Filipinler, Vietnam, 68 Kuşağı ve Bir Gerçek

Vietnam komünist bir ülke olmasına rağmen ülkede gelir dengesizliği büyük boyutlardadır. Bir tarafta çok lüks mağazalar, diğer tarafta ise yoksul insanlar ve de teneke mahalleler. - kilicdaroglu partisinin grup toplantisinda konustu 111777 5

Ocak ayının ilk haftasında E-Leader Konferansı’nda bildiri sunmak için Filipinler’in başkenti Manila’da idim. Manila (Maynila) Filipinler’in başkenti ve Metro Manila bölgesinde bulunan en büyük kentin adıdır.
Portekizli gezgin Ferdinand Magellan, Filipin takımadalarına 1521’de ulaşan ilk Avrupalıdır ve burada öldürülmüştür. İspanya kralı II. Philip’in emriyle İspanyol Miguel Lo’pez de Leguzpi, Meksika’dan 1565 yılında bölgeye gelmiş Kral İkinci Philip adına buraya Las Felipinos (Philippines) ismini vermiştir.

İspanyollar 1565’ten sonra ülkeyi hızla sömürgeleştirmişlerdir. 1898 İspanyol-Amerikan Savaşı sonucunda Amerikalılar Filipinleri 20 milyon dolara satın almışlar ama burada fazla kalamamışlardır. 1934 yılında 10 yıl içinde bağımsızlığına kavuşmasına karar verilmiş, fakat 1942 yılında Filipinler Japonlar tarafından işgal edilmiştir.
Amerikalı general Mc Arthur Japonlarla yaptığı savaşta galip gelmiş ve 4 Temmuz 1946’da Filipinler Cumhuriyeti kurulmuştur. 92 milyona ulaşan nüfusun % 2’si dinsiz, % 5’i Müslüman, % 93’ü Hıristiyan’dır. 7109 adadan meydana gelen Filipinlerdeki adalarından 4 bininin ismi yoktur.
Filipinler Asya’daki tek Hıristiyan devlettir. Batı kültürünü kabul etmiş olmasına rağmen Batılılarca tıpkı Türkiye gibi Avrupalı kabul edilmemektedir.
GSYH’sı 166 milyar, kişi başına düşen gelir ise 1.845 dolardır.
Başkent Manila’da sokakta yatan ve barınan çok sayıda insan vardır. Başkentin göbeğinde teneke mahallelerin yanında çok modern yapılar da bulunmaktadır.
Manila’da eski jeeplerden üretilmiş dolmuşlar dikkatimi çekmiştir. Ayrıca bir alışveriş merkezinde adı Turks olan bir dönerci gördüm. Çalışanlara Turks’ün ne olduğunu sordum ama bu adı bilen yoktu.

Tıpkı geçen Şeker Bayramı’nda gittiğim Turks and Caicos adalarında yaşayanların Türk adını bilmedikleri gibi.
Konferans bitiminden sonra Filipinler’den Vietnam’a geçtim. Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti, Güneydoğu Asya’da Çin Hindi yarımadasının doğusunu kaplayan bir ülkedir. Önceleri Kuzey Vietnam ve Güney Vietnam olarak iki ayrı cumhuriyete bölünmüş olan ülke, 1976’da Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti olarak birleşmiştir.
Ülke, yıllarca süren savaş ve bombardıman sonucu büyük bir yıkıma uğramıştır.
Vietnam, M.Ö. 1. yüzyıldan 10’ncu yüzyıla kadar Çin’in egemenliği altında kalmış, 968 yılında kendi benliğine kavuşmuştur. 19’ncu yüzyılda Fransa tarafından sömürgeleştirilmiştir.
Japonya’nın Vietnam’ı işgali sonrasında bağımsızlık hareketi ligi Vietminh 2 Eylül 1945 tarihinde Cumhuriyet ilan etmiştir. Bu gelişme Fransa ile Vietnamlı komünist lider Ho Chi Minh’i karşı karşıya getirmiştir.
Ho Chi Minh karşısında başarılı olmayan Fransa 1954 Mayıs’ında yenilgiyi kabul etmiştir. Kuzeyde Ho Chi Minh’in komünist hükümeti ve güneyde Fransa’nın desteklediği Ngo Dinh Diem hükümeti kurulmuştur.
Saygon’daki hükümet ABD destekli otoriter bir politika izlediği için halk da tepkilerin artmasına yol açmıştır. Kuzeyden silah desteği alan Vietkong cephesi kurularak ABD’nin de dahil olduğu iç savaş başlamış, gerilla taktikleri karşısında başarıla olamayan ABD 30 Nisan 1975’te Vietkong’un Saygon’u ele geçirmesiyle savaşı kaybetmiştir.
Ben o dönemde Türkiye’de ABD’nin Vietnam’a müdahale etmesine karşı olanlara karşıydım. Çünkü Türkiye’nin kendi içinde çözmesi gereken sorunları vardı. Vietnam Savaşı Türkiye’nin savaşı değildi.
Siyasal Bilgiler Fakülte’nde okuduğum 1966-1970 yılları Türkiye’nin çalkantılı dönemiydi. 68 Kuşağı içinde yer alan Mahir Çayan SBF’de öğrenciydi ve ABD karşıtı olduğu için, kendisi gibi düşünmeyenlere hoşgörülü yaklaşmazdı.
68 Kuşağı, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi önderlerin liderliğinde oluşturulan Marksist-Sosyalist sentezli anti militarist bir akımdı. Mahir Çayan önderliğindeki THKPC (Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi) silahlı mücadele kararı almış, Deniz Gezmiş önderliğindeki THKO ise silahlı mücadeleye uzak kalmıştı.
68 kuşağı, Fransa’daki Sorbonne Üniversitesi’nde masum öğrenci istekleri ile başlamış, Ernesto Che Guevara’nın La Higuera’da yakalanıp 9 Ekim 1967 tarihinde Bolivya Ordusu’nun elinde öldürülmesiyle tüm dünyaya yayılmıştır.
Bu olayların etkisini halen üzerinden atamamış olan Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç da, CHP Lideri Eskişehir’e geldiğinde Kemal Kılıçdaroğlu’na Ernesto Che Guevara’nın bir portresini vermişti.
Vietnam Savaşı sırasında Güney Vietnamlıların gönüllerini kazanarak pasifize edilmesinde önemli rol oynamış ABD’nin eski Ankara büyükelçisi Robert Komer 6 Ocak 1969 tarihinde ODTÜ’yü ziyaret etmiştir.
Rektörlük binasının kapısında duran diplomatik plakalı 1968 model Cadillac otomobili, temsil ettiği Amerikan değerlerine karşı duran, Komer’in Vietnam geçmişinden haberdar ODTÜ’lü öğrenciler tarafından yakılmıştır.
Otomobili ateşe verenler Deniz Gezmiş ve Taylan Özgür’dür. Bu yakılma olayı, Vietnam ile doğrudan bağlantılı idi. Robert Komer, 7 Mayıs 1969’da Türkiye’den ayrılmış ve 9 Nisan 2000’de ölmüştür.
Ben o dönemde bu tip yakma – yıkma olaylarına ve eylemlere karşıydım. Çünkü, 68 kuşağı olaylara sadece kendi pencerelerinden bakıyordu.
Vietnam Savaşı’nı gören gözler, Sovyetlerin Prag’ı işgal etmesini görmezden geliyorlardı.
68 Kuşağı, Alexander Dubçek’in iktidara gelmesiyle başlayıp 20-21 Ağustos 1968’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Varşova Paktı müttefiklerinin Çekoslavakya’yı işgal etmesini görmüyorlardı.
İşgal sırasında 7.000 civarında tank ve 600 bin asker Çekoslavakya’ya girmiş, çatışmalar sırasında 72 Çekoslavakyalı ölmüştür. İşgal sonucunda 300 bin insan Batı ülkelerine göç etmek zorunda kalmıştır. Prag’a gidenler kent merkezinde işgal sırasında ölenler için dikilmiş anıtı görürler.
Bu çifte standardı protesto etmek amacıyla o dönemde Kızılay’daki ABD Haber Merkezi’nde çalışan eski SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’a (o dönemde Hür Düşünce Kulubü üyesi idi) giderek, Prag’ın Sovyetler tarafından işgal edilmesini gösteren fotoğrafları istedim ve de aldım.
Tüm gece çalışarak Hür Düşünce Klubü’nün panosuna Sovyet işgalini gösteren fotoğrafları astım. Sabah kalktığımda pano yere atılmış ve yakılmıştı. Bu olaydan sonra SBF’de fikri hareketler son bulmuş, fikir yerine kaba kuvvet geçerli olmuştur.
O dönemde Türkiye’nin Doğu komşusu Sovyetler Birliği olarak öğretiliyor, hiç kimse aslında Türkiye’nin Gürcistan, Acara, Ermenistan, Nahçıvan ve Azerbaycan ile komşu olduğunu bilmiyor, Doğu Türkistan ve Uygur Türklerinin komünizm altındaki çığlıklarını kimse duymuyordu.
Bu bir çifte standarttı. Ben buna itiraz ediyordum.
Vietnamı geçen hafta ziyaretim sonucunda 3 milyon Vietnamlının (2 milyonu sivil köylü) öldüğünü, 2 milyonunun yaralandığını ve 300 bin kişinin de kayıp olduğunu öğrenince isyan ettim. Özellikle Vietkogluların savaşta kullandıkları tünelleri görünce irkildim.
Tüneller, Saygon’a 70 kilometre mesafedeki Cu Chi’dedir. Savaşta kullanılan yeraltı tünelleri dehşet vericidir. Kuzey Vietnam’dan Güney Vietnam’a gizlice silah ve asker taşınmasında kullanılan tünellerde yaşam savaşı verilmiştir.
Vietnamlıların kullandığı tünel girişleri 28 santime 40 santim genişliğinde yani normal bir batılının sığamayacağı kadar küçüktür.
1960’ların başında Cu Chi’de küçük tüneller açılmaya başlanmış, 1965’te tünellerin uzunluğu 200 kilometreye çıkmıştır. İçlerinde mutfak, yatakhane, hastane bulunmaktadır. Etrafında da el yapması tuzaklar.

Okumaya devam et  Hiroşima: Bir İnsanlık Suçu

Vietnam komünist bir ülke olmasına rağmen ülkede gelir dengesizliği büyük boyutlardadır. Bir tarafta çok lüks mağazalar, diğer tarafta ise yoksul insanlar ve de teneke mahalleler.

Bu bakımdan komünist Vietnam ile kapitalist Filipinler arasında hiçbir fark yoktur.

Eski ismiyle Saygon’da (Ho Chi Minh) 6 milyon kişi yaşamakta, fakat 4 milyon da motosiklet bulunmaktadır. Ben Çin dahil hiçbir ülkede böyle bir motosikletli insan seli görmedim.
Diğer bir önemli gözlemim de 19’ncu yüzyıl başlarında ortaya çıkan Cao-Dai dininin hızla yayılmakta olduğudur.
Doğunun ve batının tüm dinlerini ve kutsal inançlarını birleştirerek ideal bir dine ulaşmak için Budizm, Konfüçyüscülük, Taoism, Hıristiyanlık ve İslamiyetten birer parça alan bu yeni oluşum 1926’da din olarak kabul edilmiştir.
Dinin müritleri günde 4 defa namaz kılmayı andıran bir şekilde ibadet etmektedirler.
Yaklaşık bir saat süren tören gonk sesi ile başlamaktadır. Rahiplerin mavi, sarı, kırmızı renkli elbiseleri ana kolları simgelemektedir. Kadınlar salonun sol tarafında, erkekler sağ tarafında yer alır.
Filipinler ve Vietnam’dan döndükten sonra bir gerçeği fark ettim. Zaman geçiyor, dünya değişiyor.
Ama değişmeyen bir gerçek var: İster komünist ister kapitalist sistem olsun, yoksul her iki sistemde de yoksuldur.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir