KIBRIS HARİKALAR KUMPANYASI

<p>KIBRIS HARİKALAR KUMPANYASI HÜSEYİN MÜMTAZ</p>
<p>Bu, “hisseli” değil “Kıbrıs” harikalar kumpanyası..
Kumpanyada sahnelenen orta oyununun iki senaristi var; Ankara ve Lefkoşa..
Kumpanya, orta oyunu, çadır tiyatrosu filan dedik ama lâfımız M.A.Erbil’in “Kıbrıs’ta kumardan karı aldım” densizliğini diziden sonra sahnede de tekrarlamasıyla ilgili değil.
Anlaşılan o ki onun, ilk yılışık yavşaklığına gerekli tepki gösterilmediği için denge problemi artık müzminleşmiş ve ilaç filan da kâr etmiyor.
Bünye alışmış...
Kıbrıs’ta sergilenmekte olan oyuna dönecek olursak, senaristlerden kaynaklanan iki farklı bakış açısı olduğunu göreceğiz.
İlk olarak Ankara cephesi.
Arakan ve Somali halklarına yapılan yardımın miktarı “resmî kayıtlara” göre 1.5 milyar doları aşmış durumda.. Gayri resmisini elbette bilemeyiz.
Bu yardımların bize yol-su-elektrik olarak değil ama dünyanın en pahalı benzini, fahiş elektrik ve doğal gaz zamları olarak döndüğünü unutma ey vatandaş…
Ajan/gelika Jolie’nin söylediğine göre “Dünyada bir örneğini dahi görmediği” çadır/konteynır kentlerde bir eli yağda/bir eli balda beslediğimiz Suriyeli göçmen-mülteci-sığınmacı-kaçak, adları her neyse ise sayıları resmen 100.000’i geçti.. “Kendi imkanları” ile sınır illerimizde ev kiralayıp, yahut sokak aralarında, arsalarda çadır kurup yaşayarak, “çeşitli” işlerde çalışıp, dilenerek geçimini sağlayan Suriyelilerin de 60-70 bin olduğu varsayılıyor..
(Bu 160-170 bin rakamı; 1974’de Kıbrıs’a çıktığımız zaman orada bulduğumuz ve 1571 mecburi iskânı ile Anadolu’dan gönderdiğimiz Kıbrıs Türklerinin sayısına eşittir. Sonradan göç eden 70-100 bin 1974 sonrası göçmeni bu rakama dahil değildir).
“Bu” Suriyelilerin üniversite çağındaki gençlerine YÖK tarafından “beyan usulü” ile üniversitelerimizde sınavsız kayıt/öğrenim hakkı tanındığını da bir önceki yazımızda konu etmiştik.
Son bombayı da Kızılay patlattı, bilmem duydunuz mu?
Anadolu Ajansı’nın 13 Ekim 2012 tarihli haberi şöyle;
“Suriyelilerin gıdasını Kızılay karşılayacak.
Türkiye'deki Suriyelilerin gıda ihtiyaçlarının temini için AFAD'ın koordinasyonunda Türk Kızılayı ile BM Dünya Gıda Programı arasında protokol imzalandı.
Türk Kızılayı Genel Başkanı Ahmet Lütfi Akar, Kızılay Genel Merkezi'nde düzenlenen protokol imza törenindeki konuşmasında, kamplarda beslenme sorunu bulunduğunu belirterek, Dünya Gıda Programı'nın partner olarak kendilerini seçtiğini söyledi.
Türk Kızılay Genel Başkanı Akar, 'Bulgur sevenlere pirinç, pirinç sevenlere bulgur vermeyeceğiz. İstediklerini kendileri seçecek' dedi.
BM WFP Orta Doğu, Orta Asya, Kuzey Afrika, Doğu Avrupa'dan sorumlu Bölgesel Müdürü Daly Belgasmi de Kızılay Gıda Kartı'nın Türkiye'nin beyniyle yapıldığını, verilecek gıda maddelerinin Türkiye'de üretildiğini belirterek, hiçbir şeyin yurt dışından getirilmemesinin muhteşem bir şey olduğunu söyledi. Belgasmi, 'Türk halkı, Türk Kızılayı'ndan gurur duymalı. Başkalarına yardım için çok büyük tehlikelere atılmakta' diye konuştu”.
Bütün “misafir” Suriyelilere dağıtılacak “Visa Kızılaykart”a maaş gibi para yüklenecek, onlar da gidip pirinç istiyorsa pirinç alacak..
Sen ey vatandaş, evinde ay sonunda bulgur kaldıysa, pirinç sevdiğin halde mecburen bulgur yemiyor musun?
EEE… Ev sahibinin umduğunu değil, bulduğunu yiyeceğini söylemiyor muydu o atalar sözü?…
Güngör Uras, Mehmet Şimşek’e atfen Suriyelilere harcanan paranın 400 milyonu bulduğunu söylüyor.
Vaziyet işte aynen böyle, böyleyken Arakan, Somali, Suriyelilerden esirgediğimiz “besleme” sözcüğünü Kıbrıs Türkleri için bol keseden kullanmayı alışkanlık haline getiriyoruz.
Senaryonun Lefkoşa versiyonuna gelince.
Orada işin içine komedi-rezillik arasında gidip gelen bir yorum farkı giriyor ve tam da içinden çıkılmaz hâle geliyor.
KKTC’de Cumhurbaşkanı’nın bizzat söylediğine göre son altı aydır devlet işleri yürümüyor, iktidar partisi UBP; Başbakan, bakanlar, milletvekilleri dahil herkes 21 Ekim’deki Kurultay’a kilitlenmiş durumda..
Cumhurbaşkanı’nın eşi, Başbakan’ın eşini mahkemeye veriyor.
Dünyada başka bir örneği daha var mıdır?
Öğretmenler sendikası; Bakanlığın yaptığı tayinleri beğenmediği için “kendisi” öğretmen ataması yapıyor..
Peki, bunun da var mıdır dünyada örneği?
Devletin olmadığı yerde eşkıya dünyaya hükümran oluyor.
Başkent Lefkoşa bir kere daha Belediye Sendikasının oyuncağı oluyor, genel grev dolayısı ile şehir bu yılın başında olduğu gibi bir kere daha “çöpkent” haline geliyor.
Eşkıya burada da bir kere daha dünyaya hükümran oluyor.
Meydanı boş bulan Hristofiyas da belki onuncu kere “Maraş ve Güzelyurt verilmeden barış olmaz” diyor..
UBP Kurultay hazırlıklarından önce adaya giden Bağış ise tam da AB seviyesine yakışan bir bar/meyhane/kahvehane ağzıyla “Galiba ağır yemiş” cevabını veriyor.
Ve biz “milli Kıbrıs meselemiz” bu haldeyken Suriye’ye giden Rus ve Ermeni uçaklarını nasıl indirdiğimizle uğraşıyoruz..
Yahut PKK karakol basıp, öğretmen kaçırır… Yol kesip, kışlalara saldırırken..
Ve biz de Suriye’ye uçan kuşlarla uğraşırken…
Kıbrıs’ta gözümüzün üzerinden sürmeyi çekiyor ve malı götürüyorlar ey okuyucu.
Haberin var mı? 17 Ekim 2012</p>
<p>57′NCİ ALAY HER YERDE HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ</p> - imagesCAVHZLM3

<p>KIBRIS HARİKALAR KUMPANYASI HÜSEYİN MÜMTAZ</p>
<p>Bu, “hisseli” değil “Kıbrıs” harikalar kumpanyası..
Kumpanyada sahnelenen orta oyununun iki senaristi var; Ankara ve Lefkoşa..
Kumpanya, orta oyunu, çadır tiyatrosu filan dedik ama lâfımız M.A.Erbil’in “Kıbrıs’ta kumardan karı aldım” densizliğini diziden sonra sahnede de tekrarlamasıyla ilgili değil.
Anlaşılan o ki onun, ilk yılışık yavşaklığına gerekli tepki gösterilmediği için denge problemi artık müzminleşmiş ve ilaç filan da kâr etmiyor.
Bünye alışmış...
Kıbrıs’ta sergilenmekte olan oyuna dönecek olursak, senaristlerden kaynaklanan iki farklı bakış açısı olduğunu göreceğiz.
İlk olarak Ankara cephesi.
Arakan ve Somali halklarına yapılan yardımın miktarı “resmî kayıtlara” göre 1.5 milyar doları aşmış durumda.. Gayri resmisini elbette bilemeyiz.
Bu yardımların bize yol-su-elektrik olarak değil ama dünyanın en pahalı benzini, fahiş elektrik ve doğal gaz zamları olarak döndüğünü unutma ey vatandaş…
Ajan/gelika Jolie’nin söylediğine göre “Dünyada bir örneğini dahi görmediği” çadır/konteynır kentlerde bir eli yağda/bir eli balda beslediğimiz Suriyeli göçmen-mülteci-sığınmacı-kaçak, adları her neyse ise sayıları resmen 100.000’i geçti.. “Kendi imkanları” ile sınır illerimizde ev kiralayıp, yahut sokak aralarında, arsalarda çadır kurup yaşayarak, “çeşitli” işlerde çalışıp, dilenerek geçimini sağlayan Suriyelilerin de 60-70 bin olduğu varsayılıyor..
(Bu 160-170 bin rakamı; 1974’de Kıbrıs’a çıktığımız zaman orada bulduğumuz ve 1571 mecburi iskânı ile Anadolu’dan gönderdiğimiz Kıbrıs Türklerinin sayısına eşittir. Sonradan göç eden 70-100 bin 1974 sonrası göçmeni bu rakama dahil değildir).
“Bu” Suriyelilerin üniversite çağındaki gençlerine YÖK tarafından “beyan usulü” ile üniversitelerimizde sınavsız kayıt/öğrenim hakkı tanındığını da bir önceki yazımızda konu etmiştik.
Son bombayı da Kızılay patlattı, bilmem duydunuz mu?
Anadolu Ajansı’nın 13 Ekim 2012 tarihli haberi şöyle;
“Suriyelilerin gıdasını Kızılay karşılayacak.
Türkiye'deki Suriyelilerin gıda ihtiyaçlarının temini için AFAD'ın koordinasyonunda Türk Kızılayı ile BM Dünya Gıda Programı arasında protokol imzalandı.
Türk Kızılayı Genel Başkanı Ahmet Lütfi Akar, Kızılay Genel Merkezi'nde düzenlenen protokol imza törenindeki konuşmasında, kamplarda beslenme sorunu bulunduğunu belirterek, Dünya Gıda Programı'nın partner olarak kendilerini seçtiğini söyledi.
Türk Kızılay Genel Başkanı Akar, 'Bulgur sevenlere pirinç, pirinç sevenlere bulgur vermeyeceğiz. İstediklerini kendileri seçecek' dedi.
BM WFP Orta Doğu, Orta Asya, Kuzey Afrika, Doğu Avrupa'dan sorumlu Bölgesel Müdürü Daly Belgasmi de Kızılay Gıda Kartı'nın Türkiye'nin beyniyle yapıldığını, verilecek gıda maddelerinin Türkiye'de üretildiğini belirterek, hiçbir şeyin yurt dışından getirilmemesinin muhteşem bir şey olduğunu söyledi. Belgasmi, 'Türk halkı, Türk Kızılayı'ndan gurur duymalı. Başkalarına yardım için çok büyük tehlikelere atılmakta' diye konuştu”.
Bütün “misafir” Suriyelilere dağıtılacak “Visa Kızılaykart”a maaş gibi para yüklenecek, onlar da gidip pirinç istiyorsa pirinç alacak..
Sen ey vatandaş, evinde ay sonunda bulgur kaldıysa, pirinç sevdiğin halde mecburen bulgur yemiyor musun?
EEE… Ev sahibinin umduğunu değil, bulduğunu yiyeceğini söylemiyor muydu o atalar sözü?…
Güngör Uras, Mehmet Şimşek’e atfen Suriyelilere harcanan paranın 400 milyonu bulduğunu söylüyor.
Vaziyet işte aynen böyle, böyleyken Arakan, Somali, Suriyelilerden esirgediğimiz “besleme” sözcüğünü Kıbrıs Türkleri için bol keseden kullanmayı alışkanlık haline getiriyoruz.
Senaryonun Lefkoşa versiyonuna gelince.
Orada işin içine komedi-rezillik arasında gidip gelen bir yorum farkı giriyor ve tam da içinden çıkılmaz hâle geliyor.
KKTC’de Cumhurbaşkanı’nın bizzat söylediğine göre son altı aydır devlet işleri yürümüyor, iktidar partisi UBP; Başbakan, bakanlar, milletvekilleri dahil herkes 21 Ekim’deki Kurultay’a kilitlenmiş durumda..
Cumhurbaşkanı’nın eşi, Başbakan’ın eşini mahkemeye veriyor.
Dünyada başka bir örneği daha var mıdır?
Öğretmenler sendikası; Bakanlığın yaptığı tayinleri beğenmediği için “kendisi” öğretmen ataması yapıyor..
Peki, bunun da var mıdır dünyada örneği?
Devletin olmadığı yerde eşkıya dünyaya hükümran oluyor.
Başkent Lefkoşa bir kere daha Belediye Sendikasının oyuncağı oluyor, genel grev dolayısı ile şehir bu yılın başında olduğu gibi bir kere daha “çöpkent” haline geliyor.
Eşkıya burada da bir kere daha dünyaya hükümran oluyor.
Meydanı boş bulan Hristofiyas da belki onuncu kere “Maraş ve Güzelyurt verilmeden barış olmaz” diyor..
UBP Kurultay hazırlıklarından önce adaya giden Bağış ise tam da AB seviyesine yakışan bir bar/meyhane/kahvehane ağzıyla “Galiba ağır yemiş” cevabını veriyor.
Ve biz “milli Kıbrıs meselemiz” bu haldeyken Suriye’ye giden Rus ve Ermeni uçaklarını nasıl indirdiğimizle uğraşıyoruz..
Yahut PKK karakol basıp, öğretmen kaçırır… Yol kesip, kışlalara saldırırken..
Ve biz de Suriye’ye uçan kuşlarla uğraşırken…
Kıbrıs’ta gözümüzün üzerinden sürmeyi çekiyor ve malı götürüyorlar ey okuyucu.
Haberin var mı? 17 Ekim 2012</p>
<p>57′NCİ ALAY HER YERDE HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ</p> - images

KIBRIS HARİKALAR KUMPANYASI
HÜSEYİN MÜMTAZ

Bu, “hisseli” değil “Kıbrıs” harikalar kumpanyası..
Kumpanyada sahnelenen orta oyununun iki senaristi var; Ankara ve Lefkoşa..
Kumpanya, orta oyunu, çadır tiyatrosu filan dedik ama lâfımız M.A.Erbil’in “Kıbrıs’ta kumardan karı aldım” densizliğini diziden sonra sahnede de tekrarlamasıyla ilgili değil.
Anlaşılan o ki onun, ilk yılışık yavşaklığına gerekli tepki gösterilmediği için denge problemi artık müzminleşmiş ve ilaç filan da kâr etmiyor.
Bünye alışmış…
Kıbrıs’ta sergilenmekte olan oyuna dönecek olursak, senaristlerden kaynaklanan iki farklı bakış açısı olduğunu göreceğiz.
İlk olarak Ankara cephesi.
Arakan ve Somali halklarına yapılan yardımın miktarı “resmî kayıtlara” göre 1.5 milyar doları aşmış durumda.. Gayri resmisini elbette bilemeyiz.
Bu yardımların bize yol-su-elektrik olarak değil ama dünyanın en pahalı benzini, fahiş elektrik ve doğal gaz zamları olarak döndüğünü unutma ey vatandaş…
Ajan/gelika Jolie’nin söylediğine göre “Dünyada bir örneğini dahi görmediği” çadır/konteynır kentlerde bir eli yağda/bir eli balda beslediğimiz Suriyeli göçmen-mülteci-sığınmacı-kaçak, adları her neyse ise sayıları resmen 100.000’i geçti.. “Kendi imkanları” ile sınır illerimizde ev kiralayıp, yahut sokak aralarında, arsalarda çadır kurup yaşayarak, “çeşitli” işlerde çalışıp, dilenerek geçimini sağlayan Suriyelilerin de 60-70 bin olduğu varsayılıyor..
(Bu 160-170 bin rakamı; 1974’de Kıbrıs’a çıktığımız zaman orada bulduğumuz ve 1571 mecburi iskânı ile Anadolu’dan gönderdiğimiz Kıbrıs Türklerinin sayısına eşittir. Sonradan göç eden 70-100 bin 1974 sonrası göçmeni bu rakama dahil değildir).
“Bu” Suriyelilerin üniversite çağındaki gençlerine YÖK tarafından “beyan usulü” ile üniversitelerimizde sınavsız kayıt/öğrenim hakkı tanındığını da bir önceki yazımızda konu etmiştik.
Son bombayı da Kızılay patlattı, bilmem duydunuz mu?
Anadolu Ajansı’nın 13 Ekim 2012 tarihli haberi şöyle;
“Suriyelilerin gıdasını Kızılay karşılayacak.
Türkiye’deki Suriyelilerin gıda ihtiyaçlarının temini için AFAD’ın koordinasyonunda Türk Kızılayı ile BM Dünya Gıda Programı arasında protokol imzalandı.
Türk Kızılayı Genel Başkanı Ahmet Lütfi Akar, Kızılay Genel Merkezi’nde düzenlenen protokol imza törenindeki konuşmasında, kamplarda beslenme sorunu bulunduğunu belirterek, Dünya Gıda Programı’nın partner olarak kendilerini seçtiğini söyledi.
Türk Kızılay Genel Başkanı Akar, ‘Bulgur sevenlere pirinç, pirinç sevenlere bulgur vermeyeceğiz. İstediklerini kendileri seçecek’ dedi.
BM WFP Orta Doğu, Orta Asya, Kuzey Afrika, Doğu Avrupa’dan sorumlu Bölgesel Müdürü Daly Belgasmi de Kızılay Gıda Kartı’nın Türkiye’nin beyniyle yapıldığını, verilecek gıda maddelerinin Türkiye’de üretildiğini belirterek, hiçbir şeyin yurt dışından getirilmemesinin muhteşem bir şey olduğunu söyledi. Belgasmi, ‘Türk halkı, Türk Kızılayı’ndan gurur duymalı. Başkalarına yardım için çok büyük tehlikelere atılmakta’ diye konuştu”.
Bütün “misafir” Suriyelilere dağıtılacak “Visa Kızılaykart”a maaş gibi para yüklenecek, onlar da gidip pirinç istiyorsa pirinç alacak..
Sen ey vatandaş, evinde ay sonunda bulgur kaldıysa, pirinç sevdiğin halde mecburen bulgur yemiyor musun?
EEE… Ev sahibinin umduğunu değil, bulduğunu yiyeceğini söylemiyor muydu o atalar sözü?…
Güngör Uras, Mehmet Şimşek’e atfen Suriyelilere harcanan paranın 400 milyonu bulduğunu söylüyor.
Vaziyet işte aynen böyle, böyleyken Arakan, Somali, Suriyelilerden esirgediğimiz “besleme” sözcüğünü Kıbrıs Türkleri için bol keseden kullanmayı alışkanlık haline getiriyoruz.
Senaryonun Lefkoşa versiyonuna gelince.
Orada işin içine komedi-rezillik arasında gidip gelen bir yorum farkı giriyor ve tam da içinden çıkılmaz hâle geliyor.
KKTC’de Cumhurbaşkanı’nın bizzat söylediğine göre son altı aydır devlet işleri yürümüyor, iktidar partisi UBP; Başbakan, bakanlar, milletvekilleri dahil herkes 21 Ekim’deki Kurultay’a kilitlenmiş durumda..
Cumhurbaşkanı’nın eşi, Başbakan’ın eşini mahkemeye veriyor.
Dünyada başka bir örneği daha var mıdır?
Öğretmenler sendikası; Bakanlığın yaptığı tayinleri beğenmediği için “kendisi” öğretmen ataması yapıyor..
Peki, bunun da var mıdır dünyada örneği?
Devletin olmadığı yerde eşkıya dünyaya hükümran oluyor.
Başkent Lefkoşa bir kere daha Belediye Sendikasının oyuncağı oluyor, genel grev dolayısı ile şehir bu yılın başında olduğu gibi bir kere daha “çöpkent” haline geliyor.
Eşkıya burada da bir kere daha dünyaya hükümran oluyor.
Meydanı boş bulan Hristofiyas da belki onuncu kere “Maraş ve Güzelyurt verilmeden barış olmaz” diyor..
UBP Kurultay hazırlıklarından önce adaya giden Bağış ise tam da AB seviyesine yakışan bir bar/meyhane/kahvehane ağzıyla “Galiba ağır yemiş” cevabını veriyor.
Ve biz “milli Kıbrıs meselemiz” bu haldeyken Suriye’ye giden Rus ve Ermeni uçaklarını nasıl indirdiğimizle uğraşıyoruz..
Yahut PKK karakol basıp, öğretmen kaçırır… Yol kesip, kışlalara saldırırken..
Ve biz de Suriye’ye uçan kuşlarla uğraşırken…
Kıbrıs’ta gözümüzün üzerinden sürmeyi çekiyor ve malı götürüyorlar ey okuyucu.
Haberin var mı? 17 Ekim 2012

57′NCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir