KIBRIS DİYE BİR MESELE

<p>
<p>KIBRIS DİYE BİR MESELE HÜSEYİN MÜMTAZ</p> <p>Tarihçi, Türkolog, âlim ve bilgin ve Türkiye’nin Dışişleri Bakanı; Köprülüzade Ord. Prof. Dr. Fuat Köprülü’nün “Bizim için Kıbrıs meselesi diye bir konu yoktur” demesinin üzerinden yarım asırdan fazla zaman geçmiştir.
Onun için hem Prof hem de Dışişleri Bakanı olan başkalarının söyledikleri ve yaptıklarına fazla şaşırmama alışkanlığımız var.
Peki, 1955’de Türkiye’nin Kıbrıs diye bir meselesi yoktuydu da durum şimdi, yâni 57 yıl sonra ne merkezdedir?
AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı)’ın Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği'nden yapılan 1 Ekim 2012 tarihli açıklamaya göre Suriye'den gelenler için kurulan 12 çadır kent, 1 geçici kabul merkezi ve 1 adet konteynır kentte o gün itibariyle 93 bin 576 Suriye vatandaşının bulunduğu bildirilmiş.
AFAD tarafından Hatay'da 5, Şanlıurfa'da 2, Gaziantep'te 2, Kahramanmaraş, Osmaniye ve Adıyaman'da 1'er olmak üzere toplam 12 çadır kent ile Kilis'te 12 bin kişilik 1 adet konteynır kent kurulmuş.
2011 yılı Nisan ayı içerisinde Suriye'de başlayan iç karışıklıklar nedeniyle, nüfus hareketlerine yönelik olarak bugüne kadar ülkemize gelen 130 binden fazla Suriye vatandaşı için, Başbakanlık AFAD tarafından 7 ilde kurulan kamplarda bir yılı aşkın süredir, her türlü insani yardım ihtiyacı karşılanıyormuş. Bununla beraber ülkemize gelen Suriye vatandaşlarının yerleştirilmeleri amacıyla Gaziantep Nizip çadır kentinin kurulum çalışmaları da süratle devam ediyormuş.
AFAD verilerine göre Hatay'da 11 bin 909, Gaziantep'in İslahiye ilçesinde 7 bin 907 kişi, Karkamış ilçesinde 6 bin 840 kişi olmak üzere 14 bin 747 kişi, Kilis'te 12 bin 959, Şanlıurfa'nın Ceylanpınar ilçesinde 19 bin 68 kişi, Akçakale ilçesinde 11 bin 597 kişi, Kahramanmaraş'ta 12 bin 520 kişi, Osmaniye'de 7 bin 859 kişi ve Adıyaman'da 2 bin 339 kişi barınıyormuş.
Suriye'deki kaos ve savaş ortamından kaçıp Türkiye'ye gelen sığınmacıların nüfusu, 83.061 nüfuslu Tunceli'yi ve 74.710 nüfuslu Bayburt 'u geride bırakmış.
Bu; “her türlü insani yardım ihtiyacı karşılanan” 93.5 bin Suriye vatandaşına, güney illerimizde kendi imkanlarıyla ev kiralayarak yaşayan/geçinen ve mevcutlarının 60 bin civarında olduğu söylenilen; kesin sayıları tam olarak bilinmeyen “kaçaklar”ın da eklenmesiyle “zoraki misafirlerimizin”
150.000’i geçtiği “tahmin edilmektedir”.
Sığınmacı, göçmen, mülteci, misafir veya kaçak her neyse.. Bu adı geçenler için, Aj/Angelina Jolie’nin “dünyada böylesini görmedim” dediği; AFAD’ın ise “her türlü insani yardım ihtiyacı karşılanan” ifadesiyle tanımladığı statülerine bir katkı/jest de geçen hafta YÖK’ten geldi.
YÖK, yayımladığı genelge ile Suriye sınırındaki illerde bulunan 7 üniversitenin, Suriyeli mültecileri “özel öğrenci” statüsünde kayıt etmelerine olanak tanıdı. Genelgeye göre, mülteciler hiçbir belge göstermeden, yalnızca “beyanla” üniversitelere kayıt olabilecek. Çukurova, Gaziantep, Harran, Kilis 7 Aralık, Mustafa Kemal, Mersin, Osmaniye Korkut Ata üniversitelerinin rektörlüklerine gönderilen yazıda, Türkiye'ye sığınan Suriyeli mülteciler ile Suriye'de eğitim görmekteyken ön lisans, lisans ve yüksek lisans eğitimlerine ara vermek zorunda kalan Türk vatandaşı öğrencilere, eğitimlerine devam etme hakkı tanındı. Suriyeli mülteciler, Gaziantep, Kilis 7 Aralık, Harran, Mustafa Kemal, Osmaniye Korkut Ata, Çukurova ve Mersin Üniversitelerinde “özel öğrenci” olarak ders alabilecek. Öğrencilerin durumlarını belirten belgeleri olmaları halinde bu belgeler incelenecek, ancak belgelerinin olmaması halinde sadece beyanları dikkate alınarak, “özel öğrenci” kayıtları yapılacak.
Eminim bu kadar karşılıksız masrafın, hesapsız kitapsız harcamanın hangi kalemden karşılandığını hiç merak etmiyorsunuzdur.
Son ve aşırı zamları anlatan Babacan’ın yüz ifadesinden bu paranın kendi cebinizden çıktığını eminim anlamışsınızdır.
Peki kendi cebinizden el bebek, gül bebek beslediğiniz; kendi çocuklarınız yıllarca dershane-sınav kapılarında ter dökerek puan/kontenjan peşinde koştuğu halde –sorgusuz/sualsiz/sadece beyanla üniversite olanağı sağladığınız ama buna rağmen bile kamplarda polislere saldırıp/bayrak indiren Suriyelilere söylenmesinden imtina edilen “besleme” sözcüğünün Kıbrıs Türklerine söylenmiş olması hiç mi rahatsız etmedi sizi?
Köprülü’den 57 yıl sonra Kıbrıs meselesi bu durumdadır ey okuyucu..
Başka örnek ister misin?
Gani Müjde’nin HAREM adlı bir dizisi başladı geçen hafta.. M.A Erbil’in eşini canlandıran sanatçı ağdalı bir Kıbrıs Türkçesi ile konuşuyor.
Olabilir..
Her dizide belli yörelerdeki izlenme oranını arttırmak için Azeri, Arap, Kürt, Lâz, Roman ağzı ile konuşuluyor da Kıbrıs ağzı neden kullanılmasın?
Ama Erbil’in, “Ben bu karıyı Kıbrıs’ta kumarda kazandım” dediği an ipler kopuyor.
Müjde’nin, senaryoda bu repliği yazdığını hiç zannetmiyorum. Bu eminim Erbil’in her zaman yaptığı “münasebetsiz doğaçlamalardan” birisidir.
Bir kere Kıbrıs’ta kumarda masaya konulan hatunlar Kıbrıs Türkçesi değil, üçüncü dünya ülkelerinin dillerini konuşurlar.
İkincisi Erbil aslında Kıbrıs tarafından kendisinin kullanıldığının farkında değildir.
Şu haber 1 Ekim 2012 tarihli Akşam’da yayınlanmıştır;
“Seda Sayan'ın, anlattığı bu şaka stüdyoyu kahkahaya boğdu: Mehmet Ali, Kıbrıs'ta Bülent Ersoy'un karşısında pantolonunu indirdi. Yüzünü kapatan Diva da 'Abdestimi kaçırdın' diye karşılık verdi...”.</p>
<p>Pantolon indirmek çok tehlikelidir…
Ve… nereden bakarsanız bakın, şu ortamda, bu mekan ve bu zamanda “Türkiye’nin Kıbrıs meselesi” işte tam da bu merkezdedir kıymetli okuyucu…
57 yıl sonra aynı noktada mıyız, daha mı gerideyiz? 6 Ekim 2012</p> <p>57′NCİ ALAY HER YERDE HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ</p> - BsNAsj3CAAACqys

<p>
<p>KIBRIS DİYE BİR MESELE HÜSEYİN MÜMTAZ</p> <p>Tarihçi, Türkolog, âlim ve bilgin ve Türkiye’nin Dışişleri Bakanı; Köprülüzade Ord. Prof. Dr. Fuat Köprülü’nün “Bizim için Kıbrıs meselesi diye bir konu yoktur” demesinin üzerinden yarım asırdan fazla zaman geçmiştir.
Onun için hem Prof hem de Dışişleri Bakanı olan başkalarının söyledikleri ve yaptıklarına fazla şaşırmama alışkanlığımız var.
Peki, 1955’de Türkiye’nin Kıbrıs diye bir meselesi yoktuydu da durum şimdi, yâni 57 yıl sonra ne merkezdedir?
AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı)’ın Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği'nden yapılan 1 Ekim 2012 tarihli açıklamaya göre Suriye'den gelenler için kurulan 12 çadır kent, 1 geçici kabul merkezi ve 1 adet konteynır kentte o gün itibariyle 93 bin 576 Suriye vatandaşının bulunduğu bildirilmiş.
AFAD tarafından Hatay'da 5, Şanlıurfa'da 2, Gaziantep'te 2, Kahramanmaraş, Osmaniye ve Adıyaman'da 1'er olmak üzere toplam 12 çadır kent ile Kilis'te 12 bin kişilik 1 adet konteynır kent kurulmuş.
2011 yılı Nisan ayı içerisinde Suriye'de başlayan iç karışıklıklar nedeniyle, nüfus hareketlerine yönelik olarak bugüne kadar ülkemize gelen 130 binden fazla Suriye vatandaşı için, Başbakanlık AFAD tarafından 7 ilde kurulan kamplarda bir yılı aşkın süredir, her türlü insani yardım ihtiyacı karşılanıyormuş. Bununla beraber ülkemize gelen Suriye vatandaşlarının yerleştirilmeleri amacıyla Gaziantep Nizip çadır kentinin kurulum çalışmaları da süratle devam ediyormuş.
AFAD verilerine göre Hatay'da 11 bin 909, Gaziantep'in İslahiye ilçesinde 7 bin 907 kişi, Karkamış ilçesinde 6 bin 840 kişi olmak üzere 14 bin 747 kişi, Kilis'te 12 bin 959, Şanlıurfa'nın Ceylanpınar ilçesinde 19 bin 68 kişi, Akçakale ilçesinde 11 bin 597 kişi, Kahramanmaraş'ta 12 bin 520 kişi, Osmaniye'de 7 bin 859 kişi ve Adıyaman'da 2 bin 339 kişi barınıyormuş.
Suriye'deki kaos ve savaş ortamından kaçıp Türkiye'ye gelen sığınmacıların nüfusu, 83.061 nüfuslu Tunceli'yi ve 74.710 nüfuslu Bayburt 'u geride bırakmış.
Bu; “her türlü insani yardım ihtiyacı karşılanan” 93.5 bin Suriye vatandaşına, güney illerimizde kendi imkanlarıyla ev kiralayarak yaşayan/geçinen ve mevcutlarının 60 bin civarında olduğu söylenilen; kesin sayıları tam olarak bilinmeyen “kaçaklar”ın da eklenmesiyle “zoraki misafirlerimizin”
150.000’i geçtiği “tahmin edilmektedir”.
Sığınmacı, göçmen, mülteci, misafir veya kaçak her neyse.. Bu adı geçenler için, Aj/Angelina Jolie’nin “dünyada böylesini görmedim” dediği; AFAD’ın ise “her türlü insani yardım ihtiyacı karşılanan” ifadesiyle tanımladığı statülerine bir katkı/jest de geçen hafta YÖK’ten geldi.
YÖK, yayımladığı genelge ile Suriye sınırındaki illerde bulunan 7 üniversitenin, Suriyeli mültecileri “özel öğrenci” statüsünde kayıt etmelerine olanak tanıdı. Genelgeye göre, mülteciler hiçbir belge göstermeden, yalnızca “beyanla” üniversitelere kayıt olabilecek. Çukurova, Gaziantep, Harran, Kilis 7 Aralık, Mustafa Kemal, Mersin, Osmaniye Korkut Ata üniversitelerinin rektörlüklerine gönderilen yazıda, Türkiye'ye sığınan Suriyeli mülteciler ile Suriye'de eğitim görmekteyken ön lisans, lisans ve yüksek lisans eğitimlerine ara vermek zorunda kalan Türk vatandaşı öğrencilere, eğitimlerine devam etme hakkı tanındı. Suriyeli mülteciler, Gaziantep, Kilis 7 Aralık, Harran, Mustafa Kemal, Osmaniye Korkut Ata, Çukurova ve Mersin Üniversitelerinde “özel öğrenci” olarak ders alabilecek. Öğrencilerin durumlarını belirten belgeleri olmaları halinde bu belgeler incelenecek, ancak belgelerinin olmaması halinde sadece beyanları dikkate alınarak, “özel öğrenci” kayıtları yapılacak.
Eminim bu kadar karşılıksız masrafın, hesapsız kitapsız harcamanın hangi kalemden karşılandığını hiç merak etmiyorsunuzdur.
Son ve aşırı zamları anlatan Babacan’ın yüz ifadesinden bu paranın kendi cebinizden çıktığını eminim anlamışsınızdır.
Peki kendi cebinizden el bebek, gül bebek beslediğiniz; kendi çocuklarınız yıllarca dershane-sınav kapılarında ter dökerek puan/kontenjan peşinde koştuğu halde –sorgusuz/sualsiz/sadece beyanla üniversite olanağı sağladığınız ama buna rağmen bile kamplarda polislere saldırıp/bayrak indiren Suriyelilere söylenmesinden imtina edilen “besleme” sözcüğünün Kıbrıs Türklerine söylenmiş olması hiç mi rahatsız etmedi sizi?
Köprülü’den 57 yıl sonra Kıbrıs meselesi bu durumdadır ey okuyucu..
Başka örnek ister misin?
Gani Müjde’nin HAREM adlı bir dizisi başladı geçen hafta.. M.A Erbil’in eşini canlandıran sanatçı ağdalı bir Kıbrıs Türkçesi ile konuşuyor.
Olabilir..
Her dizide belli yörelerdeki izlenme oranını arttırmak için Azeri, Arap, Kürt, Lâz, Roman ağzı ile konuşuluyor da Kıbrıs ağzı neden kullanılmasın?
Ama Erbil’in, “Ben bu karıyı Kıbrıs’ta kumarda kazandım” dediği an ipler kopuyor.
Müjde’nin, senaryoda bu repliği yazdığını hiç zannetmiyorum. Bu eminim Erbil’in her zaman yaptığı “münasebetsiz doğaçlamalardan” birisidir.
Bir kere Kıbrıs’ta kumarda masaya konulan hatunlar Kıbrıs Türkçesi değil, üçüncü dünya ülkelerinin dillerini konuşurlar.
İkincisi Erbil aslında Kıbrıs tarafından kendisinin kullanıldığının farkında değildir.
Şu haber 1 Ekim 2012 tarihli Akşam’da yayınlanmıştır;
“Seda Sayan'ın, anlattığı bu şaka stüdyoyu kahkahaya boğdu: Mehmet Ali, Kıbrıs'ta Bülent Ersoy'un karşısında pantolonunu indirdi. Yüzünü kapatan Diva da 'Abdestimi kaçırdın' diye karşılık verdi...”.</p>
<p>Pantolon indirmek çok tehlikelidir…
Ve… nereden bakarsanız bakın, şu ortamda, bu mekan ve bu zamanda “Türkiye’nin Kıbrıs meselesi” işte tam da bu merkezdedir kıymetli okuyucu…
57 yıl sonra aynı noktada mıyız, daha mı gerideyiz? 6 Ekim 2012</p> <p>57′NCİ ALAY HER YERDE HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ</p> - imagesCAWHCZLD

KIBRIS DİYE BİR MESELE
HÜSEYİN MÜMTAZ

 

Tarihçi, Türkolog, âlim ve bilgin ve Türkiye’nin Dışişleri Bakanı; Köprülüzade Ord. Prof. Dr. Fuat Köprülü’nün “Bizim için Kıbrıs meselesi diye bir konu yoktur” demesinin üzerinden yarım asırdan fazla zaman geçmiştir.
Onun için hem Prof hem de Dışişleri Bakanı olan başkalarının söyledikleri ve yaptıklarına fazla şaşırmama alışkanlığımız var.
Peki, 1955’de Türkiye’nin Kıbrıs diye bir meselesi yoktuydu da durum şimdi, yâni 57 yıl sonra ne merkezdedir?
AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı)’ın Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği’nden yapılan 1 Ekim 2012 tarihli açıklamaya göre Suriye’den gelenler için kurulan 12 çadır kent, 1 geçici kabul merkezi ve 1 adet konteynır kentte o gün itibariyle 93 bin 576 Suriye vatandaşının bulunduğu bildirilmiş.
AFAD tarafından Hatay’da 5, Şanlıurfa’da 2, Gaziantep’te 2, Kahramanmaraş, Osmaniye ve Adıyaman’da 1’er olmak üzere toplam 12 çadır kent ile Kilis’te 12 bin kişilik 1 adet konteynır kent kurulmuş.
2011 yılı Nisan ayı içerisinde Suriye’de başlayan iç karışıklıklar nedeniyle, nüfus hareketlerine yönelik olarak bugüne kadar ülkemize gelen 130 binden fazla Suriye vatandaşı için, Başbakanlık AFAD tarafından 7 ilde kurulan kamplarda bir yılı aşkın süredir, her türlü insani yardım ihtiyacı karşılanıyormuş. Bununla beraber ülkemize gelen Suriye vatandaşlarının yerleştirilmeleri amacıyla Gaziantep Nizip çadır kentinin kurulum çalışmaları da süratle devam ediyormuş.
AFAD verilerine göre Hatay’da 11 bin 909, Gaziantep’in İslahiye ilçesinde 7 bin 907 kişi, Karkamış ilçesinde 6 bin 840 kişi olmak üzere 14 bin 747 kişi, Kilis’te 12 bin 959, Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde 19 bin 68 kişi, Akçakale ilçesinde 11 bin 597 kişi, Kahramanmaraş’ta 12 bin 520 kişi, Osmaniye’de 7 bin 859 kişi ve Adıyaman’da 2 bin 339 kişi barınıyormuş.
Suriye’deki kaos ve savaş ortamından kaçıp Türkiye’ye gelen sığınmacıların nüfusu, 83.061 nüfuslu Tunceli’yi ve 74.710 nüfuslu Bayburt ‘u geride bırakmış.
Bu; “her türlü insani yardım ihtiyacı karşılanan” 93.5 bin Suriye vatandaşına, güney illerimizde kendi imkanlarıyla ev kiralayarak yaşayan/geçinen ve mevcutlarının 60 bin civarında olduğu söylenilen; kesin sayıları tam olarak bilinmeyen “kaçaklar”ın da eklenmesiyle “zoraki misafirlerimizin”
150.000’i geçtiği “tahmin edilmektedir”.
Sığınmacı, göçmen, mülteci, misafir veya kaçak her neyse.. Bu adı geçenler için, Aj/Angelina Jolie’nin “dünyada böylesini görmedim” dediği; AFAD’ın ise “her türlü insani yardım ihtiyacı karşılanan” ifadesiyle tanımladığı statülerine bir katkı/jest de geçen hafta YÖK’ten geldi.
YÖK, yayımladığı genelge ile Suriye sınırındaki illerde bulunan 7 üniversitenin, Suriyeli mültecileri “özel öğrenci” statüsünde kayıt etmelerine olanak tanıdı. Genelgeye göre, mülteciler hiçbir belge göstermeden, yalnızca “beyanla” üniversitelere kayıt olabilecek. Çukurova, Gaziantep, Harran, Kilis 7 Aralık, Mustafa Kemal, Mersin, Osmaniye Korkut Ata üniversitelerinin rektörlüklerine gönderilen yazıda, Türkiye’ye sığınan Suriyeli mülteciler ile Suriye’de eğitim görmekteyken ön lisans, lisans ve yüksek lisans eğitimlerine ara vermek zorunda kalan Türk vatandaşı öğrencilere, eğitimlerine devam etme hakkı tanındı. Suriyeli mülteciler, Gaziantep, Kilis 7 Aralık, Harran, Mustafa Kemal, Osmaniye Korkut Ata, Çukurova ve Mersin Üniversitelerinde “özel öğrenci” olarak ders alabilecek. Öğrencilerin durumlarını belirten belgeleri olmaları halinde bu belgeler incelenecek, ancak belgelerinin olmaması halinde sadece beyanları dikkate alınarak, “özel öğrenci” kayıtları yapılacak.
Eminim bu kadar karşılıksız masrafın, hesapsız kitapsız harcamanın hangi kalemden karşılandığını hiç merak etmiyorsunuzdur.
Son ve aşırı zamları anlatan Babacan’ın yüz ifadesinden bu paranın kendi cebinizden çıktığını eminim anlamışsınızdır.
Peki kendi cebinizden el bebek, gül bebek beslediğiniz; kendi çocuklarınız yıllarca dershane-sınav kapılarında ter dökerek puan/kontenjan peşinde koştuğu halde –sorgusuz/sualsiz/sadece beyanla üniversite olanağı sağladığınız ama buna rağmen bile kamplarda polislere saldırıp/bayrak indiren Suriyelilere söylenmesinden imtina edilen “besleme” sözcüğünün Kıbrıs Türklerine söylenmiş olması hiç mi rahatsız etmedi sizi?
Köprülü’den 57 yıl sonra Kıbrıs meselesi bu durumdadır ey okuyucu..
Başka örnek ister misin?
Gani Müjde’nin HAREM adlı bir dizisi başladı geçen hafta.. M.A Erbil’in eşini canlandıran sanatçı ağdalı bir Kıbrıs Türkçesi ile konuşuyor.
Olabilir..
Her dizide belli yörelerdeki izlenme oranını arttırmak için Azeri, Arap, Kürt, Lâz, Roman ağzı ile konuşuluyor da Kıbrıs ağzı neden kullanılmasın?
Ama Erbil’in, “Ben bu karıyı Kıbrıs’ta kumarda kazandım” dediği an ipler kopuyor.
Müjde’nin, senaryoda bu repliği yazdığını hiç zannetmiyorum. Bu eminim Erbil’in her zaman yaptığı “münasebetsiz doğaçlamalardan” birisidir.
Bir kere Kıbrıs’ta kumarda masaya konulan hatunlar Kıbrıs Türkçesi değil, üçüncü dünya ülkelerinin dillerini konuşurlar.
İkincisi Erbil aslında Kıbrıs tarafından kendisinin kullanıldığının farkında değildir.
Şu haber 1 Ekim 2012 tarihli Akşam’da yayınlanmıştır;
“Seda Sayan’ın, anlattığı bu şaka stüdyoyu kahkahaya boğdu: Mehmet Ali, Kıbrıs’ta Bülent Ersoy’un karşısında pantolonunu indirdi. Yüzünü kapatan Diva da ‘Abdestimi kaçırdın’ diye karşılık verdi…”.

Pantolon indirmek çok tehlikelidir…
Ve… nereden bakarsanız bakın, şu ortamda, bu mekan ve bu zamanda “Türkiye’nin Kıbrıs meselesi” işte tam da bu merkezdedir kıymetli okuyucu…
57 yıl sonra aynı noktada mıyız, daha mı gerideyiz? 6 Ekim 2012

 

57′NCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir