KİMİN SAVAŞI SURİYE?

<p>KİMİN SAVAŞI SURİYE? HÜSEYİN MÜMTAZ</p>
<p>Türkiye’nin değil.. Türklerin değil..
O halde Türkiye kendi isteği ve inisiyatifi ile savaşa girmez..
Şimdilerde pek sözü edilmese bile Atatürk asker midir, askerdir.. Başkomutan mıdır, Başkomutandır.
"Mutlaka şu ve bu sebepler için, milleti savaşa sürüklemek taraftan değilim. Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Gerçek kanaatim şudur: Milleti savaşa götürünce vicdanımda azap duymamalıyım, öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz. Lakin millet hayatı tehlikeye maruz kalmıyorsa savaş cinayettir" sözü de Atatürk’ündür.
Ondan daha mı iyi bileceksiniz?
Öyleyse önce bu lâf kulağınıza küpe olsun.
Peki, Suriye topçusunun ateşiyle ölen 5 vatandaşımız?
Önce Suriye çok karışık.. Kimin elinde hangi silah var, kim kimin verdiği silahla nereyi vuruyor belli değil.. Suriye ordusunun silahları ÖSO’nun eline geçmiş olamaz mı?
Olabilir..ÖSO (veya Blackbilmemne’ler) ortalığı karıştırmak için o silahlarla ateş açıp 5 vatandaşımızı öldürmüş olabilir mi?
Bilmiyorum..
Diyelim ki bütün bu ihtimallere rağmen açılan ateşi bizzat ESO’nun (Esir Suriye Ordusu- E öbürü –özgür- ise bu –esir-dir değil mi?) açtığından emin olduk.
Neden iki uçakla haşırt diye o bataryaları tek sortide toprağa gömmedik?
Hadi bir önceki olaydan sonra uçak gönderemiyoruz anladık ama neden yoğun topçu ateşi ile aynı işi yapmadık?
Türkiye’nin “şimdilik” Suriye’ye girmeyeceğini konuyla hiç ilgisi olmaması gereken Bakan Bağış’ın “duruma” bizzat müdahil olmasından anladım.
Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) tarafından düzenlenen Ekim ayı Kahvaltı Toplantısı'na katılan Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış “Bugün Türkiye'nin askeri gücü Suriye'yi birkaç saat içerisinde yok edecek noktadadır çok şükür” demiş..
Anlaşılan o ki AB’nin veresiye defterleri ağzına kadar dolup da, “hesaba yaz” noktasında artık işlevsiz kalıp rafa kaldırıldığı için bakanımız ancak KAGİDER toplantılarında ve bambaşka konularda “müzakerelerde” bulunabiliyor.
Karşılıklı sınır tacizleri hiçbir zaman meşru savaş nedeni değildir. Ama pekâlâ Hitler’in Polonya’ya, Bush’un Saddam’a yaptığı gibi “gözünün üstünde kaşın var” bahanesinin arkasına sığınılabilir.
Suriye’deki rejimin Türkiye ile ne alakası vardır? Türkiye hep komşularındaki kendisiyle dost rejimlerle mi yaşamıştır?
Türkiye hangi zaman diliminde komşu idarenin kendi vatandaşlarına muamelesiyle ilgilenip müdahil olmuştur?
Bırakın komşu ülkelerin kendi vatandaşlarına karşı davranışlarına, komşu ülkelerdeki Türklere uygun gördüğü muameleyle ne zaman ve ne kadar ilgilenmiştir Türkiye?
Sakın bana Kıbrıs demeyin.. Bir araba kazasıdır ve 38 yıl sonra gelinen nokta ortadadır.
Suriye’deki Türkmenlerden söz edildiğini duydunuz mu şimdiye kadar?
Irak, İran, Bulgaristan, Yunanistan Türklerinin gündemde, dosyalarda, ajandalarda “adı yok”tur.
Suriye’deki kavga Türkiye’nin kavgası değildir.
Suriye’deki kavga Türkiye’nin toprak ve millet bütünlüğüne yönelik bir kavga da değildir.
Suriye’deki kavga; 1915’lerde İngiliz-Fransız (Alman?) ‘lar tarafından sahneye konulan “Büyük Oyun”un 2012’deki yeni yorumudur, yönetmen koltuğunda bu sefer Amerika oturmaktadır.
Bu kavga sonunda bazılarının zannettiği gibi Sykes-Picot sınırları son şeklini almayacaktır. O coğrafyada milletleri, dinleri, mezhepleri, kabileleri bölen o sınırlar zaten “lüzumu halinde kullanılmak üzere” öyle bırakılmıştı.
Hafif “değiştirilerek” yine “öyle” bırakılacağını Rice-Ralph Peters haritalarında görüyoruz.
Gaziantep’te Ağustos’ta patlayacak bombanın Haziran’da Brookings’te “oynandığını” da görmedik mi?
O halde Suriye’deki kavga Amerika’nın (İsrail’in) kavgasıdır.
Öyleyse bu demektir ki, Obama da kazansa, rakibi de kazansa yeni yönetimin işler hale geleceği Ocak 2013 sonuna kadar Suriye savaşı “başlamaz”.
Ocak 2013 sonunda da; Irak’tan çekilen, Afganistan’dan çekilmeye başlayan, Libya’yı elini ateşe sokmadan maşalarla halleden Amerika Suriye’de de aynı yöntemi uygulayacaktır.
Ocak sonuna kadar alçak profilde, sonrasında da daha yüksek profilde bölgesel maşaların-taşeronların sırtını sıvazlayacaktır.
Bu savaşta paralı Blackbilmemne’ler hariç Coni’ler ölmeyecektir.
Amerika’nın savaşı uzun, zahmetli, masraflı, kanlı olacaktır.
Çünkü meydan boş değildir. Amerika-İsrail bir tarafta, Rusya-Çin-İran (Barzani) Suriye’nin tarafındadır.
Dünyanın yaşayan en büyük iki “oryantal-isti” Barzani ve Talabani’dir. Barzani her iki tarafı da “kullanmakta” ve her iki taraf tarafından da “kullanılmaktadır”.
Son tahlilde Sykes-Picot ilkelerine uygun biçimde Barzani’nin “4 başkentli Kürdistan” projesinin hayata geçirilmesi hem Rusya ve hem de Amerika’yı memnun etmeyecek midir zannediyorsunuz?
Karizmamızın, (kış geliyor, dallardaki kestanelerimizin) ve haritamızın başkaları tarafından çizilmesini istemiyorsak kendi haritamızı kendimiz çizmeliyiz.. 9 Ekim 2012</p>
<p>57′NCİ ALAY HER YERDE HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ</p> - harita jpg 2006 11 23

<p>KİMİN SAVAŞI SURİYE? HÜSEYİN MÜMTAZ</p>
<p>Türkiye’nin değil.. Türklerin değil..
O halde Türkiye kendi isteği ve inisiyatifi ile savaşa girmez..
Şimdilerde pek sözü edilmese bile Atatürk asker midir, askerdir.. Başkomutan mıdır, Başkomutandır.
"Mutlaka şu ve bu sebepler için, milleti savaşa sürüklemek taraftan değilim. Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Gerçek kanaatim şudur: Milleti savaşa götürünce vicdanımda azap duymamalıyım, öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz. Lakin millet hayatı tehlikeye maruz kalmıyorsa savaş cinayettir" sözü de Atatürk’ündür.
Ondan daha mı iyi bileceksiniz?
Öyleyse önce bu lâf kulağınıza küpe olsun.
Peki, Suriye topçusunun ateşiyle ölen 5 vatandaşımız?
Önce Suriye çok karışık.. Kimin elinde hangi silah var, kim kimin verdiği silahla nereyi vuruyor belli değil.. Suriye ordusunun silahları ÖSO’nun eline geçmiş olamaz mı?
Olabilir..ÖSO (veya Blackbilmemne’ler) ortalığı karıştırmak için o silahlarla ateş açıp 5 vatandaşımızı öldürmüş olabilir mi?
Bilmiyorum..
Diyelim ki bütün bu ihtimallere rağmen açılan ateşi bizzat ESO’nun (Esir Suriye Ordusu- E öbürü –özgür- ise bu –esir-dir değil mi?) açtığından emin olduk.
Neden iki uçakla haşırt diye o bataryaları tek sortide toprağa gömmedik?
Hadi bir önceki olaydan sonra uçak gönderemiyoruz anladık ama neden yoğun topçu ateşi ile aynı işi yapmadık?
Türkiye’nin “şimdilik” Suriye’ye girmeyeceğini konuyla hiç ilgisi olmaması gereken Bakan Bağış’ın “duruma” bizzat müdahil olmasından anladım.
Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) tarafından düzenlenen Ekim ayı Kahvaltı Toplantısı'na katılan Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış “Bugün Türkiye'nin askeri gücü Suriye'yi birkaç saat içerisinde yok edecek noktadadır çok şükür” demiş..
Anlaşılan o ki AB’nin veresiye defterleri ağzına kadar dolup da, “hesaba yaz” noktasında artık işlevsiz kalıp rafa kaldırıldığı için bakanımız ancak KAGİDER toplantılarında ve bambaşka konularda “müzakerelerde” bulunabiliyor.
Karşılıklı sınır tacizleri hiçbir zaman meşru savaş nedeni değildir. Ama pekâlâ Hitler’in Polonya’ya, Bush’un Saddam’a yaptığı gibi “gözünün üstünde kaşın var” bahanesinin arkasına sığınılabilir.
Suriye’deki rejimin Türkiye ile ne alakası vardır? Türkiye hep komşularındaki kendisiyle dost rejimlerle mi yaşamıştır?
Türkiye hangi zaman diliminde komşu idarenin kendi vatandaşlarına muamelesiyle ilgilenip müdahil olmuştur?
Bırakın komşu ülkelerin kendi vatandaşlarına karşı davranışlarına, komşu ülkelerdeki Türklere uygun gördüğü muameleyle ne zaman ve ne kadar ilgilenmiştir Türkiye?
Sakın bana Kıbrıs demeyin.. Bir araba kazasıdır ve 38 yıl sonra gelinen nokta ortadadır.
Suriye’deki Türkmenlerden söz edildiğini duydunuz mu şimdiye kadar?
Irak, İran, Bulgaristan, Yunanistan Türklerinin gündemde, dosyalarda, ajandalarda “adı yok”tur.
Suriye’deki kavga Türkiye’nin kavgası değildir.
Suriye’deki kavga Türkiye’nin toprak ve millet bütünlüğüne yönelik bir kavga da değildir.
Suriye’deki kavga; 1915’lerde İngiliz-Fransız (Alman?) ‘lar tarafından sahneye konulan “Büyük Oyun”un 2012’deki yeni yorumudur, yönetmen koltuğunda bu sefer Amerika oturmaktadır.
Bu kavga sonunda bazılarının zannettiği gibi Sykes-Picot sınırları son şeklini almayacaktır. O coğrafyada milletleri, dinleri, mezhepleri, kabileleri bölen o sınırlar zaten “lüzumu halinde kullanılmak üzere” öyle bırakılmıştı.
Hafif “değiştirilerek” yine “öyle” bırakılacağını Rice-Ralph Peters haritalarında görüyoruz.
Gaziantep’te Ağustos’ta patlayacak bombanın Haziran’da Brookings’te “oynandığını” da görmedik mi?
O halde Suriye’deki kavga Amerika’nın (İsrail’in) kavgasıdır.
Öyleyse bu demektir ki, Obama da kazansa, rakibi de kazansa yeni yönetimin işler hale geleceği Ocak 2013 sonuna kadar Suriye savaşı “başlamaz”.
Ocak 2013 sonunda da; Irak’tan çekilen, Afganistan’dan çekilmeye başlayan, Libya’yı elini ateşe sokmadan maşalarla halleden Amerika Suriye’de de aynı yöntemi uygulayacaktır.
Ocak sonuna kadar alçak profilde, sonrasında da daha yüksek profilde bölgesel maşaların-taşeronların sırtını sıvazlayacaktır.
Bu savaşta paralı Blackbilmemne’ler hariç Coni’ler ölmeyecektir.
Amerika’nın savaşı uzun, zahmetli, masraflı, kanlı olacaktır.
Çünkü meydan boş değildir. Amerika-İsrail bir tarafta, Rusya-Çin-İran (Barzani) Suriye’nin tarafındadır.
Dünyanın yaşayan en büyük iki “oryantal-isti” Barzani ve Talabani’dir. Barzani her iki tarafı da “kullanmakta” ve her iki taraf tarafından da “kullanılmaktadır”.
Son tahlilde Sykes-Picot ilkelerine uygun biçimde Barzani’nin “4 başkentli Kürdistan” projesinin hayata geçirilmesi hem Rusya ve hem de Amerika’yı memnun etmeyecek midir zannediyorsunuz?
Karizmamızın, (kış geliyor, dallardaki kestanelerimizin) ve haritamızın başkaları tarafından çizilmesini istemiyorsak kendi haritamızı kendimiz çizmeliyiz.. 9 Ekim 2012</p>
<p>57′NCİ ALAY HER YERDE HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ</p> - harita jpg 2006 11 23

 

KİMİN SAVAŞI SURİYE?
HÜSEYİN MÜMTAZ

Türkiye’nin değil.. Türklerin değil..
O halde Türkiye kendi isteği ve inisiyatifi ile savaşa girmez..
Şimdilerde pek sözü edilmese bile Atatürk asker midir, askerdir.. Başkomutan mıdır, Başkomutandır.
“Mutlaka şu ve bu sebepler için, milleti savaşa sürüklemek taraftan değilim. Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Gerçek kanaatim şudur: Milleti savaşa götürünce vicdanımda azap duymamalıyım, öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz. Lakin millet hayatı tehlikeye maruz kalmıyorsa savaş cinayettir” sözü de Atatürk’ündür.
Ondan daha mı iyi bileceksiniz?
Öyleyse önce bu lâf kulağınıza küpe olsun.
Peki, Suriye topçusunun ateşiyle ölen 5 vatandaşımız?
Önce Suriye çok karışık.. Kimin elinde hangi silah var, kim kimin verdiği silahla nereyi vuruyor belli değil.. Suriye ordusunun silahları ÖSO’nun eline geçmiş olamaz mı?
Olabilir..ÖSO (veya Blackbilmemne’ler) ortalığı karıştırmak için o silahlarla ateş açıp 5 vatandaşımızı öldürmüş olabilir mi?
Bilmiyorum..
Diyelim ki bütün bu ihtimallere rağmen açılan ateşi bizzat ESO’nun (Esir Suriye Ordusu- E öbürü –özgür- ise bu –esir-dir değil mi?) açtığından emin olduk.
Neden iki uçakla haşırt diye o bataryaları tek sortide toprağa gömmedik?
Hadi bir önceki olaydan sonra uçak gönderemiyoruz anladık ama neden yoğun topçu ateşi ile aynı işi yapmadık?
Türkiye’nin “şimdilik” Suriye’ye girmeyeceğini konuyla hiç ilgisi olmaması gereken Bakan Bağış’ın “duruma” bizzat müdahil olmasından anladım.
Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) tarafından düzenlenen Ekim ayı Kahvaltı Toplantısı’na katılan Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış “Bugün Türkiye’nin askeri gücü Suriye’yi birkaç saat içerisinde yok edecek noktadadır çok şükür” demiş..
Anlaşılan o ki AB’nin veresiye defterleri ağzına kadar dolup da, “hesaba yaz” noktasında artık işlevsiz kalıp rafa kaldırıldığı için bakanımız ancak KAGİDER toplantılarında ve bambaşka konularda “müzakerelerde” bulunabiliyor.
Karşılıklı sınır tacizleri hiçbir zaman meşru savaş nedeni değildir. Ama pekâlâ Hitler’in Polonya’ya, Bush’un Saddam’a yaptığı gibi “gözünün üstünde kaşın var” bahanesinin arkasına sığınılabilir.
Suriye’deki rejimin Türkiye ile ne alakası vardır? Türkiye hep komşularındaki kendisiyle dost rejimlerle mi yaşamıştır?
Türkiye hangi zaman diliminde komşu idarenin kendi vatandaşlarına muamelesiyle ilgilenip müdahil olmuştur?
Bırakın komşu ülkelerin kendi vatandaşlarına karşı davranışlarına, komşu ülkelerdeki Türklere uygun gördüğü muameleyle ne zaman ve ne kadar ilgilenmiştir Türkiye?
Sakın bana Kıbrıs demeyin.. Bir araba kazasıdır ve 38 yıl sonra gelinen nokta ortadadır.
Suriye’deki Türkmenlerden söz edildiğini duydunuz mu şimdiye kadar?
Irak, İran, Bulgaristan, Yunanistan Türklerinin gündemde, dosyalarda, ajandalarda “adı yok”tur.
Suriye’deki kavga Türkiye’nin kavgası değildir.
Suriye’deki kavga Türkiye’nin toprak ve millet bütünlüğüne yönelik bir kavga da değildir.
Suriye’deki kavga; 1915’lerde İngiliz-Fransız (Alman?) ‘lar tarafından sahneye konulan “Büyük Oyun”un 2012’deki yeni yorumudur, yönetmen koltuğunda bu sefer Amerika oturmaktadır.
Bu kavga sonunda bazılarının zannettiği gibi Sykes-Picot sınırları son şeklini almayacaktır. O coğrafyada milletleri, dinleri, mezhepleri, kabileleri bölen o sınırlar zaten “lüzumu halinde kullanılmak üzere” öyle bırakılmıştı.
Hafif “değiştirilerek” yine “öyle” bırakılacağını Rice-Ralph Peters haritalarında görüyoruz.
Gaziantep’te Ağustos’ta patlayacak bombanın Haziran’da Brookings’te “oynandığını” da görmedik mi?
O halde Suriye’deki kavga Amerika’nın (İsrail’in) kavgasıdır.
Öyleyse bu demektir ki, Obama da kazansa, rakibi de kazansa yeni yönetimin işler hale geleceği Ocak 2013 sonuna kadar Suriye savaşı “başlamaz”.
Ocak 2013 sonunda da; Irak’tan çekilen, Afganistan’dan çekilmeye başlayan, Libya’yı elini ateşe sokmadan maşalarla halleden Amerika Suriye’de de aynı yöntemi uygulayacaktır.
Ocak sonuna kadar alçak profilde, sonrasında da daha yüksek profilde bölgesel maşaların-taşeronların sırtını sıvazlayacaktır.
Bu savaşta paralı Blackbilmemne’ler hariç Coni’ler ölmeyecektir.
Amerika’nın savaşı uzun, zahmetli, masraflı, kanlı olacaktır.
Çünkü meydan boş değildir. Amerika-İsrail bir tarafta, Rusya-Çin-İran (Barzani) Suriye’nin tarafındadır.
Dünyanın yaşayan en büyük iki “oryantal-isti” Barzani ve Talabani’dir. Barzani her iki tarafı da “kullanmakta” ve her iki taraf tarafından da “kullanılmaktadır”.
Son tahlilde Sykes-Picot ilkelerine uygun biçimde Barzani’nin “4 başkentli Kürdistan” projesinin hayata geçirilmesi hem Rusya ve hem de Amerika’yı memnun etmeyecek midir zannediyorsunuz?
Karizmamızın, (kış geliyor, dallardaki kestanelerimizin) ve haritamızın başkaları tarafından çizilmesini istemiyorsak kendi haritamızı kendimiz çizmeliyiz.. 9 Ekim 2012

57′NCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir