ERDOĞAN SORUNU

Başbakan Erdoğan Konya Havalimanından Çin'e hareketi öncesinde, Kofi Annan'ın Suriye'de elini daha sıkı tutmasından bahisle,"10 Nisan diye bir tarih açıkladı.Biz de 10 Nisan'a kadar bu süreci sabırla metanetle takip edeceğiz.10 Nisan'dan sonra da atacağımız adımları uygulamaya koyacağız"diyor!
Demokratik bir ülkede hiç bir merciye danışmaksızın,bir yolculuk öncesi hevâ ve hevesle yüklü karakterini tam anlamıyla  yansıtan edada verilen demeç,dinleyenine Kuran'ın Casiye,23'te ki, "Egosunu tanrı edinen kimseye dikkat  ettin mi?Nitekim Allah onu bilerek saptırmış,işitme duyusunu ve beynini mühürlemiş ve görüşüne perde koymuştur.Allah'tan başka kim onu doğruya iletebilir?Öğüt almaz mısınız?"diyen ayetini,
Ya da Büyük Atatürk'ün,"Bir ulusun siyasi kaderinde makam sahibi olabilmek için onun ihtiyacını görmede ve onun gücünü taktirde ehliyet sahibi olmak birinci şarttır" sözünü hatırlatıyor!
Bakınız neden? *
Erdoğan'ın kişiliğini İslami hilafetin temsilcisi Osmanlı'dan sonra kurulan Türkiye ve diğer ülkelerde Kur'an ve Sünnet kaynağından kurulacak Ümmetin Birliğinin alemlere rahmet olacağı zan'nı oluşturuyor!
Siyonizm,Türkiye ulus devletinden Arap İslam ülkelerine genişlemesinde bu zan'nıyla Başbakan Erdoğan vasıtasıyla çok ciddi yol almıştır. 
Nitekim Erdoğan lâik devleti sulandırmış ve dini arayışlarını öne çıkaran partileşmeye inanan siyasetçi ve yöneticilerle ekonomik yapıda dinî esasta mülkiyet ya da malın ve nimetlerin paylaşım ve bölüşümünde liberal,islamın adalet,doğruluk,dayanışma,zekât ve infak temelini oluşturan konularında değil -fakat,ritüellerinde sosyolojik yapılar oluşturmuş ve oluşturmaya devam etmektedir.
İslam ülkeleri de bu iddianın siyaset ve diplomasi süreçlerinde ağırlık kazanmasıyla kendilerine Türkiye'yi emsal görmeye başlayınca,
Siyonizmin İslam ülkelerini pazar ekonomisine çekmesine ilişkin stratejik senaryoları işlemeye başlatılmış, yeni devlet ve rejim yapılandırmalarıyla-işte,Fas,Tunus,Libya,
Mısır,Ürdün,Sudan yeniden biçimlenmektedir.
İslam dininin içi boşaltılırken Türkiye'den Arap  İslam ülkeleri ve halkları siyonizmin buyruğuna alınmaktadır... *
Ne ki bir yılı aşkın sürede Suriye,egemenlik ve bağımsızlığını korumak mücadelesi veriyor ve dönüşümüne direniyor. 
Daha kalkışmaların başında Beşir el Esad,Suriye'de islamcı ve komplocu birikimin ardında Türkiye'nin bulunduğunu,Türkiye'nin ABD ile anlaştığını,Suriye'de askeri gerilimi arttıran adımlar attığını ve birlikte rejimi bitirmeyi amaçladıklarını söylemektedir.
Oysa Suriye'nin egemenliğine ne uzun bir sınırdaşlık,ne geçmişten kaynaklanan ilişkiler,dindaşlık,mülteciler,yaşanan insanlık dramı -hiç birşey, bilhassa Türkiye'nin tek taraflı müdahalede bulunmasına hak vermiyor.
Siyonizmin stratejik senaryolarından destekli İslamcı muhaliflerin ve Türkiye'nin de Suriye egemenliğine ve bağımsızlığına verdiği zarar çok büyümüştür.
Rejim ve muhalif güçler arasında işbirliğinin tesisiyle daha da büyük sorunlara yol açmadan ve iç savaşın bilinmezliğinin önlenmesi için Suriye sorunu ABD Başkanlık Seçimleri, Kasım 2012 sonrasına bırakılmış görünüyor.
BM Özel Temsilcisi Kofi Annan'ın,Suriye'nin egemenlik ve bağımsızlığına tam bir saygıyla kaynağı ve şekli ne olursa olsun şiddete son verilmesi,muhaliflerin silahlarını bırakması,istikrar ve güvenliğin sağlanması ve taraflar arasında kapsamlı diyalog başlatılması planı işletiliyor. *
Muhaliflerin Suriye ile diyaloga geçmek istemeyişi,Beşar el Esad rejimini reddetmeleri ve önkoşul olarak Esad'ın istifasını istemeleri Kofi Annan planının işlemesine şimdilik engel oluyor.
Muhalif güçler hâlâ daha fazla silahlanmak,örgütlenmek,kimi yerleşim bölgesini kontrole alma girişimindedir,özel ve kamu mülkiyetlerine sabotajlar düzenliyor.
Halbuki Suriye'de Şiilere yakın Alevilerle Sünniler arasında din çerçevesinde bir iç savaş tüm bölgede bir felaket anlamına geliyor.
İki tarafın ateş kesmesi için gerekli koşulların oluşturulmasına çaba göstermek gerekirken sadece Beşir El Esad yönetimini kınamak ve ondan tek taraflı eylemler gerçekleştirmesini istemek-o esnada,muhalifleri kışkırtmak ve onlara uygun pozisyonlar oluşturmanın  tutarlılığı bulunmuyor-ki,bilhassa Türkiye bu hizmete devam ediyor! *
Çin'deki temaslarını sürdüren Başbakan Erdoğan,"Sınırda hareketlenme söz konusu", sınır ihlali olması durumunda bütün ülkeler ne yapıyorsa Türkiye'nin de onu yapacağını,bunun uluslararası hukukun Türkiye'ye verdiği bir hak olduğunu söylüyor.
Türkiye'nin insani müdahale veya Kürt Sorunundan hareketle Kürtlerin Suriye'de ki etkisinin de yok edileceği hevâ'sıyla Suriye sınırında Kürtlerin yerleşik olmadığı tek yer İdlib'te  tampon bölge oluşturma istediği propagandası yayılıyor. *
İç savaşlar,çatışmalar ya da baskıcı rejimler nedeniyle oluşan ağır insan hakları ihlallerini önlemek savıyla bir devletin başka bir devlete karşı kuvvet kullanarak müdahalesi İnsani Müdahale Doktrini kapsamına giriyor.
Doktrinin hukuku,müdahaleyi meşru görenlerle hukuka aykırı gören ülkeler arasında  henüz üstünde anlaşma olmayan bir konudur-o nedenle, uluslararası camia herhangi bir ülkenin diğerine müdahalesinde müdahalede bulunanın ulusal çıkarlarını ve keyfiliğini ileri sürüyor ve müdahale yapanı kınıyor.
Doğrusu uluslararası sistem esas ilke olarak egemenlik haklarına saygı ve iç işlerine karışmamayı öngörüyor -o yüzden,insan haklarının korunması ya da demokrasinin desteklenmesi gibi ahlaki ideallerle bir ülkenin işgali asla kabul edilmiyor!
Aksi hal zorbalık sayılıyor... *
O nedenle BM Güvenlik Konseyinin kararı olmaksızın Başbakan Erdoğan'ın hevâ ve hevesiyle Suriye'ye karşı babalanmasının Türkiye'yi küçük düşürmekten başka bir anlamı bulunmuyor.
Siyonizmin stratejik hedefleri istikametinde Suriye'yi de işlemez hale çevirmede -Erdoğan'ın,giderek Türkiye'nin çıkarlarına zarar verdiğini görmek gerekiyor.
Türkiye küçük düşerken-bakınız,beyimizin hevâ'sıyla  oluşturmak istediği islamcı  kardeşlik ve dayanışma hevesi  ulusal birlik ve beraberliğe büyük zararlar vermiştir.
İşte, BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş,"Irak bölünürse bağımsız Kürdistan oluşacak.Suriye'de de özerk Kürdistan oluşabilir.İran'da da zaten Kürdistan eyaleti var.Bu durumda Iğdır'dan Hatay'a Türkiye'nin tüm güney sınırları resmen Kürdistan olacak"diyebiliyor! *
O da ne?Erdoğan, El Esad rejimine karşı atılacak adımların koordinasyonu için Suriye fitnesinde diğer ortak Suudi Arabistan'a gidiyor...
Yeter yahu,yeter!
Namık Kemal,"Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet/Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten" diyor... 11.4.2012   - erdogan

Başbakan Erdoğan Konya Havalimanından Çin’e hareketi öncesinde, Kofi Annan’ın Suriye’de elini daha sıkı tutmasından bahisle,”10 Nisan diye bir tarih açıkladı.Biz de 10 Nisan’a kadar bu süreci sabırla metanetle takip edeceğiz.10 Nisan’dan sonra da atacağımız adımları uygulamaya koyacağız”diyor!
Demokratik bir ülkede hiç bir merciye danışmaksızın,bir yolculuk öncesi hevâ ve hevesle yüklü karakterini tam anlamıyla  yansıtan edada verilen demeç,dinleyenine Kuran’ın Casiye,23’te ki, “Egosunu tanrı edinen kimseye dikkat  ettin mi?Nitekim Allah onu bilerek saptırmış,işitme duyusunu ve beynini mühürlemiş ve görüşüne perde koymuştur.Allah’tan başka kim onu doğruya iletebilir?Öğüt almaz mısınız?”diyen ayetini,
Ya da Büyük Atatürk’ün,”Bir ulusun siyasi kaderinde makam sahibi olabilmek için onun ihtiyacını görmede ve onun gücünü taktirde ehliyet sahibi olmak birinci şarttır” sözünü hatırlatıyor!
Bakınız neden?

*
Erdoğan’ın kişiliğini İslami hilafetin temsilcisi Osmanlı’dan sonra kurulan Türkiye ve diğer ülkelerde Kur’an ve Sünnet kaynağından kurulacak Ümmetin Birliğinin alemlere rahmet olacağı zan’nı oluşturuyor!
Siyonizm,Türkiye ulus devletinden Arap İslam ülkelerine genişlemesinde bu zan’nıyla Başbakan Erdoğan vasıtasıyla çok ciddi yol almıştır. 
Nitekim Erdoğan lâik devleti sulandırmış ve dini arayışlarını öne çıkaran partileşmeye inanan siyasetçi ve yöneticilerle ekonomik yapıda dinî esasta mülkiyet ya da malın ve nimetlerin paylaşım ve bölüşümünde liberal,islamın adalet,doğruluk,dayanışma,zekât ve infak temelini oluşturan konularında değil -fakat,ritüellerinde sosyolojik yapılar oluşturmuş ve oluşturmaya devam etmektedir.
İslam ülkeleri de bu iddianın siyaset ve diplomasi süreçlerinde ağırlık kazanmasıyla kendilerine Türkiye’yi emsal görmeye başlayınca,
Siyonizmin İslam ülkelerini pazar ekonomisine çekmesine ilişkin stratejik senaryoları işlemeye başlatılmış, yeni devlet ve rejim yapılandırmalarıyla-işte,Fas,Tunus,Libya,
Mısır,Ürdün,Sudan yeniden biçimlenmektedir.
İslam dininin içi boşaltılırken Türkiye’den Arap  İslam ülkeleri ve halkları siyonizmin buyruğuna alınmaktadır…

*
Ne ki bir yılı aşkın sürede Suriye,egemenlik ve bağımsızlığını korumak mücadelesi veriyor ve dönüşümüne direniyor. 
Daha kalkışmaların başında Beşir el Esad,Suriye’de islamcı ve komplocu birikimin ardında Türkiye’nin bulunduğunu,Türkiye’nin ABD ile anlaştığını,Suriye’de askeri gerilimi arttıran adımlar attığını ve birlikte rejimi bitirmeyi amaçladıklarını söylemektedir.
Oysa Suriye’nin egemenliğine ne uzun bir sınırdaşlık,ne geçmişten kaynaklanan ilişkiler,dindaşlık,mülteciler,yaşanan insanlık dramı -hiç birşey, bilhassa Türkiye’nin tek taraflı müdahalede bulunmasına hak vermiyor.
Siyonizmin stratejik senaryolarından destekli İslamcı muhaliflerin ve Türkiye’nin de Suriye egemenliğine ve bağımsızlığına verdiği zarar çok büyümüştür.
Rejim ve muhalif güçler arasında işbirliğinin tesisiyle daha da büyük sorunlara yol açmadan ve iç savaşın bilinmezliğinin önlenmesi için Suriye sorunu ABD Başkanlık Seçimleri, Kasım 2012 sonrasına bırakılmış görünüyor.
BM Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın,Suriye’nin egemenlik ve bağımsızlığına tam bir saygıyla kaynağı ve şekli ne olursa olsun şiddete son verilmesi,muhaliflerin silahlarını bırakması,istikrar ve güvenliğin sağlanması ve taraflar arasında kapsamlı diyalog başlatılması planı işletiliyor.
*
Muhaliflerin Suriye ile diyaloga geçmek istemeyişi,Beşar el Esad rejimini reddetmeleri ve önkoşul olarak Esad’ın istifasını istemeleri Kofi Annan planının işlemesine şimdilik engel oluyor.
Muhalif güçler hâlâ daha fazla silahlanmak,örgütlenmek,kimi yerleşim bölgesini kontrole alma girişimindedir,özel ve kamu mülkiyetlerine sabotajlar düzenliyor.
Halbuki Suriye’de Şiilere yakın Alevilerle Sünniler arasında din çerçevesinde bir iç savaş tüm bölgede bir felaket anlamına geliyor.
İki tarafın ateş kesmesi için gerekli koşulların oluşturulmasına çaba göstermek gerekirken sadece Beşir El Esad yönetimini kınamak ve ondan tek taraflı eylemler gerçekleştirmesini istemek-o esnada,muhalifleri kışkırtmak ve onlara uygun pozisyonlar oluşturmanın  tutarlılığı bulunmuyor-ki,bilhassa Türkiye bu hizmete devam ediyor!
*
Çin’deki temaslarını sürdüren Başbakan Erdoğan,”Sınırda hareketlenme söz konusu”, sınır ihlali olması durumunda bütün ülkeler ne yapıyorsa Türkiye’nin de onu yapacağını,bunun uluslararası hukukun Türkiye’ye verdiği bir hak olduğunu söylüyor.
Türkiye’nin insani müdahale veya Kürt Sorunundan hareketle Kürtlerin Suriye’de ki etkisinin de yok edileceği hevâ’sıyla Suriye sınırında Kürtlerin yerleşik olmadığı tek yer İdlib’te  tampon bölge oluşturma istediği propagandası yayılıyor.
*
İç savaşlar,çatışmalar ya da baskıcı rejimler nedeniyle oluşan ağır insan hakları ihlallerini önlemek savıyla bir devletin başka bir devlete karşı kuvvet kullanarak müdahalesi İnsani Müdahale Doktrini kapsamına giriyor.
Doktrinin hukuku,müdahaleyi meşru görenlerle hukuka aykırı gören ülkeler arasında  henüz üstünde anlaşma olmayan bir konudur-o nedenle, uluslararası camia herhangi bir ülkenin diğerine müdahalesinde müdahalede bulunanın ulusal çıkarlarını ve keyfiliğini ileri sürüyor ve müdahale yapanı kınıyor.
Doğrusu uluslararası sistem esas ilke olarak egemenlik haklarına saygı ve iç işlerine karışmamayı öngörüyor -o yüzden,insan haklarının korunması ya da demokrasinin desteklenmesi gibi ahlaki ideallerle bir ülkenin işgali asla kabul edilmiyor!
Aksi hal zorbalık sayılıyor…

*
O nedenle BM Güvenlik Konseyinin kararı olmaksızın Başbakan Erdoğan’ın hevâ ve hevesiyle Suriye’ye karşı babalanmasının Türkiye’yi küçük düşürmekten başka bir anlamı bulunmuyor.
Siyonizmin stratejik hedefleri istikametinde Suriye’yi de işlemez hale çevirmede -Erdoğan’ın,giderek Türkiye’nin çıkarlarına zarar verdiğini görmek gerekiyor.
Türkiye küçük düşerken-bakınız,beyimizin hevâ’sıyla  oluşturmak istediği islamcı  kardeşlik ve dayanışma hevesi  ulusal birlik ve beraberliğe büyük zararlar vermiştir.
İşte, BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş,”Irak bölünürse bağımsız Kürdistan oluşacak.Suriye’de de özerk Kürdistan oluşabilir.İran’da da zaten Kürdistan eyaleti var.Bu durumda Iğdır’dan Hatay’a Türkiye’nin tüm güney sınırları resmen Kürdistan olacak”diyebiliyor!
*
O da ne?Erdoğan, El Esad rejimine karşı atılacak adımların koordinasyonu için Suriye fitnesinde diğer ortak Suudi Arabistan’a gidiyor…
Yeter yahu,yeter!
Namık Kemal,”Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet/Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten” diyor…

11.4.2012  

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir