ECDAT

AHMET ALTAN

ECDAT

Kabul edelim ki biz Türkler pek bir şey “icat” edemeyiz ama iyi
uydururuz.Belki en palavracıları en yukarılara çıkarmamızın nedeni de budur, belki de siyaseti de bir uydurma yarışması sanıyoruz.En iyi uydurduğumuz şeylerin arasında herhalde “tarih” güzide bir yer tutar.

“Ecdadımız” palavraları kabul edeyim ki ben en çok sevdiklerim
arasındadır.Bizim “ecdadımız” dediğimiz halifelerimiz efendilerimizin, o “attan inmeyen” padişahlarımızın hemen hemen hepsinin dedesinin Hıristiyan olduğunu hatta bir kısmının da papaz olduğunu biliyorsunuz değil mi?

Aranızdan bir kişinin, Başbakan da dâhil, Kanunî’nin dedesinin adını
bilmediğine eminim.

II. Bayezid diye öyle öyle bilgiç bilgiç gülümsemeyin, o babasının
babası, annesinin babası kimdi?

Peki, halife efendilerimizin sarayı Topkapı’nın bahçesinde neden bir kilise var?

Peki, bizim ecdadımız dediğimiz Osmanlı’dan önceki atalarımız kimler?

Osmanlı kim peki?

Osmanlı’nın Kayı Aşireti’nden çıktığını biliyorsunuz diyelim, Kayı Aşireti hakkında ne biliyorsunuz? Çok fazla bir bilginiz olamaz çünkü tarihte de çok fazla bir bilgi yok, Kayı Aşireti’nin varlığı bile kuşkulu.

Biraz daha geriye gidelim. Osmanlı 1299’da kuruldu, Türkler Anadolu’ya 1071’de geldi.

Alparslan’la birlikte Anadolu’ya kaç Türk geldi?

“Türkler kim” sorusunu atlayıp başka soruya geçelim.

Bugün “Türk” olduğunu söylediğimiz 70 milyon insan Alparslan’la
birlikte gelen “Türklerin” özbeöz çocukları mı?

Yoksa biz o gelen Türklerle Anadolu’da o zamanlarda yaşayan
Bizanslıların, Ermenilerin, Rumların, Kürtlerin ortak çocukları mıyız?

Nasıl oluyor da “ecdadımız” sadece Türkler ve Müslümanlar oluyor o zaman?

Ecdadımız arasında Bizanslılar yok mu?

“Kahpe Bizans” demek neden ecdadımıza hakaret sayılmıyor?

Çünkü tarihi uyduruyoruz.

Kendimize Türk ve Müslüman bir tarih yazıyoruz.

Anadolu’nun bütün halklarını, koskoca Bizans’ı yok sayıyoruz.

Sanırsın ki hayat Anadolu’da Alparslan’ın ordusuyla başladı.

Tabii tarihi böyle uydurmaya başlayınca her şeyi uyduruyoruz.

Osmanlı padişahları da başka bir uydurmanın konusu oluyor.

Bugüne kadar Kemalistler bir tarih uyduruyordu, şimdi sıra
muhafazakârların tarih uydurmasına geldi.

Onlara göre Osmanlı padişahları attan inmeyen, öpüşmeyen, sevişmeyen, başını duadan kaldırmayan pirifâniler.

Halife II. Selim’in lakabı “sarhoş Selim”, IV. Murat içkiden öldü.

Siz halifelerin payitahtı İstanbul’a gelen içki miktarını hiç merak ettiniz mi?

O zamanlar yapılan “ithalatın” kayıtları var, merak ediyorsanız bir bakarsanız.

Halifelerin haremleri kadınlarla doluydu.

O haremdeki kadınlardan sadece biriyle mi beraber oldu padişahlar?

Havuz âlemleri yapmadılar mı?

Sarayda kadınlar entrikalara karışmadılar mı? Hadi sizin güzel
hatırınıza “içoğlanlar” meselesine hiç girmeyeyim.

Biz böyle her başbakana göre yeni bir tarih uyduracaksak yandık. Her devletin “resmî tarihi” vardır, her toplumun tarihi utançlarla dolu olduğu için onların bir kısmını”değiştirir” resmî tarih.

Ama insanoğlunun “cahil” kalmasını sanatçılar, bağımsız
tarihçiler önler, onlar gerçekleri anlatır. Bir toplum da resmî
tarihin yalanlarından arındıkça gelişir ya da geliştikçe yalanlardan
kurtulur. Tarihi bir “fetiş” hâline getirmek, “putunu kendi yapar,
kendi tapar” usulü bir tarih uydurup o tarihe tapınmak, geri kalmışlığın en belirgin özelliklerindendir.

Kendi kendimizi böyle bir geriliğe, böyle zavallı bir ezikliğe mahkûm etmenin ne âlemi var anlamıyorum, iyisiyle kötüsüyle koca bir tarihin çocuklarıyız,iki büyük imparatorluğun ortak topraklarında yaşıyoruz, o imparatorlukların mirasçısıyız. Bugün zevkle dinlediğiniz “alaturka” müziğin kaynağı Bizans’tır. Osmanlı devlet “geleneklerinin” ve yönetim tarzının önemli bir kısmı
Bizans’tan ödünç alınmıştır. “Ecdadımızın” bütün “ecdatlar” gibi iyi
yanı da vardır, kötü yanı da, böyle kendimize bir tarih uydurup, bir
de o uyduruk tarihin kalıplarına sığmayanları savcılara şikâyet etmek, ecdadımızın öpüşmesinden, sevişmesinden çok daha utanç verici bir zavallılığı ortaya koyar.

Gerçeklerden korkacak bir şey yok. Her toplumun imreneceği kadar zengin bir tarihiniz var, o tarihin içinde her ırktan, her dinden “ecdat” yer alıyor, insanlığın her hâli var orada. Sahip olduğunuz tarihin zenginliğiyle övünün, palavralarla
övünmekten daha iyidir.


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir