Rumeli İlgi Bekliyor

<p>Rumeli İlgi Bekliyor Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Ülkemiz dünyanın en hassas olduğu kadar en karışık üç bölgesi arasında yer almaktadır: Balkanlar, Kafkasya, Orta Doğu. Bu üç bölge etnik bakımdan uzlaştırılması zor tarihi mirası sırtında taşımakta olup, jeopolitik bakımdan da benzersiz öneme sahiptir. Bunların ortasında yer alan Türkiye ise herbirerinden gelen tehdit ve fırsatlar bileşkesinin üzerinde oturmaktadır. Son iki aydır bu bölgelerden sadece bana gelen kongre, sempozyum benzeri bilimsel faaliyet davetleri artık ülkemizde bir çok alanda sarılmak istenen kabuğun kırıldığını göstermektedir. Akademik faaliyetler yanında kültürel, ticari, sivil toplum kuruluşu heyetlere, organizasyonlara her gün her köşede rastlanıyor. Hükümetlerle veya partilerle sınırlı olmayan Anadolu’nun üç çevre bölgesiyle entegre olması, bölgesel dış politika kalıplarını yeniden ele almayı gerektirmektedir. Türkiye’nin bu anlamdaki “Stratejik Derinlik”i her kesimden yöneticilere ve araştırmacılara yeni görevler yüklemektedir.
Geçen hafta Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nın Sakarya, Celal Bayar ve Tetova üniversiteleriyle tertip ettiği “Balkanlarda Riskler ve Fırsatlar” konulu kongreye katıldık. Makedonya’da, farklı ülkelerden akademisyenlerin tebliğleri yanında buradaki ecdat yadigarını tanımak da önemli bir mazhariyet oldu. 2.1 milyonluk Makedonya’nın yaklaşık üçte ikisi Hıristiyan, üçte biri Müslüman. Müslümanların az bir kısmı Türk, Pomak vb olup büyük kısmı Arnavut. Makedon Hıristiyanların baskılarına karşı Müslümanlar dinlerine daha çok sahip çıkıp, her köşe başında camilere gitmekte olan kız veya erkek gruplar halinde Kur’an talebeleri görmek mümkün. Bu ülkede orta öğretim çoağında Kur’an-ı Kerim okumasını bilmeyenin olmadığı söylendi.
Başkent Üsküp, 2500 yıllık tarihe ayna tutmaktadır. Başta Gazi Baba muhiti olmak üzere şehrin her tarafında camiler, hanlar, hamamlar görmek mümkün. Vardar Nehri üzerinde ecdadımızn yaptığı Taşköprü’den geçerek Büyük İskender Meydanı’na ulaşılır. Bu meydanda antik çağlardan günümüze her dönemin eserleri var, ancak Osmanlı yok. Meydanın mutena köşesindeki Osmanlı döneminden kalma Burgulu cami medeniyet düşmanları tarafından yıkılmış. Makedonya’nın daha birçok yerinde camiler siyasi sebeplerle yıkılmış. Bu konuda kongrede bir tebliğ de sunuldu. Halbuki bu ülkenin yüzde 33’ü Müslüman ve ibadetlerini yapmak istiyorlar. Eğer Türkiye bu konuda araya girerse başta Burgulu Cami olmak üzere siyasi sebeplerle yıkılan camiler yeniden yapılabilir, dendi.
Belirtmek gerekir ki camilerin yıkılması ülkede yaşayan Müslümanlara karşı sembolik bir harekettir. Halbuki Türkiye hiç Hıristiyan yaşamadığı halde Van’daki Akdamar Kilisesi’ni, Trabzonda’ki Sümela Manastırı’ını tamir ederek hizmete açmıştır. Makedonya’daki Hıristiyanlar ise camileri yıkarken Üsküp’e hakim bir tepeye 80 metre yüksekliğinde haç dikmişlerdir. Geceleyin aydınlatılan bu anıt-haç 40 km öteden görülebilmektedir. Kendilerine karşı “daha üstün” olduklarının delili olarak dağın başına bu dev beton yığınını dikenlere karşı Müslümanlar ise “siz haçınızı ne kadar yüksek yaparsanız yapın, ay yıldız haçınızn üstünden doğar” derlermiş. Benzer teselliyi Mostar Köprüsü’nün yaslandığı tepeye Hırvatlarca dikilen dev haç için oradaki Müslümanlardan dinlemiştim.
Tetova (Kalkandelen) ülkenin ikinci büyük şehri. Alaca Cami, iç ve dış güzellikleriyle dünyada benzeri olmayan sanatsal özelliklere sahip. Harabati Baba Tekkesi ziyaretçilere açık, bir adım sonra sizi başka asırlara götürür. Ohri ise aynı adı taşıyan göl kıyısında ve Arnavutluk sınırında yer alır. Bu şehirdeki Halveti Dergahı ile camii TİKA tarafından restore edilerek hizmete açılmış. Bu isimleri özellikle yazıyorum, ancak liste çok uzun ve herbirerinin destanı ayrı bir yazı konusu.
Rumeli’ye veda ettiğimiz bölge olan Makedonya, II. Balkan Savaşı’nında parçalanarak çoğu Yunanistan’a, bir kısmı Sırbistan’a ve çok az bir bölümü de Bulgaristan’a bırakıldı. Sırbistan’a bırakılan kısım Tito döneminde Makedonya Sosyalist Cumhuriyeti adıyla Yugoslava bünyesinde yer aldı. Yugoslavya’yı oluşturan 6 cumhuriyetin her biri bir tarafa giderken Makedonya da 1991’de bağımsızlığını ilan etti. Olacakları tahmin eden Yunanistan 1988’de kendi ülkesinin sınır bölgesine Makedonya ismini verdi. Yugoslavya’nın dağılmasıyla bağımsızlığını ilan eden Makedonya’ya bu ismi kullanamayacağını söyledi. AB ve NATO üyesi olarak Makedonya’nın böyle bir isimle adı geçen örgütlerle işbirliği yapamayacağını belirtti. Üsküp yönetimi ancak Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti (EYMC: FYROM: Former Yugoslav Republic of Macedonia) ismiyle Yunanistan’ın etkili olduğu örgütlerle temas kurmaktadır. Yunanistan’ın bu konudaki uzlaşmaz tutumundan dolayı başka ciddi bir gerekçe olmadığı halde AB ile müzakere süreci de başlamamıştır.
Türkiye, Yunanistan’ın komşusuna karşı batıdan beslendiği şımarık politikasında, bu zayıf ülkenin yanında yer almıştır. Benim tebliğ konumda Uluslararsı Hukuk’un birçok ilkesi açısından Makedonya’nın ismini kullanma hakkına sahip olduğu ele alınmaktadır. Yarım asırdan fazla bir süre bu ismi kullanmış, fakat federe devletten bağımsızlığa geçince Yunanistan AB’deki uzlaşmazlığını bu küçük komşusuna karşı kullanmaya başlamış. Buna karşın Hıristiyan çoğunluğa dayanan güçlü Makedonya’nın güçlendikçe Müslüman azınlığa karşı daha yaygın “Haçlı” saldırısına geçme endişesini de müşahade ettim.
Balkanların her köşesi gibi burada da az çok varlığını koruyan ecdat yadigarı eserlere son anda yetişmiş durumdayız. Etnik kördüğümlerin en başta gelen hedefi durumundaki Müslüman veya Türk halkların korunması kadar, bunların tarihi ve kültürel dayanağı durumundaki eserlerin ihyası ve resterosayonu da hukuk ve medeniyet borcudur.
alaeddinyalcinkaya@gmail.com</p> - alaeddin yalcinkaya

Rumeli İlgi Bekliyor
Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Ülkemiz dünyanın en hassas olduğu kadar en karışık üç bölgesi arasında yer almaktadır: Balkanlar, Kafkasya, Orta Doğu. Bu üç bölge etnik bakımdan uzlaştırılması zor tarihi mirası sırtında taşımakta olup, jeopolitik bakımdan da benzersiz öneme sahiptir. Bunların ortasında yer alan Türkiye ise herbirerinden gelen tehdit ve fırsatlar bileşkesinin üzerinde oturmaktadır. Son iki aydır bu bölgelerden sadece bana gelen kongre, sempozyum benzeri bilimsel faaliyet davetleri artık ülkemizde bir çok alanda sarılmak istenen kabuğun kırıldığını göstermektedir. Akademik faaliyetler yanında kültürel, ticari, sivil toplum kuruluşu heyetlere, organizasyonlara her gün her köşede rastlanıyor. Hükümetlerle veya partilerle sınırlı olmayan Anadolu’nun üç çevre bölgesiyle entegre olması, bölgesel dış politika kalıplarını yeniden ele almayı gerektirmektedir. Türkiye’nin bu anlamdaki “Stratejik Derinlik”i her kesimden yöneticilere ve araştırmacılara yeni görevler yüklemektedir.
Geçen hafta Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nın Sakarya, Celal Bayar ve Tetova üniversiteleriyle tertip ettiği “Balkanlarda Riskler ve Fırsatlar” konulu kongreye katıldık. Makedonya’da, farklı ülkelerden akademisyenlerin tebliğleri yanında buradaki ecdat yadigarını tanımak da önemli bir mazhariyet oldu. 2.1 milyonluk Makedonya’nın yaklaşık üçte ikisi Hıristiyan, üçte biri Müslüman. Müslümanların az bir kısmı Türk, Pomak vb olup büyük kısmı Arnavut. Makedon Hıristiyanların baskılarına karşı Müslümanlar dinlerine daha çok sahip çıkıp, her köşe başında camilere gitmekte olan kız veya erkek gruplar halinde Kur’an talebeleri görmek mümkün. Bu ülkede orta öğretim çoağında Kur’an-ı Kerim okumasını bilmeyenin olmadığı söylendi.
Başkent Üsküp, 2500 yıllık tarihe ayna tutmaktadır. Başta Gazi Baba muhiti olmak üzere şehrin her tarafında camiler, hanlar, hamamlar görmek mümkün. Vardar Nehri üzerinde ecdadımızn yaptığı Taşköprü’den geçerek Büyük İskender Meydanı’na ulaşılır. Bu meydanda antik çağlardan günümüze her dönemin eserleri var, ancak Osmanlı yok. Meydanın mutena köşesindeki Osmanlı döneminden kalma Burgulu cami medeniyet düşmanları tarafından yıkılmış. Makedonya’nın daha birçok yerinde camiler siyasi sebeplerle yıkılmış. Bu konuda kongrede bir tebliğ de sunuldu. Halbuki bu ülkenin yüzde 33’ü Müslüman ve ibadetlerini yapmak istiyorlar. Eğer Türkiye bu konuda araya girerse başta Burgulu Cami olmak üzere siyasi sebeplerle yıkılan camiler yeniden yapılabilir, dendi.
Belirtmek gerekir ki camilerin yıkılması ülkede yaşayan Müslümanlara karşı sembolik bir harekettir. Halbuki Türkiye hiç Hıristiyan yaşamadığı halde Van’daki Akdamar Kilisesi’ni, Trabzonda’ki Sümela Manastırı’ını tamir ederek hizmete açmıştır. Makedonya’daki Hıristiyanlar ise camileri yıkarken Üsküp’e hakim bir tepeye 80 metre yüksekliğinde haç dikmişlerdir. Geceleyin aydınlatılan bu anıt-haç 40 km öteden görülebilmektedir. Kendilerine karşı “daha üstün” olduklarının delili olarak dağın başına bu dev beton yığınını dikenlere karşı Müslümanlar ise “siz haçınızı ne kadar yüksek yaparsanız yapın, ay yıldız haçınızn üstünden doğar” derlermiş. Benzer teselliyi Mostar Köprüsü’nün yaslandığı tepeye Hırvatlarca dikilen dev haç için oradaki Müslümanlardan dinlemiştim.
Tetova (Kalkandelen) ülkenin ikinci büyük şehri. Alaca Cami, iç ve dış güzellikleriyle dünyada benzeri olmayan sanatsal özelliklere sahip. Harabati Baba Tekkesi ziyaretçilere açık, bir adım sonra sizi başka asırlara götürür. Ohri ise aynı adı taşıyan göl kıyısında ve Arnavutluk sınırında yer alır. Bu şehirdeki Halveti Dergahı ile camii TİKA tarafından restore edilerek hizmete açılmış. Bu isimleri özellikle yazıyorum, ancak liste çok uzun ve herbirerinin destanı ayrı bir yazı konusu.
Rumeli’ye veda ettiğimiz bölge olan Makedonya, II. Balkan Savaşı’nında parçalanarak çoğu Yunanistan’a, bir kısmı Sırbistan’a ve çok az bir bölümü de Bulgaristan’a bırakıldı. Sırbistan’a bırakılan kısım Tito döneminde Makedonya Sosyalist Cumhuriyeti adıyla Yugoslava bünyesinde yer aldı. Yugoslavya’yı oluşturan 6 cumhuriyetin her biri bir tarafa giderken Makedonya da 1991’de bağımsızlığını ilan etti. Olacakları tahmin eden Yunanistan 1988’de kendi ülkesinin sınır bölgesine Makedonya ismini verdi. Yugoslavya’nın dağılmasıyla bağımsızlığını ilan eden Makedonya’ya bu ismi kullanamayacağını söyledi. AB ve NATO üyesi olarak Makedonya’nın böyle bir isimle adı geçen örgütlerle işbirliği yapamayacağını belirtti. Üsküp yönetimi ancak Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti (EYMC: FYROM: Former Yugoslav Republic of Macedonia) ismiyle Yunanistan’ın etkili olduğu örgütlerle temas kurmaktadır. Yunanistan’ın bu konudaki uzlaşmaz tutumundan dolayı başka ciddi bir gerekçe olmadığı halde AB ile müzakere süreci de başlamamıştır.
Türkiye, Yunanistan’ın komşusuna karşı batıdan beslendiği şımarık politikasında, bu zayıf ülkenin yanında yer almıştır. Benim tebliğ konumda Uluslararsı Hukuk’un birçok ilkesi açısından Makedonya’nın ismini kullanma hakkına sahip olduğu ele alınmaktadır. Yarım asırdan fazla bir süre bu ismi kullanmış, fakat federe devletten bağımsızlığa geçince Yunanistan AB’deki uzlaşmazlığını bu küçük komşusuna karşı kullanmaya başlamış. Buna karşın Hıristiyan çoğunluğa dayanan güçlü Makedonya’nın güçlendikçe Müslüman azınlığa karşı daha yaygın “Haçlı” saldırısına geçme endişesini de müşahade ettim.
Balkanların her köşesi gibi burada da az çok varlığını koruyan ecdat yadigarı eserlere son anda yetişmiş durumdayız. Etnik kördüğümlerin en başta gelen hedefi durumundaki Müslüman veya Türk halkların korunması kadar, bunların tarihi ve kültürel dayanağı durumundaki eserlerin ihyası ve resterosayonu da hukuk ve medeniyet borcudur.
[email protected]

Okumaya devam et  Balkanların Ekonomik Entegrasyonu: Avrupa Ekonomik Yapısı ve Balkanlar

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir