdi, İmralı’da Öcalan ile görüşme yolunda Pervin Buldan, Altan Tan, Süreyya Önder’den oluşturulan düşük profilli heyet ya da süreçte BDP’nin hafif dışlanması, Kandil ya da Avrupa karargahları çok önem arzetmiyor.

*
Bu aşama “Terör örgütünün silah bırakması ve Türkiye’den çıkması” karşılığında Kürt sorununun barışcıl çözümünü -teminen, realpolitik gerçekler ile Türk-Kürt idealizmi arasında bir ahengin kurulmasına müteakip yeni Anayasa’da “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kavramı üzerinde odaklaşılma” sürecidir.
Giderek, hiçbir resmi belgede Türk vatandaşlığının sosyolojik tanımlanmasına, devletin herhangi bir üst kimlik tasarlama girişimine meydan verilmemesini, KCK tutuklularının terör örgütü adım attıkça parti-parti salıverilmesini, Kürtçenin kullanım alanlarında kısmi değişiklikleri, İmralı’da Öcalan’ın “ev” lenmesini, PKK’nın orta ve alt düzey yöneticilerine af çıkarılması ve lider kadroların başka bir ülkeye gitmesine izin verilmesini öngörüyor.
Başbakan Erdoğan sürecin siyasi hak devri anlamına gelen türden düzenlemeleri kapsamayacağına,
Abdullah Öcalan da dört devlet arasında bölüşülmüş Kürdistan’ın ulus-devlet sınırlarına müdahale edilmeden ama bu sınırları anlamsızlaştıracak sosyo-ekonomik ve siyasi tedbirlerle yetinileceğine işaret ediyor!

*
İkinci aşama Başbakan Erdoğan için ABD’nin dünyaya demokrasiyi yayma hedefi ile örtüştürdüğü İslam Birliği’nin oluşturulması,
Abdullah Öcalan için dört devlet arasında bölüşülmüş Kürdistan’ın çeşitli gruplar yönünden kendisinden başka egemen gücü, kendi üstünde de başka egemenliği kabul etmeyen Kürdistan ulus devletinin kurulması sürecidir.

*
Bu aşamaya yönelik Erdoğan’ın politikasını; Türkiye’nin bütünlüğünü, ulusal birliği ve tam bağımsızlığını belirleyen, bunlarla bağdaşmayan ödünlerde bulunulmasını engelleyen, Atatürk’ün ” millî, vatanın dış düşman karşısındaki durumunu ve yerini tespit eden kutsal bir kuraldır” dediği Misak-ı Milli üzerine kurduğu anlaşılıyor.
Çünkü Misak-ı Milli Türk Kurtuluş Savaşının siyasi manifestosu,cumhuriyet anayasalarında Türk varlığının devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının dayanağıdır.
Bir yanıyla son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin, diğer yanıyla Türkiye 1.Meclisinin kabul ettiği asgari barış şartlarını kapsıyor.
Ama belgenin Osmanlı Mebusan Meclisi zabıtlarında bulunmayışı Misak’ın resmi oturumda çıkarılıp-çıkarılmadığı konusunda tartışmalı hale getirmiştir.
Ya da Osmanlı Mebusan Meclisinde hazırlanan Misak belgesinde ülke sınırlarının belirlenmesi -fakat, 1.Mecliste ülke sınırlarının ayrıntılı biçimde belirlenmemiş olması gibi bir fark yüzünden uluslararası camiada Misak’ın geçerliliği kuşkuludur -mesela, İngiltere’nin itirazı bulunuyor.
Bu durumda gerekçesi-ister, Misak-ı Milli’nin uluslararası camianın algısından kaynaklanan olası bir dayatma olsun -isterse, ABD’nin dünyaya demokrasiyi yayma hedefi ile örtüştürülen İslam Birliği vizyonu olsun, Başbakan Erdoğan’ın uygulamalarının gösterdiği üzere politikası “Türkiye’nin neresi olduğu” tesbitinden hareket ediyor!

*
Lozan Barış Anlaşması Misak-ı Milli’yi büyük ülçüde gerçekleştirmiştir -ne ki, Lozan’da Misak’ı Milli sınırları içinde zengin petrol kaynaklarıyla Musul ve Kerkük sorunlarında İngiltere ile anlaşılamayınca Milletler Cemiyeti sorunu İngiltere lehine çözmüş, Musul ve Kerkük’ü Türk topraklarına katmak üzere askeri hazırlık yapılmaktayken de İngilizler Şeyh Sait İsyanı çıkarmış ve bugüne gelinmiştir!
Şimdi Başbakan Erdoğan Kuzey Irak Kürdistanı’nda Mesud Barzani’nin Türkiye’nin ekonomik desteğine bağımlılığı ve Türk askerinin müdahalesinden korkusuna karşı dengelediği o bölgenin dünya petrol ihtiyacının çoğunu karşılama kapasitesiyle ekonomik çıkarlar ve terörle mücadelede yardım temin etmek reelpolitiğinde İslam Birliği vizyonunu sürüyor.
Türkiye Misak-Milli çerçevesinde her tür yayılmacılığı reddederken -şimdi,İslam Birliği vizyonunu gerçekleştirmek üzere Misak-ı Milli’yi Musul’u,Kerkük’ü Kürtler vasıtasıyla geri almacı yönde kullanmaya yönelmiştir -ama,Mesud Barzani’nin önünde-sonunda bir Kürt birliği kurmak idealini de unutmamak gerekiyor!

*
Misak-ı Milli Mondros Mütarekesinden önce işgal edilmiş Arapların yaşadığı bölgeleri de anıyor.
Lozan Barış Anlaşması kapsamı dışında kalan Hatay Fransızlarla Ankara Anlaşmasında kazanılmıştır ama -neden, Başbakan Erdoğan ikide- bir sınırların ardında Suriye ile tarihi, örfi, akrabalık ilişkileri olduğunu söylüyor?
Suriye’de Sünni Arapların yaşadığı Ceylanpınar karşısında Seré Kaniyé alanından batıya doğru boydan boya Doğu Akdeniz sahillerinde Cisr Aş-Şukur alanına kadar çok sayıda aktif petrol kuyusundan Türkiye’nin günlük tüketiminin yüzde 88’ine eşdeğer petrol alınıyor.
Bu alanda 8 Kasım 2012’den bu yana Sünni Arap Özgür Suriye Ordusu ile PKK yanlısı YPG Kürtleri şiddetli çatışmadadır.
İmralı Süreciyle eş zamanlı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun arabuluculuğunda iki taraf arasında silahlı grupların kenti terketmesi, tarafların sivil bir meclis kurması, Esad rejiminin denetimindeki yerleşim alanlarının kurtuluşu için ortak hareket edilmesi, rejiminin denetiminden çıkarılan kentleri kurtarılmış kentler olarak kabul edilmesini öngören ateşkes antlaşması yapılıyor.
Türkiye Misak-Milli çerçevesinde her tür yayılmacılığı reddederken -şimdi,İslam Birliği vizyonunu gerçekleştirmek üzere Misak-ı Milli’yi geri almacı yönde kullanmaya yönelmektedir ya da Suriye’de Özerk Kürdistan’ın yolunu açıyor…

*
ABD tüm dünyada demokrasiyi yaymayı sürdüre-dursun ve -muhtemelen,yukarıdaki çerçevede Suriye’de müzakereler önünden Esad gitsin engeli kaldırılmış olsun -mesela, İran! Açık şekilde ABD’nin Kürt Koridoru planına karşı kararlılık gösteriyor…

22.2.2013


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir