ÇAĞDAŞ TÜRKİYE’YE BALYOZLA NOKTA KONULDUĞU SANILDI

Yaşar Büyükanıt - İlker Başbuğ

 
Ergenekon tutuklusu 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, “Bizi hapse nefret tıktı! Silivri’de Türk Silahlı Kuvvetleri yargılanıyor.Türkiye’nin güçlü bir orduya ihtiyacı var.Yaşananların Türk Ordusu üzerinde olumsuz etkisi olmadığı söylenemez” diyor.
İki gün sonra İstanbul 10.Ağır Ceza Mahkemesinde,”Çarşaf”,”Sakal”,”Suga” ve “Oraj” kod adlı eylem planlarından oluşan “Balyoz Davası” olarak bilinen 2003’te, 1.Ordu Komutanlığı’ndaki seminerde darbe planı hazırlığı yapmakla suçlanan 365 muhtelif rütbede asker sanığın yargılanmasında malûmun ilanı yapılıyor.
Mahkeme en kritik tanıkları dinlemeyi reddetmiştir,kanıtların sahteliğinde şüphe bulunmuyor,savunma avukatları adaletin yanlış işletilmesine tepki ile duruşmalarda bulunmamışlardır -ne ki,”Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini devirmeye eksik teşebbüs” suçunun işlendiğine hükmediliyor, sanıklar 20 ilâ 16 yıl arasında değişen ağır hapis cezasına çarptırılıyor.

*
Bir zaman önce Atatürk Türkiye’si dünyaya nesnel bakışı,bilim ve algılayıcısı aklı yaşamın tek rehberi eden ve mazlum İslam ülkelerine de Batı’yı geçebilecekleri mesajını veren,tam bağımsızlık,ulusal birlik ve bütünlük hedefinde idi.
Sonra manevi değerlerin piyasalaştırıldığı bir süreçte Türkiye’nin Atatürkçü ideolojik karakterini belirlediği,siyasal ve toplumsal yapılanmasını şekillendirmeye giriştiğinden beri etkisini her zaman çözümsüzlükte ortaya çıkaran karakteriyle siyasal ve toplumsal yapılanmaya engel oluşturan İslamcılar, Siyonist ABD emperyalizm ile işbirliğine gittiler.

*
Bu noktaya varışta, “eden-bulur”meseli doğrultusunda bir not düşmeye ihtiyaç vardır-ki o,Türkiye’nin anayasal Atatürk ilke ve esasları çerçevesinde oluşmuş başta siyaset,yargı, üniversiteler ve tüm eğitim-öğretim kuruluşları,medya,sivil toplum örgütleri olmak üzere TSK’yı oluşturan biz yurttaşların paylarımıza düşen yanlışlardan,ihmallerden,savsaklamalardan,aldırmazlıklardan süratle arınılması gerekliliğidir.
Teminen yapılacak yegane şey,yanlışların muhasebesiyle tükenmekten ziyade bizzat içine düşülen yanlışın tümünden yırtınarak çıkmanın yüksek gayretinde olmak ve bunun yeterliliğine inanmaktır.

*
Yanlışı oluşturan tabloyu, kazan-kazan esasında bir tarafta İslamcının Osmanlı’nın ardından oluşan devletlerde müminlerin kalbinde imandan kaynaklanan geniş bir sorumluluk uyandırmak,sonra din adına dolandırılan ve uyduran beyinler haline getirilen bir insan sermayesi ile ülkelerin toplumsal ve ekonomik gelişmelerinin yönünü değiştirmek ile hem sadaka, zekât ve hayır- hasenatın hem de kafirlerden elde edilen vergiler gibi değerlerin toplanmasıyla devletin güvenliği ve kamu düzeninin korunması,devletin savunulması, kamu işlerinin kontrolü,adaletin sağlanması,malın idare edilmesi hedefinde bir cihan devleti olabilmek hayali,
Öte yanda o ülkelerde ekonomik ve sosyo-politik değişkenlerinin birbiri ile etkileştirilmesiyle güçsüzleşmeleri ardından maksimum kârın sağlanarak emperyalizme akıtılması uyanıklılığı oluşturuyor.

*
Nitekim toplumsal yapıda çağdaş düzeyi sorgulama, yakalama ve aşma anlayışı,insan hakları,düşünce, inanç ve girişim özgürlükleri,laik hukuk devleti, katılımcı demokrasi,liberal ekonominin benimsendiği bir toplumsal düzenin oluşmasına katkı koyma iddiası hedef olmaktan çıkarılmış,bu hedef ancak İslamcının tuzağından kurtulabilenlerde bireyselleşmiştir.
Dini eğilimler üzerinde büyük bir sivil ordu, devleti her kademede işgal etmiş toplum kuruluşları,dini ve mesleki birlikler,esnaflar,üreticiler,ticaret erbabı,sanayiciler ve sermaye sahipleriyle birlikte yaratılan aş ve iş farklı etnik özelliklere sahip,değişik mezhep,cemaat,tarikat,aşiret ailesinden gelenlere ortaklaştırılıyor-o ortaklık üzerinden, cihan devleti düşleniyor!

*
Ergenekon tutuklusu Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, “Bizi hapse nefret tıktı! Silivri’de Türk Silahlı Kuvvetleri yargılanıyor” dediği husus -işte,bu düş’ün sonucudur.
TSK’nın bir düş’ün koskoca devrim Cumhuriyetini düşürmesine seyirci kalması, parmağını dahi oynatma basireti göstermeden uhdesine verilmiş emaneti kaptırması-bu sırada, tarihte eşi görülmedik kötü bir örnek oluşturması kabullenilemiyor,lâyığını buldu düşüncesi ise insanın içini kanatıyor.

*
Bakınız,28 Şubat kararlarının okunduğu Bakanlar Kurulu’nda Başbakan Necmettin Erbakan,”Evet bir irtica vardır ama biz irticayı başka türlü anlıyoruz.Türkiye’de 200 yıldan beri irtica vardır.Osmanlı’dan itibaren batılaşma adı altında batıya bağımlılık yaratılmıştır,bize göre esas irtica budur.Biz hep bu irtica ile mücadele ettik”derken,
Başbakan Erdoğan,”Ne yazık ki bazı zümrelerce,yakın tarihimiz içinde çeşitli defalar milli egemenliğimize yönelik talihsiz müdahalelerde bulunulmuş,milli irade vesayet altına alınmak istenmiştir”mesajı geçiyor.
Milli egemenlik anlayışı ulusalcı ya da lâik felsefede herhangi bir ülkenin ümmeti bölen ve belli bir kavmiyeti herkese dayatan siyasetine karşı mücadele etmenin müslüman bireyin ve ümmetin vazifesi olduğu zannına dayanıyor!

*
İcmali Fethullah Gülen darbeler öncesi,süreci ve sonrasında bazı tavır ve davranışlarını eleştirenlere verdiği yanıtta yapıyor:”Aralarında olan vicdanlı ve demokrat kişiler hatırına darbe dönemlerinde bile hiç bir kuruma düşmanca yaklaşmadığını ve toptancı bir şekilde yıkıcı eleştirilerde bulunmadığını,bu tavrının darbeleri desteklediği anlamına gelmediğinden” bahisle,kötü ihtimallere tarihin dersi ve sosyopolitik realitelerin ışığı ile baktığını -o nedenle, iyimserliğine,Ergenekon davalarının demokrasi yanlısı subay çoğunluğu olmasa açılamayacağı ve devam edemeyeceğini şahidi olarak gösteriyor…

*
Şükür ki,balyoz ruhlara çarpılamamıştır,yarınlar bu coğrafyada da yanlıştan doğrunun çıkmayacağı gerçeğinden doğuyor.
Tutuklu Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un,”Türkiye’nin güçlü bir orduya ihtiyacı var.Yaşananların Türk Ordusu üzerinde olumsuz etkisi olmadığı söylenemez” ifadesini yarınlara bakıp bu gerçek ile yorumlamak gerekiyor-maalesef…

23.9.2012


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir