Altan ARISOY
Fransızlar ülkelerine gelen yabancıların Fransızca konuşmaya çalıştığını görünce ne düşünürler?
Amerikalılar, İngilizler, Çinliler, Japonlar ?..
Sanırım hepsi de; dillerinin eksik, yanlış ve aksanlı konuşulduğu için üzülürler, içten içe de dalga geçerler…
Bize gelince…
Bir yabancı çat-pat Türkçe birkaç sözcük söylese şaşırırız, seviniriz!..
Sanki bir mucizeye tanık olmuşuzdur!..
İşte bu yüzden; yabancı ülkelerden gelen gençlerin Türkçe şarkı-türkü söyleyip şiir okumaları ve dans etmeleri hepimizi büyülüyor…
Oysa; kendimiz de yabancı bir dilde müzik yapıp dans edebiliyoruz!.. Kursunu bile almadığı halde nerdeyse gerçeğinden ayıramadığımız Michael Jackson taklitçilerimiz ne kadar da çoktur?
Bütün sorun istemek ve çalışmakta düğümleniyor. Hele bir de uzmanlarla çalışırsak işimiz oldukça kolaylaşacaktır.
Yabancı ülkelerdeki bazı okullarda, seçilmiş ve özel olarak eğitilmiş çocukların az da olsa Türkçe konuşmaları ve ezberledikleri müzikleri seslendirmelerinde şaşılacak bir şey yoktur.
Bizse, ağzımız açık hayretle ve hayranlıkla izliyoruz.
Toplumları peşine takmak isteyenlerin denemeyecekleri yol ve yöntem yoktur.
En kolay, en etkin yöntem de reklam ve propogandadır.
İşte son örnek;
30 Mayıs–14 Haziran 2012 tarihleri arasında, 41 il ve 65 sahnede, adına “Türkçe Olimpiyatları” denilen gösteriler yapıldı. (Konulan bu ad, Uluslararası Olimpiyat Komitesince mahkemeye verildi)
Gösteriler 2003 yılında “Türkçe yarışması” olarak AKP nin iktidara gelmesiyle başlamıştı. Birkaç yıldır TBMM himayesindedir. Devlet ve kamu bu iş için seferber edilmektedir. Çok sayıda özel sektör kuruluşu sponsorluk yapmaktadır. İlk önce 20 dolayındaki ülkeden 100 kadar öğrenci getirilmişken, bu yıl 1500 öğrenci getirildi. THY 135 ülkeden Türkiye’ye öğrenci taşıdı. Türkiye’nin her yerindeki reklam panolarında tanıtımı yapıldı. “Kamu spotu” adı altında ücretsiz reklamlar günlerce yayınlandı. Belediye otobüsleri gösterilere bedava insan taşıdı.
Gösteriler üç- beş kanalda birden canlı olarak yayınlandı.
Kaymakamlar, valiler, bakanlar etkinliklere çağrılar yaptılar.
Dünyanın uzak ülkelerinde okul açıp Türkçeye hizmet edenleri (!) göklere çıkardılar.
Övgüler, yılışıklıklar, yalakalıklar, cilalamalar devletin en üst makamlarınca dile getirildi.
Buraya dikkat…
Kabul etmek gerekir ki; bu gösterilere çok profesyonelce ve büyük emeklerle hazırlanılıyor.
Daha 2011 yılı içinde bu yılki gösterilerin reklamları, duyuruları başlamıştı.
Amaç; halkı reklam ve propoganda bombardımanı altına alarak Türkiye’yi götürüleceği yola alıştırmak olunca, hiçbir masraftan kaçınılmamıştı.
Kendilerine verdikleri yeni isimle, “hizmet hareketi”nin en güzel vitrini bu etkinliklerdi.
Sonunda, devlet seferber edilerek, oldukça tantanalı ve görkemli gösteriler yapıldı.
Başbakan, bakanlar, valiler, kaymakamlar, bütün kamu yöneticileri; Gülencilere methiyeler düzmekten kendini alamadılar.
Övgü düzerken abarttılar, alçaldılar, yılıştılar… Yaranmaya çalıştılar.
Bunlara “devlet adamı” diyoruz!..
Gelelim madalyonun tersine.
ABD’nin Ortadoğu ve orta Asya’da geleceği kendi yararına düzenlemek için Türkiye’yi kullandığını bilmeyen yoktur.
Bu amaçla -bir çok girişimin yanında- 50 yıldır kullandığı Fetullah cemaatini, Turgut Özal döneminden beri güçlü bir hareket olarak hazırlamış ve öne çıkarmıştır.
30 yıldır –28 Şubat süreci dahil– Türkiye’de işbaşına gelen bütün hükümetler FG hareketini desteklemişlerdir.
Hareketin Türkiye’de büyümesi, şirket, kurs, yurt, okul çalışmaları; kurduğu dev medya sektörü ABD gücüyle yaratılmıştır.
Yani; yurt içinde ve yurt dışında açılan ve Türkiye’de iş başına gelen bütün hükümetlerin büyük destek sağladığı bu okullar, aslında CİA okullarıdır.
Rand Corporation raporlarında bu gerçeklik açıkça vurgulanmaktadır.
Nitekim; yıllar önce yayımlanan ‘Civil Democratic Islam’ raporunun ‘Sivil Demokratik İslam İçin Ortak Bulma Seçenekleri’ başlıklı bölümde Fethullah Gülen adı verilerek, bu şahıs ‘yenilikçiler’ arasında sayıldıktan sonra, ABD yönetiminin öncelikle bu kesimi desteklemesi isteniyor. Raporda ayrıca, “çalışmaları ve görüşlerinin yayılması, basın yayın materyallerinin dağıtılmasına maddi katkı yapılacak, daha geniş kitlelere özellikle gençlere ulaşmaları teşvik edilecek, sivil toplum kuruluşları kurmalarına, eğitim için yer bulmalarına ve politik süreç içinde gelişmelerine destek olunacak, görüşlerini yaymak için internet siteleri, okullar, enstitüler kurmalarının önü açılacak ve yenilikçi İslamın kitlelerin alternatifi olması sağlanacak” deniliyor.
İşte 20 yıldır Türkiye’de ve dünyada FG hareketinin yükselmesini açıklayan belge.
Bu türden daha birçok belgeyi internet sayfalarında bulabilirsiniz.
Durum böyleyken, bir yarı-cahil vaiz emeklisin ABD adına çalıştığını hiç düşünmeden, mucize yaratan kişi olarak gösterilmesine inanıp peşine düşüyoruz!..
Reklam ve propoganda ile yurttaşlarımız kandırılıyor. Bir illüzyon yaratılarak beyinlere hükmediliyor…
Gerçeği anlatanlar ise; yalan, iftira, karalama ve komplolarla cezalandırılıp, gözden ve gönülden düşürülüyor…
Kamu yönetimi, polis, cumhuriyet savcılıkları ve yargı bu işlere alet ediliyor.
Bir dalgaya kapılmış sürüklenip gidiyoruz…
Lütfen şu soruyu sorup yanıtını arayalım:
“Fetullah, ABD desteği olmadan yurt dışında bir tane bile okul açabilir miydi?.. “
Yanıtı isterseniz yine Fetullah’tan alın:
“Amerikalılar istemezlerse kimseye, dünyanın hiçbir yerinde iş yaptırmazlar… “
Bu çok övülen okulların bazı özelliklerine de bir bakalım.
Öncelikle bu okulların küreselleşme (!) adına hayata geçirildikleri zaten açıklanmıştır.
Bunu Fetullah da itiraf etmektedir.
İzin, finansman gibi engeller ABD tarafından halledilir.
Bu CİA okullarında dil İngilizcedir.
Seçme ve paralı öğrenciler alınır. Amerikalı, İngiliz hocalarla İngilizce ve yerli eğitimcilerle ülkenin dilinde eğitim verilir.
Türkçe ise ikinci yabancı dildir.
Okullarda matematik, fen ve folklora önem verilir. Yarışmalara katılmak ve proje hazırlamak zorunludur. Öğretmenlerin hemen tümü erkektir. Hiç yönetici bayan yoktur. Öğrencilerle özel olarak ilgilenilir. Ücretsiz dersler verilir. Aile ziyaretleri yapılır.
Öğrenciler daha sonra ABD şirketleri tarafından burslu olarak okutulurlar.
Daha sonra da kendi ülkelerinde ya da başka bir ülkede ABD nin elemanı olarak çalışırlar…
Birçok ülkede bu okullara büyük oranda devlet desteği verilmektedir!..
Nesnel olarak bakıldığında, Fetullah’ın “millet yapıyor, benim ilgim yok“ dediği bu okul imparatorluğunun büyük bir emperyalist operasyon olduğu gün gibi apaçıktır.
Böylesine dev projeleri, kişilerin ya da bir cemaatin değil, ancak büyük devletlerin birlikte kotardığı uzun erimli operasyonlar olarak görmemek de, görüp de tavır almamak da bir zavallılıktır. Aymazlıktır. İhanettir.
Durumu kavrayan Rusya, İran, Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Başkurdistan gibi ülkeler FG okullarını kapattılar. Sırada başkaları da var. ABD’nin bazı eyaletlerinde de soruşturmalar yapılıyor. Cemaat, Suudi Arabistan ve İran gibi ülkelerde ise hiç okul açamıyor. (Çok yeni bir haber; İran’da bu okullardan sadece bir tane açılabilmiş, ve o okulda ellinin üzerinde CİA ajanı yakalanarak gözaltına alınmış!..)
ABD nin Truva atı olan bu “misyon” okullarına ait para hareketleri tam olarak incelenemiyor!..
İşler gizlilik içinde yapılıyor.
Çünkü; emperyalizm büyük ve kirli oyunlarından birini daha oynuyor…
28 Şubat Kararları üzerine hükümet milli eğitim alanında bazı düzenlemeler yapmaya çalışırken Fetullah Gülen şöyle seslenmişti:
“İstiyorsanız bu okulları milli eğitime devredelim..”
Arkasındaki güç ABD olduğu için okullara dokunulamayacağını biliyordu…
Çünkü; hükümeti destekleyen çevreler zaten ABD yanlısıydılar. Ecevit bir azınlık hükümeti kurmuştu. Okullara dokunulması durumunda hükümetin yıkılması kaçınılmazdı. Bunun sonucunda da “cemaat” 1999 seçimlerinde DSP ye karşı açık tavır almadı. Ve bu dönemde de güçlenmeye devam etti.
Ecevit de, “yararlı tarikatlar da var” diyerek Fetullah’ın ABD için yaptığı “misyon” a göz yumdu.
Oysa bu tavır 28 Şubat kararlarına aykırıydı.
Ecevit, FG hareketini ve arkasındaki güçleri biliyordu. 2002 yazında verdiği bir demeçte, seçimlerin 3 Kasımda yapılması halinde, Türkiye’nin dinci bir karanlığa doğru gitmesinden endişe duyduğunu söylemişti…
Öngörüsü doğru çıktı.
Ama; bu öngörü tarikata destek verdiği gerçeği karşısında hiçbir anlam taşımaz.
Sonuç olarak; 57. Koalisyon hükümeti de, besleyip büyütmek zorunda kaldığı karşıdevrim güçlerine iktidarı kendi eliyle teslim etmiştir.
Emperyalizm, yüzyıllık büyük bir proje uygulamaktadır.
Bu projenin Türkiye ayağında görev alanlar kendilerini iktidarın yeni seçeneği olarak görmektedirler.
Hatta; şimdiden iktidarda daha çok pay sahibi olmak istediklerini açıkça söylüyorlar. ÖGM lere ve adamlarına dokunulmamasını, cemaat elemanlarının devlette daha etkin olmasını, başka devlet kaynaklarının da kendilerine verilmesini, İsrail ile uyumlu olunmasını, Suriye’ye saldırılmasını söylüyorlar.
İnandırıcı olmak için de bazı operasyonlarla güçlerini gösterip şantaj yapıyorlar.
Haber verelim; gelecek seçimlerde ABD nin yeni ve güçlü bendesi olarak “cemaat” kadroları iktidara tek başlarına taliptirler.
Yıpranmış bir iktidar karşısında sürekli parlatılmış bir “hizmet hareketi” oldukça şanslı olacaktır.
Ve amacı göz boyamak olan “Türkçe Olimpiyatları” devam ediyor. Gelecek yıl daha da görkemli olması için şimdiden hazırlıklara başlandığı duyuruluyor.
Devlet, bütün kurumlarıyla bu etkinliklerin en iyi şekilde sahnelenmesi için uğraşıyor.
Devleti temsil edenler –etkinliklerde kendi paylarının daha çok olduğunu düşünmeden- cemaati övmek için yarışıyorlar!..
İşte salaklık burada!..
Hükümet, bütün gücüyle iktidarı elinden alacak olanları göklere çıkarmak için uğraşıyor!..
Fetullah’a övgüler düzerken, Fetullah’ın bu hareket içinde sadece bir figür olduğunu, aslında bir gölge olduğunu, bir hiç olduğunu, iktidarı bu yüzden yitireceklerini görmüyorlar!..
Belki de görüyor ve salağa yatıyorlar…
Avanak olanı ise hepimiz iyi biliyoruz…
Avanaklık Türk halkının yazgısı gibidir.
Mutlaka kendi zararına ama, birilerinin yararına işler yapar.
Kandırılmaktan bir türlü kurtulamaz…
Hani diyorum ki;
Avanak kuzenler ve Avanak Apti filmlerinde olduğu gibi, yediği kazıkların bir sonu olsun.
Bütün dikkatini toplasın. Kafasında bir şimşek çaksın. Bir kez de kendinden başka kimseye güvenemeyeceğini görsün. Asıl düşmanı tanısın.
Artık, bir kez de o kazansın.
Bizim görevimiz de – hiç bıkmadan,- Türk halkına gerçek düşmanı göstermektir.
altanarisoy@gmail.com
Yazıları posta kutunda oku