Arkadaşına yas tutan bir yiğit: Neşet Ertaş

Yanılmıyorsam 1989 veya bir sonraki yılın güz aylarıydı. Müfettiş sıfatıyla görevli olarak Erzurum ve ilçelerine gitmiştik arkadaşım Rafet Bey’le. O Tekman’da, bense Hınıs’ta çalışmış, birlikte Karayazı ilçesine gitmek için üç ilçeyi birbirine bağlayan yol çatında buluşmuştuk. Küçük bir köprü ve akan küçük bir dere vardı. Bizi Karayazı’ya götürecek aracın gelmesi için bir süre beklemek durumundaydık üç ilçenin yol ayrımında. Gün akşama dönmek üzereydi ve ortalık ıpıssızdı. Uzaktan köpek sesleri duyuluyordu sadece. PKK terörü yine böyle azıtmıştı o günlerde. Doğrusu biraz korkuyorduk Erzurum’un bu en yüksek ilçelerinin yollarının birleştiği noktada. İşte o sırada beklenmedik bir şey yaptım, belki birazda üzerimizdeki tedirginliği atmak için başladım aşağıdaki bozlağı söylemeye. Söylerken de sesimi oldukça inceltip tizleştirerek becerebildiğim ölçüde Merhum Muharrem Ertaş’ın sesini taklit ediyordum. Çünkü ondan dinlemiş ve onun sesinden sevmiştim bu bozlağı ben:

“Kalktı göç eyledi avşar elleri,
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eder ırağı,
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir.”

Galiba 1996 yılıydı. Doğudaki bir ilden teftişten dönüyordum. Gece yarısından sonra Kırşehir kent merkezini geçip Özbağ isimli beldeye gelmiştik ki; otobüsümüz ihtiyaç molası verdi. Aşağı iner inmez, gecenin karanlığında tesislerin hoparlöründen Neşet Ertaş’ın sesinin yükseldiğini duydum. Gecenin ıssız karanlığında, bütün canlılar, bitkiler, insler cinler susmuş bir o haykırıyordu. Hayır; haykırmıyor, sanki yas tutuyor, ağıt yakıyordu. Evet evet, düpedüz yüksek sesle ağlıyordu Neşet Ertaş:

“Çarığınan köyünden gelen,
Tıp okuyup doktor olan,
Hastanın halından bilen,
Doktor Mehmet Ali Altın.

İnsanlıktır onun yolu,
Yüreği insanlık dolu,
Kırşehir’in altın oğlu,
Doktor Mehmet Ali Altın.”

Sonradan öğrendim ki; Dr. Mehmet Ali Altın ile Neşet Ertaş, yakın iki arkadaşmışlar. Bir gün program sırasında Neşet Ertaş’ın parmakları tezeneyi tutmaz olmuş ve programı yarıda keserek arkadaşı Dr. Mehmet Ali Altın’ı aramış. O da Neşet Usta’ya sahip çıkmış ve Ankara Hacettepe Hastanesi’nde tedavi ettirmiş ve parmaklarının eski sağlığına kavuşmasını sağlamış. Neşet Ertaş üstat da vefa gösterip arkadaşı Dr. Mehmet Ali Altın’ın 1996 yılındaki beklenmeyen ölümü üzerine bu türküyü yazıp bestelemiş (yani yakmış). Sonradan anladım ki; Kırşehir’in bu yiğit oğlu, o gece orada arkadaşının arkasından yas tutuyormuş!

Bizim köye (belki de bizim eve) radyo 1960’larda gelmiştir. Galiba 60’ların ikinci yarısıydı, babam o sene eve bir radyo getirmişti. Biz uzanamayalım, kurcalayıp da bozmayalım diye evin en yüksek kısmına küçük bir raf yaptırıp, oraya koymuştu radyomuzu. Radyomuz pek hünerliydi! Hemen hemen bütün türküleri biliyor ve bize çalıp söylüyordu! Komşularımızın kızları bile bize türkü dinlemeye geliyorlardı. Aşık Veysel’i, Mahmut Erdal’ı, Müslüm Sümbül’ü, Nurettin Dadaloğlu’nu ve Nuri Sesigüzel’i o tarihlerde tanıdım ben. Bunların yanı sıra radyoda ara sıra Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Çekiç Ali ve Neşet Ertaş gibi sanatçıları da duyardık. Ancak içlerinde Neşet Ertaş bir başkaydı. Hemen bütün türkülerini biliyordum Neşet Usta’nın. İlk ezberlediğim iki türküsünden biri, “Ne güzel yaratmış (yar yar) seni yaradan”, diğeri ise “Dane dane benleri var yüzünde” dir. Hele de ilki:

“Ne güzel yaratmış yar yar seni yaradan,
İstemem esmesin yar yar yeller incitir,
Güzelsin sevdiğim gülden goncadan,
Uzanmasın sana yar yar eller incitir.”

Sesim, oldukça hareketli olan bu türküye iyi gider, sık sık söylerdim dağ başlarında çobanlık yaparken. Güzel söylüyormuşum ki; benden yaşça çok büyük olan genç kızlardan birisi anama gelip sesimin yanıklığından ve sesimi pek sevdiğinden filan bahsetmiş bir ara!

Neşet Ertaş’ı tanıdığımız ilk senelerdi. 8-10 yaşlarında çocuktuk. Köye bir “Elekçi” grubu gelmişti. Adamlar, elek, kalbur, gözer türü şeyler yapıp satıyorlardı. Hünerli insanlardır elekçiler. Kurmuş oldukları çadırın içinde hem ham deriyi ilaçlı su dolu tenekelerde tabaklıyorlar, hem de falçatalarla dilerek sırım haline getirdikleri deri iplerle kalbur, gözer yapıp bizim köyün kadınlarına satıyorlardı. Bizim yaşlarda, belki bizden biraz daha büyük bir erkek çocuğu da vardı içlerinde. Gece olunca oğlanın sesi alıp yürüyordu köyde! Çok güzel türkü söylüyordu anlayacağınız.

Yine öyle bir geceydi. Elekçi oğlu, türküden türküye geçiyor bizim köylüye müzik ziyafeti çekiyordu. Biz de bir grup çocuk toplanmış kendimizce ona tezahürat yapıyorduk. Bir ara, sıra “Zahidem” türküsüne gelince elekçi oğlu bize sordu;

-“Neşet Ertaş’tan mı dinlemek istersiniz, yoksa Bedia Akartürk’ten mi?”
Biz hep bir ağızdan;
-“Neşetten olsun, Neşet’ten” diye bağırdık.
Bu seçeneği bize neden sundu ve bunu nasıl başaracaktı, yani “Bedia Akartürk” deseydik ne yapacaktı bilmiyorum. Kim bilir belki de annesini veya kız kardeşlerinden birisini devreye sokacak, kim bilir belki de sesini Bedia Akartürk’e benzeterek söyleyecekti. Ancak biz bunları hiç düşünmeden hep bir ağızdan “Neşet’ten olsun” diye tezahürat yapmıştık çocuk aklımızla.

Geçtiğimiz Pazartesi günü, internet sitelerinde Neşet Ertaş’ın durumunun ağırlaştığını okuyunca saat 19.20 sularında facebook sayfama şu mesajı yazdım:

“Zahidem kurbanım oy yaşasın Neşet.
Ahir nefesinde imanı yoldaş et”

Ancak ertesi sabah uyandığımda Neşet Ertaş’ın rahmeti rahmana kavuştuğunu öğrendim ve saat 11 sularında yine facebook sayfama şunları yazdım:

“Maalesef duamız kabul olmadı. Büyük usta vefat etmiş. Allah rahmet eylesin(Duamızın Allah’a yönelik olduğu açıktır. ‘Zahidem’, sadece Neşet Usta’nın eserine yapılan bir göndermedir)”

İşte Neşet Ertaş’ın vefatının bende yaratmış olduğu etki dostlar. Bana göre de Neşet Ertaş gerçekten büyük bir sanatçıydı. Daha da önemlisi büyük bir insandı. Bakıyorum da medyada onu Aşık Mahzuni Şerif’le filan kıyaslıyorlar. Elbette Mahzuni Şerif de bu ülke için büyük bir değerdir. Ancak hayır; Neşet Ertaş, değil sadece Mahzuni Şerif, başka birçoklarıyla da kıyas kabul etmeyecek derecede büyük bir sanatçıydı. Çünkü o, en başta sanatını ideolojiye, siyasete ve mezhep saplantılarına kurban etmemiş birisiydi. Bu yüzden de toplumun sadece bir kesiminin değil, hemen bütün toplum kesimlerinin sevip bağrına bastığı bir sanatçıydı. Bir kere en başta bir toplum filozofuydu Neşet Ertaş. Bu bakımdan onu, ancak Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal ve belki de Yunus Emre ile kıyaslamak gerekecektir. Bu anlamda Neşet Ertaş, elbette bana göre Aşık Mahzuni Şerif’ten birkaç gömlek daha üstün bir sanatçıdır.

Devlet Sanatçılığın ark altından tarla bağışlar gibi bağışlandığı ve karaborsaya düştüğü, birçok adamın da sözüm ona kendisinde “Sanatçılık” vehmederek “Devlet sanatçısı” olup, mali bakımdan ve sosyal güvence açısından kendisini garantiye almak için yarıştığı günlerde Neşet Ertaş “Ben halkın sanatçısıyım” diyerek kendisine önerilen “Devlet Sanatçılığı” unvanı elinin tersiyle itebilmiş bir adamdır.

Elin oğlu, bizim Türkiye’de olduğu gibi bol keseden ve bol kepçe ile dağıtmıyor unvanları. UNESCO Neşet Ertaş’a eğer “Yaşayan İnsan Hazinesi” unvanını layık gördüyse, bu demektir ki; Neşet Ertaş dünya çapında bir sanat adamıdır. Bu bakımdan, cenazesinin defin işleminden önce yapılan “Cenazesi Cemevinden kaldırılmalı”, “Hayır Camiden kaldırılmalı” şeklinde Neşet Ertaş’ın cesedi üzerinden yapılan akbabalıkları şiddetle ve nefretle kınıyorum.

Cenazenin Cemevinden kaldırılması da mümkündü. Ancak camiden kaldırılması çok daha güzel olmuştur. En azından daha fazla katılım, daha fazla dua edeni olmuştur Neşet Usta’nın. Umulur ki; bu kadar çok duâdan birisi kabul olur da eğer varsa onun taksiratını da Allah affediverir.

Belki şaşıracaksınız ama ben dün ilk defa bir gaibin Cenaze Namazı’nı kıldım dostlar. Baktım Neşet Ertaş’ın cenaze namazı televizyondan naklen veriliyor, ben de Ankara’daki evimde abdestimi aldım ve tek başıma kıbleye yönelip niyet ederek ve Kırşehir’de Cenaze Namazı’nı kıldıran hocaya uyarak Neşet Usta’nın cenaze namazını kıldım! Böyle bir namaz olur mu ve böyle bir namaz kılmakla günah işledim mi bilmiyorum! Ancak, günah olduğunu hiç sanmıyorum.

Çünkü en başta “Cenaze Namazı” anladığımız anlamda bir namaz değil, duâdır. Zaten niyet edilirken de bu namazın cenaze için aslında bir duâ olduğu söylenir: “Allah için namaza, Peygamber için salavata, meyyit(ya da meyyite) için duâya, er kişi (ya da hatun kişi) niyetine, uydum hazır olan imama” şeklinde niyet edildiği için, cenaze namazı, diğer namazlardan ayrılır. Rükû ve secde de yoktur bu namazda. Secdesi ve rükû olmayan namaza da zaten namaz denilemez! Namaz odur ki; baş eğilecek, bel bükülecek, yüz yere sürülecek, gerektiğinde gözlerden yaşlar süzülecektir.

Dün akşam bizim hanım anlattı. Çalıştığı işyerinde anlatmışlar. Bir konser sonrası hayranlarından birisi Merhum Neşet Ertaş’ın elini öpmek istemiş. Neşet Usta, hemen elini çekmiş ve şöyle demiş;

-“Benim elimi neden öpeceksin. Benim elim varsa senin elin de var. Ben senden üstün bir varlık değilim ki…”

Neşet Ertaş işte bunun için büyüktür. Ona Allah’tan gani gani rahmetler diliyorum. Kabri nur dolsun, mekânı cennet olsun. Umarım şu anda dostunla birliktesindir büyük usta. Hani diyordun ya bir şiirinde;

“Dost elinden gel olmazsa varılmaz
Rızasız bahçanın gülü derilmez
Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez
Gönülden gönüle gider yol gizli gizli…”

27 Eylül 2012

Yanılmıyorsam 1989 veya bir sonraki yılın güz aylarıydı. Müfettiş sıfatıyla görevli olarak Erzurum ve ilçelerine gitmiştik arkadaşım Rafet Bey’le. O Tekman’da, bense Hınıs’ta çalışmış, birlikte Karayazı ilçesine gitmek için üç ilçeyi birbirine bağlayan yol çatında buluşmuştuk. Küçük bir köprü ve akan küçük bir dere vardı. Bizi Karayazı’ya götürecek aracın gelmesi için bir süre beklemek durumundaydık üç ilçenin yol ayrımında. Gün akşama dönmek üzereydi ve ortalık ıpıssızdı. Uzaktan köpek sesleri duyuluyordu sadece. PKK terörü yine böyle azıtmıştı o günlerde. Doğrusu biraz korkuyorduk Erzurum’un bu en yüksek ilçelerinin yollarının birleştiği noktada. İşte o sırada beklenmedik bir şey yaptım, belki birazda üzerimizdeki tedirginliği atmak için başladım aşağıdaki bozlağı söylemeye. Söylerken de sesimi oldukça inceltip tizleştirerek becerebildiğim ölçüde Merhum Muharrem Ertaş’ın sesini taklit ediyordum. Çünkü ondan dinlemiş ve onun sesinden sevmiştim bu bozlağı ben: - Cami2

GİRİŞ TARİHİ:

GÜNCELLEME:

Bu gibi içeriklerin devam etmesini istiyor, Akademik yayınları veya vatandaş gazeteciliği destekliyorsanız, maddi katkıda bulunabilirsiniz.

İçerik desteği, sponsorluk veya işbirliği teklifleri için bizimle irtibata geçebilirsiniz.

Eski Diyanet görevlisi Ömer Sağlam’ın yayınlanan iki kitabı vardır: Ermeniler Buharlaşmadılar, Bin Yıllık Yürüyüş 1015-2015 ve Çöldeki Osmanlı.

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bugün Gündem
  1. KUR’AN-İçki?! Robotlaşmış Kullar?! Kafayı içki içenlere takmış, onları cehennemlik-kâfir ilan eden din satıcıları-yobazlara inat, Yüceler Yücesi Yaratıcı aşağıdaki ‘içki’ ile…

  2. İlginç, bir sürü insan hakkında haklı haksız yurtdışına çıkış yasağı var ama sadece spesifik olarak TMSFye borcu olanların yasağını kaldırmak…

  3. KUR’AN! ALLAH’ın ALLAH’lık Hakkı?! Vefa-Minnet! Kibir? (Enbiya,18)”Allah’a yakıştırdığınız sıfatlardan-yalanlardan dolayı size yazıklar olsun!” KUR’AN’da olmayanları, Kitap’tan-KUR’AN’dan ALLAH’ın sözleriymiş gibi insanlara…

  • Çocuklar en çok tahılla besleniyor

    Çocuklar en çok tahılla besleniyor

    CHP’li Sarı, çocukların en çok tahılla beslendiğine dikkat çekti HEPİMİZ YOKSULLAŞTIK! Cumhuriyet Halk Partisi Balıkesir Milletvekili A.Adayı Serkan Sarı, TÜİK verilerinin çocukların sağlıklı ve dengeli […]


  • Diploması Gizlenen Cumhurbaşkanı Kim?

    Diploması Gizlenen Cumhurbaşkanı Kim?

    Yukarıdaki başlık sayın Emin Çölaşan’ın  dünkü  yazısının başlığıdır.  Sayın Sultan Uçar    “Diploma kayalara çarpmış’başlığı ile sayın Cumhurbaşkanının diplomasını sorgulamış. Sayın Fatih Portakal ise “En azından […]


  • KURUCU MECLİS

    KURUCU MECLİS

    Öğrenme ve öğretmenin bir yolu da ‘yinelemek’tir (tekrarlamak). O nedenle, örneğin daha iki ay önce yayımlanan ‘düklük ve düdüklük’ başlıklı yazımı yeniden ve aynen yayınlamak […]


  • Korkutan tahmin…

    Korkutan tahmin…

    Türkiye deprem kuşağında. Art arda yaşadığımız depremler son olmayacak. Yeni depremler oluyor ve daha sonra beklenen depremler var. Uzmanlar uyarıyor. Tedbirleri almak ve yapılan bu […]


  • TARİH NASIL YAZILIR?

    TARİH NASIL YAZILIR?

    TARİH NASIL YAZILIR? HÜSEYİN MÜMTAZ Meraklısı, iç politikaya hiç bulaşmadığımı iyi bilir. Ama yukarıdaki seçim afişini görünce kıyısından köşesinden iki laf etmek istedim. Yine meraklısı […]


  • ALLAH’ın ALLAH’lık Hakkı?!

    ALLAH’ın ALLAH’lık Hakkı?!

    KUR’AN!ALLAH’ın ALLAH’lık Hakkı?!Vefa-Minnet!Kibir? (Enbiya,18)”Allah’a yakıştırdığınız sıfatlardan-yalanlardan dolayı size yazıklar olsun!” KUR’AN’da olmayanları, Kitap’tan-KUR’AN’dan ALLAH’ın sözleriymiş gibi insanlara sunarak yalan beyanda bulunup iftira edenler ALLAH’ın hakkına […]


  • Kızılay maden suyunda zehir

    Kızılay maden suyunda zehir

    Kızılay maden suyunda zehir çıktı. Sağlığımızla oynayanlar yargılansın! Kızılay ile ilgili skandallar bitmiyor! Sorumluların yargılanmasını ve cezalandırılmasını talep ediyorum. Birgün Gazetesi, Migros’un 2019’da Kızılay maden […]


  • Emekli Aylıkları

    Emekli Aylıkları

    Emekli Aylıkları Üzerine Bilgi Notları…1️⃣Emekli aylıkları yasayla artırılır. Yetki TBMM’dir. Bu 1.2️⃣En düşük emekli aylığı 7.500 olmuyor. Eğer yasa çıkarsa 7.500 TL’den düşük aylıklar Hazine […]


  • “Adalet” diye gelenlerin ülkeyi getirdiği nokta

    “Adalet” diye gelenlerin ülkeyi getirdiği nokta

    Trabzon’da öğretmenlik yapan  R.G.S, 2005 yılında Başbakanlık tarafından “Yılın Öğretmeni” seçildi. 19 yıl “sahte diploma” ile öğretmenlik yaptığı ortaya çıktı. Suçunu itiraf etti. Yargı beraat […]


  • İNSAN ÖMRÜNÜ TÜKETEN SİYASET

    İNSAN ÖMRÜNÜ TÜKETEN SİYASET

    Demokrasinin özde, dolaysız değil sözde yaşanır bir hale geldiğini görmek? Heyecan, sevinç, umutlar, yaşanası tüm güzellikler, huzur ve mutluluklar özgürlük hepsi unutulan bir zamanın içinde […]


  • Ukraynalı kadınlara Avrupa’da fuhuş tuzağı

    Ukraynalı kadınlara Avrupa’da fuhuş tuzağı

    GÖÇ ETMEK ZORUNDA KALAN(SARI SAÇLI MAVİ GÖZLÜ) UKRAYNALI KADINLAR AVRUPA’DA FUHŞA ZORLANIYORMUŞ AB ülkelerinde internette ‘Ukrayna mülteci pornosu’ aramalarında patlama yaşanmaktaymış (1 )  Savaş’tan kaçan […]


  • Üreticiyi teşvik edeceklerini tehdit ediyorlar

    Üreticiyi teşvik edeceklerini tehdit ediyorlar

    VEKİL YOKUŞ: İTİRAF ETTİLER ÇİFTÇİYİ TEŞVİK EDECEKLERİNE TEHDİT EDİYORLAR! İYİ Parti Konya Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri komisyonu üyesi Fahrettin Yokuş, 20 Mart günü […]


  • Rusya iç turizme yöneliyor…

    Rusya iç turizme yöneliyor…

    Ukrayna savaşı nedeni ile sıkıntılı günler yaşayan Rusya iç turizmi canlandırmak için çeşitli önlemler almaya başladı. Hedef belli: Milli gelir dışa gitmesin. Ancak alınan bu […]


  • Putin’e Tutuklama Kararı ve ABD’nin Teröre Desteği

    Putin’e Tutuklama Kararı ve ABD’nin Teröre Desteği

    Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) savcılığının Putin’i tutuklama kararının Ukrayna’daki savaş suçlarının ötesinde anlamı bulunmaktadır. 1998 Roma Statüsü’yle kurulan, 2003’te çalışmaya başlayan mahkeme, yargı yetkisini kabul etmiş ülkelerde, soykırım, tecavüz, işkence gibi insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamındaki kişileri yargılar. Aynı zamanda bu ülkelerin hakkında tutuklama kararı bulunanları tutuklama hakları ve görevleri vardır. Kremlin’dekilerin karar konusunda umursamaz görünmesinin temelinde, Rusya’nın mahkemeye taraf olmaması bulunmaktadır. Ukrayna sözleşmeyi imzaladığı halde henüz onaylamamış, fakat ihlaller konusunda mahkemenin yetkisini kabul etmiştir. Yasa dışı olarak çocukların, insanların zorla Rusya’ya nakledilmesi insanlığa karşı suç kabul edilerek sorumlular Putin ve Rusya Çocuk Hakları Komiseri için tutuklama kararı çıkartılmıştır. Bu durumda lise/üniversite çağındaki çocuklarımızın ABD destekli terör örgütü tarafından zorla dağa kaldırıldığını hatırlayalım. UCM savcılığı Ukrayna’da tahkikat yaparak iddiaların gerçek olduğu sonucuna varmıştır. Bunlar önemli ölçüde Rusya kontrolündeki Dombass kentlerinde gerçekleşse de hukuken Ukrayna’ya aittir. Kararı memnuniyetle karşılayan Ukraynalılar arkasının geleceğini, başka tutuklama kararları olacağını söylemişlerdir. Bütün umursamaz tavırlara karşın, Kremlin’de derin endişeler bulunmaktadır ki yine nükleer silah gücünü gündeme getirmiştir