BATI’NIN DOĞU’DA BATMASI

Mustafa Kemal Atatürk

 

Kısa süre önce ABD’li bir yönetmenin İslam düşmanlığını işleyen bir filmi internete servis edildiğinde,Amerikan diplomatik misyonları saldırılara uğradı,İslami terör korku yarattı.
Dışişleri Bakanı Hilary Clinton,”Özgürleştirdiğimiz bir ülkede bu nasıl olur”diye hayret ve hayıflanma sarasında -iken,ABD Başkanı Barack Obama,Başbakan Erdoğan’a,şiddete karşı tepkinin ortaya koyulmasında yardımını isteyen bir kişisel mesaj gönderdi.
Erdoğan,”Tahrik oluşturan akımlara karşı biz yöneticilerin gerekli tedbirleri alması gerekir”açıklaması yaptı.
Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney “Başbakan Erdoğan’ın bunu yaptığını gördünüz”ifadesi sonuca işaret ediyordu!

*
Bu söylem trafiği ABD’nin Siyasi İslam Konsepti çerçevesinde Türkiye’den İslam coğrafyasında vizyona koyduğu sadece iktisadi değil, siyasal,kültürel ve sosyal boyutları da kapsayan değişimde Başbakan Erdoğan’a biçilen liderlik misyonunu gösteriyor.
Ne ki önce bir misyonun verileceği kişinin iyi bilinmesi sonra kendisine misyon biçilmesine rıza verenin karşılığında sadakat göstermesi gerekiyor!

*
İstanbul Küresel Forum’unda “Dünya Siyasetinde Türkiye ve Adalet Meselesi” başlıklı oturumda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu konuşmaktadır.
Suriye Krizinde BM Güvenlik Konseyinde Rusya ve Çin’in veto oyları kullanmalarından hareketle,”Gerçek ve herkesi kapsayan bir küresel düzene ihtiyaç var”diye söze başlıyor
-yoksa,bu ifade, ABD’nin küresel liderliğine başkaldırı anlamına mı geliyor?
Küresel düzende adaletin siyasi açıdan kilit kavramının katılım olduğunu belirterek,”Karar alma süreçlerine adil katılım sağlanmalıdır. Eğer BM uluslararası toplumu temsil ediyorsa,BM’nin karar alma süreçlerinin,dünyadaki yeni güç yapısını yansıtacak şekilde değiştirilmesi gerekir.Farklı kültürlere yeni bir yaklaşıma, coğrafi merkezci olmayan ve ön yargısız yeni bir yaklaşıma ihtiyaç var. Artık 19.yüzyılın Avrupa merkezli kültürü geçerli değil” diyor.

*
Ve ayırıyor,”Tarihin doğru yanında mıyız,değil miyiz?Vicdanın yanında mıyız,değil miyiz?Yeni yükselen jeopolitiği mi destekliyoruz? Bizi bölen çizgi budur.Bu çizgiyi anlayanlar tarihin doğru tarafında, anlamayanlar yanlış taraftadır”diyor!

*
Aynı forumda açılış konuşmasında Başbakan Erdoğan,”Bölgemizde ve tüm dünyada etkileri derinden hissedilen çok yönlü ve güçlü bir değişim, dönüşüm sürecinden geçiyoruz. İç içe geçmiş tarihi, sosyal, kültürel, ekonomik boyutları bulunan bu değişim dalgasını anlamak için dikkatle üzerinde durmamız gereken hususlardan biri de adalettir.
Batı,artık dünyanın tek merkezi değildir.Kuzeyiyle güneyiyle doğusuyla batısıyla dünya çok merkezli bir yapıya dönüştü.Eski dengelere göre inşa edilen kurumlar,artık ihtiyaca cevap vermiyor.BM Güvenlik Konseyinde 5 üye ne derse o oluyor.Dünyayı bu 5 ülkenin insafına bırakmış bulunuyoruz”diyor.

*
Esasen dönüşüm bilimin giderek dinin açıklama getirdiği sorulara cevap vermeye başladığı dolu-dizgin akan süreçte insanın dünyayı değiştirmesi anlamındadır.
Tanrı vardır ama bilim bir yaratıcı olmadan da evrene açıklık getirebiliyor-bu suretle, bilge,sonsuz,yaratıcı Tanrı tasavvurunda olan insan mütemadiyen devasa evren bilgisiyle birey ve demokrasi algısından yetkinleşiyor,insanlığının ve şükr’ünün kalitesini yükseltiyor.
İnsanlığın bu muhteşem doğal rekabetinde beheri güvenlik alanında en büyük oyuncular olan ABD,Rusya ve Çin fikir ayrılıklarına rağmen aralarından birinin küresel lidere dönüşmemesi için birbirleriyle kıyasıya rekabet halinde birbirlerini dengeleyen güçler olmak zorunluluğunu sürdürüyor.

*
Halbuki ABD’nin küresel rekabetini teminen Siyasi İslam Konsepti çerçevesinde Türkiye’den İslam coğrafyasında vizyona koyduğu sadece iktisadi değil, siyasal,kültürel ve sosyal boyutları da kapsayan ve doğal sonucunda o bölgenin kanını içtiği değişimde,
Aklın ve bilimin rehberliğinde vicdan ve düşünce özgürlüğüne rağmen dinin demokrasiye aykırı olmadığı savıyla,bütün varlıklara mutlak hakim Allah katından hareketlenilen ve hakimiyet o’na ait olduğuna göre kutsalmışcasına belirlenen bir devletin olamayacağı vurgusu,siyaseten bu hakimiyeti müslüman halkların kullanacağı düşüncesi de
-işte,dillendirilmeye başlanılmıştır.
Onlar hilafetin merkezi Osmanlı Devletinin yıkılması ardından Türkiye Cumhuriyeti Devletinin din ve mukaddesata dair ne varsa hepsini çağdaşlaşma adı altında tahrip ettiği savında, İslam Birliği hedefiyle Kur’an ve Sünnet kaynağından Batı’nın yeniden tanımlanması amacının âlemlere rahmet olacağı inancındadır!

*
Nitekim İstanbul Küresel Forumu’nda konuşan Başbakan Erdoğan’da ayırıyor,”Dünyamızı dini inanışlar üzerinden bölmeye çalışanlar barış ve adalet anlayışına zarar veriyor. Bunlar terörizme destek veren anlayışlardır”diyor.
Burada İslam coğrafyasını İslam Birliği konseptinde özgür aklın ve sınırsız bilimin dünyasından ayıran -sanki,benmişim gibi bir zanna kapılıyorum-rağmen,O dünya değişiminde akıl ve bilim rehberliğinin yegane etken olmasına rağmen barış ve adaleti dini inanışlar üzerinde algılıyor.
Barışın ve adaletin dini inanışlar üzerine inşa edildiği taassub; İslâm’ın yükselmesi, korunması ve yayılması için her türlü çalışmada bulunulması, uğraşılması, gayret sarfedilmesi ve bu yolda sıcak ve soğuk savaşa girilmesi anlamında kitleleri İslam Cihad’a yöneltiyor.

*
Birleşmiş Milletler Teşkilatı tüm ülkelerde adalet ve güvenliği,ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği sağlamayı amaç edinmiş uluslararası ekonomik,toplumsal ve kültürel iş birliğini oluşturmada en önemli kuruluştur.
Bugün BM Güvenlik Konseyinin başta ABD’nin hızlı,maksimum ve hep daha fazla kâr için devreye soktuğu disipliner teknikleri,esnek örgütlenmesiyle kişisel tercihleri,özel mülkiyet, değiştirme özgürlükleri,mülkiyetin istenildiği gibi kullanılabilmesi ya da bağışlanabilmesi önünde her türlü zor kullanımı engellemeyi hedefleyen kapitalizminin,
Çin’in pazar ekonomisinin bir süre sonra mutlaka belirli bir azınlığın yararına,çoğunluğun zararına işleyeceğine olan inancıyla siyasal ve sosyal eşitlikçi, modernizasyona tabi tuttuğu sosyalizminin,
Rusya’nın dünyanın en önemli hidrokarbon kaynaklarının sahibi olarak Avrasya’da tarihsel hegemon siyasetini yeniden gündeme getirmesinin,
Almanya’nın Avrupa Birliği ve Euro alanında ulus devlet kimliğini koruyan kimliği ile küresel rekabeti bileşkesinde belirlenen barış ve adalet anlayışında daha verimli ve daha etkin olması için yapısının değiştirilmesi isteniyor.
Bunların ötesinde hepsi aklın ve bilimin getirisi insani gelişmişlikleri ile İtalya,Kanada,Arjantin,İspanya,Hindistan,Japonya,Brezilya ve daha nicesi BM Güvenlik Konseyinde daimi ya da yarı daimi üye olmanın mücadelesini sürdürüyor.

*
BM Güvenlik Konseyinin eski dengelere göre inşa edildiği ve dünyanın 5 ülkenin insafına bırakılmış olduğu doğru olsa da bir değişim halinin köhne bir temelden yapılacağını ummak akıllara ziyandır.
Öte yanda ABD kapitalizminin İslam Birliği safsatasıyla taasubî bir grubu damarından yakalayıp verdiği misyonla Türkiye’nin Atatürk Devrimlerinin karakteristiği olan milletin sorunlarına akıl rehberliğinde milletçe çözüm bulunması ve uygarlığa ilerleyiş,ulusal bağımsızlık,ulusal birlik ve beraberlik esasına bozgunculuğu giderek kendine zarar verme noktasındadır.
Çünkü bu grup İslami Cihad’a önderlik yapıyor,radikalizmi üretiyor…

15.10.2012


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir